1. YAZARLAR

  2. Mustafa Eğilli

  3. İslam Dünyasından Haberler

İslam Dünyasından Haberler

Ekim 2003A+A-

Necef'te İkinci Kerbela; Ayetullah el-Hekim Şehid Edildi

Irak'ın Necef kentinde, 29 Ağustos 2003 tarihinde, İmam Ali Camii'nden Cuma namazı bitiminde düzenlenen hain bir saldırı sonucu Irak İslam Devrimi Yüksek Konseyi (IİDYK) lideri Muhammed Bakır el-Hekim şehid oldu. Cami çıkışında iki araca yerleştirilen yaklaşık 700 kg. ağırlığındaki patlayıcının uzaktan kumandayla ateşlenmesi sonucu şiddetli bir patlama meydana geldi. 14 asır önce işlenen Kerbela katliamını anımsatan bu menfur saldırı sonucu 125 Iraklıyla birlikte Ayetullah Muhammed Bakır el-Hekim şehid oldu. İki yüzden fazla kişi de yaralandı.

Bu saldırıdan bir hafta önce de el-Hekim'in amcası Ayetullahu'l Uzma Seyid Muhammed Said el-Hekim'e suikast girişiminde bulunulmuş, el-Hekim'in 2 koruması ve şoförü ölmüştü.

EI-Hekim'in cenaze merasimine iştirak eden milyonlar, ABD ve İsrail'i tel'in ederek, siyo-emperyal işgale karşı direneceklerine dair ant içtiler.

Ayetullah El Hekim Kimdi?

El-Hekim, 1955 ile 1970 arasında Şii dünyasının lideri olan Ayetullahu'l-Uzma Muhsin el-Hekim'in oğluydu. El-Hekim ailesi, 1. Dünya Savaşı'ndan sonra ülkeyi işgal eden İngiliz emperyalizmine karşı onurluca mücadele vermiş ve bu uğurda bedel ödemiştir. Saddam'ın despot rejimine karşı da şiddetle muhalefet etmiş ve Saddam'ın zulmüne maruz kalmıştı. 1983'te Saddam rejimi, el-Hekim ailesinden 125 kişiyi tutukladı, bunlardan 29'u işkencelerle şehid edildi. Kardeşi Mehdi el-Hekim ise, Saddam'ın ajanlarınca 1988'de Sudan'da bir suikast sonucu şehid edildi. El-Hekim, bu ailede şehid olan 43. kişi oldu. El-Hekim, son 23 yıl içinde 10'dan fazla suikast girişiminden kurtulmuştu.

Bir müçtehid ve mercii taklit olan el-Hekim, 196O'lı yıllarda Irak Şii partilerinin en büyüğü ve en eskisi olan ed-Dava'nın saflarında yer almış ve mücadele etmişti. İran İslam Devrimi'nden sonra ed-Dava'dan fikir ayrılıkları yüzünden ayrılan el-Hekim, 1980 yılında hocası Ayetullah Muhammed Bakır es-Sadr'ın Baas rejimince şehid edilmesi üzerine İran'a hicret etti. 1980'de Tahran'da arkadaşlarıyla birlikte Mücahidin fil-Irak grubunu kurdu. Bu grup 1981 yılında adını Irak İslam Devrimi Bürosu olarak değiştirdi ve daha sonra bu büro 1982 yılının Kasım ayında Irak İslam Devrimi Yüksek Konseyi (IİDYK / SCIRI) adını aldı. 1984'te konseyin liderliğine seçildi, aynı yıl IİDYK bünyesinde Bedir Tugayı adıyla silahlı bir güç oluşturdu. Bedir Tugayı, İran'da sürgünde kaldığı süre boyunca, Irak rejimine karşı çeşitli silahlı eylemler düzenledi. ABD ve müttefik kuvvetleri 1991'deki Körfez Savaşı'ndan çekildikten sonra, Bedir Tugayı, Irak'ın güney bölgesini denetimi altına aldı. Ancak Bedir Tugayı, ABD'nin Saddam'a destek vermesi üzerine yenilgiye uğradı ve Saddam yönetimi, Şii Müslümanlara karşı büyük bir katliam gerçekleştirdi.

23 yıl sürgünden sonra, geçen Mayıs ayında ülkesine dönen 64 yaşındaki el-Hekim, Amerikan işgal ordusunun en kısa sürede Irak'tan çekilmesini istiyordu. İşgalcileri ülkeden atmanın yolu olarak silahlı direnişi değil, siyasi direnişi benimsiyordu. El-Hekim, yoğun siyasi mücadelesine rağmen, çeşitli alanlarda 40'ı aşkın kitap yazacak zamanı da buldu.

Ayetullah el-Hekim, Saddam rejimiyle yıllarca mücadelesi nedeniyle 'Irak'ın Humeynisi' olarak görüldü. Ayetullah Ali es-Sistani, Ayetullah Muhammed İshak Feyad, Ayetullah Beşir en-Necefi gibi Muhammed Bakır el-Hekim de Irak'taki dört Şii otoriteden biriydi.

Tepkiler:

El-Hekim'e yakınlığıyla bilinen birçok kişi, olaydan sonra yaptıkları açıklamalarda saldırının baş sorumlusu olarak İsrail ve ABD'yi gösterdiler.

Saldırının protesto edildiği gösterilere katılan el-Hekim'in yeğeni Seyyid Atnıtıar Abdulaziz el-Hekim, "Bu kalabalık, bütün dünyaya, 'Mezopotamya üzerinde İslam'ın bayrağı dalgalanana kadar mücadele ve fedakarlığa devam edeceğiz' mesajını iletmek istiyor. Irak'taki işgal güçlerine, Irak'ın onlara değil, Iraklılara ait olduğunu söyledik. Onlara ayrıca ülkenin güvenliğinin ancak inançlı güçlerin ellerinde sağlanabileceğini de söyledik" diye konuştu.

Basra'daki gösterilere katılanlar, kelime-i şehadet getirip, "İsrail'e ölüm", "İşgalcilere ölüm" ve "El-Hekim'in ölümünden sorumlu olanlar Amerikalılarla İngilizlerdir" şeklinde sloganlar attılar.

Kürt liderlerden Barzani yaptığı açıklamada, "El-Hekim'in ölümü Irak için çok büyük kayıp. El-Hekim, yıllardır özgürlük için çalışıyordu. Onun yeri doldurulamaz" dedi.

Iran Ulusal Yüksek Güvenlik Konseyi (UYGK) Genel Sekreteri HUccetül İslam Hasan Ruhani, "Irak'taki bu trajediden ABD ve İngiltere sorumludur. EI-Hekim'in öldürülmesinden bir hafta önce Mossad ajanı bir grup Siyonist, Necef'e geldi. ABD ve İngiltere yanıtlamalıdır; bu kadar büyük bir bombalı saldırı bir kişinin ya da çömez bir grubun işi midir? Bizce bu iş, bir devletin ya da büyük bir organizenin işidir" diye konuştu.

Hamas ve İslami Cihad ortak bir açıklama yaparak "Necef'te işlenen bu çirkin cinayeti şiddetle kınıyoruz" dediler.

Ayetullah el-Hekim'in Filistin davasına ve Hizbullah hareketine maddi-manevi desteğinin olduğunu hatırlatan Hizbullah lideri Hasan Nasrallah ise, "Bu çaptaki bir katliamı ancak İsrail ve ABD yapabilir. El-Hekim'in ortadan kaldırılmasından en çok İsrail ve ABD istifade edecektir" açıklamasında bulundu.

El Hekim'in şehadetinden sonra Irak ve İran'da üç gün resmi yas ilan edildi.

Filistinli Direniş Lideri Ebu Şeneb'e Siyonist Suikast

İşgal devleti İsrail'in son dönemde yoğunlaştırdığı suikast politikasının bir devamı olarak Hamas liderlerinden İsmail Ebu Şeneb şehid edildi. F-16 savaş uçakları desteğindeki Siyonist İsrail helikopterlerinin, 21 Ağustos 2003 tarihinde Gazze'nin Rimal semtine düzenlediği füze saldırısında Ebu Şeneb ve iki koruması şehid oldu. BM'nin Gazze'deki merkezine 3 yüz metre mesafede gerçekleşen füze saldırısının ardından Hamas, bu saldırının üç aylığına ilan edilen ateşkesin sonu anlamına geldiğini duyurdu.

Şehit olduğunda Hamas'ın kurucu lideri Şeyh Ahmed Yasin'in yardımcısı, Gazze İslam Üniversitesi'nde Uygulamalı İlimler Fakültesi Dekanı ve Mühendisler Sendikası Başkanıydı. Mesleği mühendislik olan İsmail Ebu Şeneb, Filistinliler arasında "birleştirici" kişiliğiyle bilinirdi.

Ebu Hasan lakabıyla tanınan İsmail Ebu Şeneb, 1950 yılında Gazze'nin ortalarında bulunan Nusayrat mülteci kampında dünyaya geldi. İsmail, ilk ve orta öğrenimini en-Nusayrat mülteci kampındaki Yardım Ajansı'nın açtığı okullarda tamamladı. Bu dönemde, en-Nusayrat'taki tanınmış davetçilerden ve aynı zamanda Hamas'ın liderlerinden olan Hammad el-Hasenat'ın sohbetlerinde bulundu.

El-Mansura Üniversitesi Mühendislik Fakültesi'nde yüksek tahsil yaparak 1975'te döneminin birincisi olarak mezun oldu. Daha sonra Amerika'daki Colorado Üniversitesi'ne girerek burada mühendislik alanında master yaptı. Ardından öğretim görevlisi olarak çalışmak üzere en-Necah Üniversitesi'ne döndü.

1976 yılında İslami Cemiyet'in kurucuları arasında yer aldı. Aynı yıl Filistin Mühendisler Sendikasının kurulmasına öncülük etti ve 1980'de teşkilatın başkanlığına seçildi.

Birinci intifada döneminde gerek İntifadanın alevinin çakılmasında ve gerekse işgale karşı mücadelenin yönlendirilmesinde Ebu Şeneb'in büyük rolü olmuştur. Şeyh Ahmed Yasin de onu Gazze bölgesinde İntifadanın koordine edilmesinden sorumlu tuttu. İntifada döneminde aynı zamanda Şeyh Yasin'in yardımcılığı görevini yürütüyordu. 1989'da Siyonist işgalciler tarafından esir alındı ve 1997'ye kadar tutsak kaldı.

Mahkumların 1992 ve 1995'te gerçekleştirdikleri açlık grevi direnişlerinin organize edilmesinde büyük rolü olmuştur.

Siyonist İşgal, Şeyh Ahmed Yasin'i Hedef Aldı

Siyonist İsrail, 6 Eylül Cumartesi günü Filistin İslami Direniş Hareketi'nin (HAMAS) kurucu lideri Şeyh Ahmed Yasin'i hedef alan bir suikast saldırısı düzenledi. F-16 savaş uçaklarından atılan füzelerin isabet ettiği Gazze kentindeki binada bulunan Hamas'ın kurucu lideri Şeyh Yasin elinden yaralanırken, binada bulunanlardan, aralarında çocukların da bulunduğu 15 kişi çeşitli yerlerinden yaralandı. Siyonistler daha önce de birçok kez Hamas'ın ileri gelenlerine yönelik suikast girişimleri ve suikastler yapmıştı. Haince saldırılarına bir yenisini daha eklediler. Ancak hedef alınan Şeyh Ahmed Yasin elinden ufak bir yara alarak suikast girişiminden kurtuldu. Hamas'tan yapılan açıklamada Ahmet Yasin'e yönelik saldırının cevapsız kalmayacağı ve Siyonistlerin Filistin topraklarını terk edene dek savaşılacağı bildirildi.

Şeyh Ahmed Yasin Kimdir?

Gazze Şeridi'nin güneyinde bulunan el-Cevra kentinde 1938 yılında doğan Şeyh Ahmed İsmail Yasin'in, gençlik yıllarında yüzme sporu yaparken uğradığı bir kazada vücudunun tamamı felç oldu. Uzun yıllar Arap dili ve edebiyatı hocalığı yapan Şeyh Yasin, aynı zamanda Siyonist işgale karşı söylemleriyle Gazze'nin gözü pek ünlü hatibiydi.

Mısır yönetimi tarafından 1965 yılında İhvan davasından dolayı bir süre hapsedildi. 1983 yılında askeri örgüt kurma ve İsrail'i yıkma suçlamasıyla işgal güçleri tarafından tutuklandı. Gazze'de İslam Kulübü başkanlığı yapan Şeyh Yasin, İsrail askeri mahkemesinde yargılanarak 13 yıl hapse mahkum edildi. Ancak 1985 yılında salıverildi.

1987 yılında İhvan ekolünden gelen Filistinli direniş liderleriyle birlikte Gazze'de HAMAS'ı kurdu. Ağustos 1988 yılında işgal güçleri evini basarak tekerlekli sandalyedeki Şeyh Yasin'i ölüm ve sürgünle tehdit etti. 18 Mayıs 1989 tarihinde yüzlerce direnişçiyle birlikte tutuklanan HAMAS'ın kurucu lideri, 1991 yılında yargılandığı İsrail askeri mahkemesince 15 yıl artı müebbet hapis cezasına çarptırıldı.

1 Ekim 1997 tarihinde İsrail ile Ürdün arasında varılan antlaşma uyarınca Ürdün'ün elinde bulunan iki İsrail ajanına karşılık Şeyh Ahmed İsmail Yasin salıverildi.

Vücudu tamamen felçli olan Şeyh Yasin'in, tutuklu bulunduğu yıllarda maruz kaldığı işkencelerden dolayı sağ gözü tamamen, sol gözü de kısmen görmüyor. Ayrıca kulaklarında ağır iltihaplanma ve akciğerlerinde hassasiyet oluşmuş durumda.

İsrail Bastırdı Zayed Center Kapatıldı!

Arap ülkelerinde birlik ve dayanışma ruhunu güçlendirmek, dinler ve medeniyetler arasında diyalog geliştirmek amacıyla Arap Birliği Örgütü tarafından 1999 yılında kurulan Zayed Center Araştırma Merkezi, İsrail ve ABD'den gelen yoğun baskı üzerine kapatıldı. Kapatılma kararı, Arap Birliği Örgütü Genel Sekreteri Amir Musa ve Arap dışişleri bakanlarının ortak kararıyla alındı.

Birleşik Arap Emirlikleri Emiri Şeyh Zayed Bin Sultan el-Nahyan'ın finansman sağladığı Zayed Center, Dubai'de faaliyet gösteriyordu. Akademik toplantılar ve uluslararası konferanslar organize eden Zayed Center'ın kapatılmasına gerekçe olarak, merkez bünyesinde anti-semitik faaliyetlerde bulunulması, İsrail ve ABD politikalarının eleştirildiği konuşmaların yapılması gösterildi. Bu konuşmalardan biri Kahire Üniversitesi'nden M. Ahmed Hüseyin tarafından yapılmıştı. Arap basını, bundan önce defalarca merkezin ABD ve İngiltere'deki Siyonist lobilerin baskısı altında olduğunu dile getirmişti.

Zayed Center'da yaklaşık 140 akademisyen kadrolu olarak ilmi çalışmalarda bulunuyordu. Çeşitli çalışma ve araştırmalarda 120 düşünür ve aydından ayrıca yararlanılıyordu. Birçok ilmi araştırması ve çeşitli yayınları bulunan merkez, Arap Birliği Örgütü'nün kültürel ve ekonomik hedeflerini gerçekleştirmeye yönelik akademik çalışmalarda bulunarak örgütün arge birimi şeklinde hükümetler üstü faaliyette bulunmaktaydı.

Pakistanlılar: Irak'a Gidecek Generalleri Durdururuz!"

Pakistan'ın başkenti Islamabad'da toplanan binlerce medrese ve ilahiyat fakültesi öğrencisi ile Müslüman alimler, ABD Başkanı Bush'a destek veren ve Irak'a asker gönderme planları yapan Devlet Başkanı Pervez Müşerrefe sert mesajlar göndererek uyarıda bulundular. Ülkenin en büyük İslamcı grubu olan Cemaat-i Islamiye'nin lideri Kadı Hüseyin Ahmet, "Eğer Irak'a asker gönderme karan verirlerse generalleri durduracağız" şeklinde konuşma yaptı.

Gösteride sık sık ABD, İsrail ve Müşerref aleyhinde sloganlar atıldı. Filistin İslami Direniş Hareketi Hamas'ın kurucusu Şeyh Ahmet Yasin ile Keşmirli mücahidlerin lideri Seyyid Ahmed Geylani eyleme katılan topluluğa telefonla hitap ettiler. Her iki liderin konuşmaları büyük bir coşku ve tezahürle karşılandı.

Hatırlanacağı üzere Pakistanlı İslami gruplar, ABD'nin Afganistan'a saldırısına destek veren Müşerref'e sert tepki göstermiş ve Müşerref yönetimi iç baskılardan dolayı zor günler yaşamıştı. Irak'a asker gönderilmesine şiddetle karşı çıkan islimi gruplar, İsrail'i tanımayı tartışmaya açan ve on binlerce öğrencisi bulunan İslami enstitüleri reformize etmeye çalışan Müşerrefe yönelik muhalefetin dozunu son dönemde artırdılar.

Pakistanlı Alimler: "Irak'a Asker Gönderilmesi Haramdır!"

Pakistan'ın önde gelen Sünni ve Şii cemaat liderleri, ortak bir fetva yayınlayarak Irak'a asker göndermenin haram olduğunu ilan ettiler. Sünni ve Şiilerin ortak platformu olan Muttahida Amel (Birleşik Eylem) partisinin önde gelen liderlerinden Fadlurrahman, ABD'nin emir ve komutasında Irak'a asker gönderme konusunun görüşülmesi için uzmanlardan oluşan bir fetva kurulu oluşturduklarını belirtti.

Basın toplantısında konuşan Fazlurrahman, işgalci ABD'nin buyruğuyla Irak'a asker göndermenin İslam'a muhalif bir davranış olduğunu söyleyerek, Pakistanlı askeri otoritelerin Irak'a asker göndermeyle ilgili dini, hukukî ve anayasal hak ve yetkilerinin olmadığını vurguladı.

ABD, 'terörle savaş'ta stratejik ortak olarak tanımladığı Pakistan'dan Irak'a göndermek üzere on bin asker talep ediyor. Ancak Islamabad, BM veya İslam Konferansı Örgütü'nün kararı ve uluslararası meşruiyet olmadan Irak'a asker gönderilmesine sıcak bakmıyor. Birleşik Eylem Partisi, Müşerrefin bu tutumuna karşı çıkıyor ve hiçbir şartta Irak'a asker gönderilmesini meşru görmüyor.

Türkiye; İsrail ve Irak Konusunda Pakistan'a Baskı Yapıyor!

Türkiye, İsrail'i tanıma ve Irak'a asker gönderme konusunda Pakistan'a baskı yapıyor. Türkiye'den bir grup akademisyen ve gazeteciyi kabul eden Pakistan Devlet Başkanı Pervez Müşerref, Türkiye ve Pakistan'ın ağırlıklı gündemini oluşturan Irak'a asker gönderme konusuna değindi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a özel bir mektup gönderdiğini vurgulayan Müşerref, İsrail'i tanımaları için Türkiye'den telkin aldıklarını da ifade etti.

"Türkiye bizden Irak'a asker göndermemizi ve Kuzey Irak'ta görev yapmamızı istiyor" diyen Müşerref, bu konuda Arapların tavrının çok önemli olduğunu vurguladı. Pervez Müşerref, "Bizim Arap ülkeleriyle çok önemli ekonomik ve siyasî ilişkilerimiz var. Milyonlarca Pakistanlı, Arap ülkelerinde çalışıyor. Arapların tavrı bizim için çok önemli. Onların düşüncelerini öğrenmeye çalışıyoruz. Başbakan Cemali de şu an Suudi Arabistan'da. Arapları karşımıza alacak bir adımı Türkiye ve Amerika böyle istiyor diye atamayız. Arap liderlerin bu konudaki tavrına göre stratejimizi belirleyeceğiz" dedi.

Türkiye üzerindeki Yahudi lobisinin etkisini dile getiren Pakistan Devlet Başkanı Pervez Müşerref, "İsrail kim ki, küçücük bir ülke" ifadesini kullandı. Müşerref, Türkiye'nin İsrail'i tanımaları için kendilerine telkinde de bulunduğunu belirterek "Türk dostlarımız, Türkiye'nin İsrail'i tanımakla elde ettiği çıkarları dile getirerek, 'Bakın İsrail Hindistan'a gelişmiş teknoloji ve silahlar veriyor. Neden siz bundan mahrum kalıyorsunuz' diyorlar" şeklinde konuştu. Müşerref, Pakistan'ın şu an itibarıyla İsrail'i tanımasının söz konusu olamayacağını belirterek, "Pakistan milleti böyle bir şeyi asla kabul etmez. Her gün ölen Filistinlilerin haberlerinin Pakistan gazetelerinde yer aldığı şu günlerde, böyle bir şey söz konusu bile olamaz" dedi.

Suud'dan ABD Askerleri Çekildi, FBI Geldi

Suudi Arabistan'da 1991 Körfez Savaşı'ndan bu yana fiili varlık gösteren Amerikan birlikleri sessiz sedasız bu ülkeden geri çekildi. Amerikan askerleri Suudi Arabistan'dan çekildi çekilmesine, ancak şimdi Amerikan Federal Soruşturma Bürosu (FBI) ajanları ülkede yuvalanıyor. İlk aşamada 20 FBI ajanının ülkeye giriş yaptığı belirtiliyor.

Suudi Arabistan, 1990 yıllında Irak'ın Kuveyt'i işgal etmesinden sonra ABD yönetiminden asker talebinde bulunmuştu. Suudi vatandaşlardan yoğun tepki alan ABD askerleri, 1991 Körfez Savaşı'ndan bu yana ülkede kalmayı sürdürmüştü. ABD Hava Kuvvetleri'nin Bölgesel Komuta Merkezi olan Prens Sultan Üssü'nden çekilen ABD birliklerinin yeni komuta merkezi Katar'a taşınmıştı.

ABD askerlerinin çekilmesinden sonra ülkeye açık bir şekilde yerleşen FBI ajanları, Suudi polisiyle birlikte uluslararası "terörizme" mali destek sağlayan kişileri araştırma ve bu örgütlerin mali kaynaklarına ulaşma iddiasıyla başkent Riyad'ta bir büro açtı. Büro çalışanlarından David Afthauser, Suudi-FBI işbirliğini bilgisayar ve kriminal uzmanlarının ortak çalışması için bir fırsat olarak değerlendirerek, "Böylece eldeki ipuçlarını birleştirebileceğiz. Suudi polisiyle birlikte başka delilleri de toplayıp araştırmalarımızı derinleştireceğiz" yorumunda bulundu.

Bili Clinton döneminde uluslararası tehditleri araştırmakla görevli William Wexler, büroda çalışan bir başka FBI uzmanı. Wexler, Suudi yetkililerle işbirliğinin ancak uzun vadede sonuç vereceğini öne sürerek, "Teröre mali destek sağlayan hücreler, bankacılar, gelir kaynakları, hayır kuruluşları vs. bunların tümünün araştırılması gerekiyor. Ayrıca uzun vadede bakarsak, Suudi Arabistan'daki yapıyı, yeni yasalar ve kurallarla değiştirmek gerekiyor" şeklinde konuştu.

Abbas Medeni: "Cezayir'i Karanlık Tünelden Çıkarmalıyız"

Tedavi amacıyla gittiği Malezya'nın başkenti Kuala-Lumpur'da el-Cezire televizyonuna bir açıklama yapan Cezayir İslami Kurtuluş Cephesi lideri Abbas Medeni, Cezayirlileri ülkenin girmiş olduğu karanlık tünelden çıkarılması için elbirliği etmeye çağırdı. Cezayir'de son dönemlerde bazı siyasi tutukluların salıverilmesiyle ilgili kendisine yöneltilen bir soruya verdiği cevapta "Bu, Cezayir krizinin çözülmesine yönelik atılmış olumlu ve doğru bir adımdır" yorumunda bulundu.

Cezayir'in içine girdiği çıkmazdan kurtulması için fraksiyonları ve ideolojileri farklı olsa da, herkesin işbirliği içinde mücadele etmesi gerektiği, aksi taktirde ülkenin yeniden emperyalistlerin kucağına itileceği uyarısında bulundu. Medeni, Cezayirlilerin tarihi ve net bir tutum takınarak sosyal, ekonomik, siyasi ve yapısal alanlarda yaşanan krizden çıkılması için fiili olarak gerekli ilkesel adımları atması ve büyük bir sıçrama yapması gerektiğinin altını çizdi.

Abbas Medeni açıklamasında "Cezayir'in tekrar emperyalistlerin kucağına düşme olasılığı zayıf olsa bile, şayet belli bir misyona sahip olanlar sorumluluklarını ifa etmezlerse ve hak sahipleri haklarını aramazsa muhalin vuku bulması kaçınılmaz olur" şeklinde konuştu. Cezayir halkının sömürgeden kurtulmak için Abdulkadir Muhyiddin ve Abdulkadir Hişani gibi milyonlarca şehidi feda ettiğini hatırlatan Medeni, "Herkes Allah'a ve şehidlere verdiği ahde vefa göstererek tarihi sorumluluklarını yerine getirmeli" dedi.

Taliban-Hikmetyar İttifakı, ABD'ye Kök Söktürüyor

Afganistan'da Taliban direnişçileriyle Kalbuddin (Gülbeddin yanlış kullanım) Hikmetyar'a bağlı mücahidlerin ortak eylemleri son bir aydır ABD işgal güçlerine kök söktürüyor. Taliban-Hikmetyar ittifak birlikleri, 17 Ağustos'ta Paktika eyaletinde bir karakolu bastı. Onlarca işbirlikçi Afgan askeri yaralandı, 7'si de öldürüldü. Aynı gün Terva'daki bir karargaha düzenlenen baskında 3 Afgan polisi daha öldürüldü. Ayrıca Paktia eyaletinin Sihin bölgesinde ABD'li 2 asker öldürüldü, biri de yaralandı.

Afgan polisi, 19 Ağustos'ta Kandahar kentinde Devlet Başkanı Hamid Karzai'nin kardeşi Ahmet Veli Karzai'nin evinde güçlü bir bomba patladığını kaydetti. Aynı gün Karvar vadisinde düzenlenen eylemde ise, mücahidler roket atar ve otomatik silahlarla polis konvoyunu hedef aldı. Olayda aralarında bir polis şefinin de bulunduğu 10 polis öldü.

22 Ağustos'ta Uruzgan eyaletinde Afgan askerleriyle mücahidler arasında çıkan çatışmalarda 2'si Afgan askeri olmak üzere 6 kişi öldü.

24 Ağustos'ta Taliban sözcüsü Muhammed Hanif, güneydeki Zabul eyaletinde bir askeri konvoyu pusuya düşürdüklerini açıkladı. Hanif, saldırı da, 12 asker öldürdüklerini ve hiç kayıp vermediklerini söyledi.

25 Ağustos'ta Zabul bölgesinde mücahidlerle hükümet askerlerinin çatışmasını takiben, Zabul'da yapılan ABD hava bombardımanında 50 mücahid şehidi oldu.

29 Ağustos'ta mücahidlerin 3 Afgan askerini öldürdüğü ve 1 komutanı da kaçırdığı bildirildi. Spin Boldak polis şefi yardımcısı Molla Abdülmenan, Taliban savaşçılarının Pakistan sınırındaki Bambul, Kancasu ve Şero Oba'daki kontrol noktalarına saldırdıklarını söyledi. Mücahid komutanlardan Molla Abdüssamed, 15 askeri öldürdüklerini ve ayrıca bir askeri aracı imha ettiklerini açıkladı.

Taliban-Hikmetyar ittifak birliklerinin bu başarıları ardından ABD işgal ordusu, savaş uçakları desteğinde yoğun bir saldırı başlatarak sivil halktan onlarcasını katletti. Afgan yönetimi, şiddetli çatışmaların yaşandığı Zebul ve Uruzgan bölgelerinde 1 haftalık yoğun bombardımanının ardından militanlara ait 124 cesedin bulunduğunu iddia etti. ABD sadece bir askerinin öldüğünü öne sürdü. Ancak yerel kaynaklar işgal güçlerinin çok fazla kayıp verdiğini ve yaklaşık 50 ABD askerinin öldürüldüğünü belirtiyorlar. Bilindiği gibi ABD, stratejik olarak askeri kayıplarını gizliyor.

Çeçenler, İşgale Direniyor!

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in direktifi ile 5 Ekim'de devlet başkanlığı seçimleri yapılacak olan ülkede Çeçen mücahidler direniş eylemlerini artırdı. Çeçenistan'ın güneydoğusundakî Şali dağlık bölgesinde yaklaşık 100 Çeçen mücahid ile 500'ü aşkın Rus askeri arasında şiddetli çatışmalar yaşandı. Rus hava kuvvetlerinin katıldığı çatışmalarda 12 mücahid şehid oldu, en az 3 Rus askeri de öldürüldü. Öte yandan Kuzey Kafkasya'daki Rusya Genelkurmay Başkanlığından adını vermek istemeyen bir yetkili, Petropavlovksi bölgesi yakınlarında uzaktan kumandalı bombanın patlaması sonucu, 9 Rus askeri öldü, 2 asker yaralandı.

Moskova'nın desteklediği Çeçen yönetiminden yapılan açıklamaya göre, başkent Grozni'nin batısındaki Samaşki bölgesinde Çeçen militanların otomatik tüfekler ve bombalarla bir askeri komuta merkezine saldırısının ardından çıkan çatışmada 3 asker öldü, 12'si de yaralandı. Çeçen mücahidlerin Dişne Vedeno bölgesi ve Çeçenistan'ın ikinci büyük kenti Gudermes yakınlarında Rus askerlerini hedef alan saldırılarında da 5 asker öldü, 11 asker yaralandı. Çeçenistan'ın çeşitli bölgelerinde Rus mevzilerine düzenlenen saldırılardaysa 7 asker öldü, 17'si yaralandı.

9-10 Eylül tarihlerinde Çeçen direnişçilerin düzenlediği çeşitli eylemlerde 11 Rus askeri öldü, 21 asker de yaralandı. Başkent Grozni yakınlarında bir Rus askeri konvoyu hedef alındı. Konvoydaki kamyonlardan biri mayına çarptı, 3 asker öldü, 6 asker de yaralandı. Yine Grozni yakınlarında bir konvoyu pusuya düşüren Çeçen direnişçiler, 5 Rus askerini öldürdü, 5 askeri de yaraladı. Direnişçilerin ayrıca, bu 24 saat içinde, ülkenin çeşitli bölgelerindeki karakollara, karargahlara, askeri noktalara ve resmi binalara 21 ayrı operasyon düzenlediği, bu eylemlerde de 3 askerin öldüğü, 10 askerin yaralandığı bildirildi.

Siyonistler, Arafat'ı "Ortadan Kaldırma" Kararı Aldı!

İsrail Güvenlik(!) Kabinesi, 11 Eylül 2003 tarihli toplantısında Arafat'ın barışın önündeki en büyük engel olduğu ve 'ortadan kaldırılması' için uygun zamanda harekete geçeceği yönünde prensip kararı aldı. Siyonist Başbakan Şaron'un başkanlığında toplanan Güvenlik Kabinesi'nin Arafat'ın sürgüne gönderilmesi yönünde bir kararı oylamadığı, kararda 'ortadan kaldırma' ifadesinin yer aldığı, bu ifadenin sürgün, öldürme, hapis ve tecrid ihtimallerinin tümünü kapsadığı ve kararda bu konunun kasıtlı olarak muğlak bırakıldığı anlaşıldı.

On binlerce Filistinli, liderlerine destek olmak için Filistin'in tüm kentlerinde sokaklara döküldü. Arafat'ın karargahı etrafında adeta etten duvar ören Filistinliler, "özgürlük yolunda senin arkandayız" ve "Canımız, kanımız sana feda olsun!" sloganları attılar. Arafat bu sloganı, "Filistin! Kanımız ve canımız sana feda olsun" şeklinde ifade etti.

Tepkiler

Filistinli müzakereci Saib Erekat, İsrail Başbakan Yardımcısı'nın bu açıklamasına sert tepki göstererek "Bu hükümet değil, mafya düşüncesi ve hareketidir" ifadesini kullandı. Yaser Arafat'ın yardımcılarından Nebil Ebu Rudeyne de İsrail'in ateşle oynadığını ve yangının herkese olumsuz etkisi olacağını söyledi. Bir başka Filistinli yetkili, "İşgal terörizmdir ve İsrail bu aptalca kararın uygulanması durumunda kendi halkına karşı ve bölgenin istikrarı aleyhine suç işleyeceğini fark etmeli" yorumunda bulundu.

İslami Cihad, bir açıklama yaparak, Siyonist İsrail'i, Filistin direnişinin yoğunlaşacağı konusunda uyardı. Hareketten yapılan açıklamada, "Böyle bir kararı kabul edemeyiz ve buna suskun kalmayız" ifadesi kullanıldı.

BM Güvenlik Konseyi, İsrail'den bu kararını yürürlüğe koymamasını istedi. BM Ortadoğu temsilcisi Terje Roead-Larsen, İsrail'i, Filistin topraklarında kurduğu yerleşim merkezlerini terk etmesi konusunda uyardı ve yol haritasının dışına çıkıldığı takdirde çok kan döküleceğini bildirdi.

Arap Birliği, Mısır'ın başkenti Kahire'de acilen toplandı. Arap Birliği'ne üye ülkelerin delegeleri düzeyinde yapılan toplantıda, İsrail'in ilke kararının bütün kanunlara ve uluslararası ölçütlere bir meydan okuma niteliği taşıdığı ve barış sürecine ciddi bir tehdit oluşturduğu yönünde bir karar alındı.

ABD Dışişleri Bakanı Powell, Arafat'ın öldürülmesinin 'bir seçenek' olmadığını ve ABD'nin Arafat'ın tecrit edilmesini de, sürgüne gönderilmesini de desteklemediğini vurguladı. Dışişleri sözcüsü Richard Boucher da yaptığı açıklamada, "Arafat'ı sürgüne göndermek yararsızdır, çünkü böyle bir adım ona, yeni manevra olanakları sağlayacaktır" dedi.

AB Dış Politika Yüksek Temsilcisi Javier Solana, kabinenin ilke kararının ardından endişeli olduğunu açıkladı.

Lübnan'ın güneyindeki Reşidiye mülteci kampında toplanan 20 bin Filistinli Arafat'a destek gösterisi yaptı.

Endonezya'nın başkenti Cakarta'da İslami Adalet Partisi'nce düzenlenen gösteride on binlerce Müslüman, Siyonist İsrail'in işlediği cinayetleri ve "Arafat'ı ortadan kaldırma" kararını kınadı.

Arafat ya da Ebu Ammar

Filistin davasının en önemli simgelerinden olan Ebu Ammar lakaplı Arafat 74 yaşında. Arafat, 56 yıllık siyasi mücadelesi boyunca çok inişli-çıkışlı bir hayat yaşadı. Arafat, bu yükseliş çizgisi içinde düşüş ve sürgünler de yaşadı. 1956 yılında, Kahire'den Kuveyt'e ilk sürgünü gördü. 1970 yılında, Kral Hüseyin ile Ürdün'de hakimiyet savaşına girince ikinci büyük sürgününü yaşadı. 1982 yılında bu kez sığındığı Lübnan, İsrail işgaline uğradı. Bir gemi İle oradan Tunus'a yerleşti.

Defalarca İsrail işgal ordusu ve Mossad ajanları ile karşı karşıya geldi. Birçok suikast girişiminden kurtuldu. 1957'de el-Fetih grubunu dava arkadaşları İle kurdu. 1968 yılında el-Fetih, Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) çatısı altına girdi. 1969 yılında Arafat, FKÖ başkanı seçildi. 1973 yılında, Cezayir'de yapılan Arap Zirvesi'nde, "Filistin halkının tek temsilcisi" olarak tescil edildi. 1974 yılında, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda konuşarak kendini uluslararası kamuoyuna kabul ettirdi. 1989 yılında sürgündeki Filistin Devleti Başkanı seçildi. 1994'te, İsrail ile imzalanan barış anlaşması sonrası ülkesine döndü. 1996 yılında halen sürmekte olan Filistin Yönetimi Başkanlığı'na seçildi.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR