1. YAZARLAR

  2. Murat Kirişçi

  3. Dünyada İklim Değişiklikleri ve Kyoto Protokolü

Dünyada İklim Değişiklikleri ve Kyoto Protokolü

Ocak 2006A+A-

Giriş

Yakın bir gelecekte tüm canlıları etkileyecek değişimler oluyor. Ormanlar yok ediliyor, su kaynakları kirletiliyor ya da birileri bu kaynakların başına geçerek kazanç elde ediyor ve Sera gazları olarak bilinen Karbon dioksit, Metan, Nitro Oksit, Hidroflorokarbon, Perflorokarbon, Sülfür hekzaflorid gazları ozon tabakasının delinmesine neden oluyor.

Endüstriyel atıkların ve endüstriyel yakıt dumanlarının, ozon tabakasına, çevreye ve insan sağlığına verdiği zararların belki şimdi ölçülmesi mümkün değil; ama çok da uzak olmayan bir zaman diliminde ortaya çıkacak sorunlar, konunun ne denli önemli olduğunu gösterecek. 60'lı yıllarda kullanılan sera gazlarının ve sanayi atıklarının, fosil yakıt dumanlarının etkileri ancak şimdi görülmeye başlandı. Ozon tabakasındaki sorun gittikçe büyüyor. Bugün yapılan gaz salınımlarının ise çok yakın bir zamanda etkisi, çevre ve insan üzerinde görülecektir.

Bilim adamları, müdahale edilmezse 10 yıl içinde dünyanın geri dönülemez bir yok oluş sürecine gireceğini söylüyorlar. Oysa daha çok yakın bir zamanda Etiopya ve Sudan'daki kıtlık, açlık ve kuraklığın getirdiği çölleşme nedeniyle ölen insanlar, gelişmiş olduklarını iddia eden ülkeleri hiç ilgilendirmemişti. Çünkü bu durumun sadece o bölgede kalacağını düşünecek kadar umursamazlık içindeydiler. Ölenlerde onlar için insan değildi, çünkü Batılı olmayanları zaten insan olarak görmüyorlardı.

Bugün ise veriler, yerkürenin ısınmasının büyük sorunlarla karşı karşıya gelindiğini söylüyor ve bu durum gelişmiş ülkeleri de tehdit eder konumda duruyor. Kuzey kutbundaki buzulların erimesi en çok Avrupa'yı ve Rusya'yı etkileyecek. Afrika'daki kuraklık yine Batılıları etkileyecek, çünkü kuraklık bu toprakların zenginliklerini sömürmeye engel olacak.

Afrika'da, Amazon ormanlarından sonra dünyanın en eski ve en büyük yağmur ormanları yok ediliyor. Yeryüzünde bulunan hayvanların yaklaşık %50 si bu bölgede yaşıyor. Ekolojik dengeyi bozmakta hiç bir sakınca görmeyen insanoğlu ise, ortaya çıkan bu sıkıntılı durumu umursamaksızın ağaçları kesmeye ya da yakmaya devam ediyor. Özellikle Batı dünyasının tüketim çılgınlığına yetişebilmek için Afrika, Güney Asya gibi bölgelerde yeraltı ve yerüstü zenginlikleri yok ediliyor. Örneğin Nepal dünyanın en ünlü ormanlarına sahip iken, bugün Batılıların bulaştığı bu ülkede ormanlar yerlerini çorak topraklara bıraktı. Afrika'da ise çok sayıda ağaç ürünleri şirketi, ormanlarda resmen bir katliam gerçekleştiriyor. Çiftçiler ise, azgın tüketim anlayışına ürün sağlayabilmek için ormanları yakarak kendilerine ekilecek alanlar oluşturuyorlar. Ayrıca yanlış ekim ve sulama yapılması bu toprakları çölleştiriyor.

İklim Değişikliği ve Küresel Isınma

İnsanoğlu yüzyıllardan beri tabiata hâkim olma ve yönetme arzusuyla, tabiatı kendi çıkarları doğrultusunda düşüncesizce tahrip etmektedir. Bu tahrip; devlet çıkarları, sistemsel çıkarlar ve sermaye çıkarları sebebiyle inanılmaz boyutlara ulaşmaktadır.

Bizlerse, gerek hava sıcaklıklarının gerekse iklim desenlerinin dünya tarihi boyunca hep aynı kaldığını, değişmediğini düşünürüz. Ne var ki bilimsel veriler ve bulgular hiç de böyle olmadığını gösteriyor. Gerçekte dünya iklim sistemi, durgun bir yapıda olmaktan çok uzak. Yüzlerce milyon yıllık sıcak dönemler, bunların ardından gelen onlarca milyon yıllık soğuk dönemler; soğuk dönemlerin içinde yüz bin yıllık periyotlarda ve yaklaşık on bin yıl süren ılık vahalar ve bunların içinde de onlarca ya da yüzlerce yıl süren görece hafif, soğuklu sıcaklı birçok dönem var. Kısacası dünya zaman zaman değişen sürelerle hem ısınıyor hem de sonra yeniden soğuyor.

İnsan tarafından atmosfere verilen gazların sera etkisi yaratması sonucunda, dünya yüzeyinde sıcaklığın artmasına küresel ısınma deniyor. İklim sisteminde vazgeçilmez bir yere sahip olan sera gazları, güneş ve yer radyasyonunu tutarak, atmosferin ısınmasında başlıca etkendirler. Sera gazlarının bulunmaması durumunda yeryüzünün sıcaklığının bugüne göre 30°C daha soğuk olacağı hesaplanmıştır.

Bu ısınma sadece sera gazlarından olmamakta, bunun yanı sıra dünyanın güneş sistemi içindeki hareketleri ve yeryüzü hareketlilikleri de bu ısınmayı etkilemektedir. Ancak sorun, son saydığımız iki hareketlilik, evrenin yaratılışıyla ilgili olarak devam edegelen olaylar olup insanoğlunun bunu yapmaya kadir olamayacağı gibi, bu hareketlilikleri durdurmaya kadir de olamamasıdır. Bu yüzden sera gazlarının bu ısınmaya olan etkileri, daha fazla düşünmeye ve önlem alınmaya ihtiyaç hissettirmektedir.

İklim değişikliği ise; insanın bitmek bilmez istek ve gereksinimlerinin karşılanması için farklı zamanlarda, farklı mekânlarda, farklı şiddette ama aynı nedenler sonucu ortaya çıkıyor. Bu yüzden de iklim, artık bir yerde uzun yıllar boyunca aynı karakteristik özelliği gösteren hava durumu anlamına gelmiyor. Dünyayı yöneten egemenler tarafından bilinçli bir şekilde göz ardı edilen iklim değişiklikleri ve küresel ısınma, aslında "üstünde bulunulan dalı kesmek" anlamına geliyor. Doğal olarak bulunması gereken düzeyden daha fazla mevcut olan sera gazları, olması gerekenden daha sıcak bir ortam yaratmakta ve böylece güneş ışınlarıyla ısınan ama içindeki ısıyı dışarıya bırakmayan seralara benzeyen dünyada; doğal denge giderek bozulmaktadır. Bu dengesizlik, su sorunu, tarım ve orman ürünlerinin azalması, hayvan yaşamının tehlikeye girmesi, enerji kaynakları sorunları, insan sağlığını bozulması, besin maddelerinin miktarlarının azalması ve ekonomik sorunlar gibi ciddi küresel sorunları tetikleyecektir.

Kyoto Protokolü ve Zirveler

28 Kasım 2005'te Kanada'nın Montreal kentinde başlayan 11. BM İklim Konferansı'nda Kyoto Anlaşmasının devamında çizilecek yol haritası tartışıldı. Bu zamana kadar 10 konferansta istenilen noktaya gelinememiş olması bu konferansın da sonuç bildirgesi hakkında kısmi bir öngörü veriyor. Küresel Isınma, ilk olarak Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO)'nun öncülüğünde 1979 yılında düzenlenen I. Dünya İklim Konferansı'nda gündeme resmi olarak gelmiş ve konunun önemi dünya ülkelerinin dikkatine sunulmuştu. O günden bu güne kadar geçen zaman içinde yapılan birçok çalışma, toplantı, bilimsel çalışmalar konuyu hep canlı tutmayı başarmış, ancak çok ciddi somut adımlar atılamamıştı. Kyoto anlaşmasına kadar, düzenlenen tüm konferanslarda konunun ciddiyeti en yüksek öncelik olarak ele alınmış, ancak net sonuçlar elde edilememişti.

1997 yılında Japonya'nın Kyoto kentinde toplanan ve 160 ülkeden gelen 10.000 civarında bilim adamı, uzman ve hükümet yetkililerinin katıldığı uluslararası konferansta, iklim değişikliği ile ilgili konular bütün açıklığı ile gündeme gelmiştir. Konferans sonunda Kyoto Protokolü olarak adlandırılan bir anlaşma imzalanmıştır.1 Bu anlaşma hükümlerine göre; gelişmiş ülkeler, başta karbon dioksit ve metan olmak üzere sera gazı üretimlerini, 2012 yılına kadar, 1990 yılı düzeylerinin en az %5'i oranında azaltacaklarıdır. Tek başına dünya sera gazı üretiminin dörtte birini atmosfere yayan ABD için, bu oran %8; Japonya için %6 olarak belirlenmiştir. Kyoto Protokolü'ne göre, söz konusu anlaşmanın yürürlüğe girebilmesi için, en az 55 ülke parlamentosunun anlaşma maddelerini kabul etmesi gerekiyordu. Mayıs 2000 tarihine kadar ancak 22 ülkenin Protokolü kabul ettiği bildirildi. Gelişmiş ülkelerin yanında gelişmekte olan ülkelerde sanayileşme arzusu içinde olduklarından ortaya önemli bir tartışma konusu çıkmakta. "Kim sorumlu ise o tedbir alsın" denmektedir. 1990 yılı rakamlarına göre, Güney Kore, Hindistan, Brezilya ve Çin gibi gelişmekte olan ülkeler, aynı yıl atmosfere bırakılan toplam 6 milyar ton karbon dioksitin yaklaşık %36'sını paylaşmaktadırlar.2

Sonuç olarak, iklim değişikliğinin ve olası etkilerinin önlenmesi açısından Kyoto'dan beklenenler gerçekleşmedi. Küresel ısınma sisteminin korunması için bilimsel olarak saptanmış gerekli azaltma oranları kabul edilmedi. Özellikle bu sözleşmeyi sabote eden ABD, konunun gereğinden fazla abartıldığı gibi bir bakış açısıyla sözleşmeyi imzalamadı. Bu sözleşme imzalanıp istenilen kabulü görebilseydi bile bu kirlenmeyi, ısınmayı ve iklim değişikliliklerini önlemeye yetmeyecek düzeydedir.

Montreal Buluşması

2005 yılının sonlarında Montreal'da yapılan Konferans'ta, ABD, Çin ve Hindistan'ın sera gazları konusunda en büyük salınımı yapan ülkeler olduğu kabul edildi. Kalkınmakta olan ülkeler ise en azından yakın bir geleceğe kadar sanayi konusunda bazı atılımlar yapmak zorundalar. Ancak sanayide atılım yapmak ve ilerlemesi için çalışmak aynı zamanda sera gazlarının salınımı anlamına da gelmektedir. Konferans öncesi bir açıklama yaparak küresel ısınmanın etkilerini kitle imha silahlarının sonuçlarına benzeten İngiliz Bilimler Akademisi Başkanı Lord May'in bu sözleri ise zirvenin önemini bir kez daha ortaya koyuyor.3

Konunun yeniden ciddi anlamda tartışılıp, bağlayıcı hükümler oluşturulması istemi, 2001'de Kyoto'yu reddeden ve Montreal'deki konferansta da reddedeceğini önceden açıklayan ABD engeliyle karşılaşıyor. Çin, Hindistan ve Brezilya gibi sanayileri hızla büyüyen ülkeler ise bu konuda hakem rolü üstleniyor. Şu anda Kyoto Anlaşması altında kirliliğe yol açan gaz salınımlarını azaltma yükümlülükleri bulunmayan bu ülkeler, gelecekteki bir anlaşmanın gelişmelerini frenlemesinden endişe ediyorlar. Oysa bilimsel verilerde ifade edilen rakamlar hiç de azımsanmayacak kadar büyük. Bu konuda Alman Ekonomik Araştırma Enstitüsü'nün tahminleri çok enteresan. Bu tahminlere göre doğal felaketler önümüzdeki yıllarda yaklaşık 200 trilyon dolarlık ekonomik kayba yol açacak. Dünyanın en büyük sigorta şirketlerinden biri olan Münchner Rück'ün elindeki istatistikler, fırtına, sel ve heyelanların neden olduğu zararın son elli yılda on katına çıktığını gösteriyor.4

Yine Amerikan Jeofizik Birliği'nde bir araya gelen bilim adamları, dünyanın, iklim değişikliği ve küresel ısınmanın yaratacağı riskleri anlayıp önünü alabilmek için en fazla 10 yılı kaldığını açıkladı.5 Tüm bu çalışmalara adeta kulak tıkayan ABD'de ise, 24 senatör Başkan Bush'a sera gazlarının azaltılmasıyla ilgili tartışmalara katılma çağrısında bulundular.6 Kuzey Kanada ve Alaska Eskimoları ise, küresel ısınmaya neden olan gazları salarak, insan hakları ihlalinde bulunduğu gerekçesiyle ABD aleyhine dava açtılar. Amerika Kıtası Devletleri Kişi Hakları Komisyonu'nda dava açan Eskimolar, yaşamlarının doğal çevre ve hayvanlara bağlı olduğunu, iklim değişikliğinin kültürlerini yok ettiğini belirttiler.

Değerlendirme

Bugün dünyada yaşanan fosil yakıtların kullanımı, endüstriyel atıklar ve atmosferik olayların insanlık aleyhine işlemeye başlaması iklim değişikliklerini herkesin gündemine taşımıştır. Hatta tüm bu güvenlik çalışmalarına karşı çıkan ABD bile bu durumun farkındadır. Ancak dünya piyasasında konuyla ilgili yaptığı üretimler ve sanayisi dolayısıyla ABD bu konuyu önemsemiyor ve bilgilerin yanlış olduğu savunuyor. Kapitalist sisteminin acımasızca işlemesi için, ekolojik dengenin bozulması, canlıların yaşamlarının tehlikeye girmesi ABD'yi çok da fazla ilgilendirmiyor. Tabi burada şu soru akla geliyor: "Bu durumlardan ABD etkilenmeyecek mi?" Bu konuda ABD, tıpkı Nuh (a)'un oğlunun kendini tufandan kurtaracak yüksek tepeler olduğunu düşünmesi gibi, kendisini bu duruma karşı koruyabileceğini düşünüyor.

İklim araştırmaları yapan bilim adamları, ormanların yok olmasının, sera gazlarının salınımının, sanayi atıklarının ekolojik dengeyi ve dolayısıyla dünyanın iklim dengesini bozduğunu söylüyorlar. Yerkürede şu anda oluşan ısınma, gelecekte daha yoğunlaşacak ve ekolojik denge bozulduğu için, canlıların yaşamasına imkan vermeyecek bir hale gelecek durumdadır. Afrika'nın, birçok değişik canlı türünün yaşadığı bir yer olduğu göz önüne alındığında, yaşamın ne kadar zorlaşacağını düşünmek bile korkunç.

Sera gazları, endüstriyel atıkların oluşturduğu atmosfer, yağmur ormanlarının yok edilmesi ve insanoğlunun her elini dokunduğu nesneyi tüketmeye çalışması, insanın hayatını kolaylaştırmak iddiasını ortadan kaldırır bir durum arz ediyor. Dünya üzerinde yaşayan her canlıyı tehdit eden bu gidişatı durdurmak belki romantik bir varsayım gibi görünüyor, ancak duyarlı her insanın bu konuya küçük de olsa katkı da bulunması, bu anlamda devletlerin eliyle yapılan bu kitlesel teröre karşı bir darbe potansiyelini hazırlayabilir.

Dipnotlar:

1- Bu protokolün Türkçe metni için http://www.gezegenimiz.-com/kyototr.asp.

2- www.gezegenimiz.com.

3- www.ntvmsnbc.com, 28.11.2005.

4- www.dw-world.de, 5.12.2005.

5- www.bbc.co.uk, 7.12.2005.

6- www.nethaber.com 6.12.2005.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR