1. YAZARLAR

  2. Dünya ve İslam Dergisi

  3. Harem-i Şerif Katliamı

Dünya ve İslam Dergisi

Yazarın Tüm Yazıları >

Harem-i Şerif Katliamı

Ocak 1992A+A-

8 Ekim 1990'da Harem-i Şerifte İsrail Sınır Polisi tarafından 17 Filistinli'nin öldürüldüğü şiddet olayları, gerçekte neler olduğuna dair epeyce tartışma olmasına yol açtı. Birleşmiş Milletler'le İsrail arasında gerginliği şiddetlendirdi ve BM'deki tanımaları tekeline alarak uluslararası ilgiyi iki haftadan fazla Körfez Krizinden başka bir yöne çevirmede bir dereceye kadar başarılı oldu.

Harem-i Şerif trajedisiyle ilgili aşağıdaki belgeler iki bölüme ayrıldı. (I) Olayların kendisiyle ilgili olanlar; (II) olayla ilgili beyanat ve kararlar.

(I) OLAYLAR:

a) El-Hak'ın Raporu

b) B'Tselem'in Araştırması

c) Zamir Komisyonu'nun Haberi

d) Mescid-i Aksa'dan Yapılan Çağrıların (Anonsların) Bir Dökümü

e) Village Voice'un Kronolojisi

1. OLAYLAR

a) "Olayların tekrar incelenmesi, 8 Ekim 1990 Pazartesi, Kudüs, Harem-i Şerif, Ramallah'ta el-Hak'in bir raporu (28 Ekim 1990'da gözden geçirildi) [pasajlar].

[El-Hak, Cenevre'deki Uluslararası Hukukçular Komisyonu'nun Batı Şeria Şubesi'dir.]

Ön Açıklama

El-Hak 12 Ekim 1990 Cuma günü, 8 Ekim'de Kudüs'te, Harem-i Şerifte olan olaylar hakkında bir inceleme yayınladı. O zamandan bu yana El-Hak o günün koşulları ve olayları hakkında daha fazla bilgi topladı. Aşağıda sunulan ilk incelemenin gözden geçirilmiş halidir, ilk raporun yayınlanmasından bu yana El-Hak'ın topladığı ilk bulguları teyid ettiği ve desteklediği için yapılan düzeltme çok az.

Harem-i Şerif'deki 8 Ekim olaylarının bu kronolojisi, 8 ve 11 Ekim 1990 tarihleri arasında 13 El-Hak elemanından oluşan bir grup tarafından yapılmış ellinin üstünde mülakatın tamamına dayanıyor; 12 Ekim'den sonra El-Hak araştırmacıları başka mülakatlar da yaptılar. Ayrıca, aşağıda sunulan gerçeklerin çoğu, başka şahitlerin ifadeleriyle de doğrulandı.

Sunulan bilgiler, olayların El-Hak'ın başarabildiği kadarıyla tekrar incelenmesidir. Güvenilir ve doğru delilleri elde etmek için her türlü çaba sarf edildi; çoğu durumda, El-Hak, tatmin edici bir şekilde teyid edilmemiş ve desteklenmemiş ayrıntıları çıkardı. Kendileriyle mülakat yapılanlar; bazıları daha sonra tutuklanan ibadet eden kadın ve erkeklerden, el-Evkaf memurlarından, gazetecilerden, Harem-i Şerif çevresinde oturan sakinlerden, Harem-i Şerife bitişik bölgelerin sakinlerinden oluşan ve orada ibadet dışında bulunanlardan; Harem-i Şerif nöbetçilerinden ve yaralı erkek, kadın ve çocuklardan müteşekkildi. El-Hak elemanları olayların çeşitli video kayıtlarını da izledi.

Bu görüşmeler olay mahallinde gerçekleştirildi; Maqassed Hastanesi, Augusta Victoria Hastanesi, St. Joseph Hastanesi ve el-Evkafın bürolarının bulunduğu yerlere bitişik evlerde.

Büyüklüğü aşağı yukarı 141 dönüm olan söz konusu saha, Harem-i Şerif olarak bilinir. Harem-i Şerif, Mescid-i Aksa'yı (burada genellikle erkekler ibadet eder) ve Kubbetu's-Sahra'yı (burada genellikle kadınlar ibadet eder) kapsar. Ayrıca bir müze, okul, bir klinik, bir polis karakolu arşivi olan bir kütüphane, bürolar, çam ve zeytin ağaçları dikili sahalar vardır. Harem-i Şerif, güvenlik için nihai sorumluluk İsrail polisinin elinde olmasına rağmen, 1967'den beri el-Evkaf'ın manevi denetimi altındadır. Harem-i Şerif toprakları içerisinde bir polis karakoluna sahip olmaya ilaveten, 1967'den sonra polis, Harem-i Şerif ve Ağlama Duvarı arasında, batı tarafta bulunan stratejik yerlerin hakimiyetini elde etmiş durumda. Bunlar 'Mahkeme' olarak bilinen binayı ve hem Harem-i Şerif toprakları, hem de Ağlama Duvarı meydanına hakim çatılan kapsamaktadır. Tüm alanın etrafı duvarla çevrilidir. Buraya normal durumda açık olan sekiz kapı vasıtasıyla ulaşılır. İsrail polisi el-Mağrib (Moroccon [Fas]) kapısı hariç olmak üzere kilit noktalarında el-Evkaf'la birlikte olmak üzere bütün kapılarda etkin bir kontrole sahip.

Genelde her kapıyı korumak üzere el-Evkaf tan bir Filistinli koruma ve iki İsrail polisi vardır. İsrail sınır muhafızları (polis gücüne bağlı özel bir ordu birimidir ve Polis Bakanı'nın emri altındadır) el-Silsile Kapısı ve el-Mağrib Kapısı arasında bulunan Mahkemede yerleşmişlerdir. Sınır muhafızları istedikleri zaman girer ve rutin olarak Harem-i Şerifin içinde devriye gezerler. [Genelde üçlü gruplar halinde (fakat bu sayı, durum gerektirdiği zaman artırılır), el-Evkaf'tan gerekli izne ihtiyaç duymadan.]

Harem-i Şerif, turistlere ve ibadet etmeyenlere normalde açıktır. "Eski Şehir" kapılarından giren Filistinlilerin özellikle Cuma günü ve büyük kalabalıkların beklendiği diğer günlerde kimlik kartları sınır muhafızlarınca kontrol edilebilir.

Kutsal bir Yahudi mahalli olan Ağlama Duvarı, el-Mağrib ve el-Silsile kapıları arasında uzanır. Ağlama Duvarı Harem-i Şerif'e hakim, on metre kadar yükseklikte ve bir kaç metre genişliğinde bir duvardır ve üzerinde sınır muhafızları bazen devriye gezerler.

Araçların Mescid-i Aksa'nın ön avlusuna Harem-i Şerifin kuzeydoğu kısmında olan el-Asbat Kapısı'ndan (Aslan Kapısı) ulaşması mümkündür.

8 Ekim 1990 Olaylarının Arka Planı

"Temple Mount Faitful" bir grup fanatik Yahudi tarafından 1967'de kuruldu. Birincil hedefleri Harem-i Şerif toprakları üzerinde Üçüncü bir mabed inşa etmekti. Geçmişte özel dini bayramlar için Harem-i Şerif topraklarına girmelerine izin verilmişti, zaman zaman, polisle anlaşma sağladıktan sonra, Temple Mount Faitful'un, 8.00 ilâ 15.00 saatleri arasında Harem-i Şerife (polis eşliğinde ikili, üçlü ve dörtlü gruplar halinde) girmesine izin verilmişti. Bu yıl, 8 Ekim 1990'da, Harem-i Şerif de üçüncü mabedin temelini atmak ve bir Succa (tapınak alameti)ni yerleştirmek için izin almaya çalıştılar. İsrail polisi bu isteği reddetti, fakat Temple Mount Faitful'a 8.00 ve 11.00 saatleri arasında giriş izni verdi. Temple Mount Faitful bu kararı bozmaya çabalayarak Yüksek Adalet Mahkemesi'ne başvurdu. Sonradan başvurularını geri aldılar, fakat 8 Ekim'de Harem-i Şerife her halükarda girmeye niyet etmiş olduklarını alenen ilan ettiler. Harem-i Şerif de toplanmış kalabalıklar arasında, Temple Mount Faitful'un sınır muhafızları eşliğinde Harem-i Şerif'e girmeye çalışabileceği yaygın bir inanç haline geldi. Camilerdeki Cuma hutbelerinde ve okullarda Müslümanların 8 Ekim'de Harem-i Şerife gelerek onu savunmaları ve onun Temple Mount Faitful tarafından teslim alınmasını önlemeleri için çağrılar yapıldı. Çoğu kimse çağrıyı dikkate aldı.

8 Ekim 1990, Pazartesi: Saat 8.00

Saat 8.00'a kadar Ramallah-Kudüs yolu üzerinde hiç bir kontrol noktası yoktu. Bethlehen'den gelen yol üzerinde de hiç bir kontrol mevcut değildi.

Saat 5.00 olmadan; Harem-i Şerif de halihazırda yaklaşık 500 insan vardı. Yarım saat sonra, sabah namazı vaktinde Harem-i Şerif de takriben 1000 kişilik cemaat vardı. 7.30 civarında, yaklaşık 15 kişiden oluşan bir sınır muhafızı devriyesi, el-Mağrib kapısından Harem-i Şerife girdi ve kapı etrafındaki alanla aradaki belli başlı merkezleri teftiş etti. Bu devriye, el-Mağrib kapısı bölgesinde sabit kaldı.

8.00 sularından itibaren Filistinli olmayanların, bilhassa turistlerin Harem-i Şerife girmeleri, girişleri koruyan sınır muhafızları ve polis tarafından engellendi.

8.00-10.00

Bu zaman zarfında daha fazla insan Harem-i Şerife ibadet için geldi. Bunların aranmaksızın giriş yapmasına izin verildi. Harem-i Şerifin her yanında toplanmış gruplarla konuşan şeyhler sürekli itidalin önemini vurguluyor ve Müslümanların kutsal yerleri koruma vazifelerini teyid ediyorlardı.

Aynı zamanda kalabalığın arasında dolaşarak sakin olmayı ısrarla tavsiye ediyorlardı. Artan kalabalık sebebiyle gerilimin yüksek olduğu bir zamanda çatışma olması ihtimaliyle endişelenen ve el-Mağrib kapısı bölgesindeki silahlı sınır muhafızlarının durumlarının tahrik edici olduğunu hisseden el-Evkaf görevlileri, bir dizi tedbire başvurarak gerilimi düşürmeye, disiplin ve sükuneti sağlamaya çalıştı.

Bu tedbirler şunları kapsıyordu;

1) Bütün kadınları, "Kubbetu's-Sahra" çevresindeki sahaya ve bütün erkekleri Mescid-i Aksa'nın ön avlusuna götürmek,

2) Genç erkekleri, el-Mağrib Kapısı'nda bir çatışmanın olmasını engellemek için bir insan zinciri oluşturmak Üzere bir araya toplamak,

3) Sınır muhafızlarının Yemenli bir subay olan Shlomo Qatavi (Ebu Tac)'nin de aralarında bulunduğu İsrail Güvenlik Görevlileri ile orada bulunan Sınır Muhafızları'nın davranışlarının kalabalığı tahrik etmemesini temin etme çabasıyla çeşitli zamanlarda görüşme yapmak. Shloma Qatavi çeşitli vesilelerle şöyle mukabelede bulundu:

- "Biz bugün oyun oynamıyoruz, şaka yapmıyoruz."1

- "Eğer bugün taş atılırsa, burayı kana bulayacağız."2

Son vaaz Şeyh Hamid Beytavi tarafından 10.00 sularında verildi. Bu vaazdan sonra 12 yaşındaki bir erkek çocuk, aşağı yukarı beş dakika süren bir şiir okudu. Şahitler bu esnada, 3000-5000 arasında insan olduğunu tahmin ediyorlar. Cuma namazları için Harem-i Şerif de genellikle bu sayıda cemaat toplanır. Bu yüzden yalnız başına bu sayı dikkati çekici değildi. Bununla beraber cemaat, kendilerine karşı İslam'ın kutsal mabedini korumaya gelmiş oldukları Temple Mount Faitful üyeleriyle bir karşı karşıya gelme beklentisi içinde olduğundan, cemaat arasındaki yüksek gerilim olağan değildi. Bu inanç, Temple Mount Faitful üzerindeki resmi sınırlamalara rağmen yaygınlaştı.

10.00-10.50

Ne kalabalığın Temple Mount Faitful'un girmeye teşebbüs ettiğinden ve Silwan'a (Shiloah Havuzu) sevk edildiklerinden haberi vardı, ne de polis bu haberi kalabalığa veya el-Evkaf görevlilerine iletmek için bir teşebbüste bulundu. Kalabalık çok hassas bir bekleme durumunda kalmaya devam etti. Gerilim her dakika artıyordu. Bununla beraber, kendileriyle görüşme yapılan şahitlere göre 10.00'dan önce hiç bir şiddet olayına rastlanmadı.

10.30-10.50 arası (büyük bir ihtimalle 10.45"te) Kubbetu's-Sahra civarında bulunan kadınlara göz yaşartıcı bomba atıldı. El-Hak, olayların doğru kronolojisi ile ilgili olarak birçok kadın ve erkekle görüşme yaptı ve göz yaşartıcı bombanın tam olarak nereden geldiği ve atılmasından önce hangi olayın vuku bulduğu konusunda farklı yorumlar aldı. Ancak kalabalık içerisine bir göz yaşartıcı bomba kapsülü atıldığı veya fırlatıldığı ve bunun patladığı gerçeği şüpheye yer bırakmayacak şekilde tespit edildi. Böylece bu hareketten sorumlu olan kişi, kimse, kalabalığa hakim olan gerilimi veya bu hareketin bu şartlar altında doğurabileceği sonucu hesaba katmayı ihmal etmişti. Daha da ötesi, İsrail yetkilileri öfkeyi yatıştırmak ve meydana gelen şiddeti önlemek için hiç bir çaba sarf etmedi. Tespit edilen odur ki, bu, meydana gelen olayların başlangıcını belirliyordu.

Mescid-i Aksa'nın ön avlusunda bulunan erkekler, kadınlar grubundan gelen "Askerler geldi, Allahu Ekber" haykırışlarını duyduklarını naklettiler. Erkeklerden bazıları kuzeye, kadınlara doğru koştular fakat büyük bir çoğunluk batıya (tahminen 15-20 sınır muhafızının bulunduğu) el-Mağrib kapısına doğru hareket etti. Sınır muhafızları, yaklaşan kalabalığa ateşe başladılar. Bu sırada kalabalıktan bazıları sınır muhafızlarına doğru taşlar fırlatıyordu. Sınır muhafızları, sözlü uyanda veya havaya ateş ederek uyanda bulunmadılar veya ciddi yaralanmalara sebebiyet vermekten kaçınmak için kalabalığı kontrolde başka araçlardan birini kullanmadılar. Bunun yerine kalabalığa ateş açarak, en az yirmi kişiyi yaraladılar. Şimdiye kadar ne çeşit bir silahın bu yaralanmalara yol açtığı tespit edilememiştir.

Yaralananların çokluğuna rağmen kalabalık öne doğru ilerledi ve sınır muhafızları sonunda el-Mağrib Kapısı'nın arkasına geri çekildi. Ateş devam ederken el-Evkaf şeyhlerinin bir megafondan kalabalığa bağırmaları duyulabiliyordu:

Mescitlere girin. Harem-i Şerif, savaş alanı değil, ibadet yeridir. Ölenler ve yaralananlar var. Bizimle konuşması için polis çağırınız, bakın Mescid-i Aksa'da bir katliam yaşanıyor. Askerlerin önünde durmayın. Askerlerle çatışmayın. Yaşamlarınızı ve mübarek Mescid-i Aksa'yı korumak için bedenlerinizi ölüme maruz bırakmayınız. Mescid-i Aksa'nın duvarlarından, el-Mahkeme bölgesinden ve askerlerin bulunduğu Batı Duvarı'ndan uzak durunuz. Bütün erkekler Mescid-i Aksa'ya doğru yürüsün. Bütün Kadınlar Kubbetu's-Sahra'ya doğru yürüsün.3

O, sınır muhafızlarına da dönerek şöyle hitap etti: Yeter artık. Ateş yeter. Ateşi durdurun.4

10.50-11.20

Genç erkekler el-Mağrib Kapısı'na doğru koştular ve onu kuşattılar. Bu noktada kalabalığa "Mahkeme" olarak bilinen binanın pencerelerinden ateş açıldı. Silahlar, pencereleri çevreleyen demir çubuklardan yapılmış kafeste, açılmış delikler boyunca çıkıntı yapıyordu. Kalabalık, kendilerine bağırarak seslerini bastırmaya çalışan ve "Mahkeme"de bulunan askerlere doğru taşlar fırlattı. Bu taşlardan bazıları alanı ikiye ayıran duvarın diğer tarafında bulunan Ağlama Duvarı meydanına düştü. Aynı zamanda, el-Mağrib Kapısı arkasındaki sınır muhafızları büyük miktarda göz yaşartıcı bomba atıyorlardı. Aynı zamanda, kapıda mevcut bulunan bir delikten ateş ediyorlardı. Kalabalık da onları taşa tuttu, bunlardan bazıları Ağlama Duvarı Meydanı'na düştü. Şu açıktır ki yaralanan ve öldürülenlerin çoğu takip eden 20 dakikada vuruldu, yani aşağı yukarı 11.00-11.20 arası. Harem-i Şerife ateş açan sınır muhafızlarından en az biri silahını otomatiğe ayarladı.

Şunu belirtmek önemlidir ki, Harem-i Şerif deki kalabalığı Ağlama Duvarı'nda ibadet edenlerden ayıran bir sıra kemerdi.5 Bu yapı en azından altı metre genişliğinde ve oniki metre yüksekliğinde idi.

Şunun da belirtilmesi önemlidir ki, Kubbetu's-Sahra'nın 200 metre kuzeybatısında bulunan iki odalı mahalli bir polis noktası vardı. Bu nokta içinde iki Arap polisin sürekli olarak yerleştiği bir alçak çatılı odalar serisinin bölümlerinden birini oluşturuyor. Polis 8 Ekim'de gerilim olması ihtimaliyle ilgili bilgisine rağmen iki polisi uzaklaştırmak veya onlara herhangi bir destek vermek için herhangi bir çaba sarf etmedi. Onlar sabahın büyük bir kısmı boyunca orada durdular. Bu zaman süresince, iki yerel Filistinli polis kalabalık tarafından dışarı çıkarıldı ve bu odalardaki eşyalar ateşe verildi.

İlk ambulans 11.00 civarında geldi, el-Esbat Kapısı'na doğru gitti ve Mescid-i Aksa'nın avlusunun önünde durdu. Beyaz ceketli doktor yaralı bir kişiye ilk yardımı yapmak için ambulanstan çıktı ve çıkar çıkmaz da bacağından vuruldu. Sınır muhafızları açıkça ambulansa zarar vermek için ateş açmışlardı. Bu sırada Fatima Abdüsselam Ebu Haydar (35) adındaki bir hemşire ciddi şekilde yaralanmıştı. Diğer hemşire ise tutuklanmıştı.

Maqassed Hastanesi'nden Muhammed Hasan Ebu Rayyala (25) isimli bir hastabakıcı yaralı bir insana yardım etmeye çalışırken vuruldu ve acil olarak ihtiyaç duyulan tıbbi tedaviden mahrum bırakıldı. Yardım etmeye çalıştığı kişi ise daha sonra öldü.

11.20-11.30

11.20 dolaylarında, el-Mağrib Kapısı sayılan 40-50 arasında değişen takviye kuvvetleri tarafından ele geçirildi. Bu takviye kuvvetleri kalabalığı Mescid-i Aksa'ya doğru kovaladı ve bu alanı kaplayan bölge yaklaşık 15 dakika ağır bir şekilde ateşe tutuldu. Birçok genç insan şimdi yaralılarla ilgileniyordu. Gençler yaralıları ve ölüleri hem iki büyük cami Mescid-i Aksa ve Kubbetu's-Sahra'ya hem de binaların kuzeyinde bulunan kliniğe taşıyorlardı. Yaralıları tahliye işiyle ilgilenen herkes yaralıları bırakma hususunda sınır muhafızları tarafından uyarıldılar. Diğerleri ise yaralıları kurtarmak isterken vuruldular. Ayrıca askerlerin yaralıları dövdüğü hususunda söylentiler vardı. Birçok kadın ve erkek camilere sığınmak isterken diğerleri ise doğuya giderek zeytin koruluklarına kaçmağa çalışıyorlardı. Bu sırada Harem-i Şerifin kuzey kesimine park etmiş olan 2 cipin içindeki sınır muhafızları grubu el-Esbat Kapısı'na doğru ilerledi. Onlar bu bölgede en azından 2 kişiyi vurdular ve öldürdüler. Harem-i Şerif kapısına doğru kaçmak isteyenler engellendiler. Bu noktada Kızıl Haç ve Birleşmiş Milletler memurları bulunuyordu.

11.30 civarında Harem-i Şerif üzerinde san bir helikopter görüldü. Bu sırada insanlar mermilerden ve göz yaşartıcı bombalardan kaçmaya çalışırken Mescid-i Aksa ve Kubbetu's-Sahra ölü ve yaralılarla dolmuştu. Kalabalıkların Mescid-i Aksa'dan ve Kubbetu's-Sahra'dan boşaltılmaları hususundaki görüşmeler sınır muhafızları, el-Evkaf yetkilileri, Kızıl Haç memurları ve BM yetkilileri arasında gerçekleşti. Askerler kaçmaya çalışan genç insanları kovalıyordu. Bu camilerin dışarısındaki kişiler tutuklanmamak için kaçmaya çalışıyorlardı ve sınır muhafızları onları kovalıyordu. Birçok ciddi dayak vakaları rapor edildi. Hem geniş sayıda tutuklamalar, hem de yaralama ve öldürme olayları vardı. Görgü tanıklarının ifadesine göre, bu noktada bulunan askerlerin sayısı 100'den az değildi.

11.30-12.30

Çıkışı tutan kapıdaki askerler Harem-i Şerifi terketmek isteyeni tutukluyorlardı. Bazıları kaçmaya başardı. Dışarıdaki insanlar en azından bir kapından içeriye girmeye çalışıyorlardı. Askerler onları engellemeye çalıştılar. Fakat başaramadılar. Yaralıların tahliyesi aralıklarla devam etti, fakat hiç bir ölüm olayı rapor edilmedi. Tanıklar ciddi dayakların ve geniş çapta tutuklamaların devam ettiğini bildirdiler. Polisler ve sınır muhafızlarının duruma tam olarak hakim oldukları varsayılıyordu.

Son Rakamlar

Ölü sayısı 17 idi ve aralarında bir kadın da vardı. 150'nin üzerinde yaralı vardı ve onların 5-7 kişisi ciddi durumda idi, ama yaraları ölümcül değildi. 150 kişi Harem-i Şerifin içinde, 120 kişi de dışında tutuklanmıştı. Saat 17.00'de herkes Harem-i Şeriften tahliye edilmişti.

Sonuçların Özeti

8 Ekim'den önceki hafta boyunca Temple Mount Faitful adındaki grup niyetlerinin 8 Ekim'de Harem-i Şerife girmek olduğunu ilan ettiler ve açıkça yahudileri kendilerine eşlik etmek için davet ettiler. 5 Ekim Cuma namazında müezzinler tarafından genel çağrılar yapıldı. Müslümanlar 8 Ekimde Harem-i Şerifi korumak için toplanmaya Çağırıldılar.

8 Ekim'de 3000 ilâ 5000 Müslümanın toplandığı Harem-i Şerif de tansiyon oldukça yüksekti. Ağlama Duvarı'nda ibadet eden Yahudilerin taşlanması için hiç bir çağrı yapılmamıştı ve burada ibadet edenlere yönelik bir saldırı söz konusu değildi. Aksine el-Evkaf yetkilileri Müslümanlara sakin olmaları ve itidalli hareket etmeleri çağrısını yaptı. Taşlar, Müslümanların bölgesini Ağlama Duvarı'ndan ayıran yapının çatısında duran sınır muhafızlarını hedef alarak atılmıştı. Bu taşlardan bazıları Ağlama Duvarı bölgesine düştü.

Olaylar, göz yaşartıcı bombalar Harem-i Şerif de toplanan kalabalığın ortasında patladığı zaman başladı. Bunu orada toplanan kalabalığın taş atması ve orada bulunan polis ve sınır muhafızlarının bu kalabalığa ateş açması izledi.

Sınır muhafızları resmi ateş açma düzenlemelerinin aksine Harem-i Şerif deki kalabalığa sözlü uyanda bulunmadılar ve havaya uyarı ateşi açmadılar.

Sınır muhafızları ateş açmaya başladıkları zaman bunu çekinmeden yaptılar ve bazen otomatik silahlar kullandılar. Yaralılardan bazıları birden fazla vurulmuştu.

Hayat kurtarma ve yaralılara yardım etme çabaları ciddi olarak engellendi. Ambulanslara tıbbi personele ve diğer kişilere ateş açıldı. Birçokları yaralılara yardım etmek isterlerken yaralandılar.

Sınır muhafızları ve polis tarafından karşı karşıya gelmemek, sükuneti sağlamak ve görevi paylaşmak için el-Evkaf yetkilileriyle işbirliği hususunda hiç bir teşebbüste bulunulmadı. Zaten gerginliği azaltmanın yollarını bulmak için el-Evkaf yetkililerinin yapmış olduğu çabalar Yüzbaşı Sholomo Qatavi ve orada bulunan polis ile sınır muhafızlarının emrindeki kişiler tarafından reddedildi.

Geçmişte kalabalıkları kontrol amacıyla Kudüs polisi tarafından kullanılan tazyikli su ve plastik ayaklanma kalkanları, 8 Ekim Pazartesi olayları esnasında bulunan polislere kullanmaları için tahsis edilmemişti.

Sınır muhafızları ve polis hiç bir zaman öldürücü bir mukabeleyi gerektiren bir ölüm kalım durumuna düşmemişlerdi. Onlar bu yüzden aşın ve ölümcül kuvvete başvurdukları için tamamen haksız durumdaydılar. Ayrıca en az iki saat süreyle böyle bir kuvvetin kullanılmasının haklı çıkarılması imkansızdır.

Kızıl Haç Komitesi gibi uluslararası gözlemciler sınır muhafızlarının ve polisin hareketlerini sınırlamada etkili göreve sahip değillerdi.

Olaylarda birçok insan öldürüldü ve 150'nin üzerinde insan yaralandı. Yaralılardan sadece 20 kadarı sınır polisi el-Mağrib Kapısı'na doğru geri çekilmeden önceki ilk sürede yaralandılar.

b) Kontrolün Kaybedilmesi: Temple Mount (Harem-i Şerif) Olayları - Ön Soruşturma, BTselem, Kudüs, 14 Ekim 1990 (Pasajlar)

[İsrail insan haklan grubu B'Tselem 34 sayfalık raporunun girişinde araştırmalarının özellikle İsrail polisinin üst düzey yetkilileri tarafından yapılan resmi açıklamalara ve B'Tselem ekibi ve gönüllülerin mevcut olaya ve hemen akabindeki gelişmelere tanık olan Filistinliler'den topladıkları yeminli beyanatlara ve kanıtlara dayandığını kesinlikle belirtti.

Olayların polis / hükümet tarafından yapılan tanımlamasının bir özeti için "Rapordaki Kusurlar" bölümüne bakınız.]

Gerçek Mermilerin Kullanılması

Ateş açma ile ilgili genel prensipler (ateş açmanın tam bir tanımı polis ve İsrail Ordusu talimatlarında verilir) öldürücü silahların polis ya da ordu kuvvetlerine veya polis ya da ordunun emrindekilere karşı acil ve ciddi bir tehlike söz konusu olduğunda sadece son çare olarak kullanılması durumunda haklı gösterilebileceğini belirtir.

Özellikle büyük bir kuvvet tarafından ateş açılması kontrol edilmelidir. Ateş açma ve devam ettirme ile ilgili emirler insan hayatına herhangi bir tehlikede bulunmayan sivillerin bulunduğu alana gelişigüzel ateş açılmasının kesinlikle yasaklanmasını kapsar. Otomatik silahtan ateş açılması yasaklanmıştır (hedef almaksızın kalçadan ateş açılması, silahın kalça hizasında tutularak ateş açılması). Silahların bu şekilde kullanılması sadece daha makul bir tepkiye zaman kalmadığı acil bir tehditle karşılaşıldığında yaşamak için içgüdüsel bir tepki olarak hoş görülür.

İsrail polis gücü ateşli silahlar subayı Şef Danny Chen Kudüs bölge mahkemesinde (Ze'evi'nin İsrail devletine karşı olduğu dava) kalçadan ateş açmanın yanlış ve çok tehlikeli olduğu hususunda ifade verdi. Aynı davada (suç temyizi 26/89, Ze'evi İsrail Devleti'ne karşı, Düşünceler 43[41633) Yüksek Mahkeme Yargıcı Don Levin şunları söyledi:

Kalçadan ateş açmak tehlikeli, belirsiz ve kontrolsüzdür. Bu şekilde ateş açılması yüksek gerginlik durumlarında meydana gelmesine rağmen kendini koruma ve hayatta kalma durumları dışında arzulanmayan bir harekettir. Bu yüzden bir kural olarak belirtilebilir ki kalçadan hedefsiz olarak ateş açan bir kişi silahını büyük dikkatsizlikle kullanmaktadır, büyük dikkatsizlik eğilimindedir. Veya ihmal suçu işlemiştir.

İsrail polisinin çatışma kuralları ateşli silahların kullanılmasının sadece tanımlanmış özel durumlarda haklı görüleceğini belirtir ve sadece polis görevini yerine getirmede başka yol bulamayınca masum bir harekettir. Emirler ateş açacak bir polisin niyetinin bu olduğunu önceden belirtmesi gerektiğini de içerir. (Bkz.: İsrail Polisi İç Tüzüğü, 06.02.14 ateşli silahların kullanımı.)

Güç kullanımı hakkındaki uluslararası standartlar kategorik olarak ateş açma kuralının sadece gerekli durumda ve misilleme kuralında yerine getirileceğini beyan eder. (Tehlikenin derecesiyle reaksiyon arasındaki oran.) Yukarıda anlatılan olayların gelişiminden anlaşılıyor ki ateş açma gereksiniminin mevcut olması kesin değildi ve polis ayaklanan kalabalığı kontrol altına almak ve tehlikeyle karşılaşınca kendisini korumak için diğer araçları kullanma imkanına sahipti.

İlk aşamada, nisbeten küçük sınır polis gücü kızgın bir kalabalık tarafından saldırıya uğradı ve elimizde bulunan tanımlamalara göre görevliler gerçekten tehlikeli bir durumdaydı. Görevli komutanın şahitliğine göre (Yediot Ahronot, 10 Ekim) onun elemanları bu aşamada plastik mermilerle ateş ettiler ve gözyaşartıcı gaz kullandılar, gerçek cephane değil. Bu tanıklık polis gücünün her yerde kullanılan standart korunma araçlarıyla (cam elyaftan yapılmış kalkanlar gibi) donatılmadığım kabulleniyor.

İkinci aşamada, büyük bir polis gücü ve sınır polisi Harem-i Şerif kompleksine zorla girdi. Onlar birdenbire kalabalığa ateş etmeye başladılar (silahları tek atışa değil otomatiğe ayarlanmıştı). Doğal olarak gelişigüzel bir şekilde ateş açma ölümcül tehlike durumunda dahi haklı gösterilemez. Polis Bakanı ve Polis Şefi'nin iddia ettiği gibi -polislerin hayatı olayın başlangıcında somut olarak tehlikede olsa bile ve onlar ateş açmaktan başka bir seçeneğe sahip olmasalar bile- tek atışlı ateş açma amaca ulaşmada başarılı olabilecekti.

Biz, kalçadan seri atışların yapıldığı olayın ikinci aşamasında polis ve sınır polisinin kendilerini acil koruma durumunda buldukları ve böylece ani hayatta kalma korkusunun isabetli bir tepkide bulunmayı ve ateş açmayı kontrol etmeyi engellediği izlenimini edinmedik. Anayasa Mahkemesi'nin bir tek kişinin seri ateş açmasına ilişkin olan suç ihmali yorumları, -ateş açma çok sayıda kişi tarafından bazıları kaçmakta olan büyük bir kalabalığa otomatik silahlarla yapıldığında oldukça keskin ve açık seçiktir. Bazılarının kaçarken vurulduğu, ateş etmenin açık sonuçlarıyla kanıtlanmıştır. Olayın ikinci aşaması polis ve sınır polislerinin bir karşı saldırısı olarak başlamasına rağmen, biz bu saldırının tamamen planlandığı ya da en küçük bir komuta, kontrol ve denetim hiyerarşisinin mevcut olduğu izlenimini edinmedik. Özellikle bizim izlenimimiz hiç bir ateş açma kontrolünün olmadığıydı. Polis ve sınır polisi otomatik silahlarla gelişigüzel bir şekilde kalabalığa ateş açmışlardı.

Bu, polislerin kitle iletişim araçlarında belirttikleri kendi yorumlarından ve görgü tanıklarının ifadelerinden belli olmuştur. Polisler ateş açmak için hiç bir emir verilmediğini söylüyorlardı. Görgü tanıklarının hepsi geniş bir alanı kaplayan kalabalığa gelişigüzel ateş açıldığı, kaçmaya çalışan kimselerin dahi vurulduğunu belirttiler. Biz bu aşamada ne sınır polisi ve polisin, ne de Ağlama Duvarı'nda ibadet edenlerin ölümcül bir tehlike içinde oldukları izlenimini edinmedik. Zaten o anda Ağlama Duvarı meydanı çoktan boşaltılmıştı.

Bu aşamada alternatif araçların kullanılmasının hesaba katılmadığı izlenimini de edindik. Biz gittikçe artan bir şekilde güçlü araçların kullanılmasını anlayamadık, göz yaşartıcı gazlar, lastik mermiler, plastik mermiler ve sonunda gerçek mermiler. Bütün bu araçların da aynı anda kullanıldığı açıktır; gerçek mermilerle ateş edilirken göz yaşartıcı bombalar ve daha az ölümcül silahlar da aynı anda kullanılıyorlardı. Keza Harem'deki ya da olayın geçtiği yerdeki kimselerle konuşmak için hiç bir teşebbüste bulunulmadı. Olayın geçtiği yerdeki gözlemci kişiler öfkeleri yatıştırmak için etkilerini kullanabilirlerdi.

Bir kişi ateş açma gerekçesini dikkatle gözden geçirdiği zaman, tehlikenin yoğunluğu meselesi oldukça önemlidir. Belirtildiği üzere İsrail polisinin mevcut kuralları sadece hayata somut bir tehlike sözkonusu olduğu durumda ve diğer araçların kullanılmasının mümkün olmadığı hallerde ateş açılabileceği şartını koyar.

Harem olayında yer alan güvenlik kuvvetleri sınırlı savunma araçlarıyla donatılmışlardı. Onlar çelik başlıklara sahiptirler. Fakat karşılaştıkları taş yağmuruna karşı onları koruyabilecek ve böylece kendilerini savunmak için elyaf kalkanlara sahip değillerdi. Güvenlik kuvvetlerinin Harem kompleksine yeterli miktarda göz yaşartıcı gaz ve plastik mermilerle girip girmedikleri açık değildir.

Ambulanslara ve sağlık ekiplerine ateş açıldığı hakkındaki bulgular özellikle tehlikeli bir gelişigüzel ateş açma örneğini gösterir. Ambulanslar tam olarak belirgindirler ve kolaylıkla tanınabilirler ve onların olayda yaralananları tahliye etme ve tıbbi yardım yapma faaliyetleri açık ve kesindir. Tıbbi personel ve ambulanslara saldırmanın haklı bir tarafı yoktur. Şayet onlara ateş açma kasıtlıysa bu her tür ölçüye göre ciddi bir suçtur; yok eğer ambulanslar gerçek mermilerin toz gibi püskürtüldüğü alanda bulunduklarından dolayı kaza ile vuruldularsa bu görgü tanıklarının gelişigüzel ateş açıldığı iddialarına bir kanıttır.

Ambulansların ve tıbbi personelin vurulduğu gerçeği ayrıca ateş açmanın tehlikenin kısa başlangıç aşamasının ötesine gittiği ve kurtarma ekipleri ve tıbbi personel olay yerine vardığında çoktan ölüm ve yaralanmaların olduğu aşamaya kadar devam ettiğini gösterir. O veya bu şekilde ambulansların ve tıbbi personelin mermilerle ve göz yaşartıcı gazlarla saldırıya uğraması gerçeği olayın bu yönünün de kapsamlı bir araştırmaya tabi tutulmasını gerektirir.

Rapordaki Kusurlar

Pazartesi öğleden sonra Harem çatışmaları sona erdikten sonraki saatlerde olaylar, kitle iletişim araçlarına polis yorumlarıyla verildi; bu oldukça iyi planlanmış organize bir saldırıydı. Bu anlatışa göre Polis Bakanı, Milli Polis Şefi ve Kudüs Polis Şefi basına belirttikleri üzere, Müslümanlar Ağlama Duvarı'nın aşağısındaki Yahudilere saldırmak için Harem'de çok sayıda taş ve demir sopalar hazırlamışlardı. Polis Bakanı Milo şunları söylüyordu: "Ağlama Duvarı'ndaki Yahudilere yapılan saldırı oldukça iyi planlanmıştı ve hiç sebepsiz ve uyarısız olarak. Bu daha önceden planlanmış bir provakasyondu. Bu muhtemelen dıştan gelen emirlerle dünya kamuoyunun dikkatini Körfez'den çevirmek amacıyla asilerin harekete geçirilmesiydi." (Hadashot, 9 Ekim).

Polisin açıklamasında, polislerin Harem'de somut ölüm tehlikesiyle karşılaştıkları ve kalabalığı kontrol altına almak için ateş açmaktan başka çareleri olmadığı açıktı. Milli Polis Şefi Terner şunları söylüyordu: "Polislerin hayatı tehlikedeydi, yaptıkları gibi tepki göstermekten başka seçenekleri yoktu." (Ha'aretz, 9 Ekim). Polis Bakam, Milo ise şunları söyledi: "Görevliler büyük bir itidal ile hareket ettiler ve polisler ölümcül tehlikeye düşünceye kadar biz (polisler) hiç kimseye ateş açmadık." (Yediot Ahranot, 9 Ekim).

Ayrıca, ayaklananların bir polisi ciddi bir şekilde dövdükleri belirtildi. Harem Polis noktasındaki kayıt görevlisinden (Kudüs Polis Şefi Bibi'nin ifadelerine bakınız, Hadashot, 9 Ekim). Daha sonraki 24 saat içinde yeni bir anlatış dile getirilmeye başlandı, saldırı ani ve plansız bir şekilde meydana gelmişti. Görünüşte Ağlama Duvarı'nda ibadet edenlere saldırmak için hazırlanmış taşların gerçekte Harem'de devam eden restorasyon çalışmasının bir parçası olarak buraya getirildiği meydana çıktı.

Aynı zamanda, sınır polisi etkili bir şekilde ateş açtığında, Ağlama Duvarı'ndaki Yahudiler tehlikede değillerdi, başarılı bir operasyonla bir kaç dakika içerisinde tahliye edilmişlerdi. Bu sırada sınır polis gücü de tehlikede değildi.

Kudüs Polis Şefi, kayıt görevlisinin ayaklananlar tarafından ciddi bir şekilde dövüldüğünü ve hastanelik edildiğini belirtti; gerçekte ise B'Tselem'in soruşturmasına göre kapılardan birine (Bab Khuta) yerleştirilmişti ve gerçek bir mermi alnında hafif bir yara meydana getirmişti (bu serseri kurşun, Harem kompleksine zorla giren kuvvetler tarafından atılmıştı). İran Gate (Demir Kapı)'da yerleştirilen diğer polis Amir Abd gerçekten saldırıya uğramış ve ayaklananlar tarafından dövülmüştü. O daha sonra vakfın bir hizmetlisi tarafından kurtarıldı.

Sonuçlar

Bu araştırma bir ön inceleme olup olayları bütün açıklığıyla ortaya koyma iddiasında değildir. Harem'deki olayların gelişimi ve güvenlik kuvvetlerinin tutumlarını bütünüyle ortaya çıkaracak yeterli delile sahip değiliz. Üzerinde şüphe bulunan ve açık olmayan olayları, araştırmamızda delil olarak kabul etmedik. Delil olarak kabul ettiğimiz olayları da yanlış değerlendirmiş olabileceğimizi şimdiden kabul ediyoruz.

B'Tselem tarafından alman ifade polis, sınır polisi ve bunların şeflerinin olaylar sırasındaki yanlış tutumlarını ortaya koyuyor. Bizce bu ifadeler Harem'deki olayları araştırmakla görevlendirilmiş veya görevlendirilecek kişi tarafından tekrar kontrol edilmeli ve eksiklikleri giderilmelidir. Araştırmada şu sonuçlara vardık.

Harem'de olanlar birçok insanın hayatını kaybetmesi ve civardaki birçoklarının da yaralanmasıyla sonuçlanmıştır. Bu kabul edilemez sonuca kalabalığın üzerine açılan rastgele ateş sebep olmuştur.

Güvenlik güçlerinin ve Yahudi sivillerin aldığı hafif yaralar göz önüne alındığında bunların o anda içinde bulundukları tehlikenin boyutlan ve tehlikeyi bertaraf etmek için yaptıkları aşın hareketler arasındaki uçurum tepkilerinin haklılığını şüpheye düşürmektedir.

Eğer gerçekten ölüm tehlikesinin bulunduğu bir an vardıysa bu birçok güvenlik görevlisinin ve ibadet eden Yahudilerin yaralandığı kargaşanın ilk başladığı andır. (Bu aşamada henüz faal ateşe başlanmamıştı.)

Verilen ifadelerden anlaşıldığında göre güvenlik güçleri karsı saldırıya geçtikleri anda geniş bir alanda etrafa hedef gözetmeksizin ateş etmişler ve önlerine geleni vurmaya başlamışlardır. Bu şekilde ateş etmek çok tehlikeli olup kesinlikle yasaktır. Bu şekilde ateş edenlerin görevlerini kötüye kullandı klan ve suçlu olduklarını belirten bir Yüksek Mahkeme kararı vardır.

Araştırmalarımızdan anlaşıldığına göre ateş kalabalık dağılmaya ve meydanı terk etmeye başladığında ve hatta ambulansların ve sağlık görevlilerinin olay yerine gelmelerinden sonra da devam etmiştir.

Kalabalığı kontrol altına almak için alternatif bir silah (basınçlı su vb.) kullanılmamıştır. Harem'deki halkla ve onların meydanı boşaltmalarını sağlayabilecek kişilerle konuşma girişiminde bile bulunulmamıştır.

Güvenlik güçleri arasında bir emir-komuta zinciri var olmadığı anlaşılmaktadır. Eğer böyle bir zincir vardıysa da o anda işlememiştir. Güvenlik güçlerinin kendi ifadelerinden anlaşıldığına göre kendilerine ateş açma emri verilmemiştir. O anda emir verecek ve kuralları uygulatabilecek herhangi bir makam yoktu.

Ateş sırasında ambulans ve sağlık personeli de vurulmuştu. Bu ister kasten yapılmış, isterse acımasızca açılan ateş sonucu kendiliğinden olmuş olsun evrensel insani değerlerin vahşi bir ihlalidir.

B'Tselem komisyonuna göre olaylar hakkında halka verilen bilgiler son derece belirsizdir. Gerçekleri saptırarak güvenlik güçlerine arka çıkmak ve mesuliyetlerinden kurtulmalarının hedeflendiği izlenimi edinilmiştir.

Olayları araştırmak için hiç bir politik gücü olmayan ve bir yargıç tarafından bile yönetilmeyen bir komite görevlendirildi. Olayın Arap şahitlerinin ifadelerini almaktan bile aciz -Araplar, zaten birçok nedenden ötürü bu komisyona gönüllü ifade vermez- bir komitenin ne gibi bir hukuki geçerliği olabilir?

Başbakan ve Polis Bakanıyla birlikte birçok siyasetçi B'Tselem komisyonuna açıkça güvenlik güçlerinin olaylarda en uygun tavrı sergilediklerini gösteren bir sonuca ulaşmalarını beklediklerini hissettirmişlerdi.

B'Tselem komisyonu ancak yargı gücüne -gerektiğinde tanıkların ifadelerinin yargı zoruyla alınması- sahip bir komisyonun İsrail hükümetinin bu tür beklentilerini aşabileceğine inanıyor. (İsrail hükümeti, kendine göre mantıklı sebeplerden dolayı, ki bunlardan en önemlileri İsrail'in uluslararası alandaki itibarı ve Kudüs'teki kutsal yerlerle olan bağlantılarıdır, komisyonun vereceği kararların kendi politikalarına uygun olmasını istiyor.)

c) Zamir Raporu, Kudüs, 26 Ekim 1990, İbranice'den çevrilen ve İsrail hükümeti basın merkezi tarafından özetlenerek yayınlanan Mideast Miror dergisindeki İngilizce çevirisinden iktibas edilmiştir. [Pasajlar]

(İsrail Başbakanı Şamir Resmi İsrail Araştırma Komisyonu'nu 10 Ekim'de atadı. Komisyon üç kişiden oluşuyordu. Bunlar; Zvi Zamir komisyon başkanı ve Mossad eski şefi, Haim Kubersky içişleri bakanlığı eski genel müdürü ve Yaacov Neeman Maliye bakanlığı eski genel müdürüydü. Raporun giriş bölümünde 124 tanığın dinlendiği belirtiliyordu. Bunlar arasında Polis Bakanı, Kudüs Belediye Başkanı, Polis Komiseri GSS Başkanı, polis ve devriye polisi kumandanlarıyla polis ve devriye askerleri vardı. Komisyon ayrıca aralarında Faysal Hüseyni ve Şeyh Muhammed Said el-Cemal el-Rıfai'nin de bulunduğu tutukluların da tanıklığına başvurmuştu. Komisyon Maqassed Hastanesi'ni ziyaret etti. Burada hem doktorlar, hem de yaralılarla görüştü. Tabi olayların olduğu Harem'e de birçok defa gitti.)

Bölüm 2: Sonuç ve Yargılar

2. Olayların Sebepleri

A. Harem-i Şerifte toplanan Müslümanlar kutsal yerlerde uyulması gereken kuralları çiğnemişlerdir. Evkaf görevlileri Yüksek Mahkeme'nin Temple Mount Faitful grubunun Üçüncü Mabedin temelini atmak için verdikleri dilekçeyi reddettiğini biliyorlardı. Ayrıca olay sabahı İsrail polisi kalabalığı yatıştırmalarını istemiş ancak bunu geri çevirmişlerdi. Polis daha sonra kanunen serbest olmasına rağmen vakfa Temple Mount Faitful üyeleriyle beraber herkesin bölgeye girişini yasakladığını bildirmiştir.

B. Olaylar aniden "Allahu Ekber!", "Cihad! Cihad!", "Yahudilere Ölüm!" sloganlarının atılmasıyla başlamıştır.

Bunun ardından havada sayısız taş, inşaat malzemeleri ve metal objeler uçuşmaya başlamış, isyancı kalabalık ellerine ne geçerse bölgede bulunan İsrail polisine fırlatmaya başlamıştır. Bazılarının elinde bıçak olduğu gözlemlenmiştir, isyancı kalabalığın bu hareketleri burada bulunan polisin, Ağlama Duvarı'nda ibadet etmekte olan Yahudilerin ve tabii ki kendi hayatlarını tehdit edecek boyutlara ulaşmıştır. Vaizler tarafından kışkırtılan kalabalığın bu ilk manevraları diğer trajik olayların sebebi ve aynı zamanda başlangıcı olmuştur.

C. Komisyon olaylar sırasında suç teşkil eden davranışların araştırılmaya devam edilmesi gerektiğini düşünmektedir. Yine biz Harem-i Şerif de toplanan kalabalığın ve onu yönlendiren liderlerin büyük bir kısmının toplumun huzurunu bozarak, polis ve ibadet eden Yahudilerin hayatlarını tehdit eden eylemler yaptığı iddiasının araştırılması gerektiğine inanıyoruz.

3. Polisin Silah Kullanması

A. Komisyon Harem-i Şerif de bulunan polislerin ve Yahudilerin ölüm tehlikesiyle karşı karşıya kaldıkları sonucuna varmıştır.

Polis göz yaşartıcı bomba ve plastik mermiyi kalabalığın kendilerine taş ve diğer objeleri fırlatmasını önlemek ve onları geri Ağlama Duvarı çevresinden uzaklaştırmak amacıyla kullanmıştır. Araştırmamızda polisin Harem-i Şeriften Mağrib Kapısı'na doğru çekilmek zorunda kaldığı, saldırıların Ağlama Duvarı, Mağrib Kapısı ve Ophel caddesi çevresinde devam ettiği anlaşılmaktadır.

B. Polis, Harem-i Şerife, taşlı saldırıların durmaması ve Harem-i Şerif karakolunda mahsur kalan iki arkadaşlarının hayatlarından endişe ettiği için girmiştir. Ayrıca bunda karakolda bulunan silah ve cephanenin isyancıların eline geçme riski de etkili olmuştur.

C. Polis, Harem-i Şerife girerken hayatlarını korumak amacıyla kendilerine taş ve diğer maddeleri sağnak halinde fırlatan kalabalığa göz yaşartıcı bomba ve plastik mermilerle karşılık vermiştir. Ancak saldırıların giderek artması sonucu polis gerçek mermi kullanmak zorunda kalmıştır. Kalabalık camilere girdiğinde ise polise ateş kesmeleri emredilmiştir.

D. Bütün bu bilgilerin ışığında komisyon, polisin Mağrib kapısından Harem-i Şerife girmesinin hem kendi hayatlarını kurtarmak hem de içerideki cephanenin isyancıların eline geçmesini önlemek için zorunlu olduğunu düşünmektedir. Polis bu sırada öncelikle göz yaşartıcı bomba ve plastik mermi kullanmış, bunlar kifayet etmeyince gerçek mermi kullanmak zorunda kalmıştır.

E. Komisyon, Aslan Kapısı'ndaki polis kumandanının hiçbir emir almaksızın giriştiği hareketlerin ayrıca Polis Bakanlığı'nca atanan bir görevli tarafından araştırılmasını tavsiye etmiştir. Bu görevlinin raporu Polis Bakanlığı'na ve Polis Komiserliği'ne teslim edilmelidir.

F. Olaylar sırasında bir ambulans ön camından vurulmuş, ambulans şoförü ve hemşire yaralanmıştır. Komisyon polisin ambulansı Mescid-i Aksa'nın sütunları arasından fark edemediğine kani olmuştur. Ulusal Sağlık Enstitüsünün raporunda geçen olay budur.

G. Harem-i Şerif üzerinde bir helikopterden kalabalığın üzerine gaz bombaları atıldığı ve ateş edildiği yolundaki iddialar tamamen asılsızdır.

4. İsrail ordusunun üst düzeydeki işleyişi

Komisyon İsrail ordusunun üst seviyedeki komuta sisteminin işleyişini eleştirmektedir.

A. Polis bir isyan patlak verebileceğinden önceden haberdardı. Güney bölgesi ve Kudüs kumandanlarının olayları önlemek için aldıkları kararlar çok sıradan ve hatta hatalıdır. Harem-i Şerif'in özel konumu düşünülmemiş ve muhtemel olaylara karşı geniş bir hazırlık yapılmamıştır.

B. Harem-i Şerif ve diğer bölge kumandanları intifada'nın süregelen etkisini, bölgedeki Müslümanların Körfez Krizi'ne gösterdikleri tepkiyi ve Cuma namazından önce müezzin ve hatiplerin halkı kışkırtan konuşmalarını gözardı etmişlerdir. Oysa o andaki hava tüm bunların en ince ayrıntısına kadar düşünülmesi ve ona göre tedbir alınmasını gerektiriyordu.

Daha da önemlisi polis önceden çıkabilecek bu tür olayların nasıl önlenebileceğini düşünmemiş, bu konuda herhangi bir çalışma yapmamıştır.

C. Komisyon, Harem-i Şerif olayları çapındaki bir durumda bölge komutanlarıyla beraber en üst düzey komutanların da olay yerinde hazır bulunması gerektiğini düşünüyor. Yine biz olayların iyice rayından çıkmaya başladığı anda bir komisyonun olaya el koymasının gerekli olduğuna inanıyoruz. Harem-i Şerif'in güvenliğinden sorumlu olan karakol personeli muhtemel ve gerekli tedbirleri almış olsaydı, isyancılar harekete geçmeye cesaret edemezlerdi.

Olaylar gelişirken karakola üst düzey kumandanlar gitmemiş, Harem-i Şerif içindeki iletişim ağı çalışmamış ve olaylardan ne polis komiseri, ne de polis bakanı zamanında haberdar edilmemiştir.

6. Verilen yetkiler kullanılmamış ve gerekli önlemler alınmamıştır.

A. 10.10.1990 tarihinde birçok olay olmuş ve polis hepsine müdahale etmiştir. Komisyon olayları tarih sırasına göre incelemiştir.

B. Temple Mount Faitful: Bu küçük grubun tamamen yasal olan hareketleri Müslümanlarca saptırılmış, yanlış anlaşılmıştır. Müslümanlar bunları kendilerini tehdit eden ve Harem-i Şerif'ten çıkarmak (atmak) isteyen bir grup olarak görmüşlerdir.

Müslüman liderler toplanan halkı kışkırtmak için o anda Harem-i Şerif'te bulunan bu grubu bahane etmişlerdir. Polis bunu önceden hesap etmeli ve grubun başka bir gün oraya gelmesini sağlamalıydı. Polis bunun Yüksek Mahkeme kararından dolayı mümkün olmadığını iddia etse de araştırmalarımız grubun ziyaretinin başka bir güne ertelenebileceğini göstermektedir.

Komisyon, polisin, olagelen olaylardan yola çıkarak daha büyüklerinin çıkabileceğini önceden kestirebileceğini düşünüyor.

C. Olaylara neden olan topluluğun Harem-i Şerifte toplanmasının engellenmesi. Bunlar Harem-i Şerifin kutsal havasını bozmuş ve açıkça kanunları çiğnemişlerdir.

Bunlar güvenliği tamamen İsrail devletinden sorumlu Harem-i Şerif'te bir Yahudi grubu protesto etmeleri için çağırılmışlardır.

Komisyon, polisin niyetleri kargaşa çıkarmak olan bu grubun Harem-i Şerif'e girmesini önleyebileceğini, bu amaçla Harem-i Şerif kapılarını kapatmaya yetkili olduğuna kanidir. Yine polis şüpheli gördüğü herşeyin bölgeye girişini yasaklayabilir (bunun faydası daha önceki tecrübelerden anlaşılmıştır). Polis o anda olayların daha vahim bir hale gelmesini önleyecek her türlü tedbiri (hoparlörleri devre dışı bırakmak gibi) almakta serbesttir.

Bu tedbirlerin uygulanabilmesi için Temple Mount Faitful grubunun Harem-i Şerife girmesine izin verilmemesi gerekiyordu. Bunun mevcut kanunlara aykırı olduğu düşünülerek bu tedbirlere başvurulmamıştır.

Polis yalnızca hoparlörlerin devre dışı kalması için uğraşmıştır. Biz bunun daha önce yapılmış olması ve hoparlörlerin halkı kışkırtmak amacıyla kullanılmasına izin verilmemesi gerektiğini düşünüyoruz. Ancak polis bunu yapmış olsaydı, bu sefer olanlardan olayları çıkaranlar değil, kendisi sorumlu tutulacaktı. Çünkü polis ortada hiç bir şey yokken Müslümanlara saldırmış gözükecekti.

Harem-i Şerifteki olayların sonucuna bakınca bu tedbirin her şeye rağmen alınmış olması gerektiği ortaya çıktı.

D. "Eski Şehir" bölgesinde gösterilerin yasaklanması: İsrail devletinin ulusal çıkarlarını ve Eski Şehir'in özel konumunu da gözeterek Harem-i Şerifte kargaşaya yol açacak bir gösteriye karşı hangi tedbirlerin alınabileceği ve hangilerinin alınamayacağı tekrar değerlendirilmelidir.

Komisyon Harem-i Şerifte, Ağlama Duvarı'nda ve Eski Şehir'in her yerinde yapılacak her türlü gösterinin yasaklanmasını tavsiye ediyor. Ancak bu yapılırken bölgedeki dinlerin mensuplarının kutsal yerlerinde ibadet etme özgürlüğü saklı tutulmalıdır. Bu gibi özel durumlarda Ağlama Duvarı'nda yalnızca resmi törenlere izin verilmelidir.

E. Teknolojik araçların kullanılması: Komisyon, Harem-i Şerif'te özel durumlarda (gerektiğinde) gerçek mermi kullanılmasını onaylıyor. Zaten polisin genel eğilimi son çare olarak hayatlarını kurtarmak amacıyla gerçek mermi kullanma yönündedir.

Gaz ve plastik mermiden daha etkili araçların geliştirilmesi zorunludur. Komisyon gerçek mermiye alternatif olabilecek yeni bir silahın acilen geliştirilmesi gerektiğini düşünüyor.

Komisyon ilerde çıkabilecek olayların nasıl önlenebileceğini ve Harem-i Şerif'in nasıl korunacağını şimdiden planlayacak bir büronun acilen kurulmasını tavsiye ediyor. Bakanlık komitesi bu konuyu en kısa zamanda görüşecek ve bir sonuca bağlayacaktır.

F. Polis Bakanlığı'nın (olayları) yönetimi, takibi ve denetlemesi: Polis Bakanlığı polisin yaptığı her hareketten birinci derecede sorumludur. Komisyon, mevcut polis yasasının ve polis komiserinin özel konumunun ve sorumluluklarının farkındadır.

Polisin soruşturmalara müdahale etmesi kaçınılmazdır. Bakanlık düzeni koruma görevini yerine getirebilmek için olaylara aktif olarak müdahale etmelidir. Ancak Polis Bakanlığı'nın şimdiki yapısı bunu yapmasına engel teşkil ediyor. Bu durum derhal düzeltilmelidir.

Komisyon, direkt polis bakanının emrinde olacak ve ona polis teşkilatını düzenleme, alternatif oluşumları planlama ve tabii ki denetleme görevini yerine getirmede yardımcı olacak özel bir büronun kurulması gerektiğini düşünüyor.

Polis Bakanı halkın huzurunu koruma görevini ancak Harem-i Şerife özel bir dikkat göstererek yerine getirebilir.

Bölüm 5.

Harem-i Şerif'teki Olayların Tanımlanması

Bu bölümde, Harem-i Şerif'te meydana gelen olaylar mümkün olduğunca gerçeğe en yakın şekilde anlatılacaktır.

Anlatılanlar, olaylar sırasında bulunan güvenlik personelinin yeminli ifadelerine dayanmaktadır.

Verilen ifadelerin doğruluğu -video, güvenlik personelinden ve halktan gizli servis tarafından alınan bilgiler, bazı tutukluların ve yaralıların ifadeleri yardımıyla- birçok defa kontrol edilmiştir.

Olaylar Müslümanların 3.30'da sabah namazını kılmak için Harem-i Şerif'e gelmeleriyle başlamış ve öğleden sonra 13.30'da bitmiştir.

Aşağıdaki özette yalnızca önemli olaylar zikredilmiştir.

Saat 8.30'da Harem-i Şerif'te bir kaç yüz genç toplanmıştı. Bu sırada polis şefi ve vakıf yetkilileri muhtemel olayları nasıl yatıştırabileceklerini tartışıyorlardı.

Polis şefi hiç kimsenin Harem-i Şerife girmesine izin verilmeyeceğini anons etti. Temple Mount Faitful cemaatinin de bu yasağa dahil olduğu özellikle vurgulandı.

Saat 8.40'da 2000 kişinin toplandığı ve bir kargaşa çıkabileceği rapor edildi. Bir sınır devriyesi yardım istedi.

Saat 9.00'da yardımcı sınır devriye birliği Ağlama Duvarı'na yerleştirildi.

Saat 9.15 ilâ 9.30 arasında vakıf görevlilerinden yükselen tansiyonu düşürmeleri istendi.

9,40 ilâ 9.50 arasında Ağlama Duvarı'nda 20 ilâ 30 bin kişinin katılımıyla bir hahamın önderliğinde dua edildi. Duanın bitiminden sonra kalabalık bölgeyi terk etmeye başladı.

Saat 9.50'de Temple Mount Faitful cemaatinin yirmi üyesi Ağlama Duvarı'na geldi ve 10.00'da polis eşliğinde Shiloah havuzuna gitmek üzere bölgeden ayrıldı. Tam bu sırada Harem-i Şerif'ten halkı Yahudilere karşı kışkırtan vaaz ve sloganlar duyulmaya başlandı. Vakıf yöneticileri kışkırtmaların bir kargaşaya sebep olabileceği konusunda uyarıldı ve tansiyonu düşürmeleri istendi. Müslüman gençler çevrede restore edilmekte olan binalardan taş ve benzeri maddeler toplamaya başladılar.

Saat 10.45'de 2.000 ilâ 3.000 kişi Ağlama Duvarı'nda bulunan 44 devriye polisine karşı hücuma geçti. Ellerine geçen taş ve demir parçalarını Ağlama Duvarı'na fırlatmaya başladılar. Polislere göz yaşartıcı gaz ve plastik mermi kullanma emri verildi. Ancak bu göstericileri durdurmadı. İçlerinden bazıları yaralanan sınır polisleri Mağrib kapısına ve mahkemeye çekildiler. Ağlama Duvarı'nda ibadet eden Yahudiler bölgeden derhal uzaklaştırıldılar.

Saat 10.55'te yüzlerce genç içinde iki polisin bulunduğu Harem-i Şerif karakoluna saldırdı. İçeride kalan polislerle iletişim kesilmiş, onların kaçmayı başardıklarından haberdar olunamamıştı.

Yahudiler ve polisler bölgeden ayrılırken isyancılara gerçek mermiyle ateş edilmemiştir.

Saat 11.05'te polis Mağrib kapısından Harem-i Şerif'e girdi ve taş ve demir yağmuruyla karşılandı. Galeyana gelmiş isyancılar polisin karakola doğru ilerlemesini engellediler. Maskeli militanlar polise şiddetle saldırdı. Plastik mermi onları durdurmaya yetmedi. İşte tam bu anda gerçek mermiler önce havaya sonra da saldırganlara sıkıldı.

Saat 11.00 civarında bölgeye ilk ambulanslar ulaştı ve göz yaşartıcı bomba, plastik mermi sonradan hakiki merminin yoğun olarak kullanıldığı Mescid-i Aksa'nın girişine park ettiler. Tabii bunun sonucunda ambulans şoförü ve hemşire yaralandı.

11.15'te Harem-i Şerife bir helikopter gönderilmesi istendi. Olaylar sırasında helikopterden hiç bir şekilde ateş edilmedi, yalnızca takip ve keşif amacıyla yararlanıldı.

11.30'da Aslan Kapısı'nda kargaşa başladı. Gençler polise taşlarla saldırdılar. Polis, plastik mermi gençleri durduramadığı için, gerçek mermi kullanmak zorunda kaldı. Polis, Aslan Kapısı'na ancak telsizden, orada şiddetli çarpışmaların vuku bulduğunu öğrendikten sonra ulaşabildi.

12.50 ilâ 13.00 arasında maskeli militan ve gençler bir grup devriye polisine Maqassed Hastanesi yakınlarında saldırdı. İsyancıların takibi sırasında gaz bombası kullanıldı ve bunlardan biri hastaneye düştü. Devriye kumandanı bu üzücü olaydan dolayı özür diledi.

Bu can sıkıcı olaylar sırasında toplam 19 polis ve Ağlama Duvarı'nda ibadet etmekte olan Yahudiler yaralandı.

Yine İsrail polisinin verilerine göre 20 kişi öldürüldü ve 53 kişi yaralandı.

Yanlı bir kayıt olmadığı için hastaneye kaldırılanlar ve tutuklanıp aynı gün salıverilenler tespit edilemediğinden onların durumları bu kayıtlarda yer almamıştır.

Ölü ve yaralıların tümü Harem-i Şerif'te bulundukları sırada ölmüş veya yaralanmışlardır.

Harem-i Şerif içindeki cami ve külliyelerde bulunan hiç kimse yaralanmamıştır.

Bölüm 6.

Organizasyon, İşleyiş ve Denetleme

Dersler

Harem-i Şerif'te polislerin yerleştirilmesi.

Harem-i Şerif ve Ağlama Duvarı'nda kutsal günlerde binlerce kişi toplanır. Müslüman ve Yahudiler arasında sayılan hızla artan aşın grupların varlığı bir takım güvenlik önlemlerinin alınmasını zorunlu kılmaktadır.

Harem-i Şerifte toplanan yüzlerce Müslüman Ağlama Duvarı'nda ibadet eden Yahudiler için bir tehdit unsuru oluşturmaktadır.

Bunların (Müslümanların) arada polis olmasına rağmen Ağlama Duvarı'na saldırılan engellenememektedir. Bu durumda onları kontrol etmek yalnızca gaz bombası, plastik mermi ve hatta gerçek mermi yardımıyla mümkün olmaktadır.

Komisyon Harem-i Şerife girişlerin kontrol ve denetim altına alınabilmesi için gerekli olan en uygun araçların derhal temin edilmesi gerektiğini düşünmektedir.

d- Mescid-i Aksa'daki seslerin (konuşma ve çığlık vb.) bant çözümleri: Bu metin Filistin İnsan Hakları Bilgi Merkezi'nce Harem-i Şerif olayları hakkında hazırlanan 31 Ekim 1990 tarihli rapor da 3 Nolu ek olarak yer almıştır.

[Aşağıdaki metin (orijinali Arapça) Mescid-i Aksa'da 8 Ekim 1990 günü bir video kasete kaydedilen seslerin çevirisidir. Parantez içindeki yorumlar -ekler- bantta görülen veya duyulan olaylara dayanmaktadır. Kayıt (bant) saat 10.53'te başlayıp 11.27'de sona eriyor. Banttaki kişinin sesi hasedin başından itibaren duyulmasına rağmen, ne dediği (kelimeler) 11.10'a kadar açıkça anlaşılamıyor.]

10.55 (kurşun sesleri iyice azaldı).

11.00 (ilk siren sesi duyuldu, polis geri çekilirken son atışlarını yapıyor).

(Kurşun sesleri, muhtemelen Mahkeme binasından geliyor.

(Ateş yoğunlaşıyor, muhtemelen polisin Harem-i Şerife saldırıya geçtiği an.)

11.07 (Harem-i Şerif'teki güvenlik güçleri bir araya geldi).

11.10. "Müslümanlara ve meydana (ortalığa) ateş etmeyin. Müslümanlara kutsal yerlerinde ateş etmeyin... Biz bu ateşten ve Mescid-i Aksa'da olan her şeyden İsrail'li yetkilileri sorumlu tutuyoruz."

11.11 (Meydanda ilk ambulans görüldü).

11.12 (İlk gelen ambulansa göz yaşartıcı bomba atıldı).

11.13 "Polis kumandanına sesleniyorum. Lütfen birliklerinize ateşi kesmelerini emredin. Bir çok yaralı var, bir çok kişi de öldü. Biz katliamdan ve burada olan şeylerden sizi sorumlu tutuyoruz. Müslümanlara sesleniyorum: Camiye girin -biz- caminin ve meydanın savaş alanına dönmesini istemiyoruz. Cami, cami olarak kalmalıdır. Polis camilerin kutsallığına saygı göstermek zorundadır. Doktor, hemşire ve ambulansların bir an Önce gelip yaralıları tedavi etmesini istiyorum. Olanlardan İsrailli yetkilileri sorumlu tutuyoruz. Burada kan dökülmesini kabul edemeyiz. Burası kutsal bir yer. Lütfen ateşi kesin."

11.15 "Polis kumandanından ateşi durdurmasını ve gelip bizimle konuşmasını istiyorum. Size zarar vermeyeceğiz. Kan dökülmesini istemiyoruz. Polisin kurşun sıkmayı ve göz yaşartıcı bomba atmaya son vermesini istiyorum. Burası bir cami, lütfen"

11.16 "Ambulansların, doktorların ve hemşirelerin gelip yaralılara yardım etmesini istiyoruz. Polis kumandanından askerlerine ateşi kesmelerini emretmesini rica ediyoruz. Burası kutsal bir yer. Bu katliamdan sizleri sorumlu tutuyoruz. Biz kimseye saldırmadık. Biz kimseyi incitmedik. Müslümanlara ilk olarak saldıran sizsiniz. Biz ibadet ediyorduk. Ateşi kesmenizi bekliyorum. Camiden çıkın. Camiye bizim cesetlerimizin üzerine basarak dahi olsa girmenize izin vermeyeceğiz. Bu kutsal yerde ateşi kesin. Müslümanları öldürmeyin. Biz ölmekten korkmuyoruz. Allah adına vurulup şehid olmak İslam'da en büyük şereftir. Bunu anlamalı, burayı terk etmeli ve ateşi kesmelisiniz." (ikinci ambulansa da göz yaşartıcı bomba atıldı.)

11.18 -11.21 (Yoğun makinalı tüfek ateşi) "Aptal yetkililer. Katliamı ve ateşi durdurun. Birçok yaralımız var. Ateşi kesin! Burası Mescid-i Aksa, Müslümanların en kutsal yerlerinden biri, sorumlusunuz..." (Mescid-i Aksa'ya göz yaşartıcı bomba atıldı.)

e- Bantlar Ne Gösteriyor - Harem-i Şerif Katliamının 13 Kasım 1990 tarihli Village Voice'da Çıkan Kronolojisi

[Kronoloji ile birlikte yayınlanan Michael Emery'nin makalesiyle üç tane video bant -ki bunlar Batı 'da hiç gösterilmedi- ve 4 Filistin ve İsrail insan hakları gruplarının raporları, İsrail resmi raporlarının ve Batı basınında çıkan haberlerin tersine Filistinliler'in polise ve Ağlama Duvarı'nda bulunan Yahudilere saldırmadıklarını kanıtlıyor. Televizyonda çıkan birçok haber ve yorumun aksine polis önce meydandaki Yahudilerin bölgeyi terk etmesini sağlamış sonra da Filistinliler'in üzerine yoğun yaylım ateşi açmıştır. Filistinliler'in yaptığı sadece bu haksız saldırıya taşlarla karşılık vermek olmuştur.]

Aşağıdaki metin 8.10.1991 günü Harem-i Şerif'te vuku bulan olayların yer aldığı Village Voice tarafından ele geçirilen bantlara, görgü tanıklarının ifadelerine, resmi İsrail beyanatlarına ve Filistin ve İsrail insan hakları gruplarının açıklamalarına dayanılarak hazırlanmıştır. Metinde olayların nasıl geliştiği anlatılmaktadır.

5.00: Müslümanlar sabah namazı için Mescid-i Aksa'da toplandılar. Bunlar Batı Şeria'daki şehir ve kasabalardan Kudüs'e gelen 500 kişilik bir gruptu.

Fanatik bir İsrailli cemaat olan Temple Mount Faitful'un üçüncü Yahudi mabedinin temel taşını yerine koyma planları haftalardır ortalıkta dolaşıyordu, İsrail mahkemesinin cemaatın bu amaçla Harem-i Şerif'e girmesine izin verilmeyeceğini ilan etmesine rağmen müslümanlar, cemaatin ikişerli olarak mabedin çevresinde dolaşmalarına izin verilmesinden ötürü endişeliydiler. Tüm hafta boyunca Müslümanlar Harem-i Şerif'e gelerek kutsal camilerini korumak için beklemişlerdi.

8.00: Yahudiler Sukkot Bayramı için Ağlama Duvarı'nda toplandılar. Turistlerin girmesine izin verilmedi. Harem-i Şerifte on ilâ otuz bin Yahudiyle iki ilâ beş bin Müslüman toplandı.

9.30: Yahudilerin törenleri bitti. Kalabalık bölgeden ayrılmaya başladı. Polis, Temple Mount Faitful'un lideri Gershon Salomon'a grubunun çiftler halinde cami bölgesine giremeyeceğini söyledi. Bunu üzerine Salomon ve elli takipçisi olayların ilk patlak verdiği Silwan Filistin Köyü yakınlarındaki Shiloah Havuzu'na yöneldi.

10.00: Cami hoparlörlerinden Kur'an okunmaya başlandı. Şeyhler müslümanların Temple Mount Faitful'a duyduğu nefretten doğan aşırı tansiyonu düşürmeye çalıştılar. Takviye devriye polisleri Harem-i Şerif içinde bulunan Ağlama Duvarı civarına yerleştirildiler. Şeyh Hamad Beytari, Mescid-i Aksa'daki son vaazı verdi. Hemen ardından hem nizami polisle, hem de sınır polisiyle barısın sağlanması hususunda görüşmeler -tartışmalar- başladı. Pas Kapısı'nın hemen doğusundaki sınır polisleri taş atılmaması konusunda kalabalığı uyardı.

10.15: Fas Kapısı'nın batısında kalan Ağlama Duvarı'nın altındaki meydan hemen hemen tamamen boşaltılmış, yalnızca bir iki kişi kalmıştı.

10.40-10.45: Bir kısım polis Pas Kapısı ve Batı Duvarı boyunca uzanan Zicir Kapılar arasında kalan eski mahkeme binasının çatısına yerleştirilirken bir kısmı da içeride konuşlandırıldılar. Harem-i Şerif'in içinden aniden bir gürültü duyuldu. Aynı anda şu olaylar meydana geldi: Duvarın içinden (arkasından) polise taş atıldı, polis göz yaşartıcı gazla karşılık verdi. Kubbetu's-Sahra yakınlarındaki kadınların üzerine ilk atılan gazın tam aksi yönünden yeni gaz bombaları atıldı. Bu olay, Mescid-i Aksa yakınlarındaki erkekleri harekete geçirdi. Silwan yakınlarındaki sokakta -Temple Mount Faitful burada müslümanları sürekli kışkırtıyordu- insanların tüylerini diken diken eden bir ses bombası patlatıldı. Camilerden çığlıklar işitiliyordu.

Sonuç: Filistinlilerin bütün sabah korkuyla -belki de ümitle-bekledikleri şey olmuştu. Görgü tanıklarının ağzıyla "saldırı başlamıştı".

10.45-10.50. Yüz ilâ iki yüz Filistinli Fas Kapısı yakınında bulunan on, on beş polisin üzerine yürüdü ve çatışmalar başladı. Nizami Polis bir avuç sınır devriyesini yalnız bırakarak derhal çekildi. Filistinliler çevredeki inşaatlardan elde ettikleri taşlan Fas Kapısı önündeki polislere atmaya başladılar. (Çatışmalara katılmayan) Filistinliler ilerleyen göstericiler ile polis arasında bir insan zinciri oluşturup çatışmayı önlemeye çalıştılar. Bu olaylar sırasında en az bir polis yaralandı.

10.50: Bir sınır muhafızı Fas Kapısı'nın içinden ilerlemekte olan Filistinli grubun üzerine otomatik tüfeğiyle ateş açtı. Görgü tanıklarının ifadelerine göre üç genç çok ağır yaralandı. İlk ateş eden polisin hemen solundaki muhafız da M-16'sıyla ateş etti ve dört genci ağır bir şekilde yaraladı.

İlk ateş başlamadan bir iki saniye önce kimliği bilinmeyen amatör bir kameraman Harem-i Şerif'in batısındaki Ağlama Duvarı'na bakan bir çatıdan olayları video banta kaydetmeye başlamıştı (makalede bu bant, Ağlama Duvarı Bantı diye isimlendirilmiştir). Ateş devam ederken duvarın diğer tarafında da bir takım sesler duyulmuştu. Kameraman "bunlar gerçek kurşun, gerçekten ateş ediyorlar" diyordu.

Kısa bir süre sonra, Amerikalı bir turist olan Darrin Glassman, Eski Şehir'de oturan Mel Rosen'in arkadaşı, Yahudi mahallesindeki bir evin çatısından bu sahneyi kaydetmeye başladı. Rosen Bantı diye adlandırdığımız bu film, hemen o gün CBS akşam haberlerinde gösterildi.

Üç dakika sonra bir başka turist Harem-i Şerif'in doğusunda ve epey yüksekteki Zeytin Tepesi'nden çatışmaları kaydetmeye başladı. Film 29 dakika sürüyor (ilk ateşin sonlarından başlayıp, polisin ikinci defa [11.15] Harem-i Şerif'e girmesiyle bitiyor. Filmin başlangıcından önce birçok Filistinli öldürülmüştü. Bu olaylar bantta yer almıyor). Rosen ve Ağlama Duvarı bantları polisin Fas Kapısı'ndan geri çekilişini görüntülemiş. Yine birçok arkadaşlarının öldürüldüğünü bilen kızgın Filistinlilerin kapıyı kapatmak için yaptıkları hamleler de bu bantlarda yer alıyor.

11.00: Bu noktada, Şeyhin cami hoparlöründeki sesi Zeytin Tepesi bandından duyulabiliyor: "Camilere girin... Harem'de ibadet edilir, savaşılmaz. Yaralı ve ölüler var... Polis bizimle konuşmak için gelsin... Yeter... Ateşi kesin..." Olayların başlangıcında hoparlörlerden halka ne söylendiği tartışma konusudur ama şeyhlerin halkı Yahudilere ve polislere karşı kışkırttıklarına dair hiç bir delil yoktur. Halka ateş edilirken atılan çığlıklar dikkatlice dinlenir ve tercüme edilirse, hoparlörlerden yalnız halkın camilere girmeleri ve ateşin derhal kesilmesi çağrılarının anons edildiği anlaşılacaktır.

10.55-11.05: Filistinliler taş ve inşaat malzemelerinden oluşan silahlarıyla duvarın arkasına ilk kez saldın yönelttiler. (Harem-i Şerif'in içindeki bu duvarın yüksekliği 7, genişliği de bir kaç metreyi buluyor. Dolayısıyla karşı tarafı görüp oradaki insanlara bilinçli bir saldırı yapmak mümkün değil. Rosen ve Ağlama Duvarı bantlarında da açıkça görüldüğü gibi yalnızca bir kaç taş duvarın üstüne erişiyor ve aşamayıp orada kalıyordu.) Üç büyük parça inşaat malzemesinin duvarın üstünden aşağıya itildiği gözleniyor. Her iki bantta taşların kameraların sağında bulunan bir yerden atıldığı görülüyor. Burası da Harem-i Şerifin Fas Kapısı'dır. Filistinliler, kendilerini eski mahkeme binasından açılan ateşten korumak için burada toplanmışlardı. Bantın CBS televizyonunda gösterilen bölümünde yalnızca Ağlama Duvarı'nın üstünden aşarak öbür tarafa düşen taşlar yer almış, ancak o anda meydanın boş olduğu nedense yer almamıştır.

Olayı farklı bir yerden ve açıdan görüntüleyen Ağlama Duvarı bantında, meydan farklı bir açıdan görüntülenmiş ancak yine boş olduğu resimlenin emiştir. Saldırının hızı bir kaç dakika sonra kesilmiştir. Kameraman bu kadar şiddetli bir saldırıya anlam veremediğini, bunun birdenbire başlayıp yine birdenbire bittiğini söylüyor. Rosen bantında, bir kaç Yahudi kadının Fas Kapısı'nın güneyindeki kadınlar kısmında saklandıkları yerden çıkıp bölgeyi terk ettikleri görülüyor. Yahudiler meydanı, taş sağnağı başlamadan önce muhtemelen duvarın arkasından gelen gürültü, silah sesi ve gaz bombası patlamalarını duydukları an terk etmişlerdi. Ağlama Duvarı bantında da kameraman açıkça taş sağnağı başlamadan önce gaz bombasının etkisini hissettiğini söylüyor. Yani polisler hiç bir saldırı olmaksızın kalabalığın üzerine gaz bombası atmışlardır.

Not: Tüm bunlar İsrail ve destekçilerinin iddialarının aksine ilk ateşten önce değil, en azından 10 ila 15 dakika sonra olmuştur.

Televizyonda sürekli bir İsrailli'nin gaz bombası attıktan sonra nasıl taşlara hedef olduğu gösteriliyor. Ancak bu görüntü ne Rosen, ne de Ağlama Bantda yer almıyor. Yine ABD televizyonlarında gösterilen ellerindeki koca taşları duvarın öbür tarafına atmaya çalışan Filistinli gencin bulunduğu görüntüleri de bu bantlarda göremedik.

Polisin eski adalet binasına girerek oradan halka gerçek mermilerle ateş ettiğini gösteren sahneler Zeytin Tepesi bantında mevcut. Silah seslerinin bir kısmı Harem-i Şerif'in kuzey sınırında bulunan polis karakolundan geliyordu. Polis içeride bulunan Arap polis memuru ve kapıcının hayatından endişe ediyordu, ancak bu ikisi Filistinlilerin buraya saldırısından önce Evkaf görevlilerince binadan çıkarılmıştı.

Bu olaylar sırasında Harem-i Şerif'in hemen yanında bulunan Yahudi mahallesindeki evlerden ateş edilmiş, ateş edenlerin bir kısmının sivil olduğu saptanmıştır. Bunların açtığı ateş sonucu birçok Filistinli ağır şekilde yaralanmıştı. Yine Kubbetu's-Sahra'nın batısından bir yerden açılan otomatik tüfek ateşiyle üç Filistinli ağır yaralanmıştır. Bu ateşin yerini tespit etmek tam olarak mümkün değil ama, Zeytin Tepesi tarafından makineli tüfek ateşinin sesi açıkça duyuluyor.

Mescid-i Aksa'nın doğusunda bulunan araba ve otobüslere de taş atıldığı görülmüştür, ancak bunlar hiç bir bantta yer almamıştır.

11.05-11.15: Bu devre "sükunet devresi"ydi. Ağlama Duvarı bantında polisin Fas Kapısı'ndaki üslerinde tekrar hazırlandıkları görülüyordu. Polis, birinin gaz bombasını onlara geri atması sonucu kapının ardına çekilmek zorunda kalmışta. Polis kapıdaki bir delikten ateş etmeye de devam ediyordu. Eski mahkeme binasından da ateş ediliyor ancak silah seslerinin Yahudi mahallesinden olayları görüntüleyen veya izleyenlerce duyulması engelleniyordu.

Zeytin Tepesi batısından seyrek de olsa silah sesleri duyuluyordu. Bu sükunet devresinde ilk yardım araçları gelmişti. Filistinliler etrafta yaralılara yardım için koşuşturuyorlardı. Gaz bombalarının etkisi şiddetle hissediliyor.

11.15: Yaklaşık yüz kadar devriye muhafızı Zincir ve Fas kapılarından (bunlara sonradan kuzeydeki Aslan Kapısı'ndan katılanlar oldu) saldırıya geçtiler. İsrailli yetkililer, bu saldırıyı karakoldaki görevlilerin hayatını kurtarmak için düzenlediklerini açıkladılar. Polis saldırıya geçmeden önce içeriden silah sesleri duyuluyordu. Ağlama Duvarı bantı burada bitiyor.

Zeytin Tepesi bantında Filistinliler'in, Mescid-i Aksa'ya doğru kovalanırken tuzağa düşürüldükleri açıkça görülüyor. Bu sırada çevrede bulunan siviller otomatik tüfek ve diğer silahlarıyla Filistinliler "e ateş etmişler, bir çoğu ya ölmüş ya da yaralanmışlardır. Bu safha yaklaşık 30 dakika sürmüş, en az on Filistinli ölmüş, düzinelercesi de yaralanmıştır. Kesin bilanço 17 ölü (önce 21 diye açıklandı, sonra düzeltildi), en az 150 yaralı. Buna ilaveten 18 yaşındaki bir genç Kutsal Mezarlık Kilisesi yakınlarında bir İsrailli sivil tarafından öldürülmüş, yüzlerce kişi de açılan ateşten yaralanmış, olayların hemen hemen Sona erdiği 11.30'da Mescid-i Aksa'ya atılan gaz bombasından bir kaç kişi yaralanmıştır. Ağlama Duvarı bantı bu anda yeniden kayda geçmiş ve yalnızca Fas Kapısı'nda polis tarafından gözaltına alınan Filistinliler'i kaydetmiştir.

11,45: Yoğun ateş bitti, 1100 Filistinli'nin Mescid-i Aksa'ya ve bir kaç yüzünün de Kubbetu's-Sahra'ya sığındıkları bildirildi. Polis, içlerinde tanınmış Filistinli lider Faysal Hüseyni'nin de bulunduğu 140 kişiyi tutukladı. Zeytin Dağı Bantı, ilk sınır polislerinin Mescid-i Aksa'dan dışarıya çıkışını görüntülemektedir. Bant, Filistinliler camiyi terketmeden veya tutuklananlar götürülmeden önce bitiyor. Ağlama Duvarı Bantı, Fas Kapısı'nın dışında polisin gözaltında tuttuğu bir dizi Filistinli'nin bekletildiği görüntüleri içeren bir kaç dakikalık bir bölüm daha içeriyor.

12.30: Tek tük silah sesi duyuluyordu. Filistinliler Zeytin Tepesi'ndeki Maqassad ve Victoria hastanelerinde toplandılar.

Eski Şehrin sokakları gaz bombası kullanılarak temizlendi.

17.00: Ambulanslar son yaralıları da bölgeden uzaklaştırdılar. Muhabirler; iki hemşirenin yaralılara yardım etmek isterken vuruldukları, cami avlusuna gitmek isteyen ambulans şoförünün kabaca reddedildiği, sınır muhafızlarının yaralıları dövdüğü ve bölgeden kaçmaya çalışanları arkadan vurduğu gibi haberleri doğrulamaya çalışıyorlardı. Harem-i Şerifte devriye gezen bir polis, arkadaşına "Bugün Filistinliler'i... (becerdik)" diyordu.

Çev.: Yusuf İNCE - Mehmet CEBECİ - Murat YÖRÜKOĞULLARI

Dipnotlar:

1- El-Hak'ın el-Evkaf yetkilileri ile 10 Ekim 1990'daki mülakatından.

2- Aynı yerde.

3- Bu anons yapıldığı zaman teybe kaydedildi. El-Hak bu alıntıyı o anda yapılan ve El-Hak'tan temini mümkün olan kayıttan yaptı.

4- Aynı yerde.

5- Bu kemer, "Mahkeme" binasına bitişik bir kemerli duvardan oluşur.

 

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR