1. YAZARLAR

  2. Haksöz

  3. F Tipi cezaevinde üç günlük zorunlu gözlem!..

F Tipi cezaevinde üç günlük zorunlu gözlem!..

Ocak 2001A+A-

19 Aralık'ta yapılan F tipi cezaevlerini protesto gösterileri sırasında Kızılay'da gezmeye çıkan İşadamı Bilal Ertürk ve memur arkadaşı bir anda kendilerini hapishanede buldu. Ameliyat için geldiği Ankara'da F tipi protestolarında 'eylemci' diye gözaltına alındı. Tutuklanan Ertürk önce Ulucanlar'a ardından Sincan'a sevk edildi. Yaşadığı ise bir kâbustu.

İzmit'te ticaretle uğraşan Bilal Ertürk, burun ameliyatı olmak için geldiği Ankara'da, Kızılay sokaklarında bir arkadaşı ile yürürken, F tipi protestolarına katıldığı gerekçesiyle gözaltına alındı. İki günlük gözaltı süresinden sonra DGM'ye çıkarılan Ertürk, örgüte yardım yataklık suçlamasıyla tutuklandı. Tutukluluktaki İlk gecesini Ulucanlar Cezaevi'nde geçiren Ertürk, buradan Sincan F Tipi Cezaevi'ne gönderildi. Üç gün F tipi cezaevinde kaldıktan sonra, yapılan itiraz üzerine tahliye edilen Ertürk, yaşadıklarını Radikal'e şöyle anlattı:

'Makatımıza baktılar'

"Ulucanlar'dan Sincan'a 8 kişilik ring aracında 15 kişi sevk edildik. Aramızda 16 yaşında bir çocuk da vardı. Araçta Çankırı, Ceyhan, Malatya cezaevlerinden Sincan'a sevk edilen ve bazıları ölüm orucunda olan mahkûmlar da vardı. Durumları çok kötü görünüyordu. Kafa, kol, burun her tarafları kırıktı. Sincan'a geldiğimizde bizi indirip çırılçıplak soydular. Elleriyle vücudumuzun her tarafına, makatımıza bile baktılar.

Ağır dayaktan geçirdiler. Herkesin üzerinde sadece bir don bıraktılar.

F tipi için 'otel gibi' deniyordu. Evet, mimarisi çok iyi ama insanı çıldırtacak bir mimari. Havalandırma kapısı kapalı, tek başına kimsenin sesini duymadan, görmeden kalıyorsun. Bir süre sonra havalandırma penceresinin arkasında görülen duvarı bile pencereye yapıştırılmış bir kâğıt gibi görmeye başladım, derinlik hissini kaybettiğimi düşündüm. Türkü söylemek istedim, ses öyle yankılanıyordu ki, melodiler kayboldu. Tutuklular bazen kapılara vurup slogan atıyorlardı. Ben de vurdum, çünkü o ses bile bir yaşam belirtisi. Yan hücredekiyle konuşmak istedim, bir iki kelimeden sonra sesler artık karışıyor. Yetmezmiş gibi sayıma gelen gardiyanlar günde iki kez dayak atıyordu.

İntihar düşüncesi

Gardiyanlar ilk gün herkese çakmak dağıttı, biz sigara da verileceğini düşündük. Ancak ben çıkana kadar sigara vermediler. Çakmak dışında hiçbir şey vermediler. Kaloriferler yanmıyordu, çıplaktım, soğuktan donacağımı düşündüm. Ailemin getirdiği giyecekleri de vermediler, sanırım tek tip elbiseye geçecekler.

İkinci gün artık yalnızlıktan çıldırmak üzereydim. Belki hastaneye götürürler, insan yüzü görürüm diye havalandırmaya açılan pencerenin camıyla vücudumu kesmeyi bile düşündüm. Orada biraz daha kalsaydım kesin intihar ederdim. Orada uzun süre kalanlar için ölüm bir kurtuluş. Gardiyanlar bile 'Burası bizim için de hapishane' diyordu. Bir insanı o şartlarda tutmak imkânsız, kesin intihar edenler olacak. Bizimle birlikte alınan 16 yaşındaki bir çocuğu da tek kişilik odaya attılar. Onun halini düşünmek bile istemiyorum. Beni bir gece Ulucanlar'da farelerin, lağım sularının bulunduğu, penceresiz bir yerde tuttular. F tipinde burayı bile özledim. Fareleri bile görmek istedim. Tahliyeme inanamadım, o odadan hiç çıkamayacağımı düşünüyordum. Çıkarken elbiselerimi istedim. Koridorda bulunan bir çöpü gösterip, "Oradan al" dediler. Çöpü açınca içinde kanlı elbiselerle birlikte, insan dışkılarını, kanlı ayakkabıları gördüm."

Genç bir işadamı

1974 Sivas doğumlu Bilal Ertürk, İstanbul'da büyüdü. Dört kardeşli Ertürk, İstanbul Ataköy Lisesi'nden sonra Ankara Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Arkeoloji Bölümü'nü bitirdi. Genç bir işadamı olan Ertürk'ün İzmit'te bir pastanesi var. Açmayı düşündüğü nargile kafeye yer aramak ve burun ameliyatı olmak için Ankara'ya gelen Ertürk, devlet memuru olan arkadaşıyla 19 Aralık'ta Kızılay'da yürürken gözaltına alındı. Avukatlarının itirazıyla DGM'ce bırakılan Bilal Ertürk, "Devlete ödediğim vergilerle insanlık dışı F tipi cezaevleri yapılması beni dehşete düşürüyor" dedi.

Radikal gazetesi – 28 Aralık 2000

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR