1. YAZARLAR

  2. Rıdvan Kaya

  3. Filistin artık Türkiye'dir!

Filistin artık Türkiye'dir!

Kasım 1995A+A-

Bu yazı, Filistin Dayanışma ve Dostluk Derneğimin 8 Ekim 1995 Pazar günü İstanbul Harbiye Açık Hava Tiyatrosu'nda düzenlediği "Filistinle Dayanışma Gecesi"nde dernek adına Rıdvan Kaya'nın yaptığı açış konuşmasının metnidir.

Bismillahirrahmanirrahim....

İslam ümmetinin onurlu geleceğini temsil eden Filistin mücadelesine Türkiyeli müslümanların ilgi ve duyarlılıklarının bir nişanesi olan bu geceye hoş geldiniz. Sizleri Filistinle Dayanışma ve Dostluk Derneği adına selamlıyorum.

Filistinle Dayanışma ve Dostluk Derneği, FDD Türkiyeli Müslümanların, yani sizlerin Filistin davasına duyarlılığınızın bir göstergesi olarak doğdu. Filistin'de kardeşlerimizin vermekte oldukları mücadeleye karşı bir görev bilinci ve sorumluluk duygusu ile harekete geçen müslümanların Filistin davasına sahip çıkışlarının bir sonucu olarak doğdu, FDD.

Filistin'de yaşananlara duyarsız kalmak mümkün değildi zaten!

Bütün vücudu felçli Şeyh Ahmed Yasin'in müebbet hapse mahkum edildiği zindanlarda sürdürdüğü mücadeleye duyarsız kalabilir miydik?

Bellerine bağladıkları bombalarla Filistin topraklarında işgalcilere cehennemi yaşatan, düğüne gider gibi ölüme giden, cennete koşan mücahitlerin kahramanlıklarına duyarsız kalabilir miydik?

Ellerindeki taşlarla Siyonist askerlerin karşısına dikilen, çağımızın ebabilleri Filistinli yavruların göz kamaştıran direnişlerine duyarsız kalabilir miydik?

Hayır kardeşler, duyarsız kalamazdık bu kavgaya, duyarsız kalmamalıydık, sahip çıkmalıydık bu mücadeleye ve hep birlikte sahip çıkacağız inşallah.

Çünkü Siyonistlerin işgali altındaki topraklar bizim yurdumuz, Mescid-i Aksa bizim kutsal mekanımız, kolları kırılan çocuklar bizim gençlerimiz. Bu kavga bizim kavgamız, bu savaş bizim savaşımızdır.

Filistin mücadelesini kendi mücadelemiz olarak görmek ve bu mücadelenin anlamını doğru kavramak zorundayız.

Nedir Filistin mücadelesinin bizler için anlamı?

Biz müslümanlar Filistin sorununu ne sadece 5-6 milyonluk bir halkın kurtuluş mücadelesi, ne toplam 27 bin km2lik bir alanda cereyan eden Araplarla Yahudiler arasındaki bir toprak ihtilafı, ne de sıradan bir uluslararası hukuk ihlali olarak göremeyiz.

Filistin sorunu özünde iki ayrı dinin, iki ayrı medeniyetin, iki ayrı dünyanın çatışmasıdır.

Filistin'de süregelen işgal, İslam dünyasının sömürgecilik karşısındaki asırlara uzanan kuşatılmışlığının, ezilmişliğinin bir simgesidir.

İlk kıblemiz Mescid-i Aksa ve Rabbimizin yüce Kitabı'nda bizlere çevresini mübarek kıldığını bildirdiği bu topraklar üzerinde yaklaşık yarım asırdır devam eden Siyonist işgal, katliam ve zulüm emperyalist güçlerin İslam coğrafyası üzerindeki tahakkümünün bir göstergesidir, bir sembolüdür.

Filistin'de yaşanan olay tüm Ortadoğu'da yaşananların bir özeti, bir yansımasıdır. Filistin Ortadoğu'nun bir aynasıdır.

Bu aynaya baktığımızda ne görüyoruz?

İşte "barış süreci" adı altında emperyalist statükonun, işgalin sürdürülmesini garanti altına alma gayretleri. Emperyalistler çıkarlarını ileriye dönük olarak sağlama almak için, çatışma ortamını gidererek, gerginlikleri azaltarak mevcut durumu yani adaletsizliği, yani sömürüyü devam ettirmeyi planlıyor ve bu kurnazlığı da barış süreci adı altında dünya halklarına pazarlıyor.

İşte "İşbirlikçilik" olgusu.

Siyonist işgalcilere karşı geçmişte şu veya bu ölçüde mücadele etmiş FKÖ çizgisi ve Arafat bugün bir takım tavizler karşılığında işgali kabullenme zilleti İçindedir. Dün Camp David anlaşmasından dolayı Mısır Firavun'u Sedat'ı kınayan "Sedat Filistin'i Sina'da bir avuç kum karşılığı sattı" diyen Arafat, bugün Filistin'i acaba neye karşılık satıyor?

FKÖ çizgisi ve bu çizginin bir sonucu olan FKÖ polisi, tüm işbirlikçi yönetimlerin yaptığı gibi, emperyalistlerin kendilerine bahşettikleri kırık dökük bir koltuğu koruma uğruna, kendi halkının karşısında yer almıştır. Filistin'in kahraman evlatlarına karşı, mücahitlere karşı Siyonistlerin taşeronluğunu yapma konumuna gelmiştir. Sömürgecilik ve işbirlikçilik olguları neredeyse tüm İslam coğrafyasının içinde bulunduğu hali ortaya koymakta. Fakat Filistin aynasına yansıyan görüntü sadece bundan ibaret değil. Her Firavun'a bir Musa gerçeğinde ifadesini bulduğu şekliyle, Filistin İslami hareketi bugün tüm İslam coğrafyasındaki kıpırdanışın, uyanışın, dirilişin bir parçası olarak Filistin'den dalga dalga tüm Ortadoğu'ya kurtuluş müjdesini yayıyor. Emperyalistler ve onların uşaklarının dilinde köktendincilik, terörizm kavramlarıyla ifade edilen, sürekli karalanmaya, öcü gibi gösterilmeye medyanın dilinde köktendincilik, terörizm kavramlarıyla ifade edilen, sürekli karalanmaya, öcü gibi gösterilmeye çalışılan İslami mücadele, ümmetin yüz akı, onuru, şerefidir. Emperyalistler, Filistin İslami hareketinin şahsında, tüm dünyada İslami hareketlere, İslami direniş ruhuna, yalnız Allah'a dayanarak mücadeleyi sürdürme kararlılığına olan düşmanlıklarını ifade ediyorlar.

Emperyalistler ve işbirlikçileri işgali kabullenmeyen, zillete boyun eğmeyen, dünyevi çıkarlar uğruna zalimlerle uzlaşmaya yanaşmayan müslümanları terörist olmakla, barış istememekle suçluyorlar. Müslümanları barışın düşmanı olmakla suçluyorlar. Biz de onlara soruyoruz, bize dayatmaya çalıştığınız bu barış ne menem bir şeydir? Banş unutmak mıdır? Deir Yasir'i unutmak mıdır barış? Barış Kara Eylül'ü, Tel Zaatar'ı, Beyrut'u, Sabra'yı, Şatilla'yı, Mescid-i Aksa'da işlenen cinayetleri, İbrahim Cami katliamını, kırılan kolları, yıkılan evleri, işkenceleri, sürgünleri unutmaksa barış, biz o barışı istemiyoruz.

Biz savaştan yanayız.

Emperyalistlerin dayattığı Filistin'e ihanet demek olan bu sözde barış antlaşmasını imzalayan FKÖ çizgisi aslında kendi yok oluşunun, kendi tükenişinin belgesini imzalamıştır.

Bugün Filistin mücadelesi laik ve milliyetçi anlayışın gölgesinden bütünüyle kurtulmuştur. Artık kadrosuyla, kitlesiyle, sembolüyle, söylemiyle Filistin'in kurtuluşu hareketi tümüyle İslami hareket tarafından temsil edilmektedir.

Ve bu gerçek tüm dünya üzerindeki müslümanlar için Filistin mücadelesine sahip çıkma sorumluluğunu artırmıştır. Filistin İslami hareketi ile dayanışma görevini ümmetin öncelikli görevlerinden biri olarak belirginleştirmiştir.

Biz Türkiyeli müslümanlar için ise Filistin mücadelesi ile dayanışma sorumluluğu içinde olmak ayrıca bir öneme sahiptir.

Yaşadığımız topraklar üzerinde egemen olan iktidarın siyonistlerle her alanda geliştirdiği utanç ilişkisi ve egemen laik çevrelerin Siyonistler lehine oluşturduğu yoğun propaganda kampanyaları sonucunda ortaya çıkan gerçek açıktır: Filistin'in işgalcisi siyonistlerle bu topraklar üzerinde egemen olan güçler arasında fark yoktur. İşgalcilerin isimleri değişse de işgal aynı işgaldir. Filistin artık Türkiye'dir. Siyonistlerle "köktendinci terör"e karşı işbirliği protokolleri imzalayan ve kadehlerini arz-ı mevdud için kaldıran işbirlikçiler, Filistin'in işgalinden ve Filistin'de çekilen acılardan, aynen siyonist işgalciler kadar sorumludur, suçludur.

Bu gerçeği iyi kavramak ve gereğini yapmak zorundayız. İçimizdeki Filistin'i farketmek zorundayız. Filistin direnişi bize direniş ruhunu üflemiyorsa, bizi silkelemiyor, bizi kuşatan işgali farketmemize yaramıyorsa bizim için bu direniş slogandan öteye bir anlam taşımıyor demektir. Halbuki unutmamalıyız ki, Filistin'deki işgali anlamak, Filistin'de ki işgale karşı durmak için önce yaşadığımız işgali kavramamız gerekir. Bilmeliyiz ki, Mescid-i Aksa'nın, Kudüs'ün, Filistin'in kurtuluşu ancak İslam ümmetini kuşatan zincirlerin parçalanması ile mümkündür.. Rabbimizden niyazımız, bizleri kuşatan zincirlerden bir an önce hepimizi kurtarması ve burada bir araya geldiğimiz gibi, en yakın zamanda onurla, şerefle özgür Kudüs'te bizleri bir araya getirmesidir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR