1. YAZARLAR

  2. Ahmet Maraşlı

  3. İslam Kuşatma Altında

İslam Kuşatma Altında

Kasım 1993A+A-

18 ve 19 Haziran 1993'te Columbia Üniversitesi Orta Doğu Enstitüsü tarafından "Kuşatma Altında: İslam ve Demokrasi" (Under Siege: İslam and Democracy) adlı bir konferans düzenlendi. Konferansın mali desteği İslam Araştırmaları ve Bilgi merkezi [Islamic Research and Information Center] ve Orta Doğuyu Anlama [Middle East Insight] adlı kuruluşlar tarafından karşılandı. John Esposito, Richard Bulliet, Şerif Mardin, John Voli gibi bu sahada tanınmış isimlerin olması toplantının ilginçliğini arttırıyordu. Takdimci Lisa Anderson, "İslam demokrasi ile bağdaşır mı? Aradaki farklılıklar nasıl giderilebilir?" sorularıyla giriş yaptı ve şöyle devam etti: "Soru yeni değil. En azından yüz seneden beri süregelen bir dilemma. Burada amacımız çözüm önermek değil. Ama bazı konulara bir parça açıklık getirebilirsek ne mutlu." Takdiminin sonunda günlerden Cuma olduğunu hatırlattı ve ilave etti: "Cuma namazına gitmek isteyenler için üniversitemizde Earl Hail binasında mescit mevcuttur." Anderson, ayrıca namaz vaktini de bildirmek nezaketinde bulundu.

Devrimden sonra kısa bir süre için İran'ın ABD büyükelçisi olarak görev yapmış olan Mahallati, konuşmasında İslam ile demokrasinin uyuşabileceğini söylüyor. 46 İslam ülkesinden sadece Türkiye'nin demokratik sayılmasının haksızlık olduğunu belirtiyor. "Niçin Mısır veya İran demokratik sayılmasın?" İnsan hakları kavramının güzel ve İslamiyet'e uyan bir şey olduğunu söylüyor. Mahallati'ye göre yeni bir soğuk savaşı savunmak akıllıca bir şey değil. Batılılar demokratik hareket etsinler dedi.

Muhsin Mehdi adlı konuşmacı gelemedi, ancak tebliği bir başkası tarafından okundu. Davetli konuşmacılardan önemli bir kısmının gelmemesi toplantının canlılığını zayıflattı. Mesela, meşhur İranlı düşünür Abdulkerim Süruş da gelmeyenler arasındaydı.

Halib Ebu Fazl1 adlı konuşmacı, kim kimin kuşatması altında evvela onu tartışmak lazım diyerek söze başladı. Konuşmacı, yerli müslüman araştırmacıların İslam'ın kendi dinamikleri içerisinde yeni bir sistem oluşturma çabalarının Batılı araştırmacılar tarafından, "anakronizm" suçlaması ile karşılaştığını söylüyor. Konuşmacı, İslam dünyasında belli değerler sistemini oluşturmak, batılılara veya batılılaşmış araştırmacılara düşmez diyor. Yani bu kimselerin bazı değerleri empoze etmek yolundaki müdahalesi haksızdır. Bu durum, Müslümanların kendi iç meselesidir ve orada, onlarca çözümlenir. Sorular faslına geçildiğinde, konuşmacının bu fikrinin itirazlara yol açtığı gözlemlendi. Dinleyicilerden biri, "bu anti-entellektüel bir tavırdır" dedi. Konuşmacı da buna bir misal getirerek cevap verdi: Şimdi İsrail'de Yahudi din alimleri var. Kimse bunlara şöyle yapmalısınız veya böyle yapsanız iyi olur şeklinde hükmedici veya tavsiye edici bir tavır içinde bulunmuyor. Çünkü yersiz bir şey olur bu. Ama siz ilim adamı olarak birtakım açıklamalarda bulunabilirsiniz. Bu ayrı bir mesele.

Sonra Türkiye'den Şerif Mardin büyük bir övgüyle takdim edildi. Mardin'e göre İslam dünyasındaki gelişmeleri batıdakilerin tezatı olarak görmemek lazım. Ahmet Cevdet Paşa, Mecelle çalışması ile İslam'ı rasyonalize etmeye çalışmıştır. Yine Mardin'e göre, birçok müslüman, İslam hukuku ile batı hukuku arasındaki temel farkı anlayamıyor. Batı hukuku, self-referential bir özelliğe sahip.

Hamid Dabash,2 Batı ile İslam dünyası arasındaki düşmanlıktan söz etti. "Mesela Levi-Straus, Batı medeniyetini tehdid eden iki şey var diyordu: Biri AİDS, diğeri İslam fundamentalizmi. Müslümanlar en demokrat biziz, ilk demokrasi bizde ortaya çıktı gibi savunmacı tezler geliştireceklerine, kendi geleneklerini demokrasiyle bağdaştıracak bir şekilde yeniden üretmeleri gerekmektedir."

Öğleden sonraki toplantıya bir de molla katıldı ve Iraklı Şii lider Seyyid Muhanımed Bahru'l-Ulum'un tebliğini okumakla görevli olduğunu söyledi. Mollanın kıyafeti salonda esrarengizlikle karışık bir saygı uyandırmıştı. Tebliğde demokrasi ile İslamiyet, savunmacı bir yaklaşımla uzlaştırılıyor ve bu tez Kur'an ayetleriyle destekleniyordu. Sonra bir zorlama ile Saddam Hüseyin'in zalimliğinden dem vurularak konuşma sona erdirildi.

John Esposito'nun konuşması sabahtan beri devam eden ağır ve sıkıcı havayı dağıttı.3 Hakikaten de bu konuşmaya kadar tatsız bir toplantı olmuştu. Tartışmalar da İslam, Batı, demokrasi vesaire gibi kavramlar etrafında dönüp durdu. Esposito, açık bir üslup ile konuşmasına başladı. "İslam'la demokrasi bağdaşır mıydı, bağdaşmaz mıydı tartışmasını yersiz buluyorum. İslam ve demokrasi elbette bağdaşmaz. Yahudilik ve Hıristiyanlık bağdaşıyor muydu sanki?

Hayır. Ne oldu? Bağdaştırıldı. Yoksa özü itibariyle Yahudilik de, Hıristiyanlık da anti-demokratiktir. Bu dinler, yeni durumlara göre yeniden yorumlandılar. Gelenekler dinamiktir ve zamana göre kendini değiştirme kabiliyetleri vardır. İslamiyet'te de böyle bir şey olacak demek istemiyorum. Ama bağdaşırdı, bağdaşmazdı tartışması ile İslamiyet'i töhmet altında bırakmak yersiz. Burada aslında İslam'a karşı bir önyargı söz konusu. Bu tür tartışmaların gündeme getirilmesi de, bu önyargının bir uzantısıdır. Bugünlerde İslam'a karşı bir haçlı seferi başlatıldığı bir gerçek. Bu da Batı'nın dengesiz tutumundan kaynaklanıyor: Batılılar 1980'lerde ve önceleri İslamcıların gücünü küçümsüyordu. 1990'larda ise çok büyütmeye başladılar. 1980'lerde İslami hareketler Batı'dan şiddet hareketleri olarak görülüyordu. O zaman Enver Sedat'ı ortadan kaldıran grup, Kaddafi ve İran vardı. Şimdi işler değişiyor. 1990'larda İslamcılar artık mevcut yapılara katılmaya başladılar. Günümüzde, İslamcılar arasında büyük bir müesseseleşme söz konusudur. Okullar, hastaneler, hayır kurumları açılıyor. Seçimlere katılıyorlar ve işi götürüyorlar. İslamcılar artık önemli bir kuvvet olarak öne çıkmış bulunuyor. Bu yeni durum karşısında değişik İslam ülkeleri, değişik yaklaşımlar gösteriyorlar. Mesela Mısır müsamahasız tavrıyla İslamcı grupları radikalleşmeye itiyor. Türkiye örneği biraz karışık. Batı'da Türkiye laikliğine karşı dokunulmaz olduğu anlayışı hakim. İnsanlara zorla Batı kıyafeti giydirmek ne kadar demokratik bir hareket? Bugün de birçok ülkede insanlara kılık kıyafetlerine göre muamele ediliyor. Dolaylı yönden bir ayrımcılık var."

Esposito'nun canlı konuşması toplantının havasını değiştirdi. Dinleyicilerde tasvip edici ve destekleyici yönde cevaplar ortaya çıktı. Biraz sonra iş iyice günah çıkarmaya dönüştü. Batının ikiyüzlülüğü ve çifte standartlılığı konuşulmaya başlandı. Hemen herkes bu noktada birleşiyor. Cezayir'de İslamcıların demokratik yoldan iktidara gelmelerinin engellenmesi, Fransa'nın İslamcıların işbaşına geleceği korkusu, Amerika'nın Fransa çizgisini takip etmesi toplantıda söz alan hemen herkesçe tenkit edildi. Orta Doğu Dilleri ve Kültürleri bölümü başkanı, Arap asıllı Hıristiyan Prof. George Saliba da bu tenkitlere katıldığını ifade etti. Batının tutarsızlığından bahsetti. "İslami hareketlere karşı çıkarız, ama Şeriatçı olduğunu söyleyen Suudi rejimini de destekleriz. Bu ne biçim iştir? İkiyüzlülüktür bu. Her zaman yapıyoruz bunu." Bütün günahlar bir bir döküldü. Liza Anderson "insan hakları" numarası altında ikiyüzlülüğü itiraf etti: "ABD hükümeti insan haklarını koz olarak kullanmıştır!"

Dipnotlar:

1- Halid Ebu Fazl, ABD'nin Princeton Üniversitesi'nde İslam ve Milletlerarası Hukuk konusunda doktora yapıyor. Bu şahıs aynı zamanda insan Hakları Hukukçular Komitesi'nde görevli olup, Bosna-Hersek'e dair hukuki meselelerde yardımcı oluyor.

2- Columbia Üniversitesi'nde İran Araştırmaları profesörüdür. Authority in İslam: From the Rise of Muhammad to the Establishment of the Umayyads ve Theology of Dİscontent: The Ideological Foundation of the islamic Revolution in Iran adlı eserlerin yazarıdır.

3- John Esposito, The College of Holy Cross'un Orta Doğu Araştırmaları'nda profesör olup İslam ve müslümanlara dair bir çok kitabın yazarıdır. The Islamic Threat: Myth or Reality; İslam and Politics: The Iranian Revolution: Its Global Impact; İslam: The Straight Path bunlardan bir kaçıdır. Ayrıca The Voices of Resurgent İslam [Güçlenen İslam'ın Yankıları] adlı derlemesi de Yöneliş Yayınları (1989) tarafından Türkçe'de yayınlanmıştır. Esposito, Batı'da Müslümanlara olan sempatisiyle tanınıyor. Hatta onu "müslüman fundamentalistlerin destekçisi" olarak görenler de vardır.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR