1. YAZARLAR

  2. Haksöz

  3. Gerilimsiz Yapamayan Bir Devlet Anlayışı ve 1 MAYIS

Gerilimsiz Yapamayan Bir Devlet Anlayışı ve 1 MAYIS

Mayıs 2008A+A-

Gerilimler ülkesinde 1 Mayıs’ın sakin geçmesi herhalde hiç yakışık almazdı! Nitekim hükümetin olağanüstü katkısıyla bu yıl da 1 Mayıs tansiyonunun günler öncesinden tempolu bir tarzda artırılmasına şahit olundu. Dergimiz 1 Mayıs’tan önce matbaaya verildiğinden gelişmelerin seyrini bilememekle beraber, geçtiğimiz yılların tecrübeleri düşünüldüğünde yaşananları tahmin etmek zor sayılmasa gerek. 

1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamak isteyen işçi ve memur sendikalarının taleplerini hükümetin neden reddettiğinin mantıklı bir izahı bulunmuyor. Vali Güler’in açıklamalarında bu alanın toplantı ve gösteriler için uygun olmadığı, bu yüzden kimseye izin verilmediği ifade ediliyor. Bu açıklamalar kesinlikle doğru değil! Bu alan çeşitli vesilelerle toplantı ve gösterilere açılmakta. Resmi törenler haricinde sık sık futbol taraftarlarının kutlamalarına mekan olan Taksim Meydanı bilhassa yılbaşı gecelerinde devasa rezilliklere, ahlaksızlıklara ev sahipliği yapmakta.

Taksim’in trafiğin yoğun işlediği bir kesişme yeri olduğu iddiasına gelince; bu da kendi içinde çelişik bir tez. Şöyle ki, zaten bunca gerilim havasından sonra Taksim’de 1 Mayıs’ta hayatın duracağı tartışmasızdır. Hiç kimsenin yoğun polis birliklerinin, barikatlarının arasından arama noktalarından geçerek Taksim’de normal işine devam etmesi ya da gezip dolaşması beklenemez. Çok hayati bir işi yoksa hiç kimse o gün oradan geçmeyecektir.

Ya İstanbul Valisi’nin 1 Mayıs’ın yaklaştığı günlerde altını kalınca çizmeye başladığı provokasyon iddiasına ne demeli? Provokasyon denilen şey illa Taksim’de mi yapılmak zorunda? Neden Kazlıçeşme, Çağlayan ya da Kadıköy’de de yapılmasın? Sonra devletin görevi tedbir almak değil mi? Provokasyon riskine karşı meydanı anayasal bir hak olan toplantı ve gösterilere kapamak bir müddet sonra sokağa çıkma yasaklarının, sebepsiz gözaltıların ve benzeri polis devleti uygulamalarının da gerekçesi kılınabilir.

Peki, DİSK, KESK ve Türk-İş neden Taksim’de ısrar ediyorlar? Acaba gerilimi artırmakla suçlanması gereken taraf onlar değil mi?

Bir kere muhalif sendikal örgütlerin muhalif bir tutum takınmalarının doğal olduğu baştan kabul edilmeli. Haklar ve özgürlükler ancak mücadeleyle gelir ve bu yüzden de sendikaların talepleri uğrunda ısrar etmeleri gayet mantıklı bir tutumdur. Aksi tutum sendikal faaliyetin, meslek kuruluşu, kitle örgütü olmanın içinin boşalması anlamına gelir. Kaldı ki, unutulmaması gereken bir gerçek de şudur ki, tam 30 yıldır devlet devasa bir Taksim fobisi yaratmış ve sonunda bu fobiye kendisi de teslim olmuştur. Bilhassa 90’lardan itibaren her yıl 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanma talebi devlet tarafından kalıplaşmış ifadelerle reddedilmiş ve sonraya ertelenmiştir. Bu durumda, 1 Mayıs’ı kendi anlayışları, ideolojileri ve örgütleri için sembolleştirmiş kesimler açısından “Bu yıl da olmadı, seneyi bekleyelim!” denilmesi haklı bir beklenti olmazdı.

Geçen sene 1 Mayıs’ta Taksim’e çıkışı engelleme adına İstanbul halkına devletin nasıl eziyet ettiği hatırlardadır. Köprülere giden yollar kilometrelerce öteden kesilerek arabalar tek tek aranmakta, otobüslerden insanlar indirilmekteydi. Metronun, tramvayın, vapurların çalışması engellenmişti. Bu yıl da aynı eziyetin tekrarlanması sürpriz olmayacak!

Hükümet, sendikaların ve sol örgütlerin 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlama ısrarlarının ardında devlete karşı gövde gösterisi yapma niyeti taşıdıklarını söylüyor. Doğrudur, muhalif kesimlerin bu tür bir yaklaşıma sahip olmaları şaşırtıcı değildir. Peki, acaba bunca uyduruk gerekçenin ardına sığınarak ve halkı topyekûn cezalandırmayı da göze alarak Taksim’de 1 Mayıs’ı engelleme adına ortaya konulan bu katı devletçi, otoriter tutumun arkasında nasıl bir gövde gösterisi mantığı yatmakta? “Ezerim” mantığı mı?

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR