1. YAZARLAR

  2. Ercüment Ersoy

  3. “İbretlik" Bir Eğitim Tablosu

“İbretlik" Bir Eğitim Tablosu

Ocak 2000A+A-

MEB Eğitimi Araştırma ve Geliştirme Dairesi başkanlığınca yapılan "çağdaş öğretmen profili" konulu anket öğretmenlerin mevcut hal-i pürmelalini göstermesi açısından çokça konuşuldu.

24 Kasım öğretmenler günü nedeniyle her yıl öğretmenlerin sorunları, eğitimin tıkanıklıkları gündem olup "öğretmenler, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır" avuntularıyla bu vaziyet kurtarılmaya çalışılmakta. Ama eğitimden sorumlu bir bakanlıkça yaptırılan anketteki gerçekler can sıkıcıydı. (Basın, 23 Aralık'99)

MEB Öğretmen Anketi

Peki, ne deniyordu ankette? Öğretmenlerin yeni fikirler üretemedikleri, kişilere örneklik yapamadıkları, model oluşturamadıkları, insanlara hoşgörüyle yaklaşmadıkları, özeleştiri yapıp kendilerini yenileyemedikleri büyük yüzdeliklerle gösteriliyor. Dahası ön yargıları var ve sorunları algılama şuuruna sahip değiller. Öğretmenlerin boş zamanlarını değerlendiremedikleri ve sempatik olmadıkları dile getirilen diğer hususlardan. Ankette öğretmenler kendilerine yönelik yanıltıcı cevaplar verirken veliler ve kısmen öğrenciler daha makul yanıtlar vermiş görünüyor.

Toplumun bir parçası olan öğretmenlerin bu durumu hiç de şaşırtıcı değil aslında. Halkı fikri ve fiziki yönden batılılaşma idealiyle ifsad eden, onun emeğini sömüren ve onu kurduğu eğitim kurumları ile bu yöne kanalize etmeye çalışan bir sistem ve onu ayakta tutan bir toplum gerçeği var karşımızda.

Öğretmenlerin bu durumu garipsenmemeli. Kendilerini öğretmen yapan kurumların kokuşmuşluğunu belgeliyor bu halleri. Cari eğitim sisteminde yoz bir ideolojik söylemi, ilkokul sıralarından üniversitelere değin zihinlere kazımanın dışında kayda değer bir eğitim faaliyetinden bahsetmek pek mümkün gözükmüyor. İlköğretim ve ortaöğretim (lise) kurumlarında halen okutulan ders kitaplarının incelenmesiyle bu gerçek açıkça görülebilir.

MEB Ders Kitapları

MEB ders kitaplarında göze çarpan en belirgin özellik Atatürkçülük vurgusu ile iç tehdit değerlendirmeleri. Hep "en"lerle başlanılan ve tüm iyi hasletlerin, meziyetlerin sahibi yine hep "O". MEB ders kitaplarına yansıyan iç tehdit değerlendirmesi ise şöyle: "iç tehdit unsurları Türk yurdunu bölerek parçalamayı, Türk milletini içten çökertmeyi, devlet gücünü ele geçirmeyi ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni ortadan kaldırmayı hedeflemiştir. Bölücü, yıkıcı ve irticai unsurların Türkiye Cumhu­riyeti Devleti'nin var oluşunun temel kaynağı olan Atatürk ilkelerini ve Cumhuriyet yönetimini ortadan kaldırmayı amaç edinmişlerdir." (MEB, Vatandaşlık ve İnsan Hakları Eğitimi 8.)

Alıntıda da görüldüğü üzere "iç tehdit" unsurları arasında "bölücü, yıkıcı, irticai faaliyetler ve terör" sayılıyor. 28 Şubat MGK kararlarıyla İslami duyarlılığa karşı başlatılan kıskaç kitapta kendini "Türkiye laiktir, laikliğin güvencesi de ordudur" demogojisiyle hissettirmiş.

Ders kitaplarında bir ilginçlik ise Yunanistan'a bakışla ilgili: Üç tarafı denizlerle, dört tarafı "hain düşman"la çevrili "cennet vatanımız"a kasteden menfur düşmanlardan biridir Yunanistan. Türkiye'nin AB'ye girmesini, ilerlemesini istememektedir.

Kitapta yazılanın zıddına deprem sonrası medyada yoğun olarak Türk-Yunan dostluğu işlenmişti. Uluslararası politikalarla suni olarak yaratılan bir düşmanlığın, yine uluslararası politikalar gereğince rahatlıkla dostluğa dönüştüğünü gördük. Milliyetçi serzenişler ise yerini işbirlikçi suskunluğa terketmişti.

Ders Kitaplarında Rant Mücadelesi

Ders kitaplarının içeriği bu ahvalde iken bu kitapların bizatihi kendilerinin belirlenmesinde, satışında büyük bir rant savaşı yaşanıyor.

Talim ve Terbiye Kurulu, geçen sene ilköğretim 4,5,6,7. sınıflarda okutulan dört ayrı sosyal bilgiler kitabına 4 yıl okutulmak üzere tüm ilköğretim okullarına tavsiye etti. Tavsiye edilen bu kitaplar ise kurul üyeleri Güler Şenünver ve Dr. Ez-dihar Karabulut'un. Kurul, 30 dolayında başvuruyu reddederek kendi üyelerinin kitaplarını okutmayı zorunlu kılıyor. Bu, kitabın içeriğindeki ideolojik yargılardan kaynaklanmıyor. Zira özel kitaplar içinden bu alanda hayli mutaassıp olanlar var. Talim ve Terbiye Kurulunun yaptığı kendi üyelerini kayırarak söz konusu kitaplardan kişisel menfaat teminine gidilmesini sağlamak. Bal tutan parmağını da yalamış oluyor böylece.

Sosyal bilgiler kitabı dışında ise yine müthiş bir rant savaşı yaşanıyor. Teamüle göre okullar öğretmenlerle görüşerek o sene okutulacak kitapları belirliyor ve ilgili kitapçılara bildiriyor. Tabii kendi kitabını okutmak için araya giren yayınevleri müthiş bir rekabete sebeb oluyor. Bu rekabetten en karlı okul müdürleriyle yayınevi sahipleri çıkıyor.

Teşvik Edilen İffetsizlik

Çanakkale Çan Lisesi'nde yaşanan olay sistemin MEB'e yüklediği gayri ahlaki ve müfsid rolü çarpıcı bir şekilde gösteriyor. Okul müdürü yönet­meliklerde dizaltı şeklinde görülen etek boyuna uymayıp mini etekle okula geldiği için öğrencileri uyarır. Velilerin şikayeti üzerine İlçe Milli Eğitim Müdürü tarafından müdür hakkında soruşturma açılır. Örnekte görüldüğü üzere salt idareci, yöneticisiyle biten bir sorunla karşı karşıya değiliz. Öğrenciler ve veliler de sorunun, yozluğun bir parçası, destekçisi haline gelmişler. Diğer türlü tüm sorunları egemen zihniyet ve kurumlara yükleyip onun var olmasına müsaade eden, zemin hazırlayan, destek veren gerçeği görmemiz gereklidir. Birçok lisede uyuşturucu kullanımının yaygınlık kazandığı, hatta bazı "imtiyazlı" liselerde kantinlerden bu işin yönlendirildiği bilinmekte. Kız erkek öğrenciler arasındaki iffetsiz ilişkiler ise neredeyse her ortaöğretim kurumunda görülüyor.

Egemenler bu gerçeği "Eğitimde Umut 2000", "Her okula bir bilgisayar" demogojileriyle örtmeye çalışsın; doğuda 8 yıllık kesintisiz eğitim ile 1 7 bin okulun kapısına kilit vurulmuş durumda. Devreye sokulan taşımalı eğitim ise yeni bir rant alanı olarak görülüyor. Her köy için günlüğü 15-30 milyon lira arasında taşıma giderleri ve öğle yemeği giderleri bulunuyor. Bu rakamları 17 bin okul ile çarptığımızda trilyonlara varan günlük ek masraf çıkıyor. Ekim ayı başında eğitime katkı payından elde edilen 405 trilyon liranın 43 trilyonu taşımalı eğitim için ayrıldı. Ayrılan paranın taşıma yapan seyahat firmalarına henüz ödenmemesi ise sömürünün boyutunu gösteriyor.

Depremzede Eğitim

Deprem bölgesindeki okulların durumu ise içler acısı. Okullar hasarlı olduğu için karda kışta soğuk çadırların içinde ders yapılmaya çalışılıyor. Öğrencilerin kitap, kırtasiye ihtiyaçları giderilmiş değil. Öğretmenlerin barınma sorunu çözülemediğinden "dostlar eğitimde görsün" mukabili göstermelik olarak okula gidip geliniyor.

Devletlü zevat "sorunun en kısa zamanda halledileceğini" söyleyip dursunlar halen deprem bölgesindeki öğrenci ve personelin yemek ihtiyacının karşılanacağı sözü yerine getirilmediği gibi herhangi bir girişime rastlamak da mümkün değil. Söz konusu sorunlarla birinci dereceden ilgilenmesi gereken Milli Eğitim Vakfı ve İLKSAN ise depremzede öğretmen ve öğrencilerin sorunlarıyla ilgileneceğine öğretmenevlerini bazı gruplara peşkeş çekmekle meşgul.

Protestoya "İbretlik" Ceza

Bundan 3 yıl önce Kızılay meydanında Milli Eğitim Şurasını protesto eden öğrencilerden 100'ü gözaltına alınmıştı. Mahkemeye sevk edilen öğrencilerin 53'ü 1 yıl 6 ay hapis, 7'si 4 milyon lira para cezasına çarptırıldı.

17 Mayıs 1996'da yapılan 15. Milli Eğitim Şurası'nı protesto edenlere verilen cezanın nedeni ise "ibretlik": Öğrencilere "kanunsuz olarak toplantı düzenlemek, yönetmek ve katılmak" suçundan dava açılmıştı. Ankara 10. Asliye Ceza Mahkemesi sanıkların 53'ünü 2911 sayılı yasaya muhalefetten 1 yıl 6 ay hapis ve 1'er milyon lira para cezasına mahkum etti. Mahkumiyet kararı ise şöyle gerekçelendirildi: "15. Milli Eğitim Şurası toplantısını protesto amacıyla... eylemi yapıldığı... eğitim hakkımız engellenemez... şeklinde slogan atıldığı... "paralı eğitime hayır" yazısı bulunan pankart astıkları, sanıkların kanunsuz eylemi yönettikleri... anlaşılmıştır. Suçun işleniş biçimi, fiilin özelliğine cezanın sosyal etkisine ve uyarıcı amacına göre sanıkların cezalandırılmalarına..."

Görüldüğü üzere karar, "cezanın sosyal etkisini ve uyarıcı amacını" gözeterek verilmiş. Yani "ibret" gerekçesiyle. Mahkeme pankart ve dövizleri de suç aleti" saymış.

Hizmet İçi Eğitim Semineri

Öğretmenlik görevine yeni atanan öğretmenler 1 yıl stajerlik yaparlar. Stajer öğretmenler sene içinde "Hizmet İçi Eğitim Semineri" adlı göstermelik brifinglerden geçirilirler. Bu seminerlerde öğretmenlerin kafasına vura vura "sen 657'ye tabi bir memursun" sözü belletilmeye, kazınmaya çalışılır. Devamında "Memur demek verilen emri itirazsız yerine getirendir" şeklindeki yargıyla çerçeve tamamlanır.

Yeni Memur Yasası

Devlet memurları diğer insanlardan farklı olarak yargılanma ayrıcalığına sahiptirler. 86 yıldır geçerli olan "Memurların Yargılanmasına İlişkin Geçici Yasa" değiştirilerek yeni haliyle TBMM Genel kurulundaki onayla birlikte yürürlüğe girdi. Öğretmenleri, eğitimcileri de kapsayan bu değişikliğin getirip-götürdüklerini bilmek faydalı olacaktır. Yeni yasa bir boyutuyla bir olumluluğu haiz: Egemenlerin illegal emirlerini uygulayan bürokratların yargılanmama güvencelerini kaldırıyor. Diğer boyutuyla memurları, amirleri tarafından kolayca sindirilebilir, yıldırılabilir bir konuma düşürüyor. İdeolojik baskılara karşı memurun güvencesini ortadan kaldırıyor. Yeni yasanın değiştirdiklerini asıl uygulamanın içinde daha iyi göreceğiz.

Mevcut eğitim sisteminin bir yığın çelişkisi, çarpıklığı var. Bunlar birbirini etkileyen ve besleyen bir çerçeveyi oluşturuyorlar. Bu nedenle parçaya takılıp kalmadan özelde yaşananlara bigane kalmadan bir fikri ve fiili duruş sergilenmesinin gereği ortada.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR