1. YAZARLAR

  2. Miko Peled

  3. Gazze’de Kazanmak

Gazze’de Kazanmak

Mart 2009A+A-

 

 

İsrail’de ortak akıl İsrail’in Gazze’ye düzenlediği son saldırıları, İsrail’in kendi vatandaşlarını tehlikeli bir düşmana karşı savunması olarak görmeyi önerir. Aynı şekilde tüm bunların Yahudilerin tanınma ve kabul edilme çabalarının bir parçası olduğunu ve ABD tarafından desteklenmesi gerektiğini de ileri sürmektedir. Oysa ortak aklın gerçeklere zıt bir konumda durduğu açıktır, çünkü İsrail kazanamayacağı bir savaşın içerisindedir.

Daha önce Filistin olarak adlandırılan bu toprakların tamamında olduğu üzere, Gazze Şeridi ve çevresinde Filistinliler tam 60 yıldır mülteci olarak yaşamaktadırlar. Mülteci kamplarında yaşayanlar evsizlik, yoksulluk ve mahrumiyetle başlayan inanılmaz sıkıntıları üç nesildir çekmektedirler. Bunun yanında bir taraftan da İsrailli kara birlikleri ve İsrail Hava Kuvvetlerinin ağır silahlarla gerçekleştirdikleri saldırılar, bombalamalar ve hava saldırılarıyla karşı karşıyadırlar. Bu bölgede yaşayan insanların büyük çoğunluğu 1948 yılında silah zoruyla topraklarını terk etmek zorunda bırakılmış insanlardır. Bugün Gazze nüfusunun yaklaşık 900 bini bu şekilde topraklarından sürülmüş mültecilerdir. Bu insanların hayatları da aynen ebeveynleri gibi türlü zorluklarla mücadeleyle sürmektedir.

Yaygın kanaate göre İsrail’in Filistin topraklarını işgali 1967 yılında başlamıştır. Oysa Gazze ve diğer bölgelerdeki Filistinli mülteciler için işgal 1948’de başlamış ve 1967’de tamamlanmıştır. Aslında birçok İsrailli’de bunu bilir ve kabul eder. Bu yüzden de 1967 yılındaki işgalle sınırlı bir çözüm önerisi temenni olmaktan öteye gidemez, sorunun çözülmesine katkı sağlamaz. Nitekim 1990’larda başlayan barış görüşmelerinin akibeti de bunun ispatı olmuştur.

Bugün Gazze Şeridi’nde bulunan mültecilerin çoğunluğu Filistin’in güney kasabalarından ve köylerinden gelmişlerdir. Birleşmiş Milletler kaynaklarına göre 1948 yılında 200 bin mülteci Gazze şehrine ve çevresine yerleşmiştir. O zaman yerli olan halkın sayısı ise 80 bin civarındaydı. Bu kadar insan yaklaşık 225 kilometrelik bir alana sıkışmış durumda. Bugün 1,4 milyonluk Gazze nüfusunun dörtte üçü kayıtlı mültecidir.

Kudüs’ün 77 kilometre güney batısında bulunan Gazze şehir merkezi 410 bin nüfusa sahiptir. Gazze şehir merkezine ilaveten Beyt Hanun, Beyt Lahiya, Deyr el-Bele, (1170’in sonunda Selahaddin Eyyubi’nin ordusu şu anda Deyr el-Bele olarak bilinen Darum’dan girerek Filistin’e ulaşmıştı.) Cibaliye, Han Yunus ve Refah kentleri hep birlikte Gazze Şeridini teşkil ederler.

Mültecilerin çoğunluğu sekiz mülteci kampında yaşamaktadır: Cibaliye, Refah, Beach (eş-Şati’), en-Nuseyrat, Han Yunus, el-Bureyc, el-Magazi ve Deyr el-Bele.

Birleşmiş Milletler’e göre Gazze Şeridi’nde bulunan mülteci kampları, dünyanın nüfus yoğunluğu en yüksek yerlerindendir. Mesela alanı 1 kilometre kareden daha az olan Beach (eş-Şati’) mülteci kampında 80.688’in üzerinde mülteci yaşamaktadır. Bu yüksek yoğunluktaki nüfus kalabalık okullarda ve sınıflarda da kendisini göstermektedir. Kalabalık nüfusa ve yoksulluğa rağmen Gazze % 92 oranıyla dünyada okuma-yazma oranı en yüksek bölgelerden biridir.

Kendi evlerine ve topraklarına İsrailli Yahudiler tarafından el konulmuş ve topraklarının hemen ötesinde yaşamak zoruna bırakılmış bugünün mültecilerine ve onların atalarına, dünya tarafından kaderlerine boyun eğmeleri ve kendilerini koruyacak ne bir kanun, ne insan hakları ne de sivil haklar olmadan mülteci olarak yaşamaları gerektiği söylenmektedir. Açık bir şekilde direniş göstermemeleri ve şiddete başvurmamaları konusunda uyarılmışlar, aksi takdirde müsamaha gösterilmeyeceği tehdidiyle karşılaşmışlardır. Bugünkü durumdan sorumlu olan İsrail, mültecilerin direnmelerine, kendi topraklarına dönmelerine, İsrail’in/Filistin’in bir parçası olmalarına asla izin vermeyecektir.

Filistinlilerin dünyanın farklı yerlerinde yaşayan diğer insanların sahip olduğu haklara sahip olması gerektiğini ister savunun ister savunmayın, Gazze’deki mülteci kamplarında İsrail’e karşı direnişin nasıl büyüdüğünü herkes görebilir. Bu bir kısır döngüdür ve diğer hakların tarihlerinde de karşılaşılmayan bir şey değildir. 1950’lerin başından beri Gazze’de bulunan mülteciler üzerinde yeni bir devletin, İsrail’in kurulduğu topraklarına dönmeye çalışıyor; evlerini, eşyalarını ve ürünlerini geri almak için mücadele ediyorlar. Sonunda döndüler ama gerilla olarak, eylemciler olarak İsrail’e girmeye ve İsrail vatandaşlarına karşı şiddet eylemleri yapmaya başladılar. Buna karşı da İsrail şiddetle saldırılara karşılık vermeyi sürdürdü. 

O zamanlar genç bir subay olan Ariel Şaron, 1953 yılında “Unit 101” isimli birliğin başına getirildi. Bu birlik İsrail sınırlarından sızmaya çalışan Filistinli direnişçileri temizlemek ve durdurmak için Gazze’ye gönderildi. Şaron bir konuşmasında: “Eğer mülteci kamplarına karşı harekât yapmazsak, buralar birer katil yuvası olurlar.” diyordu. Diğer deyişle “İsrail’e karşı direnişin merkezleri olurlar.” İsrail saldırıları 1950’lerde, 1960’larda, 1970’lerde ve günümüze kadar hep devam etti. Filistinlilere karşı bu saldırıların özgürlük ve adalet için mücadeleden vazgeçmeyecek bir halka karşı sürdürülen sistematik bir saldırı olduğu inkar edilemez.

Gazze’nin tahakküme direnen bir tarihi var. I. Dünya Savaşı’nda da İngilizlerin yaptığı gibi, Büyük İskender’in de Gazze’yi ele geçirmek için acımasız bir muharebe yaptığı söylenir. Uygulanan şiddet, direnişi kısa bir süre bastırabilir fakat ne zamana kadar? Bir çocuk eline taşı alıp mücadeleyi başlatana kadar! Bu tür bir mücadeleyi bugüne kadar herhangi bir işgalci gücün kazandığı ise görülmemiştir.

 

* - Miko Peled,İsrailli barış aktivisti ve yazar. San Diego’da yaşıyor. Gazze’nin ilk İsrail askeri valisi olan general Matti Peled’in oğlu.

Palestinian Chronicle / 18 Şubat 2009 - Çev: Barış Hoyraz

 

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR