1. YAZARLAR

  2. Ramazan Abdullah Şallah

  3. el-Halil Anlaşması İhanet Sürecinin Yeni Bir Adımıdır

Ramazan Abdullah Şallah

Yazarın Tüm Yazıları >

el-Halil Anlaşması İhanet Sürecinin Yeni Bir Adımıdır

Şubat 1997A+A-

İslami Cihad Lideri

Önce sizleri tüm Türkiyeli kardeşleriniz adına ümmetin kahraman evladı Fethi Şikaki'nin şehadetinden dolayı tebrik ediyoruz. Bu vesileyle ilk sorumuz olarak sizden Dr. Fethi Şikaki'nin şehadetinin hareket bünyesinde her hangi bir zaafa yol açıp açmadığını öğrenmek istiyoruz.

Bilindiği gibi Dr. Fethi Şikaki İslami Cihad hareketinin fikri ve siyasi kurucusudur. Onun şehadeti hareket için büyük bir darbe olmuştur. Fakat biz onun şehadetinden sonra İslami Cihad olarak toparlanmasını bildik, hareketi yeniden düzenledik. Onun şehadetinden sonra da hareket cihad yolunu sürdürdü ve İsrail'e acı darbeler vurmaya devam etti.

İsrail seçimlerinden önce şehadet operasyonlarına hız vermiştiniz. O günden bu yana bu tür bir operasyon olmadı. Bunun sebepleri nelerdir?

İşgal altındaki topraklarda bu tür operasyonlar gerçekleştirmek kolay olmuyor. Özellikle bahsettiğiniz operasyonlardan sonra İsrail hiç görülmemiş şekilde önlemler aldı. Filistin özerk Yönetimi'nin otoritesine bırakılan topraklardan doğrudan İsrail işgali altındaki bölgelere geçiş yolları tamamen kesildi. Bu topraklarda yaşayan halkımıza karşı sıkı bir kuşatma politikası sürdürüldü. Ayrıca Arafat yönetimi de üzerimizde olağanüstü baskılar uyguladı. Bizi şehadet operasyonları gerçekleştirmekten alıkoyan şey işte bu baskılardır. Fakat biz buna rağmen eylemlerimizi sürdürme çabası içerisinde olduk. Sınırlı imkanları değerlendirerek Siyonist saldırganlığa karşı direnişi sürdürdük. Belki bu eylemlerimiz duyulmamış olabilir. Fakat eylemler farklı düzlemlerde gelişmeye devam etti. Bahsettiğim bu baskılar Şarm eş'Şeyh zirvesinden sonra doruk noktasına ulaştı. Bu olayın bir yönü.

Diğer yönden ise Filistin'de İslami hareketler peş peşe düzenledikleri şehadet operasyonlarından sonra hem İsrail hem de özerk yönetim tarafından düzenlenen saldırılar sonucu ağır bedeller ödemek zorunda kaldılar. Diğer taraftan ise değişen güç dengeleri de bizim aleyhimize gelişti. Tüm bu gelişmeler bizim eylem alanımızı daralttı. Fakat tüm bunlara rağmen İslami Cihad olarak biz direniş seçeneğinden vazgeçmeyi asla düşünmüyoruz. Uzun süredir şehadet operasyonlarının olmaması bundan sonra bu eylemlerin gerçekleşmeyeceği anlamına gelmez. Önemli olan direnişin devam etmesi ve Filistin davasından taviz vermemektir. Ayrıca olayın bir diğer yönünün de altının çizilmesi gerekir: Mücahidler Filistin içerisinde hareketi daha sağlam hale getirmek için yeniden yapılanma çalışmasını sürdürmektedirler. Yeni cihadı eylemler düzenlemek için mücahidler bu dönemi değerlendirmektedirler.

Baskılardan ve güç dengelerinden söz ettiniz. İsrail'in bölgede ciddi bir güç olduğu ve daha önemlisi uluslararası emperyalizmin doğrudan bir uzantısı olduğu malumdur. Peki bu güç dengelerini göz önünde bulundurduğunuzda siz Filistin'i işgalden nasıl kurtarmayı düşünüyorsunuz. Diğer bir ifadeyle kurtuluş projeniz nedir?

İsrail'ie olan mücadele İslam ümmetinin topyekün mücadelesidir. Filistin, hilafetin düşüşüyle ve İslam ümmeti üzerinde uygulanan Batılılaşma politikaları neticesinde kaybedilmiştir. Dolayısıyla savaş sadece askeri değil, kültürel ve medeniyet boyutu olan bir savaştır.

Belki bugün İsrail'i yenmemiz mümkün değildir. Biz İslami Cihad olarak tek başımıza bunu gerçekleştiremeyeceğimizin bilincindeyiz. Fakat bu, bizim mücadele açısından rehavete sürükleneceğimiz anlamına gelmez. İsrail'i eylemlerimizle her gün her an tedirgin ediyor, onu rahatsız ediyoruz. Bu eylemlerle Siyonistler, Filistin'de işgali rahat bir şekilde sürdüremeyeceklerini görmektedirler. Onlara burasının İsrail değil Filistin olduğunu her gün şehitler veren halkımızın mücadelesiyle hatırlatıyoruz. Bu bizim kurtuluş programımızın özetidir.

Peki sizin mücadelenize ve kurtuluş projenize İslam dünyasındaki Arap olan ya da olmayan ülkelerin desteklerinin yeterli düzeyde olduğunu düşünüyor musunuz?

Biz halklarla devletler arasında ayrım yapıyoruz. Bize göre halklar olumlu bir yöne hareket etmek istiyor. Öte yandan rejimler ise İsrail'in bölgede varlığını sürdürmesinden çıkarı sağlamaktadırlar. Oslo ile birlikte başlayan süreç de Siyonist işgalin varlığını pekiştirmeyi hedefliyor. İşbirlikçi rejimler bu süreçte çoktan yerlerini aldılar bile.

İslam dünyasındaki halklar ise Filistin toprağını İslam toprağı olarak görmektedirler. Filistin İslam vatanının medeni ve dini merkezidir, kalbidir, bu yüzden ondan taviz vermek mümkün değildir. Şu an gerçekleşmekte olan barış süreci Filistin davasının tasfiyesini hedef alması itibariyle halkların tercihini yansıtmamaktadır. İslam ümmeti bugün İsrail'e ve emperyalizme karşı kapsamlı savaşı yürütecek olgun bir İslami liderliğin beklentisi içerisindedir.

Gerek İslami Cihad hareketinin, gerekse de Filistin İslami Hareketinin diğer bir kolu olan Hamas'ın Suriye yönetimiyle gelişkin bir ilişki düzeyine sahip olduğu biliniyor. Özellikle Türkiyeli müslümanlar laik ve milliyetçi yönelimlere sahip Suriye yönetimiyle İslami hareketler arasındaki bu ilişkiyi anlamlandırmakta güçlük çekiyorlar. Siz bu ilişkiyi nasıl açıklıyorsunuz?

Bazı insanlar bizim Suriye yönetimiyle doğrudan ilişkiler içinde olduğumuzu düşünüyorlar. Bu doğru değildir. Bizim Suriye yönetimiyle resmi düzeyde bir ilişkimiz bulunmamaktadır. Örneğin Şam'da yerleşik pek çok Filistinli grup mevcuttur. Bunlar resmi bürolara sahiptirler. Buralarda bildirilerini yayınlamakta ve faaliyetle bulunmaktadırlar. Fakat bizim hareketimiz ise bu tür ayrıcalıklara sahip değildir. Şartlar vatanımızdan ayrılmamızı bize dayattı. Kendimize buradan başka sığınacak bir yer bulamadık. Biz İslami Cihad ve Hamas olarak Suriye'yle aramızda fikri ayrılıklar olduğunu kabul ediyoruz. Fakat Suriye İsrail'e karşı izlediği politikayla bölgede gerçekten önemli bir ülke haline geldi. Amerikan dayatmasıyla şekillenen ve Siyonist işgali meşrulaştırmayı hedefleyen barış süreci karşısında Suriye'nin bütün baskılara rağmen direnme politikasını sürdürmesinin Filistin davasının geleceği açısından hayati öneme sahip bir konu olduğunu da unutmamak gerekir.

Bize İslami Cihad hareketinin Filistin içerisindeki faaliyetlerinden biraz bahsedermisiniz? Faaliyetleriniz sadece cihadî eylemlerle mi sınırlı yoksa toplumsal alanı da kuşatmayı da hedefliyor mu?

İslami Cihad hareketi askeri faaliyetlerinin yanında sosyal faaliyetler de yürütmektedir. Okullarda, üniversitelerde, sosyal kurumlarda kısaca halkın olduğu her yerde hareketimiz mevcuttur. Fakat en çok yoğunlaştığımız alan askeri alandır. Bu açıdan İsrail bizi en tehlikeli hareketler içerisinde değerlendirmekte kendi tabiriyle en köktenci hareket olarak nitelemektedir. İslami hareketler üniversitelerde düzenlediği gösterilerle ön plana çıkmaktadır. Üniversitelerde etkinliklerimiz yoğundur. Kısa bir süre önce Necah Üniversitesinde yapılan öğrenci birliği seçimlerinde hareketimizin mensuplarının Hamas'la ittifak neticesinde elde ettikleri başarı bu duruma bir örnektir. Bunun yanında basın alanında da çeşitli etkinlikler göstermekteyiz.

Hamas'la ilişkileriniz nasıl?

Hamas'la ilişkilerimiz son derece iyi. Özellikle san zamanlarda ilişkilerimiz en iyi günlerini yaşıyor. Siyonist düşmana karşı ortak eylemler koyuyoruz. Aramızdaki farklılıklara gelince gelinen nokta itibariyle önemli tüm farklılıklar giderilmiş bulunuyor.

Önceleri Hamas silahlı mücadelenin konjonktür itibariyle doğru olmadığına inanıyor, Filistin davasını merkezi bir dava olarak görmüyordu. Ayrıca o dönemde İhvan-ı Müslimin adıyla faaliyet gösteren Hamas İran İslam Devrimi'ne de pek sıcak bakmıyordu. Devrim konusunda belirli çekinceleri vardı. Biz ise İslami Cihad Hareketi olarak silahlı mücadelenin olmazsa olmaz bir gereklilik olduğuna inanıyor bunun yanında Filistin'in diğer İslami coğrafyalar içerisinde merkezi bir konuma sahip olduğuna inanıyorduk. İran İslam Devrimi ise bizce İslam ümmetinin kurtuluşu yolunda çakılan ilk kıvılcımdı. Devrim, bizim açımızdan İslam ümmetinin emperyalizm karşısında kitlesel bir başkaldırısının ilk nüvesini teşkil ediyordu. Bu noktalarda Hamas'la farklılaşıyorduk. Fakat süreç içerisinde Hamas silahlı mücadeleye başladı ve bunu işgale karşı mücadelenin vazgeçilmez bir parçası olarak belirledi. Ayrıca ihvan-ı Müslimin hareketinin klasik çizgisinden bağımsızlaşan Hamas Filistin davasının merkeziliği hususunda bizimle hem fikir oldu. İran konusunda da düşünceleri değişen Hamas'ın bildiğiniz gibi bugün İran İslam Cumhuriyeti'nde resmi olarak bürosu bulunuyor.

Peki bu farklılıklar ortadan kalktıysa iki ayrı örgüt olarak aranızda vahdet konusu gündeme gelmiyor mu?

Evet, aramızdaki farklılıkların ortadan kalkması gerçekten örgütsel birliği gündeme getiriyor Biz Hamas ve İslami Cihad olarak bu yönde çalışmalar yapıyoruz. İki hareketin üst düzey temsilcileri iki ay önce bir toplantı yaparak bu konudaki ilk ciddi adımlarını attılar.

İnşallah yakın zamanda bu çalışmalar meyvesini verecek ve müslümanlar bizi tek hareket olarak mücadele sahnesinde boy gösterdiğimizi görecekler.

Oslo barış sürecine muhalefet eden 10 ayrı Filistinli grubun oluşturmaya çalıştıkları muhalefet cephesi girişimi ne getirmiştir? Bu oluşumun geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Bu ittifakın yeterince verimli olduğunu söyleyemeyeceğim. Fakat önceleri aralarında çekişen bu grupların bugün böyle bir ittifak içerisinde olmaları önemli bir gelişme olduğunu göstermektedir, inşallah bu ittifakı daha da ilerleterek gelecekte İsrail ve Arafat yönetimine karşı mücadelemizi daha da kuvvetlendireceğiz.

Bu ittifaklar içerisinde bulunan milliyetçi ve sosyalist grupların Filistin halkı için bir alternatif oluşturmadıklarını düşünüyor musunuz? Sizce Arafat'a alternatif oluşturmadıkları için Oslo antlaşmasından ve Filistin'in parçalanmasından onlarda sorumlu sayılmazlar mı?

Evet, Oslo'yla birlikte başlayan Filistin'in İsrail'e peşkeş çekilmesi sürecinde bu grupların bazılarının da sorumlulukları mevcuttur. Aslında İsrail'le uzlaşma Oslo'yla başlamadı. Cezayir'de 1988 yılında Arafat liderliğindeki FKÖ'nün sürgünde bir Filistin devleti ilan etmesi ve bu sözde devlete zemin teşkil etmek kaygısıyla Filistin'in her hangi bir parçasının İsrail'den kurtarılmasının kabul edilmesi uzlaşma sürecinin başlangıcını oluşturuyordu. O dönemde Arafat'la birlikte hareket eden ve şimdi ise Filistin muhalefeti içerisinde yer alan bazı grupların bu konuda hatalı hareket ettikleri açıktır. Siz Filistin'in bütünlüğünden taviz verdiğiniz zaman artık ayrıntıların önemi kalmaz. Artık bu zihniyet diğer konulardaki farklılıkları da belirler ve siyasi ilişkilerinizde bu üslup egemen olur. Şüphesiz bu üslupla hareket eden Filistinli gruplar gelinen noktadan sorumludurlar.

Bir kaç gün önce imzalanan el-Halil Antlaşması hakkında ne söylemek istersiniz?

el-Halil Anlaşması bizim açımızdan yeni bir şey değil. Bu anlaşmayı Oslo sürecinin devamı olarak görüyoruz. Fakat el-Halit anlaşması uygulama açısından daha önce İsrail'in elde ettiği tavizleri pekiştirmiştir. Aynı şekilde bu anlaşma ile Filistinlilerin en yoğun olarak bulundukları toprakların ortasında gasp ve şiddetle kurulan yahudi yerleşim birimleri kabul edilmiş, Siyonistlerin gasıp varlığı bu anlaşma ile meşrulaştırılmıştır. Egemenlik bir daha hiç geri alınamayacak şekilde Filistin halkının elinden alınmıştır. İsrail askerlerinin nerede konuşlanacağını belirleyen Siyonist yönetimdir. Bu anlaşma Netenyahu'ya ve İsrail yönetimine rahat bir nefes aldırmış, onun üzerindeki siyasi baskıları azaltmıştır. Bu yüzden bir bütün olarak barış süreci adı verilen ihanet anlaşmalarını reddetmekle birlikte en son olarak imzalanan el-Halil anlaşmasını da bir kez daha lanetliyoruz.

Verdiğiniz bilgilerden ötürü çok teşekkür eder, mücahidleri Siyonist gasıplara karşı verdikleri mücadele de başarılar dileriz.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR