1. YAZARLAR

  2. Sezai Acar

  3. Filistin’de İngiliz Manda Dönemi (1922-1939)

Filistin’de İngiliz Manda Dönemi (1922-1939)

Haziran 2003A+A-

Filistin'de İngiliz sömürgeciliği 1917 sonlarından 1948 ortalarına kadar sürmesine rağmen, Filistin araştırmalarında İngiliz Manda döneminin 1922'den II. Dünya Savaşının başladığı 1939'a kadar ele alınması ve II. Dünya Savaşı yılları ve sonrasında Filistin'deki gelişmelere ABD'nin yön vermesi nedeniyle Filistin'de İngiliz Manda dönemi, araştırmalarda 1922-1939 arasıyla sınırlandırılmıştır.

MANDA'NIN ONAYI VE MANDA SÖZLEŞMESİ

Filistin'de İngilizlerin fiili yönetimi, General Allenby Komutasındaki İngiliz kuvvetlerinin Aralık 1917'de Güney Filistin'i işgal etmeleriyle başlatılabilir.1 İngiltere, 10 ağustos 1920'de Filistin'in nasıl yönetileceğine dair bir kraliyet kararnamesi yayınlayarak 12 üyesi seçimle belirlenecek olan bir yasama konseyi kurulmasını kararlaştırmış, ancak Arapların seçimlere katılmaması üzerine 10 üyesi halkın temsilcilerinden seçilecek, 4 üyesi Müslüman, 3'er üyesi Hıristiyan ve Yahudilerden oluşacak olan bir "Danışma Konseyi" kurulması kararını almış, buna da karşı çıkan Müslümanlar 4 üye vermeyi reddetmiştir. İngilizlerin toplum kesimlerini temsilen temas kuracağı Yahudi Ajansı gibi Arapların da bir temsilci kurum kurmaları isteğini de Araplar kabul etmedi. İngilizlerin Filistin'deki daha erken dönemlerinde Yahudileri Filistin'in temel unsurlarından biri olarak konumlandırma siyasetine karşılık, Filistin Araplarının Yahudileri Filistin'in asli unsuru olarak kabul etmemeleri, Filistin'de hesaba katılmaması gereken bir unsur olarak düşünmeleri, İngilizlerle Filistinlilerin karşı karşıya gelmelerinin temel nedenini oluşturmuştur.2 İngiltere'ye karşı Filistinlilerin Balfour Deklarasyonu'nun yayınlanmasına gösterdikleri tepkilerin 1919'dan itibaren şiddetlenmesi, 1920 ve 1921'de ayaklanmalara dönüşmesi, bazı İngiliz Gazeteleri'nin Siyonizm'e karşı bir kampanya başlatmaları ve Lortlar Kamarasında Balfour Deklarasyonu'nun iptal edilmesini talep eden bir önergenin kabul edilmesi karşısında tepkileri yatıştırmak için ve Filistin'in İngiltere Mandasına verilmesinin Şerif Hüseyin-Mc Mohan yazışmalarıyla çelişmesinden dolayı 1 Temmuz 1922'de İngiliz Hükümeti 'Churchill Beyaz Belgesi' olarak bilinen açıklamayı yapmıştır.3 İngiltere Beyaz Belge'yi yayınlanmadan önce Milletler Cemiyeti'nde onay süreci yaşandığı sıralarda 3 Haziran 1922'de Dünya Siyonist Teşkilatına bir açıklama olarak göndermiştir.4 Beyaz Belge 1 Temmuz 1922'de yayınlandı. 6 Temmuz 1922'de Avam Kamarası tarafından onaylandı ve 29 Eylül 1922'de Milletler Konseyi tarafından kabul edildi.5 Beyaz Belge, Balfour Deklarasyonu'nun kapsamı, "Yahudi Ulusal Yurdu" fikri ve Filistin'in coğrafi sınırları konusunda resmi İngiliz siyasetini tanımladığı için önemliydi.6 Belgede, İngiliz Hükümeti'nin Yahudi bir Filistin oluşturmak niyetinde olmadığı ve Filistin'deki Yahudi temsilcilerine özel bir konum tahsis edilmeyeceği gibi Filistin'in yönetiminde Filistin'deki Yahudi Kuruluşlarıyla yetkilerin paylaşımının söz konusu olamayacağı da açıklanıyordu. Yahudilerin Filistin'e göçlerinin ekonomik emme kapasitesine bağlı olması sınırlaması getiriliyor ve Ürdün Filistin'den ayrılıyordu.7 Beyaz Belge'nin Yahudi göçlerine bir sınırlama getirmesine, Ürdün'ü ayırarak Siyonist'lerin Ürdün'ü de içine alan bir Yahudi yurdu (Devleti) amaçlarını Filistin'le daraltmasına rağmen, Balfour Deklarasyonu'nu resmileştirdiği, "Yahudi Yurdu" kavramını güncelleştirerek yeniden açıklığa kavuşturduğu için Siyonistler tarafından kabul edildi.8 Weizman, Yahudiler aleyhine görülen ekonomik emme kapasitesi prensibini gerçek bir sınırlama olarak görmüyor, emme kapasitesinin zamanla artacağını Siyonistlere anlatmaya çalışıyordu. Ayrıca Weizman, Balfour Deklarasyonu'nun iptalini kabul eden Lortlar Kamarası Önergesi'nin Avam Kamarasında reddedilmesinin Beyaz Belge'nin yayınlanmasıyla sağlandığını belirtmiştir.9 Araplar Beyaz Belge'yi, Filistin'in geleceğinin sigortasını Yahudilere verdiği ve Şeria Irmağı'nın batısının (Ürdün) Filistin'den ayrılmasının Yahudiler karşısındaki pozisyonlarını zayıflattığını düşünerek reddettiler.10 Filistin Manda Rejimi'nin 24 Temmuz 1922'de Milletler Cemiyeti tarafından onaylanmasıyla Filistin'de İngiliz Manda dönemi başlıyordu. İngiltere, Milletler Cemiyeti'nin Manda sistemi yönetimi formülüyle Filistin'in kontrolünü eline geçirdi ve II. Dünya Savaşı'nın sonu olan 1948'e kadar kontrolü elinde tuttu. Manda sözleşmesi İngiltere'nin Siyonistlerle danışma mekanizması kurmasıyla hazırlandı ve 1922'de Dünya Siyonist Örgütü tarafından formüle edildi.11 Manda Rejimleri İtilaf Devletleri'nin I. Dünya Savaşı sonunda işgallerini meşrulaştırmaya yönelik uluslararası bir hukuk hilesiydi. Manda yönetimleri arasında Filistin Mandası Yahudi Yurdu veya Devletinin kurulmasını amaçlayan özel bir misyona sahip olduğundan ve Filistinlilerin hiç bir şekilde iradeleri dikkate alınmadığından Filistinliler hiç bir zaman Manda Yönetimi'ni kabul etmediği gibi kongre kararları, protesto muhtıraları ve ayaklanmalarla bu özel misyonlu Manda rejimine karşı çıktılar.12 Manda sözleşmesine göre Mandatör Devlet İngiltere'nin zorunlu yükümlülükleri arasında Filistin Halkının kendi kendini yönetme başarısını göstermesi için imkanların hazırlanması da vardı. Manda sözleşmesi Siyonist bakış açısının çıkarları ile formüle edilmiştir ve Balfour Deklarasyonu sözleşmenin hazırlanmasında temel alınmıştır.13

Sözleşmenin 22. maddesi ile Filistin'in yerleşim bölgelerinin yönetimi mutlak bir şekilde Mandatör Devlet İngiltere'ye bırakılıyordu. "Mandatör, 'Yahudi halkı için ulusal yurdun kurulması'nın sorumluluğunu yayınladığı Balfour Deklarasyonu'nun kararlarını gözeterek üzerine almalı" denilerek İngiltere'ye hatırlatmada bulunduktan sonra Yahudi'lerin Filistin'deki tarihi bağları deklare edildi. Chaim Weizman'ın 'tarihi bağlar' yerine 'tarihi haklar' ibaresinin kullanılması isteğini o aşamada İngiltere reddetti. Manda sözleşmesinde Filistinlilerden veya Filistinli Araplardan bahsedilmemekte, yüzde 92'den Yahudi olmayan topluluklar olarak bahsedilmekte, bütün göçlere rağmen 1922'de ancak yüzde 8'e ulaşabilmiş Yahudiler çoğunluk hatta ana unsur gibi takdim edilmekte, sanki yüzde 92 azınlıkmış gibi işleme tabi tutulmaktaydı.14 Manda sözleşmesinin 1., 2. ve 6. maddeleri 'Yahudi Yurdu' ibaresi kullanılsa da, bir Yahudi Devleti'ne zemin hazırlayacak olan prensip maddeleriydi.15 I. madde yönetim ve yasama güçlerinin tamamının kullanımlarını Mandatör Devlet İngiltere'ye verdi. 2. madde Mandatöre üç çelişkili zorunluluk empoze ediyordu:

a-) Yahudi Ulusal Yurdu'nun kurulmasının ekonomik, idari, siyasi şartlarını Manda Yönetimi altında olgunlaştırmak.

b-) Filistin'in kendi kendini yönetebilecek seviyeye ulaşmasını sağlayacak yönetim-hükümet kurumlarını geliştirmek.

c-) Bütün Filistinlilerin medeni ve dini haklarını teminat altına almak.

6. maddeye göre Filistin Manda Yönetimi Yahudi olmayan nüfusun haklarını etkilemeden Yahudi göçünü kolaylaştıracaktı.16

MANDA DÖNEMİNDE İNGİLTERE'NİN FİLİSTİN SİYASETİ

Manda döneminde İngilizler, geleneksel denge siyasetini Filistin'de uygularken, Balfour Deklarasyonu ile Manda Rejimi arasında bir denge, Araplarla Yahudiler arasındaki bir denge kurmayı, daha ileri bir aşama olarak Araplarla Yahudiler arasında bir işbirliğini sağlamayı hedeflemiştir.17 İngiltere denge siyasetini izlerken sürekli Balfour Deklarasyonu misyonunu gözetmiş, Yahudiler ise Yahudi yurdunu değil, Yahudi devletini hedeflemişler ve Yahudi Filistin amacına ulaştıracak bir stratejiyle hareket etmişlerdir. İngilizlerin denge siyaseti Yahudiler ile Araplar arasında adaleti gözetmekten çok, Yahudiler lehine süreci ilerletmekle sonuçlanacak bir yaklaşımın uygulaması olarak tanımlanabilir. Yahudiler lehine sonuçları öngörülmüş İngiliz siyasetinin iç dinamiklerine nüfuz edebilmesiyle olayın arka planını da açıklığa kavuşturan Sayigh'in analizi şöyledir; Manda dönemini inceleyen İngiliz tarihçileri için Filistin'de İngiltere'nin rolünü, eşit ölçüde bağnaz iki milliyetçilik karşısında tarafsız kalmaya didinen, sıkıntılı durumda bir hakemin rolü şeklinde resmetmek olağan olmuştur. Kesin olan şu ki; bu, İngiltere'nin kamuoyu önündeki duruşuydu. Fakat merkezi hükümetin Filistin'de Siyonistlerin denetimi ele geçirmesine ilişkin desteğinde hiçbir ciddi duraksama ortaya çıkamadı ve hatta yönetimin içerisinde Arap yanlısı unsurlar görülebildiği halde merkezi hükümet üzerindeki Siyonist lobinin gücüne karşı bunların ağırlığı pek az oldu. Dahası, Filistin'deki ordu komuta kademeleri Arapların duyguları karşısında sivil yönetime kıyasla çok daha az duyarlılık taşıyordu. Doğrusunu söylemek gerekirse İngiliz işgali, birbiriyle ilişkili bir dizi yolla, Siyonist devletin oluşumu ile Filistinlilere ait olanın ortadan kalkışı için dönüm noktası oldu. İlk olarak bu yönetim, bir devletin yapıları sayesinde bir araya getirebildiği koruyucu bir kabuğu Siyonist hareket için hazırladı. İkinci olarak İngilizlerin aracılığı vasıtasıyla, Avrupa'daki zulmün sonucunda öne çıkarılan Yahudi telafisi talepleri Filistin üzerinde sabitleştirilen ve göç yoluyla somut hale getirilmiş taleplere dönüştürüldü. Filistin'deki İngiliz işgalinin birikimli etkisi sonuçta şuydu; Filistinlilerin sayıca üstünlüğü ve Manda dönemi boyunca milli bilincin düzenli bir biçimde büyüyüşüne rağmen, savaşın (1948) eşiğinde Siyonistlerle Filistinliler arasında açığa çıkan güç ilişkisi gerçekte olması gerekenin tam tersi oldu. Filistinlilerin "parçalanışı" iki topluluk arasında sistemli bir biçimde üretilen eşitsizliğin (askeri, siyasi, ekonomik ve sosyal) bir sonucuydu.18 Manda döneminin başlarında daha önce Filistin'e kaçak giren Yahudilerin Filistin'e göçlerine 1925'te izin verilmesiyle yasallık kazanan Yahudi göçleri, Filistin'in demografik yapısını tehlikeli bir şekilde Yahudilerin lehine değiştirmiştir. İstatistikler, Manda dönemi boyunca Yahudi nüfusun on kattan daha fazla arttığını göstermektedir. 1914'te Osmanlıların yaptığı nüfus sayımında 689.272 olan toplam nüfusun yüzde10'dan daha az bir oranına tekabül eden 60 bin Yahudi nüfus vardı.19 Dikkat çekici olan, 1914'teki Yahudi nüfusta 1. ve 2. Aliyah'ın sonrasında bu sayıya ulaşmıştır. Siyonist faaliyetler öncesi toplam nüfus içinde Yahudi'lerin oranı yüzde 2-3 civarındaydı. Manda döneminde İngiltere'nin yaptırdığı nüfus sayımlarında; 1922 nüfus sayımına göre 83,794 (yüzde11) olan Yahudi nüfus, 1931 nüfus sayımına göre 174,610'a(yüzde 16) çıkmış 1946'da ise 1.972.560 olan toplam nüfus içinde Yahudi nüfusu 608.230'u (yüzde28) bulmuştur.20

İngiltere'nin resmi siyasetini, yayınlanan araştırma raporlarından anlayabilmek mümkün görünmektedir. İngiliz hükümeti Manda dönemi boyunca her önemli olaydan sonra araştırma komisyonu atama kararı vermiştir. 1920, 1921, 1929 ve 1936'daki olayları müteakiben atanan komisyonlar örneklendirilebilecek başlıca komisyonlardı.21 1929'daki kanlı Arap ayaklanmasından sonra İngiliz hükümeti anti Yahudi ayaklanmalarının sebeplerini araştırması amacıyla Eylül 1929'da Sir Walter Shaw başkanlığında bir hukukçular komitesi ile Sir John Hope Simpson başkanlığında bir iktisatçılar komitesi kurdurdu. Komiteler hem 1929 ayaklanmasının nedenlerini hem de gelecekte tekrar edebilecek bu tür olayların önlenebilmesi için alınması gereken tedbirleri tespit etmeye yönelik bir çalışma programına göre araştırmalarda bulunmuştur. Shaw Komitesi'nin Mart 1930'da açıklanan raporunda 1929 ayaklanmasının en önemli nedeni olarak Siyonistlerin toprak alımının ve Filistin'de artan etkinliklerinin, Filistin'de Yahudi hakimiyeti konusunda Araplarda korkuya yol açmasını gösterdi. Arap halkın şüphelerinin giderilebilmesi için, Manda Yönetimi'nin amacının sadece Yahudilerin haklarını değil Yahudi olmayanların da haklarını korumayı amaçladığını vurgulayan açıklamalar yapmasını öneriyordu. 1925-1926'da olduğu gibi ekonomik emme kapasitesini aşan Yahudi göçlerinin önlenebilmesi için daha belirgin bir göç siyaseti izlenmesi gerektiğini belirtiyordu. Shaw Komisyonu, Filistin Araplarının kötü ekonomik ve sosyal durumlarına dikkat çekti. Komite ayrıca, Kudüs'ün kutsal bölgelerinde Yahudilere ve Araplara ait olan hakların belirlenmesini, bunun içinde bir komisyonun kurulması çağrısında bulundu.22 Simpson komisyonu, incelemelerini Yahudi göçmenlerin sorunları, toprak yerleşimi ve gelişme konularına yoğunlaştırdı. Raporda Yahudiler tarafından alınabilecek işlenebilir tarımsal topraklarının sınırsız olmadığı gibi dikkat çekici bir uyarıda bulunmakta, Filistin'de işsizlik ile Yahudi göçmenleri arasında bir koordinasyonun kurulması istenmekteydi. Rapor ekonomik emme kapasitesinin uygulanmasının zorunlu olduğuna dikkat çekerek, Filistin'de Yahudi göçmen belgelerinin askıya alması için çağrıda bulundu.23 Bu iki Komisyonun raporlarını temel alarak, Ramsay Mc Donald Hükümeti'nin, Sosyalist görüşlü ve şiddetli bir Anti-Siyonist olan Koloniler Bakanı Lord Passfield, yayınladığı "Passfield Beyaz Kitap" ile Siyonistlerin Filistin'deki Koloni faaliyetlerini ve tarımsal kolonilerin bir modeli olarak tasarlanan Histadrut'un göçmen pratiğine şiddetli eleştiriler yönelterek, artan Yahudi göçlerinin Arapları topraksızlığa terk edeceğini savundu. Passfield Beyaz Kitabı, Siyonistler arasında  büyük gürültü kopardı ve Mc Donald Hükümeti'ni sarstı.24 İngiltere'nin Filistin için hazırlattığı raporlar içinde Arapları destekleyen ve Arap görüşlerini benimseyen tek belge olan Passfield Beyaz Kitabından bir süre sonra Weizmann Dünya Siyonist Örgütü Başkanlığı'ndan raporu Siyonizme bir ihanet olarak nitelendirerek istifa etti.25 Siyonistlerin şiddetli tepkisi karşısında Başbakan Mc Donald, 13 Şubat 1931'de Weizmann'a gönderdiği ve Avam Kamarasında okuduğu mektubunda İngiliz Hükümeti'nin Yahudi yerleşimini teşvik etme isteğini teyid ederek Passfield Beyaz Kitabı'nın İngiliz Siyasetini etkilemeyeceğini belirtmesiyle bu kitabın etkisini sıfıra indirmiştir.26 Filistin'deki sorunu gösteren Raporları göz ardı eden İngiliz Hükümeti'nin Yahudileri kollayıcı siyaseti,1930-1935 arasında 200 Bin Yahudi'nin daha Filistin'e göç etmesini sağlamıştır.27

1936 Ekim'inde Genel Grev ile birlikte Arap Ayaklanmasının ilk safhasında İngiltere Hükümeti Arap Ayaklanması'na çözüm bulunması, nedenlerinin belirlenmesi ve durumun değerlendirilmesi için Lord Robert Peel yönetiminde bir komisyon atadı. Kasım 1936'da Kudüs'te çalışmalarına başlayan Komisyon, Peel Raporu'nu Temmuz 1937'de "White Paper" olarak yayınladı. Beyaz Belgede de,"İngiltere Yönetimi'nin Manda Yönetimi altında Arap ve Yahudilerin uzlaşabilmelerinin yolunun bulunabileceğine inanılmasına rağmen, bu inanış ne şu ana kadar doğrulanabilmiş ne de gelecekte doğrulanabileceği" tespiti yapılmakta ve "bu durumda Mandanın sorumlu tutulduğu refah ve barışı sağlama yükümlülüklerini yerine getiremeyeceği" çıkarımı yapılarak, "tecrübelerin ışığı altında örneklendirilen majesteleri'nin hükümetindeki çekişmelerle birlikte Filistin'de Yahudilerin ve Arapların ulusal tutkularının arasında uzlaştırılamaz derecede bir çatışmanın varolduğu, bu tutkuların Manda tarafından tatmin edilemeyeceği" sonucuna ulaşılarak,"çözüm olarak komisyon üyelerinin genel çizgileriyle belirlediği bölünmeyi tavsiye ettiğini" belirtmekteydi. Komisyon çok ümitli bir çözümün çıkmayacağını eklemeyi de ihmal etmemiştir.28 Peel komisyonu Filistin'i üçe bölmeyi öneriyordu. Bölünme planına göre, Yahudi bölgesi, Arap Bölümü olarak ayrılacak ve Tel-Aviv, Yafa, Kudüs ve Betlehem koridorunu içine alan yerlerde ise Manda Yönetimi devam edecekti. Kudüs, Milletler Cemiyeti'nin koruması garantisine alınacaktı. Komisyon, bölünmenin dezavantajlarının bu yolla sağlanabilecek barış ve güvenliğin avantajlarından daha az olacağını savunmuştur. Ayrıca Mandanın yerini daha sonra Suriye ve Irak'takine benzer antlaşma sistemi alabilecekti. 1937 Beyaz Belgesi, İngiltere'nin Manda Yönetimi'nde izlediği Balfour Deklarasyonu mahreçli siyasetini tersine çevirmesi nedeniyle hem Siyonistlerin hem de Arapların protestolarına neden oldu. Araplar Yahudilere herhangi bir yerin bırakılmasını kabul etmezken, Siyonistler kendilerine bir yer (yurt) gösterilmişken onlar yine de Beyaz Belge'yi Yahudi Ulusal Yurdu'na bir ihanet olarak nitelendirmişler, ancak Yahudi Ajansı ayrılan toprak miktarını az görmesine ve Kudüs'ün Yahudi bölgesinin dışında tutulmasına rağmen kabul ettiğini açıklamıştır.29 Bu arada 1937 Ağustosu'nda toplanan 20. Siyonist kongresi'nde Yahudi Ulusal Yurdu'nun Filistin ve Ürdün topraklarının tamamı olarak ilan edilmesi ve bu gerekçeyle Peel planının reddedilmesi Siyonistlerin gerçek niyetlerine işaret etmesi açısından fazlasıyla dikkat çekiciydi.30 Temmuz-Ağustos aylarında raporu yeniden görüşen Genava'daki Milletler Cemiyeti bölünmeye itiraz etti.31 İngiliz Hükümeti 1937'de Peel Komisyonu'nun taksim planının fizibilitesi için Sir John Woodhead başkanlığında atadığı teknik komisyon raporunu Ekim 1938'de yayınladı. Bu komisyon Peel komisyonu'nun uygulanabilir olmadığını, Yahudilere ayrılan bölgede geniş bir Arap azınlığın kaldığını, kurulacak bir Yahudi Devleti'nin Arap Devletleri'yle kuşatılacağını bildirmesine rağmen, Komisyonun kendi içinde de görüş birliğine varılamadan belirlenen yeni bir bölünme planını önerdi.32 Bölünme planı Filistin'in bir kısmında küçük egemen bir Yahudi Devleti ve Trans (yukarı) Ürdün'e katılan bağımsız bir Arap Devleti öngörmekteydi.33 İngiliz Hükümeti Woodhead Komisyonu'nun bölünme planını benimsemeyerek Kasım 1938'de Filistin'de barış ve gelişmenin en sağlam temelinin Araplarla Yahudilerin antlaşması olduğunu açıklamakla, bölünme planını rafa kaldırmış olmaktaydı. Kasım planı uygulanmamasına rağmen 1940'lardaki Filistin'i bölme planlarına ilham olmuştur.

1939'da savaş bulutlarının Avrupa ufuklarında görünmeye başlamasıyla birlikte İngilizler iki tarafa da Londra'da bir konferans için çağrıda bulundu. İngiltere 7 Şubat 1937'de Arap ve Yahudileri Londra'da bir yuvarlak masa toplantısıyla sorunu tartıştırmak istemiş, ancak Arap tarafının Siyonist liderlerle aynı platformda bulunmayı reddetmesi üzerine ayrı ayrı yapılan görüşmelerde, taraflarla görüştüğü bir diplomatik inisiyatif almak istemiştir. 17 Mayıs'ta İngiltere Sömürgeler Bakanı Malcolm Mc Donald tarafından hazırlanan "Mc Donald Beyaz Belgesi", İngiltere Filistin Siyaseti" ismiyle çözüm formülü olarak sunulmuştur.34 İngiltere, bir taraftan 2. Dünya Savaşı'nın hemen öncesinde Arap Devletleri'nin tamamının Almanya tarafında yer almasını önlemek isterken, diğer taraftan Yahudilerin uluslararası etkinliğinden, özellikle Amerikan Yahudilerinin Amerikan yönetimindeki nüfuzundan yararlanmak istediğinden dengeleri gözeten bir çözüm formülü hazırlamıştır. Getirilen düzenleme ile Yahudilerin yüzde5'lik alan dışında toprak alımlarını yasaklarken ve Yahudi göçlerinin önlenmesine yönelik sıkı tedbirler yasalaştırılırken diğer taraftan beş yıllık periyoda 75 bin Yahudi'nin göç etmesine de izin vermiştir. 1939 Beyaz Belgesi'nin Filistin Araplarının savunduklarına yakın önerisi, 10 yıl içinde Filistin'e bağımsızlık verilmesini öngörmesi ve yeni devletin yönetiminde Arapların ve Yahudilerin görev almalarının sağlanacağını belirtmesiydi.35 1939 Belgesi Filistinli Araplar arasında görüş ayrılığına yol açmıştır. Hüseynilerle geleneksel rekabetini Manda döneminin kritik gelişmelerinde de terk edemeyen Neşaşibi Ailesi'nin Milli Savunma Partisi, Arap milli isteklerini karşılamasa da bu Beyaz Belge'nin milli isteklere ulaşmada temel olabileceğini açıklarken, Filistin'in en büyük ailesi olan Hüseyniler ailesinden Kudüs Müftüsü Hacı Emin el-Hüseyni başkanlığında Beyrut'ta toplanan Arap Yüksek Komitesi ise Yahudi göçlerine izin vermesi, Yahudilere toprak satışını tamamen yasaklamaması nedeniyle Belgenin tümden reddedilmesini kararlaştırdı. Yapılan açıklamadaki gerekçe, Belge'nin makul taraflarının örtük kabulüne rağmen reddin gerekçesinin haksız bir çarpıklığı Arapların içlerine sindirememeleriyle ilgili boyutunu yansıtmaktadır. Açıklamada, 1918'de Filistin nüfusunun yüzde2'sini oluşturan Yahudilerin Mc Donald formülü ile yüzde33.5'e çıkarılmasına razı olunamayacağı belirtilmiştir.36

Mc Donald Beyaz Bildirgesi'ne şiddetli tepki gösteren Siyonistler bu belgeyle İngiltere'nin Yahudi Ulusal Yurdu'nun kurulmasını desteklemekten vazgeçtiği gibi, bu hedefin önünde bir engele dönüştüğünü düşünmüşler ve Siyonistler için bir dönüm noktası olan bu gelişmeyle birlikte Siyonist programda öngörülen güçlü bir devletin desteğini alma stratejisiyle, İngiltere'nin yerine Amerika'nın ikame edilmesini planlayan Siyonist diplomasinin yönünde tarihsel bir dönüşüm yaşamışlardır. 1939 Belgesiyle, İngilizler Siyonistlere yönelik kollayıcı siyasetini sürdürme konusunda isteksizlik gösterince, Siyonistler eski hamilerine düşman oldular ve Mandanın sona ermesi için aktif olarak çalışmaya karar verdiler.37

MANDA DÖNEMİNDE FİLİSTİNLİLERİN FAALİYETLERİ

Filistin'de 1917 sonlarında başlayan ve 1922'de Manda Yönetimi'yle süren İngiliz hakimiyetinde 1928-1929'a kadar durumun sakin olduğu tespitinin gerçeği nispeten yansıttığı görülmektedir.38 1920-1933 arası dönemde Yahudilerle Arapların çatışması, Filistinli çiftçilerle (fellahun) Yahudiler arasında zaman zaman küçük çaplı şiddete ulaşan antlaşmazlık dışında 1920, 1921 ve 1929 olayları yaşanmıştır. Bu olaylar da dahil bu yıllar arasında Arap-Yahudi çatışmasının mahalli çapta olaylarla sınırlılığı temel karakteristiğidir.39 Filistin tarafında, İngilizlerin Filistin'i işgal ettiği ilk yıllar olan 1918-1920 arasında siyasi düşünceler oluşum halindeydi ve üç siyasi görüş revaçtaydı; İslamcı görüş; hilafet etrafında Müslümanların birleşmesini savunuyor, Pan-Arap görüş; Filistin'i Arap birliğinin bir parçası olarak görüyor, Ulusalcı görüş; Arapların hakimiyetinde bağımsız Filistin Devleti'nin kurulmasını savunuyordu.40 Filistin'de 1933'te çatışmaların derinleşmesinin başlıca nedeni 1930'ların başlarında artmaya başlayan Yahudi göçleri olmuştur. 1933-1935 yılları arasında 134.500 Yahudi'nin Filistin'e göç etmesine Manda Yönetimi izin vermesinin yanında, tam sayısı bilinemeyen binlerce kaçak Yahudi'nin de Filistin'e girişiyle demografik denge öylesine köklü şekilde Arapların aleyhine sarsılmıştır ki 1931'de yüzde17'lik Yahudi nüfusu 1935'de yüzde30'a çıkmıştır.41

1935'e kadar Arap aileleri arasındaki rekabetin Filistinli Arapların mücadelesinin iç bütünlüğünü zedelemesinin azımsanamayacak etkisinin Arapları aktif mücadeleden alıkoymasıyla birlikte, 8 Mayıs 1921'de halkın gözündeki prestijini dikkate almak zorunda kalan Manda Yönetimi'nin Kudüs Müftülüğüne atamasıyla Filistin Müslümanlarının liderliğini yapmaya başlayan Hacı Emin el-Hüseyni'nin İngilizlerle siyasi bir çözüm için halkı yatıştırıcı tutumu da olayların büyümesini önleyen bir işlev yerine getirmiştir.42 1920-1930 arası Filistin Arapları adına siyasi mücadelenin inisiyatifini üzerine alan Kudüs Müftüsü, Ocak 1922'de Yüksek İslam Konseyi'nin Başkanlığı'na seçilmesiyle çalışmalarını İslam Dünyası'na doğru kaydırmış, bütün İslam ülkelerine gönderdiği temsilciler aracılığıyla kutsal mekanların Siyonist tehditle karşı karşıya olduğunu duyurarak, İslam Dünyası'nın dikkatini Filistin'e çekmeyi başarmıştır.43 Kudüs Müftüsü'nün misyonunu özetlemek gerekirse, 1920 ve 1930'lu yıllarda Filistin Ulusal Hareketi'ni kurmuş, hareketin kurumsal çatısını oluşturmuş, İngilizlere karşı doğrudan silahlı mücadeleye izin vermeden siyasi yöntemlerle İngiliz Mandasına ve Siyonizm'e karşı mücadeleye liderlik yapmış,1920'lerin başlarında yerel düzeyde kalmış olan Filistin sorununu diğer Arapların olduğu kadar bütün İslam Dünyası'nın ortak sorununa dönüştürebilmiştir.44 Hacı Emin el-Hüseyni'nin fiili ulusal liderliğini sarsmamakla birlikte Filistin Araplarının potansiyellerini tam olarak kullanmalarını önleyen unsur, 1930'ların başından itibaren siyasi görüş farklılıklarıyla ve aile rekabetleriyle kurulan siyasi partilerin uzlaşamamaları olmuştur. İki önemli parti; Kudüs Müftüsü'nü destekleyen Hüseyni Ailesi'nin partisi Filistin Arap Partisi ve Hüseyni ailesiyle geleneksel bir rekabet içinde olan Neşaşibi Ailesi'nin Milli Savunma Partisiydi. Milli Savunma Partisi Manda Yönetimi'ne karşı daha ılımlı bir tutum taraftarıydı. Filistin Bağımsızlık Partisi veya Hareketi ise Filistinli aydınlar tarafından 1931 Aralığı'nda Kudüs'te toplanan İslam Kongresi kararlarına dayanılarak kurulmuştur. İngiliz Mandası'nın sonlanmasını, Filistin'in Arap Dünyası'nın bir parçası olarak tam bağımsızlığına kavuşması düşüncelerini savunmuş, ancak kitleselleşemediğinden 2 yıl kadar sonra etkinliğini kaybetmiştir. Bunlardan başka Reform Partisi, Arap Gençlik Örgütü ve Milli Blok gibi daha küçük siyasi oluşumlar da etkinlik göstermişlerdir.45 Filistin hareketini zaafa uğratan bir başka unsur da 1922'de İngilizlerin Ürdün Krallığı'na getirdiği Abdullah'ın Filistin'i Ürdün'e katma hesabıyla Filistin Ulusal Liderliği'ni özellikle Hacı Emin'i tasfiye etmek istemesi olmuştur.46 Filistin toplumunun liderleri olarak Hüseyniler ve aile temsilinden ileriye geçerek bu dönem Filistin'in karizmatik ulusal lideri olan Kudüs Müftüsü Hacı Emin el-Hüseyni, 1930-1935 arasında Hitler'in Yahudileri Almanya'dan aniden sürmesine kadar İngilizlerle uzlaşı taraftarı olmuş, 1931'e kadar çeşitli Arap ülkelerinde ve Filistin'de kongreler yapmış, Manda Yönetimi'nin 1930'da artan Yahudi göçlerini önlemekte isteksiz tutumu 1931'de Kudüs'te toplanan 5. Arap Filistin Kongresi'nde silahlı mücadele kararı alınmasına neden olmuş, kongreden bir süre sonda da Filistin'in Arap hakimiyetinde bağımsızlığını öngören "el-Misak el-Arabiye"yi (Arap Misakı) kabul ettirmiştir.47 1929 Ayaklanması gizli silahlı örgütlerin kurulmasına da zemin hazırlamış,1929'da milliyetçi bir çizgisi olan "el-Kaf el-Ahbar" (Yeşil El) oluşmuş 1931'de etkinliğini kaybetmiştir.481931 yılında Kudüs Müftüsü Hacı Emin el-Hüseyni'nin kardeşi eski Kudüs Belediye Başkanı Musa Kazım'ın oğlu Abdulkadir el-Hüseyni tarafından "Munezemet el-Cihad el-Mukaddes" (Cihad-ı Mukaddes Örgütü) kuruldu ve 1948-49 savaşında tasfiye edilmelerine kadar eylemlerini devam ettirdiler.49

Ayrıca Tul Kerm-Nablus bölgesinde yerel liderlerin çevresinde toplanan başka silahlı örgütler de kurulmuştur.50 1921'den 1935'de İngiliz birliklerince şehit edilmesine kadar İngilizlere karşı verdiği cihadla derin etkiler bırakan Şeyh İzzettin el-Kassam Filistin'de İslami Cihad'ın ilk simgesi olmuş, çok uzun yıllar sona kurulan Hamas'ın silahlı kolu, Şeyh İzzettin el-Kassam Tugayı onun adını almıştır.51 Yahudi göçlerine tepki olarak Filistin Hükümetinin kurulması, Yahudilere toprak satışının yasaklanması, Yahudi göçlerinin önlenmesi talepleriyle Nisan 1936'da Siyonistlere gözdağı vermeyi amaçlayarak başlayan ayaklanma, Filistin sathına yayıldı. Hüseyni 25 Nisan 1936'da Arap Yüksek Komitesi'nin başkanı seçildiğinde İngiliz Yönetimi'ne ve Siyonizm'e karşı Filistin toplumunun bütün unsurlarını bir araya getirme başarısını göstererek İngiliz Yüksek Komiseri Sir Arthur Wauchopi'ye bir memorandum ile dört noktayı vurguladığı bir durum tespiti yapmıştır:

1- Yahudiler dünyadaki bütün Yahudiler için Filistin'i ulusal yurt yapmayı daima ısrarla deklare etmektedirler.

2- Artan göçler ve toprak alımlarıyla Yahudiler bir devlet kurmayı kolaylaştırmaktadır.

3-Manda Yönetimi zorla toprak alımlarını ve Yahudi göçlerini kolaylaştırmaktadır.

4- İngiltere kendi ülkesini etkilemeyen Balfour Deklarasyonuyla Arapların haklarını çiğneyerek Arap topraklarına başkalarının girmesine izin vermiştir. Hüseyni memoranduma şu uyarıyı da eklemiştir: Filistinli Araplar ulusal haklarını ve ülkelerini savunmak, varolmak için kendilerini mücadele etmek mecburiyetinde hissetmektedirler.52

 Hacı Emin'in uyarılarını önemsemeyen İngiltere bir süre sonra ayaklanmalarla karşılaştı. 1936 Mayıs'ının ortalarında başlayan ayaklanmanın ilk safhası Ekim'e kadar sürdü. 1936-39 ayaklanmasını diğer ayaklanmalardan ayırt edici tarafı doğrudan doğruya İngilizleri hedef alması ve İngiliz hedeflerine yönelmesiydi.53 Ayaklanmanın ilk safhası sonrası İngiltere, Arapların sorunlarını dinlemek için bir komisyon kurma sözü verdi ve Lord Robert Peel başkanlığında bir komisyon kurdu. Komisyonun raporunda Arapların şikayetlerinin çoğu doğrulandı. Peel Komisyonu'nun Temmuz 1937'de açıkladığı taksim planına bir tepki olarak yeniden başlayan Arap ayaklanması Mart 1939'a kadar devam etmiş, 3000'den fazla Arap, 2000'den fazla Yahudi ve 600 kadar İngiliz askerinin ölümüyle sonuçlanmıştır.54 1939'da Manda Yönetimi'nin Filistin genelinde düzeni tekrar büyük oranda sağlamasıyla, Yüksek İslam Meclisi üyeleri, Yüksek Arap Heyeti üyeleri, Filistin'de yayınlanan gazetelerin başyazarları ve diğer başka önemli kişiler tutuklanarak Hint Okyanusu'ndaki Şeysel Adaları'na sürgün edilmeleri, hakkında tutuklama kararı çıkartılan Hacı Emin El-Hüseyni'nin Filistin'deki İngiliz güvenlik barikatlarını aşarak Lübnan'a geçmesi ve hareketi Lübnan dağlarında kurduğu karargahından idare etmeye başlaması, Filistin'deki gerilla taktiğine dayalı cihat hareketinin Müftünün yeğeni Abdülkadir El-Hüseyni'nin Askeri Komutanlığı'nda yürütülmesine rağmen Müftünün Filistin dışında kalmasından doğan boşluğu dolduramaması, 2. Dünya Savaşı yıllarında Filistin Ulusal Hareketi'ni liderlikten mahrum bırakmış, Yahudilerin adım adım devlet kurma süreçlerini hızlandırmıştır.55 1936-39 Ayaklanması İngiliz Hükümetine Manda Yönetimi'ni sürdürmenin ne kadar zor hatta imkansız olduğunu göstermiş, Alman faşizminin yükseldiği bu yıllarda Arap ülkelerinin Almanları sempatiyle karşılamaları İngilizlerin çıkarlarını tehlikeye atmış ve Arap Dünyası ile ilişkilerini düzeltme siyasetinin bir sonucu olarak yukarıda tartışılan Filistin'de diğer Arap Devletlerinde olduğu gibi Arapların ve Yahudilerin nüfus oranlarına göre yönetimi paylaşmalarını öngören bir Filistin Devleti kurulmasını önermiş olan 1939 MacDonald Beyaz Belgesi'ni hazırlamaya yöneltmiştir.56

MANDA DÖNEMİ FİLİSTİNDE SİYONİST FAALİYETLER

1922 Churcill Beyaz Belgesi'nin istediği konsey seçimlerine katılarak temsilci verme ve Manda Yönetimi'nin Araplar adına temasta bulunabileceği Yahudi Ajansı gibi bir Arap organının kurulmasını Arap Özel Komitesi'nin reddetmesi, Siyonist Hareketin alanını genişletti. Arap tarafının red nedeni ise Yahudilerin asli unsur sayılmaları olmuş ve hiçbir zaman Yahudi Ajansı'nı meşru kabul etmemişlerdir.57 İngilizlerin 1929 ayaklanmasından sonra sadece Siyonistlere danışma ve Araplara aldırmama veya yok sayma tutumunu göstermeye başlaması, Kudüs Müftüsü'nün ulusal liderliği etrafında Arapların toplanmasını sağladı. Siyonizm erken döneminde zayıflığının farkında olarak İngilizlerle ılımlı ve uzlaşmacı bir siyaset izledi. Siyonist liderlerin uzlaşmacı siyasetleri 1925'te 35 Bin Yahudi göçmenin Filistin'e girişini sağladı. 1930'a kadar Yahudiler kendi yönetim kurumlarını oluşturdular, İbranice dil eğitimini yaygınlaştırdılar, Histadrut kolonisinin model olduğu komünal yerleşim hareketlerini geliştirdiler, Tel-Aviv'i büyüttüler ve yer altı askeri organizasyonu Haganah'ı kurdular. 1925 yılı içinde Ze'ev Jabotinsky, Weizmann'ın liderliğini zayıflıkla suçlayarak eylemci milliyetçiler için Revizyonist Parti'yi kurdu. İşçi hareketi de ikinci Aliyah'ın tecrübesiyle ideolojik ve organizasyon yönüyle bu dönemde gelişti.58

1930'un başlarında Hitler'in Avrupa'da yükselen gücü yeni bir kırılmaydı ve Avrupa Yahudileri yüzlerini Filistin'e döndürmüşlerdi. Sadece 1934'te 40 bin Yahudi göçmen Filistin'e girmiştir. 1931'de Filistin'de 195 bin olan Yahudi nüfusu 1938'de 414 bine ulaşarak ani bir yükseliş göstermiştir. Bu ani yükselen göç dalgasının Filistin'de yeni bir ayaklanmayı (1936-1939) körüklemesi, İngilizleri göçmen ve toprak alımı kısıtlamalarına zorlamış, İngilizlerin aldığı önlemler ise Siyonistlerin misillemelerine ve illegal göçmen organizasyonları kurmalarına yol açtığı gibi Araplar ve Yahudiler arasında daha fazla çatışmayla da sonuçlanmıştır. 1936-1939 ayaklanması sırasında İngilizlerin Yahudi Yasama Konseyi, Arap Bürosu kurmak gibi lokal çözüm teşebbüslerinin başarısız olması üzerine daha katı önlemler almaya yöneldikleri görülmekteydi. 1939 Beyaz Belgesi'nin her yıl 15 bin Yahudi göçmen sınırlaması getirmesi, belirli yerler istisna tutularak toprak alımına kısıtlama getirmesi uygulamada çok beceriksiz kalmıştır.59 Uygulama beceriksizliğine rağmen göçmen kısıtlamasıyla Yahudiler sarsıntı geçirmişlerdir. Aynı yılın Eylül'ünde 2. Dünya Savaşı aniden başladığında Filistin Yahudilerinin lideri David Ben Gurion; "Bu savaş Büyük Britanya ile bizim savaşımız olacak" demiştir.60

Dipnotlar:

1- M. Lütfullah Karaman, Uluslararası İlişkiler Çıkmazında Filistin Sorunu, İz Yay. İstanbul, 1991, s. 23

2- Prof. Dr. Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap İsrail Savaşları(1948-1988), İş Bankası Yay. Ankara, 1994, s. 38-39

3- Alan R. Taylor, İsrail'in Doğuşu, Pınar Yay. İstanbul, 1992 s. 60

4- Fahir Armaoğlu, a.g.e., s. 36

5- Bernard Reich, Arab-İsrail Conflict and Conciliation, Westport, Connecticut, London, 1995 s. 31

6- B. Reich, a.g.e., s. 31

7- A. R. Taylor, a.g.e., s. 60-61

8- M. Lütfullah Karaman, a.g.e. s. 35 ve Taylor, a.g.e., s. 61

9- Taylor, a.g.e., s. 61

10- B. Reich, a.g.e., s. 31

11- B. Reich, a.g.e., s. 41

12- Henry Cattan, The Palestine Question, British Library Catologuing in Publication Data, London, 1988, s.26

13- B. Reich, a.g.e., s. 41

14- Henry Cattan, a.g.e., s. 26

15- Henry Cattan, a.g.e., s. 26

16- Henry Cattan, a.g.e., s. 26

17- Fahir Armaoğlu, a.g.e., s. 38

18- Lütfullah Karaman, a.g.e. s. 38

19- Lütfullah Karaman, a.g.e. s. 31

20- Henry Cattan, a.g.e., s. 28

21- Henry Cattan, a.g.e., s. 30

22- B. Reich, a.g.e., s. 42

23- B. Reich, a.g.e., s. 42

24- B. Reich, a.g.e., s. 43

25- Fahir Armaoğlu, a.g.e., s. 54

26- B. Reich, a.g.e., s. 43

27- Fahir Armaoğlu, a.g.e., s. 54

28- B. Reich, a.g.e., s. 43

29- B. Reich, a.g.e., s. 44

30- Fahir Armaoğlu, a.g.e., s. 56

31- B. Reich, a.g.e., s. 44

32- B. Reich, a.g.e., s. 44

33- Pamela Ferguson, The Palestine Problem, Martin Brian and O'Keeffe, London, 1973, s. 46

34- Fahir Armaoğlu, a.g.e., s. 58

35- B. Reich, a.g.e., s. 45

36- Fahir Armaoğlu, a.g.e., s. 59

34- A. R. Taylor, a.g.e., s. 81-82

38- B. Reich, a.g.e., s. 42

39- Fahir Armaoğlu, a.g.e., s. 39

40- Muhsin Muhammed Salih, İhtiyar el-İslami fi Filistin ve Eseruhu fi Hareket el-Cihad(1918-1948), Mektub-i Felah, Kuveyt, 1989, s. 165-171

41- Zvi Elpeleg, Filistin Ulusal Hareketi'nin Kurucusu Hacı Emin el-Hüseyni, İletişim Yay. İstanbul, 1993, s. 73

42- Elpeleg, a.g.e., s. 79

43- Elpeleg, a.g.e., s. 42

44- Elpeleg, a.g.e., s. 17

45- Fahir Armaoğlu, a.g.e., s. 41

46- Donald Neft and Fallen Dillars, United State Policy Towards Palestine and Israel Since, 1945 İnstute Studies, Washington D.C., 1995, s. 108

47- Dr. Abdurrahman El Kiyali, Tarih Filistin, El-Hadis, El- Mü'essese El- Arabiye El- Dirase ve'n Neşre, Amam,1990,s.133

48- Dr. Abdurrahman El Kiyali, a.g.e., s.220

49- Muhammed İzzet Derveze, El Rediyeh el Filistiniye Fi Muhtelifi Merahiliha, El-Menşurat El-Mektebe El-Arabiye, Beyrut, 1959, 1. cilt, s.37

50- Fahir Armaoğlu, a.g.e., s.46

51- Derveze, a.g.e., s.120-121

52- Donald Neft and Fallen Dillars, a.g.e., s.108

53- Fütfullah Karaman, a.g.e., s.35

54- Donald Neft and Fallen Dillars, a.g.e., s.110

55- Said Şamil, Yahudi Davası ve Filistin, Kitabevi, İstanbul, 1991, s. 150-152

56- Elpeleg, a.g.e., s.101

57- Yosef Gorny, Zionismand the Arabs (1882-1948), A Study of İdeology, Clarendon Press, Oxford, 1987, s.88

58- Yosef Gorny, a.g.e., s.94

59- Pamela Ferguson, a.g.e., s.46

60- Pamela Ferguson, a.g.e., s.47

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR