1. YAZARLAR

  2. Mustafa Siel

  3. Esed İktidarı Yıkılmadan Çözüm Olamaz!

Esed İktidarı Yıkılmadan Çözüm Olamaz!

Ekim 2013A+A-

Sorular:

1- Ne dersiniz, sizce bu gelişmelerden sonra Suriye halkı da rahatlamış mıdır?

2- Tüm bu pahalı tiyatro sizin için ne ifade ediyor? Yaşananlar sizin için sürpriz olmuş mudur?

3- Çok sık kullanılan “Suriye sorununa çözüm” ifadesi size neyi çağrıştırıyor? Sizce nasıl bir çözüm mümkün ve gereklidir? 

4- Bu ülkede yaşayan bir Müslüman olarak konu çerçevesinde hükümetin yapması gerekenler neler olmalıdır?

5- Net ve somut anlamda Türkiyeli Müslümanlar olarak bu konuda yapılması gerekenler nelerdir?

 

1- Bu gelişmelerden sonra Suriye halkının rahatladığını iddia edenler varsa ve eğer takiyye yapmıyorlarsa, çok ciddi bir manevi körlük içerisindedirler demektir.

Suriye muhalefetinin dostu gözüken Batı ve müttefikleri ile Esed’in dostu olan Rusya ve diğer Müslüman olmayan müttefiklerinin ve dahi bunların Türkiye ve diğer İslam dünyasındaki hayran ve yandaşlarının böyle bir iddiada bulunması gayet tabidir. Çünkü onların kadim İslam düşmanlıkları bir yana, çıkarlarından başka bir şeyi düşünmeyen bir aslan ya da kurttan farkları olmadığından, insanların ve dünyanın gözünün içine baka baka yalan söylemeleri ve takiyye yapmaları tabiatları gereğidir.

İran ve Hizbullah ile eklentilerinin böyle bir iddiada bulunması açık bir takiyye ya da kalp katılaşmasının oluşturduğu basiretsizlikten kaynaklanmaktadır. Özellikle Türkiye’de anti-kapitalist veya üçüncü yolcu gibi tanımlama ve oluşumlarda saf tutarak,  güya anti-emperyalist ve barışçı gözükenler böyle bir iddiada bulunuyorlarsa, bunlar da pek çok ayette geçen kalpleri marazlı olanlar, kalpleri taşlardan daha katılaşanlar, kalp gözleri/basiretleri bağlananlar şeklinde tanımlayabileceğimiz manevi körlük içinde olanlardır. Bunların samimi olanlarına acil manevi şifalar dilemekten, şifaya erişmeleri için dua etmekten başka elimizden bir şey gelmiyor.

2- Yaşananlar benim için sürpriz olmadı. Hani reklamlarda kullanılan bir spot var, yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatıdır diye. Batı’nın 1000 küsur yıldır yaptıklarına az çok muttali biri olarak, bu ve benzeri konularda yapacakları konusunda önceden öngörülerde bulunabiliyorum. Sürecin başında Batı’nın bu müdahaleyi yapıp yapmama ve müdahalenin zaman ve süresi konusunda sadece ve sadece Batı ve İsrail’in çıkarlarına göre karar vereceğini ve müdahale olursa Esed rejiminin bekasına zarar vermeyecek çapta olacağını düşünüyordum. Süreç bu düşüncemi doğrular şekilde gelişti.

Batı’nın işi gücü tiyatro olup, zaten İslam dünyası üzerindeki sosyo–psikolojik etkisini bu tiyatro ile sağlamakta ve devam ettirmektedir. Bu nedenle aslında müdahaleye pek gönlü yokken her an vurabilirim pozlarıyla arzı endam etmesi ve arkasından gelişen tiyatro gibi anlaşma süreci, İslam dünyasındaki bu sosyo–psikolojik etkisini sürdürmek için gerçekleştirilmiş olmalı.

3- Suriye sorununda iki taraf açısından iki ayrı çözümden bahsedilebilir.

Birincisi, Suriye halkının ekseriyetinin ve samimi Müslümanların arzuladıkları Suriye’nin geleceğini Suriye halkının ortak iradesinin belirlemesine dair çözüm ki, hangi açıdan değerlendirirsek değerlendirelim tek meşru, hakkaniyetli ve adaletli çözüm budur.

İkincisi ise Suriye halkının ekseriyetinin değil, Esed ile halkın Esed gibi düşünen zalim kısmı ile bunlara doğrudan ve dolaylı destek veren Batı, Rusya, İran vs. devletlerin istediği çözümdür. Suriye’de kendi çıkarlarına uygun bir geleceğin ve iktidarın oluşmasını hedefleyen bu çözüm, gayri meşru ve zulüm olan sahte bir çözümdür ve aslında çözümsüzlüktür. Çünkü Suriye’de mevcut zalim despot düzenin, üstelik yaşanan sürece rağmen ufak tefek değişiklerle, halkın çoğunluğuna rağmen devamını öngörmektedir.

İkinci çözüm önerisi aslında çözümsüzlük olduğuna göre, tek çözüm yolu birinci seçenektir. Hâlihazırda bu seçeneği Suriye halkının ekseriyeti ile Türkiye’deki mevcut iktidardan başka tercih eden olmadığından, muhaliflerin Esed yönetimini askerî yöntemlerle ortadan kaldırmasından başka gerçek bir çözüm seçeneği bulunmamaktadır. Bu çözüm ise ağır bedeller verilerek ve ancak uzun bir süreçte gerçekleşecek gibi görünüyor. Bu çözüme mecbur olan Suriye halkı, bu bedelleri ödemeye devam edecek ve kendi hakkaniyetli çözümünü oluşturacaktır inşallah.

Suriye intifadasının başından itibaren zaman zaman, sahte çözüm hedefli barış süreçlerine dair şer odaklarınca birtakım planlar yapıldığı gibi, bugünlerde yine böyle bir ‘barış süreci’ne dair emareler görülmektedir. Eğer böyle bir ‘barış süreci’ başlatılırsa, muhaliflerin böyle bir ‘barış süreci’ne dâhil olmayı direnişin ve mazlum Suriye halkının maslahatları açısından zaruri görmeleri durumunda çok dikkatli olmaları, binlerce şehidin ve çekilen acıların kazanımlarını kurtlar sofrasında zayi etmemeleri gerekmektedir.

4- Türkiye’de yaşayan bir Müslüman olarak, şu ana kadar edindiğim bilgiler çerçevesinde değerlendirecek olursam, mevcut hükümetin mevcut şartlar çerçevesinde şu ana kadar Suriye konusunda yapabileceğinin azamisini yapmaya gayret ettiği kanaatindeyim.

Görebildiğim kadarıyla hükümet Suriye politikasında yapayalnız. Sadece Aleviler ve CHP gibi Esed yanlıları değil, muhtemelen ordu ve polis dâhil tüm devlet kurumları bu politikadan rahatsız. Üstüne üstlük, sadece AK Parti’ye oy vermeyenler değil, oy verenlerin en az yarısı da bu politikadan rahatsız.  Esed yanlıları mezhep ve ideolojik saiklarla rahatsız oluyorken, diğerleri “başımızı belaya sokmayalım, bana değmeyen yılan bin yaşasın, bu süreçten biz zarar görürüz” gibi bencil ve aşağılık saiklarla rahatsız. Üstüne üstlük, AK Parti teşkilatı içinde ve önemli oranda AK Partili milletvekillerinde de bu tarz yaklaşımın izlerini görmek mümkün. Bun rağmen Tayyib Erdoğan’ın karizması ve hükümetin diğer alanlardaki süregiden başarıları nedeniyle beğenmedikleri ve hatta rahatsız oldukları Suriye politikasına katlanıyorlar.

Tüm bu şartlarda hükümet çok büyük riskler alarak mevcut Suriye politikasını sürdürüyor. Arkasına güvense daha ileri seviyede şeyler yapabileceğini düşünüyorum. Hükümet bir yandan Suriye’de gerçek çözümü sağlamaya azami gayret ederken, aynı zamanda arabayı devirmemeye de gayret ediyor ve bence doğru yapıyor. Yeni yaşamış olduğumuz Gezi olayları ve Mısır darbesi ortada iken, böyle kontrollü gitmesinden dolayı, şu ana kadar gütmüş olduğu Suriye politikası konusunda hükümeti eleştirmenin adil olmadığını düşünüyorum.

Lakin özellikle Gezi Parkı olayları ve bilahare kimyasal silah katliamı arkasından gelişen süreç, hükümetin artık Suriye’ye daha fazla müdahale etmesi açısından uygun şartlar oluşturduğu gibi, bunu zorunlu kılıyor gibi görünüyor. Bu nedenle gelinen noktada hükümetin bugüne kadar yaptıklarına ilaveten, süreçte oluşan yeni şartlardan faydalanarak öncelikle ve mutlaka muhaliflere çok daha ciddi ve rejimin ordusunu geriletici özellik ve miktarda silah yardımı yapması ya da yapılmasının yolunu açmasının zaruret halini aldığı kanaatindeyim. Ayrıca Suriye muhalefetine, en az Rusya ve İran’ın Esed’e yaptığı maddi ve askerî yardım kadar yardım yapmasının, İran ve eklentisi Hizbullah’ın Suriye’de bulunduğu kadar Suriye’de bulunmasının şu anda oluşan ortamda mümkün ve gerekli olduğunu düşünüyorum.

Tüm bunları ve yapabileceği her şeyi yapması sadece Suriye halkı için değil, Türkiye’nin geleceği açısından da zaruret halini almış gibi görünüyor. Çünkü Gezi Parkı olayları ile başlayan süreçle birlikte, Türkiye’nin kadim sorunu olan Kürt sorunu ile yeni tezgâha sürülen Alevi sorununun da Suriye sorunu ile kopmaz bağlantıları oluşmuştur. Öyle ki, Esed gitmeden tüm bu sorunların çözülmesi mümkün olmadığı gibi, ya Esed ya da Erdoğan gidecek şekilde süreç kilitlenmiş görünüyor. Erdoğan’ın gitmesi sadece muhalifleri ciddi olarak sıkıntıya düşürmeyecek, aynı zamanda Türkiye’nin 1993–97 dönemine geri dönmesinin kapısı da açılacaktır ki, bu en az Suriye’de Esed’in kazanması kadar tehlikelidir. Bu nedenle hükümet her ne pahasına olursa olsun Esed’in gitmesini sağlamak zorundadır ve bu gerçeği kavramış gözükmektedir.

5- Türkiyeli Müslümanların Suriye konusunda neler yapması gerektiğini intifadanın ilk günlerinden itibaren Özgür-Der camiası ile İHH İnsani Yardım Vakfının çalışmaları ortaya koymuştur. Eğer Türkiye’deki tüm radikal İslamcılar Suriye meselesinden ilk günden itibaren en az bu iki çevre kadar gayret sarf etselerdi, Suriye muhalefeti daha güçlü olur, hükümetin Suriye politikası daha ileri seviyelere erişir, İran ve Hizbullah Suriye konusunda adım atarken daha çok düşünür, Türkiyeli radikal olmayan cemaatler kendilerini bir şeyler yapmak zorunda hisseder, halk Suriye meselesine daha duyarlı olurdu vs vs. Bunların hiçbiri olmasa bile, en azından Türkiyeli Müslümanların alnı dünyada ve ahirette ak olurdu.

Ne yazık ki, sürecin başından itibaren pek çok İslami çevre bu konuya yeterli duyarlılığı göstermemiş, gösterdikleri ilgi ve gayret ise hükümetin bile fersah fersah gerisinde kalmıştır. Süreç ilerledikçe, daha sorumlu davranan az sayıdaki çevrenin faaliyetleri ve tazyikleri neticesi başka İslamcı çevreler de bir şeyler yapmaya kendilerini mecbur sayarak harekete geçmişlerdir. Lakin bu çabalar tüm camiaları kapsamamakta ve çaba sarf eden camialar da hâlâ kendi çaplarının hakkını verecek gayretlerden uzak görünmektedirler. Oysa tüm radikal İslamcı camiaların bu konuya bir ölüm kalım meselesi olarak bakmaları ve çaba sarf etmeleri, varlık sebeplerinin mutlak bir gereğidir.

Bu arada, Suriye muhalefetinin değil, direkt ya da dolaylı olarak Esed ve İran’ın yanında saf tutanların durumu, Türkiyeli Müslümanların en azından bu konuda ne yapmamaları gerektiğinin en acı misalini oluşturmaktadır. Gölge yapma başka ihsan istemem darbı meselinde olduğu gibi, bazı İslamcı kişi ve çevrelerin Suriye intifadasını komplo olarak nitelendirmesi, İran ve Kudüs’ün geleceği dolayımında Esed rejiminin güvenliğinin derdine düşmeleri gerçekten Türkiyeli Müslümanlar adına yapılabilecek büyük bir ihanet (bazıları için gaflet denilebilir belki) olup, bu ihanet direnişe çok büyük darbeler vurmuştur ve vurmaya da devam etmektedir.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR