1. YAZARLAR

  2. İbrahim Hammami

  3. Filistin Halkı Direnişten Vazgeçmeyecek!

Filistin Halkı Direnişten Vazgeçmeyecek!

Nisan 2008A+A-

19 Mart 2008 tarihinde İHH'nın düzenlemiş olduğu "Filistinle Dayanışma Gecesi" programına katılmak üzere İstanbul'a gelen Filistinli araştırmacı yazar Dr. İbrahim Hammami ile Gazze'ye yönelik ambargo, Filistin halkının durumu, direniş grupları arasındaki ilişki, İsrail'in gücü ve TC-İsrail ilişkilerini konuştuk.

Haksöz: Filistin'deki durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Hammami: Filistin dediğimizde iç içe geçmiş birçok sorundan bahsediyoruz demektir. Mesela işgal edilmiş toprakların durumu, mültecilerin dönüş hakkı, gasp edilen topraklar, Kudüs'ün statüsü vs. Dönüş hakkı dediğimizde de sadece Batı Şeria ve Gazze akla gelmemeli. Aynı şekilde Yafa, Hayfa, Akka gibi birçok Filistin şehir ve köyüne dönüşten bahsediyoruz. Doğal olarak Filistin denilince, şu an Gazze ve Batı Şeria arasındaki siyasi bölünme akla geliyor. Tabi ki Gazze ve Batı Yaka'nın fiili bölünmüşlüğünün yanında siyasi olarak da ayrılmış olması gerçekten acı verici.

Bölünmenin sebebi ise Filistin'de iki ayrı stratejik yaklaşımın uzlaşamamasıdır. Bu farklı yaklaşımın birincisi Ramallah merkezli. Madrid ile başlayan sürece sıkı sıkıya bağlı, varılan antlaşmaların uygulanmamasına, her geçen gün yıkım ve katliamların devam etmesine rağmen görüşmeleri devam ettirmek isteyen ve Filistin halkının haklarını müzakerelerle elde etmek isteyen yaklaşımdır.

İkincisi ise hali hazırdaki müzakerelerin hakları elde etmede yetersiz hatta engelleyici olduğunu düşünen ve direnişin; insani, dinî, ahlaki hatta uluslararası sözleşme ve Birleşmiş Milletler kararlarına uygun, meşru bir hak ve sorumluluk olduğunu düşünen yaklaşımdır. Dolayısıyla şu an tamamen birbiriyle çelişen iki siyasi yaklaşım mevcut. Fakat bu ilelebet böyle devam edecek anlamına gelmez. Her iki taraf için de anlaşmanın bir zorunluluk olduğu ortada ve bu kaçınılmaz.

Anlattıklarınızdan bu bölünmeden Fetih'i sorumlu tuttuğunuz sonucunu çıkarabilir miyiz?

Kimseyi suçlamak istemem. Ben sadece tabloyu okuyup değerlendirme yapıyorum. Fetih hareketinin Filistin mücadelesinde oynadığı rolü inkâr etmek mümkün değil. 60'lardan 90'lı yıllara kadar işgalci güçle fiilen savaşan ve bir sürü kazanımlar sağlayan bir harekettir. En azından Filistin halkına özgüven kazandırma hususunda önemli katkıları olmuştur.

Ancak bugün yaşanan sorunların kökeninde işgal yönetimiyle girilen ilişkiler, onunla yapılan ortaklık yatıyor. Maalesef Ramallah yönetiminin Gazze'yle görüşmek için ileri sürdüğü şartlar -İsrail'e fırlatılan roketlerin durdurulması gibi- İsrail'in şartları. Gelinen noktada Filistin halkının tercihine saygı duyulmadığını gösteren bir tablo var. Meşru bir şekilde iktidara gelen hükümetin başarısız olması için denenmedik yol bırakılmadı. Resmi silahlı güçlerce güvenlik problemleri oluşturuldu. Yardım kanalları kapatıldı sonra da memurlara maaşları ödenmiyor diye kitlesel gösteriler yapıldı. Hükümetin aldığı kararları uygulamama, sahip olunan bürokratik ve silahlı güce dayanarak meşru hükümeti işlevsiz kılma gibi bir sürü yöntem denendi. Gazze'ye uygulanan acımasız ambargoya karşı takınılan olumsuz tavır da ortada. Filistin Başkanı ambargonun kaldırılması ve sınır kapılarının açılması için füze saldırılarının durdurulmasını şart koşuyor. Bu söylem kimin söylemi? Bu İsrail ağzı değil mi? Halkımız sınır duvarları yıkılıp Sina'ya geçtiğinde Mısır'a sığınmayı denemedi. On binlerce insan karşı tarafa geçti, temel ihtiyaçlarını karşıladı ve yokluğa, açlığa yani Gazze'ye geri döndü. Bir tek bu örnek bile Filistin halkının tercihini ayan beyan ortaya koymaktadır. Yöneticiler işte bu tercihe saygı duymalı ve ona göre politika üretmelidir. Kısaca Filistin halkının iradesini kırmaya dönük ekonomik, siyasi, psikolojik ve dahi son iki haftada onlarca Filistinlinin canına mal olan askeri girişimler var. Sonuçta ne oldu? Halkın iradesini kırmaya yönelik bütün girişimler başarısız oldu. Filistin acı çekiyor, açlıkla, yoklukla sınanıyor; ama teslim olmuyor. Dünyanın ve yöneticilerin anlaması gereken bu gerçekliktir.

Fetih'in çizgisini değiştirdiğinden bahsediyorsunuz. Öyleyse neden Arafat'ın öldürüldüğünü düşünüyorsunuz?

Dikkat ederseniz Arafat'ın son yılları başkanlık karargahında hapiste geçti. Diğer Filistinli gruplar ne kadar İsrail'in hedefiyse bunlar da o kadar hedeftiler. Çünkü İsrail Oslo sürecinde verdiği sözleri tutmadı. Müzakereleri kendi konumunu güçlendirmek, bölgede meşrulaşmak için kullanıyor. Arafat kanaatimce bunu fark etti. İsrail'i zorlamaya kalktığında da ambargoyla karşılaştı. Fetih derken de homojen bir hareketten bahsetmiyoruz. Fetih içinde başlangıçta olduğu gibi tercihini direnişten yapanlar da var. Ancak İsrail'le görüşmeleri savunan ekip etkinliğini artırdı ve kontrolü ele aldı. Hareket yıllardır kongre bile yapmıyor. Neden? Çünkü içerden söz sahibi olmak birilerinin işine geliyor. Fetih'in önünde açık iki seçenek var: Ya halkın da tercihi olan direniş çizgisine geri dönecek ya da eski sosyalist partilerde olduğu gibi bir mekanı, yönetim kadrosu, birkaç alt komisyonu olan yılda bir ya da birkaç kez önemli günleri kutlayan tabela partisine dönüşecek.

Filistin halkının direnişi seçen hareketleri destekleyip güçlendirdiğini, uzlaşmayı seçenleri kenara koyduğunu söyleyebilir miyiz?

Filistin halkı dünyanın diğer halklarından çok farklı değil. Herhangi bir halkın toprağı işgal edilse direniş, doğal bir tepkidir. Sadece insanlar değil hayvanlar bile sahip olduklarını korurlar. Bunun için Müslüman olmak da gerekmiyor. Mesela Fransa, II. Dünya Savaşı'nda Naziler tarafından işgal edildiğinde askeri, sivil direniş gösterildi. Tito örneğini de verebiliriz. İşgal varsa direniş olur. Filistin halkı da farklı değil. İsrail işgali sıradan işgallerden de farklı. İşgale biz 'ihtilal' diyoruz. Burada tam anlamıyla bir 'ihlal' var. Birilerinin toprağını, haklarını bir başkasına verme söz konusu. Normalde işgalci gelir, toprağı işgal eder ve orada kalır. Filistin böyle değil. İşgal edilen topraklar dünyanın birçok ülkesinden getirilen işgalcilere paylaştırılır. Toprağın yanında katliamlar, zirai alanların tahribi, mübarek Kudüs'ün durumu, su sorunu, mülteciler, ambargo vb. birçok sorun var. Her halk gibi Filistinliler tabii ki bu haklarının peşindeler. Son Gazze katliamını hepimiz izledik. Halkın kararlılığını gördük. Tekrar hatırlatalım sınır duvarları yıkılınca halkının yarısı Gazze'den çıktı ve geri döndü. Bu, haklarını koruma hususunda çok açık bir mesajdır.

Son Gazze saldırısından bahsetmişken İsrail 67 Savaşı'nda beş Arap ülkesini altı günde mağlup etmiş ve kilometrelerce ilerlemişti. İki yıl önceki Lübnan yenilgisinin ardından son olarak Gazze'de havadan karadan günlerce bombalamalara rağmen kara birliklerinin ilerleyemediğini gördük. İsrail'in durumunu nasıl görüyorsunuz? Bölgede güçlenerek meşrulaşan bir güç mü yoksa zayıflayan bir güç mü?

Gerçekten önemli bir soru. Bütün açıklığıyla söylüyor ve inanıyorum gasıp, işgalci Siyonist varlık artık gerileme döneminde. Devletler de canlılar gibidir; bebeklik, çocukluk, gençlik, orta yaşlılık, yaşlılık ve ölüm. Siyonist varlık çok hızlı bir şekilde gelişti ve ilk merhaleleri çok çabuk geçti. Siyasi açıdan bakıldığında işgal devletini kuran dinamik nesil yaşlandı ve artık sahneden çekiliyor. Yeni nesilde onların dinamizmi görülmüyor. Siyasi parçalanmışlık gittikçe artıyor. Kadim partiler sürekli bölünüyor. İsrail parlamentosunun oturumlarında bu bölünmüşlük çok net gözlemleniyor. Toplumsal açıdan da bir bölünmüşlük var. Halk sabah akşam kontrol noktalarıyla karşılaşıyor, uzun askerlik süreleri, bir taraftan iş-güç diğer taraftan sürekli teyakkuz hali artık bıkkınlık getirdi. İddia edildiği gibi işgal devleti Yahudilere huzur içinde yaşayabilecekleri bir 'vatan' oluşturamadı. Bütün siyasi yöneticilerle ilgili yolsuzluk ve ahlaksızlık suçlamaları var. Bunun istisnası neredeyse yok. Siyasi ve toplumsal bir çürümüşlük söz konusu. Askeri açıdan da gerileme söz konusu. Lübnan savaşıyla ilgili hazırladıkları raporda elliden fazla 'yenilgi/hezimet' kelimesi geçiyor. Genelkurmay Başkanı ve Savunma Bakanı yenilgiyi kabul ediyor. Askeri olarak hedefe ulaşılamadığı ifade ediliyor. Kısaca siyasi, iktisadi, ahlaki, askeri açıdan Siyonist varlık güç kaybetmeye başladı. İsrail'in bölge ülkeleriyle ilişkileri normalleştirme arzusunun temelinde bu gerçek yatmakta.

Peki İsrail'in bu durumu Arap yöneticiler tarafından görülemiyor mu? Hala İsrail'le ilişki kurmaya, ilişkileri sürdürmeye çalışıyorlar.

Maalesef Arap dünyasında yönetilen-yöneten bütünlüğünden bahsetmek mümkün değil. Dolayısıyla yöneticiler halkın isteklerine göre değil başka güçlerin isteklerine göre politika üretiyorlar. Aynı şeyi Türkiye için de söyleyebiliriz. Türkiye halkının Filistin ile ilgili duygu ve düşünceleri siyasete ne kadar yansımaktadır? Gazze'yi yangın yerine çeviren son saldırıda Arap ülkeleri gösterileri yasaklayarak halkın duygu ve düşüncelerini izhar etmesini engellediler. İşin garip tarafı yasaklara rağmen ilk ve büyük gösteriler İsrail'le resmi ilişkileri iyi olan Fas, Moritanya, Mısır ve Ürdün gibi ülkelerde yapıldı. Yani bahsettiğimiz durumu halk görüyor ama yöneticiler görmek istemiyor. Ne zaman yöneticiler de halkın iradesini yansıtacaklar bilemiyoruz.

Türkiye-İsrail ilişkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Geçen yüzyılın ortalarından beri Türkiye'nin İsrail'le siyasi, ekonomik, askeri ilişkileri var. Kişisel olarak bu ilişkilerin olmaması gerektiğini düşünüyorum. Ancak birçok Arap ülkesine kıyasla Türkiye'nin İsrail ile ilişkilerini Filistin halkının yararına kullandığını söyleyebiliriz. Beyt Hanun katliamında camiye sığınan gençleri kurtarmak için çalışan kadınlara yönelik saldırıdaki tavrı, Mescid-i Aksa'nın altında yapılan kazıları incelemek üzere heyet göndermesi ve İsrail'i haksız bulması benzeri uygulamalar, Arap devletlerinin yapmadığı şeyler. Hali hazırdaki hükümetin zaman zaman yaptığı açıklamalar, Filistin'le ilgili yapılan bütün etkinlikleri önemsiyoruz. Tabii ki bütün bunlar İsrail gibi işgalci bir güçle geliştirilen ilişkileri meşrulaştırmamalı. Dış ve iç dengeler nedeniyle ilişkilerin hemen bitirilemeyeceğinin de farkındayız.

Sizce İsrail, Türkiye'ye önem veriyor, sözlerini ciddiye alıyor mu?

Bölgede İsrail üzerinde en etkili ülke Türkiye. Siyonist varlık, Türkiye gibi bir müttefiki asla kaybetmek istemez, bu yüzden Türkiye'yi önemsiyor. Türkiye'nin hem İsrail hem de Filistin tarafıyla iyi ilişkileri var. Temennimiz Türkiye'nin İsrail ile ilişkilerinde Filistin halkının haklarını gözetmesi, hak ve adaletten yana tavır almasıdır.

Gazze ambargosu nereye kadar devam edecek? Bu süreç sizce ne şekilde tamamlanacak?

Bir halk bir ve bütün davranırsa dünyanın ona karşı yapabileceği hiçbir şey olamaz. Filistin halkı tercihini yapmış. Carter gibilerinin gözetiminde şeffaf bir şekilde yöneticilerini seçmiş. Bu yüzden ambargoyla cezalandırılıyor. İlaçsızlıktan, açlıktan, mikroplu sulardan çocuklar, yaşlılar ölüyor. Çocuğu, annesi, babası, eşi açlıktan, ilaçsızlıktan ölen birini nasıl kontrol edebilirsiniz? Filistin halkının önünde direnişten başka seçenek yok. İcabında tekrar sınır delinecek tekrar geçilecek ama Gazze'ye dönülüp direnişe devam edilecek.

Ambargo hususunda İsrail/ABD ile AB'nin politikaları örtüşüyor mu?

Bazı Avrupa ülkelerinin Hamas hükümetiyle doğrudan ya da dolaylı yollardan irtibatı sürüyor. Bu açıdan bahsettiğiniz ülkelerin politikalarının yüzde yüz örtüştüğünü söyleyemeyiz. Avrupa parlamentosunun ambargoyla ilgili olumlu beyanatları var. Mesela İngiltere parlamentosu grubunun Hamas'la diyalogun başlatılması gerektiğini savunan bir raporu var. Hatta ABD basınında da Gazze'ye askeri saldırının başarısız olmasından sonra diyalog seçeneğinin öne çıktığına dair haberler ve raporlar yayınlanmaya başladı. Çünkü saldırıdan sonra da Gazze'den fırlatılan füzelere hiç ara verilmedi, tersine saldırıyla orantılı olarak sayıları arttı. Dolayısıyla doğrudan ya da dolaylı olarak yakında Hamas'la diyaloga geçilme ihtimalini yüksek görüyorum.

Sizce İsrail 1967 öncesi sınırlarına dönerse Hamas İsrail'i tanır mı?

Hamas böyle bir şey yaparsa Filistinlilerin gözünden düşer. Hamas'ı güçlendiren Filistin halkının tarihî tüm haklarına sahip çıkmasıdır. 67 sınırlarına dönüş bir ateşkes sebebi olabilir. Ancak mültecilerin durumu ne olacak? Bahsettiğimiz gibi mülteciler sadece 67 sonrası oluşmadı ki. Hayfa, Yafa gibi 48'den sonraki mülteciler topraklarına dönemeyecekler mi? Ateşkes demek İsrail'in varlığını tanımak anlamına da gelmez. Kuzey-Güney Kore, Çin-Tayvan, Doğu-Batı Almanya örneklerinde olduğu gibi varlıklarını tanımadan da diplomatik müzakereler yürütülebilir. Filistin'de ancak böyle bir şıktan bahsedebiliriz. Aksi takdirde İsrail'in varlığını tanımak tarihî haklardan vazgeçmek anlamına gelir. Yani siyasi bir hedefe ulaşmak için 'tanıma' bir şart değildir.

Filistin içinde siyasi ya da silahlı grupların ilişkileriyle ilgili neler söyleyebilirsiniz?

Aslında 'birlik' dediğimiz şey direniş etrafından gerçekleşmiş durumda. Mesela füzelerin durdurulması hususunda ittifak edildiği söyleniyor. Hangi ittifak? Bütün silahlı gruplar aslında İsrail'e füze fırlatılması hususunda müttefik. Fetih'in silahlı kanadı, Halk Cephesi'ne bağlı Salahaddin Birlikleri,  İslami Cihad'ın Kudüs Seriyyeleri, Hamas'ın askeri kanadı yani bütün gruplar aynı şeyi savunuyor ve yapıyorlar. Bu hareketlerin tabanının toplamı da Filistin halkı. Askeri, siyasi, kültürel, ekonomik akla gelebilecek bütün alanlarda ve araçlarla işgale direnmek Filistin halkının hakkıdır. Bugüne kadar yaşanan tecrübe bize kazanımın cehd, çaba, fedakarlık ve direnmeyle geldiğini gösterdi. Filistin halkı bu hakkından vazgeçmeyecektir.

Filistin sorunu hususunda diğer halklardan, özellikle Müslüman halklardan beklentiniz nedir?

Aslında "Filistin sorunu" "Filistinlilerin sorunu" olarak algılanırsa tarihî, dinî hatta insani boyutu örtülmüş olur. Filistin sorunu bir insanlık sorunudur, dünyanın sorunudur. Çünkü orada açık bir haksızlık vardır. Filistin küçük bir toprak parçası ancak "çevresi mübarek kılınmış" ilk kıblemiz Mescid-i Aksa gibi Müslümanların mübarek mekanlarını barındırıyor. İsra Suresi'nde ve başka birçok ayette Filistin topraklarına atıf vardır. Hz. İbrahim, Hz. Süleyman, Hz. İsa gibi peygamberlerimizin en önemli mirasları Filistin topraklarındadır. Aynı şekilde Filistin'le ilgili birçok rivayetten de bahsedebiliriz. Hangi Müslüman bu duruma ilgisiz kalabilir? Filistin'de İslami geçmişin, İslami izlerin yok edilmesi bütün Müslümanların sorunudur. Bu nedenle Müslümanların kalpleri Filistin'le atmalıdır diyoruz. Duadan siyasi, ekonomik yardıma kadar birçok vesile ile kendi davalarına katkı sağlamalıdırlar.

Son olarak iletmek istediğiniz bir mesajınız var mı?

Her şeyden önce müminiz ve kardeşiz. Bunun ötesinde Filistin, dört yüz yıl bu topraklarla hilafet şemsiyesi altında kader birliği etmiş. Din kardeşliğimizin yanında akrabalıklarımız da oluşmuş. Örflerimiz, âdetlerimiz, yemeklerimiz, isimlerimiz birbirini derinden etkilemiş. Çanakkale'yi ziyaret ettiğimde Filistin'den bir sürü isme rastladım. Bütün bunlar ortadayken fazla söze hacet olmasa gerek. İnkıtaya uğrayan ilişkilerimizi tazelemek ve güçlendirmek gereği ortada diyor ve selamlarımı sunuyorum.

Röportaj: Oktay Altın

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR