1. YAZARLAR

  2. Hasan Nasrallah

  3. Direniş Devam Edecektir!

Direniş Devam Edecektir!

Haziran 2000A+A-

-Güney Lübnan Direniş (Hizbullah)'in eline geçti. Güçleriniz artık İsrail sınırında. Güvenlik Konseyi'ne göre teorik olarak Şeb'a çiftlikleri sorunu çözülmemişken İsrail Devleti'yle ilişkileriniz nasıl olacak?

-Lübnan topraklarının büyük parçasının geri alınmasını büyük bir zafer olarak düşünüyoruz. Fakat Şeb'a çiftlikleri işgal altında. Dolasıyla biz tam bir çekilmenin olduğu kanısında değiliz. Bu, işgal altındaki topraklar tamamen kurtarılana dek, cihadımıza devam edeceğiz anlamına geliyor. Güvenlik Konseyi'nin burayı nasıl tanımladığı önemli değil. Önemli olan Lübnan'ın burayı kendi toprağı saymasıdır. Burası tartışmalı bir toprak parçası değil. İsrail'in burasının Suriye'ye ait olduğuna dair iddiası var. Fakat Suriye burasının Lübnan toprağı olduğunu söylemekte ve belgelerle kanıtlamaya hazır olduğunu ifade etmektedir. Lübnan topraklarının bir kısmı işgal altında olduğu için direniş devam etmekledir.

-Kurtarılmış köylerin güvenlik sorumluluğunu Lübnan Devleti'ne teslim etme hazırlığında mısınız, yoksa bu köyler İsrail'e karşı yapacağınız operasyonlarda üs görevi mi icra edecek?

-Bölgede güvenlik sorumluluğunu üstlenmek istemiyoruz. Biz güvenlik gücü değiliz, Lübnan'da hiç bir zaman güvenlik gücü olmadık. Devletin alternatifi de değiliz. Güvenlik sorumluluğunu devletin üstlenmesi doğal olanıdır ve bu devletin sorumluluğudur.

-Güney Lübnan Ordusu'nun çöküşünden sonra bölgedeki etnik grupları oluşturan sivil halka ne gibi güvenceler sunacaksınız?

-Biz uzun süredir işgal altındaki bölge sakinlerinin halkımız ve kardeşlerimiz olduğunu ilan ediyoruz. Bu ana kadar bölge sakinleriyle herhangi bir sorun yaşanmadığı gibi Direniş, bölge halkının selamlamalarıyla karşılanmıştır. Durumun var olandan daha iyi olacağına inanıyorum. Pratik olarak güvence sunma aşamasını zaten aştık.

-Uluslararası güç, istikrarı sağlama ve Lübnan Devletinin yetki alanını genişletme amacında. Sizin bu güçle ilişkileriniz nasıl olacak?

-Konu bu gücün misyonunda ve yapacağı hizmette yoğunlaşıyor. Bu gücün misyonu 1948'den beri defalarca saldırılara maruz kalan, toprakları işgal edilen, halkı katliamlara uğratılan mazlum Lübnan'ın korunması olmalıdır. Uluslararası güçle ilişkilerimize bu gücün misyonu ve hizmeti yön verecektir. Bizim prensip olarak bu güçle bir sorunumuz yok. Bizim asıl önemsediğimiz, işgal altındaki topraklarımızın kurtarılmasıdır.

-İsrail güçlerinin çekilmesi anında neler hissetiniz? Çekilme sonrasında Direniş birliklerinin geleceği ne olacaktır?

-Çok gururlandım. Bu, sabırla beklediğimiz, dost düşman herkesten çok, geleceğinden emin olduğumuz gündü. İlk önce zihnimde pak kanlarıyla birinci derecede bu zaferi kazanan şehitlerimiz canlandı. Biz bugün onların büyük fedakarlıkları, adanmışlıkları sayesinde özgürlüğü ve saygın hayatı yaşıyoruz.

Direniş birliklerine gelince, o gençlerin geleceğinden bahsetmek için henüz erken. Lübnan toprakları hala işgal altında ve Lübnan hala tehditlere maruz kalıyor. Geri kalan topraklan kurtarmak, kendisine yöneltilen tehditlere karşı koyabilmek için bu gençlerin donatılması gerekir.

-Direniş sonrası Hizbullah ne yapacak? Arap ülkelerindeki diğer İslami hareketler örneğinde olduğu gibi İslam'ı talep ve söylemi yükseltmek için Lübnan içine mi çekilecek, fedakarlıklarının karşılığı olarak Lübnan siyasi hayatında daha büyük bir rol mü isteyecek?

-Hizbullah zaten büyük bir siyasi yapılanmaya sahip. İnsanların sorunları, fakirler, mustazaflar, işçiler, mahrum bölgelerle ilgileniyor, siyasi hayatta olup biten her şeye önem veriyor. Gelecekte de daha önemli ve daha katılımcı olacaktır. Zaferi gerçekleştiren güçlerin, Lübnan siyasi hayatında rol ve etkilerinin artması doğaldır. Bu, yaptığı fedakarlıklarının karşılığını alma değil, ülkenin ve Lübnan toplumunun ihtiyaç duyduğu rolün icrasıdır.

-Bu zafer kimin?

-Zaferi tek bir tarafa nisbet etmemiz insafsızlık olacağı gibi doğru da olmaz. Zaferi birçok etmen birlikte gerçekleştirmiştir. En önemli etken silahlı direniştir. İşgal güçlerinin ve işbirlikçilerinin çekilmesini silahlı direniş sağlamıştır. İsrail'in Güney Lübnan'da maruz kaldığı zelil, aşağılık durum, İsrail ordusunun prestijinin kırılmasını, efsanenin çökmesini sağlamıştır.

Çalışmaların yaşandığı bölgelerdeki halkın yardımlarını itiraf etmek durumundayız. Her gün bombalandılar, hava saldırılarına maruz kaldılar. Fakat direndiler, Direniş'e sadık kaldılar. Halkımız; kanı, malı, tavrı ile hatta ciğerpareleri evlatlarını sunarak Direniş'e destek verdi. Sonra Lübnan'ın resmi tavrı, devlet ve Direniş arasındaki uyum, direnişin güvenini arttırırken İsrail'in güvenini sarstı.

Suriye'yi dışlanarak zaferden bahsedilemez. 1982'den beri sürekli Direniş'i destekledi. Bu yüzden büyük baskılara maruz kaldı. Suriye'nin yardımları bu zaferde en temel faktörlerdendir. Lübnan'da iç barış, güven ve istikrarın sağlanması Suriye sayesindedir. Savaşçıların silahlarını, akıllarını, kalplerini işgalci güce yöneltmek için en büyük fırsatı Suriye sağlamıştır. Eğer iç savaş, etnik çatışmalar devam etseydi Direniş, bugünkü konumda olmazdı. İran İslam Cumhuriyeti de 1982'den bu yana Direniş'in yanındaydı.

Zafer; Direniş, Lübnan halkı. Devleti, Suriye ve İran'ın ortak çabasının ürünüdür. Zaferde en büyük pay; düşmana zarar veren, çekilmesini sağlayan, İsrail kamuoyunu hükümete baskı yapmaya zorlayan, Lübnan'dan çekilmeyi seçim sloganı haline getirten, İsrail'e yenilgiler yaşatanlarındır. Bu zaferi tek başımıza kazandığımızı iddia etmiyoruz. Hizbullah'ı zaferin kazanılmasında temel etkenlerden biri sayıyoruz.

-Direniş, çevresindeki geniş ulusal destekten istifade etti. İsrail Güney Lübnan'dan güçlerini çektiğinde daha güçlü ve daha zarar verici olacakken Hizbullah'ın Şeb'a çiftlikleri nedeniyle savaşı sürdürebilmesi için gerekli yetki ve desteğe sahip olduğunu düşünüyor musunuz?

-Eğer bir karış toprak işgal altında ise yönetim eksik demektir. Lübnan toprağı işgal altında kalırsa mutabakat sağlanamaz. Direniş ortaya çıktığında çevresinde ulusal bir anlaşma yoktu. Özellikle 1982 yılında iç savaş ve etnik çatışmalar gerçekten derindi. Ulusal mutabakat son zamanlarda sağlandı. Direniş'e göre sorun açıktır, uğruna savaştığı ideal ortadadır. Azınlıkta ve yalnız idi, vakit geldi etrafında ulusal mutabakat sağlandı. Direnişe muhalefet edecek, onu onaylamayacaklar olabilir. Fakat bu. Direniş halktan, ülkeden, siyasetten soyutlanacak demek değildir.

-Şeb'a çiftliklerinin kurtarılması için Direniş'in operasyonları nedeniyle Barak tehditlerini uygular ve Lübnan'ı ciddi zarara uğratırsa bunun sorumluluğunu kim taşıyacak?

-Asıl soru şu; Bu topraklan 'işgal edilmiş Lübnan toprağı' olarak tanımlayan Lübnan'ın seçenekleri nelerdir? Burada 1982'nin sorularına dönüyoruz. 1982'de İsrail işgali olduğunda topraklar daha genişti. Şehid Ahmet Kasır İsrail askeri karargahına şehadet saldırısına bulunduğunda 85 askerin öldüğünü, Begin'in 3 gün yas ilan ettiğini, İsrail'in Lübnan'ı bombalayacağını söylediğini hatırlıyorum. Çünkü İsrail'in bu tür kayıplara tahammülü yoktu. Yine Direniş'in seçimi yorucu, zorlu ve sorumluluk isteyen bir seçimdi. Ayni sorular şimdi tekrar yöneltilecek. Barak'ın kolayca gelip bu ülkeyi bombalayacağını, istediğini yapabileceğini tasavvur edebiliyor musunuz?

-Fakat şartlar değişti. İsrail 425 no'lu BM kararım uygulamak istediğini söylerken Lübnan topraklarının büyük kısmını işgal etmesiyle şimdiki arasında fark var. BM kararlarını küçümseyerek savaşmak zor olmayacak mı?

-Savaşın zor olacağını inkar etmiyorum. Aslında bütün kurtuluş savaşları zordur. Direniş, geçen senelerde zorluk yaşamadı mı? Daha açık olayım; ne zaman destekleyici resmi Arap duruşunu hissetmeye bağladık? Ne zaman güzel sözler duymaya başladık? Sun iki yılda. Kana katliamından sonra. Direniş'in tarihinde bu yılların sayısı nedir? Lübnan 1982'den 3-4 yıl öncesine kadar yalnızdı. Bombalamaya, saldırıya maruz kalıyordu ve toprakları işgal altındaydı. Başka bir açıdan soruyorum. Farz edelim ki İsrail, bütün Lübnan topraklarından çekildi, Şeb'a çiftlikleri yerine Lübnan toprağı olduğunda tartışma olmayan Nakura'da kaldı. İşgal güçlerinin Nakura'da kalmasına İsrail güçleri çekildi diye Direniş, Lübnan Devleti ve halkı olarak sessiz mi kalacağız? Bu yıkıntı ve çöküntünün sorumluluğunu kim taşıyor? Lübnanlılar olarak bizim için Nakura ve Şeb'a çiftlikleri arasında ne fark var? Başkaları için fark olabilir. Fakat bize göre her ikisi de bizim toprağımız.

-Burada Şeb'a çiftliklerinin Lübnan'ın olduğu hususunda bir mutabakat var. Bu, İsrail'le olan anlaşmazlıkta askeri şıkkın dışında Lübnan'la ilişkiyi sürdürecek bir neden, Suriye-İsrail görüşmelerinde bir kart olamaz mı?

-Önerim İsrail'in aynı şekilde Şeb'a çiftliklerinden çekilmesi. İşgal altında Lübnan toprağının kaldığına muhalefet edecek onurlu bir kişinin olduğunu sanmıyorum. Lübnan açısından olay çok nettir. Bunun yanında birileri İsrail'le savaşmak istediğinde Lübnan için savaşmayacak, başka bir neden ileri sürecektir. Filistin konusu ya da başka birşey. Güney Lübnan'dan çıkan, Şeb'a çiftliklerinden de çıkabilir. Biz Lübnanlılar ve Suriyeliler, buranın Lübnan toprağı olduğunu söylüyoruz. Güvenlik Konseyi ve BM'de bu konuda bir belirsizlik var. Bize göre İsrail hükümeti durup "Burada bir karış işgal edilmiş Lübnan toprağı var mı?" diye sorduğunda Lübnan'ın cevabı "Hayır." olursa mesele bitmiş olur.

-İsrail'in Lübnan topraklarından çekilmesiyle Suriye'nin İsrail'le olan barış görüşmelerinde en önemli baskı karsım kaybettiği söyleniyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

-Suriyeli kardeşlerimizin bu doğrultuda hareket ettikleri doğrudur. Fakat temel koz yine onların ellerindedir. O da bütün toprakları yeniden elde etmeleri, su ve yönetimin iadesidir. Direnişin bu hususta etkin bir yardımcı olacağında şüphe olmasın. İsrailliler sürekli Suriye'den ve Lübnan'dan kapsamlı emniyet güvencesi isteklerini tekrarlıyorlar. Emniyet güvenceleri olmadığı halde şu an çekiliyorlar. Fakat Lübnan'ın da, Suriye'nin de emniyet güvencesi yok. Çekilme yine tehlike altında devam ediyor. Kimse güvenlik garantisi vermiyor ve sınırda ne olacağını da bilmiyor.

Lübnan, Suriye ile anlaşmadığı müddetçe İsrail'le herhangi bir anlaşmayı onaylamayacaktır.

Kendisinden bahsedilen barış bölgede kapsamlı bir çözümdür. Suriye ve Lübnan olmaksızın elde edilmesi mümkün değildir. Filistin'in durumu ise aşama aşama patlamaya doğru gidiyor. Diyalog ve barış görüşmeleri ile insanları kandırabiliriz. Barış görüşmelerinim üzerinden 9 sene geçti. Ne oldu. Sonuçta İsrail ve ABD Arapların şartlarıyla değil, kendi şartlarıyla kendi faydaları için barış projelerini uyguluyorlar. İşte bu noktada Suriye'nin rızası olmadan İsrail-Amerikan planının uygulanması mümkün değildir.

-İsrail'in Şeb'a çiftlikleri dahil bütün Lübnan topraklarından çekildiğini farz edelim. Hizbullah'ın elindeki silahlar ne olacak? Güvenlik nasıl sağlanacak. Direniş dağıtılacak mı? Hizbullah Şii bir örgüt. Lübnan ise birçok etnik grubu haiz ve silah varlığı yoğun, savaş geçmişi olan bir ülke. Bu da taraflar nezdinde korkuya neden oluyor.

-İsrail Şeb'a ciltlikleri dahil tüm Lübnan topraklarından çekilirse Hizbullah'ın birşey yapmayacağı öngörüsünde bulunabilirim. Kolay olmamakla beraber Filistin sorununun da çözüldüğünü farz edelim. İsrail'in güvenlik garantisi var mı? Çünkü 1982 işgalini hatırlıyorum. Sınır sakindi. FKÖ ile İsrail arasında ateşkes vardı. Saldırı. Katyuşa fırlatma, askeri operasyonlar yoktu. Londra'da İsrail büyükelçisine suikast girişiminde bulunuldu -ki adam hala yaşıyor-. İsrail Lübnan'a saldırdı ve başkent Beyrut'a girdi. İsrail, dünyanın herhangi bir yerinde gerçekleşen bir olayın sorumluluğunu Lübnan'a yükleyebilir ve düşmanlık yapabilir. Bu yüzden Lübnan kendini savunmak zorundadır. Kendini savunurken de elindeki bütün güçlerden, en başta da Direniş'ten yararlanmak zorundadır. Bu yüzden Direniş de silahlarını korumalıdır.

-Bir iki yıl içerisinde barışın gerçekleştiğini farz edelim. Beyrut'ta İsrail büyükelçiliğinde İsrail bayrağı dalgalandığında neler hissedersiniz? Hizbullah'a, şehitlere ve ailelerine ne diyeceksiniz?

-Barışın gerçekleşmesi tartışma konusudur. Fakat olabilir. Bizim barış çabaları karşısındaki tutumuz ilkeseldir. Bu ilkesel tutumu yok sayarak konuşacak olursak. Arap alemi Madrid'e gittiğinde elinde hiçbir kozu olmayan Lübnan ne diye gidecek? Lübnan, 425 no'lu kararın uygulanmasını istiyordu. 425 no'lu kararın uygulanması yeter dersek neyi görüşeceğiz? Madrid'e gittiklerinde sorunlar 3 ay içerisinde çözümlenecek deniyor fakat her şey kulislerin arkasında olup bitiyor. Bütün bu senaryolar, gösteriler tamamen kamuoyunu hazırlamaya yönelik. Biz Amerika'nın iradesini, olaylardaki gücünü hafife almıyoruz. Fakat ABD bir şeye ol dediğinde oluveren bir ilah da değil. Nitekim dünyanın birçok bölgesindeki başarısızlıklarını, fiyaskolarını belgeleyecek olursak epeyce örnek bulabiliriz. İsrail, ikna edici hakları sunacak bir barışa hazır değildir. İsrail kendi şartlarıyla bir barışa çabalamaktadır.

Suriye ve Lübnan'la barış yapılsa bile Filistin sorunu çözümlenemez. Belki Filistin devlet başkanı Yaser Arafat ve FKÖ'deki bazı insanlar, halka Kudüs'ün gittiğini ve işin bittiğini söylüyorlar. Fakat biz, Filistin halkını ve gençlerini çok iyi tanıyoruz. Susmayacaklar ve hareketsiz kalmayacaklar. Arafat'ın dağınık 4 milyon Filistinlinin sorununu çözmeden Filistin halkını ikna etmesi o kadar basit değil. Filistin halkının öldüğünü, imansız, akidesiz, cesaretsiz kaldığını, yani teslim olduğunu farz edelim. Bu, 50 yıl boyunca kıyam etmiş insanların ve yöneticilerinin yorulması anlamına gelir. Yöneticilerin yorulması ve dinlenmek istemeleri mümkündür. Fakat daha yeni TV'lerden seyrettik. Gençler caddelere indiler, kurşunları kalbe geldiğinde öldüren, göze geldiğinde kör eden silahlı askerlere taşlar fırlattılar. Bu genç nesil, en zorlu şartlarda bile yorulmayan bir nesildir.

Şehit ailelerimize ne diyeceğimize gelince, onlara şehitlerin tartışma götürmez bir şekilde kurtuluşu gerçekleştirdiklerini söyleyeceğim. Lübnan ve İsrail'in anlaşması ve İsrail bayrağının dalgalanmasına gelince -ki ben İsrail'le barış yapmadım- bunun savaşın bir parçası olduğunu, mücadelemizi başka alanlara taşımamız gerekliğini söyleyeceğim. Biz parlamentoda, sokakta, değişik alanlarda varız. İsrail-Lübnan uzlaşmasının olmaması için de bütün gücümüzü harcayacağız.

Çev: Abdullah GÜMÜŞ

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR