1. YAZARLAR

  2. Dünya ve İslam Dergisi

  3. Demokratik Eylem Partisi Program Deklarasyonu

Dünya ve İslam Dergisi

Yazarın Tüm Yazıları >

Demokratik Eylem Partisi Program Deklarasyonu

Ocak 1991A+A-

Demokratik Eylem Partisi'nin ilk Kurucu Meclisi üyeleri, 27 Mart 1990'da Saray-Bosna'da kabul edilen ve ilk toplantıda (basın toplantısı) halka sunulan tasarıdan hareketle aşağıdakiler üzerinde fikir birliğine varmışlardır:

I

Demokratik Eylem Partisi [bundan sonra PDA (Part of Democratic Action) şeklinde geçecektir], İslami kültür ve tarihsel halkasına mensup Yugoslav vatandaşlarının olduğu kadar, Parti'nin tüzük ve hedeflerini kabul eden diğer Yugoslav vatandaşlarının da siyasi bir birliğidir.

II

PDA, savunduğu demokratik yarışta, seçmenlerin desteğini alarak, seçimlere katılarak ve temsilciler meclisi ve hükümet meclisi çalışmalarına iştirak ederek, serbest seçimlerdeki başarısı oranında tüzük ve hedeflerinin gerçekleşmesi için çaba gösterecektir.

III

Demokrasi, partimizin ana ilkelerinden biridir. Bu terim farklı, sık sık çelişkili anlayış ve yorumlara maruz kalmaktadır, oysa biz demokrasi ile adil kanunların hakimiyetiyle düzenlenmiş halkın egemenliğini kastediyoruz. Bu kanunlar hiç bir kısıtlama olmaksızın, sosyal konum ve siyasi inanca olduğu kadar din, ulus, ırk, dil veya cinsiyete bakmaksızın insanı konu alır ve kendi vatandaşı olsun olmasın insanların özgürlük ve eşitlik haklarını güvence altına alır. Kendi saha ve bağlamları içinde insan hakları bizim için, Birleşmiş Milletlerin ilgili belgelerinde açıklanan ve tanımlanan manadadır, şöyle ki: İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Uluslararası Medeni ve Politik Haklar Sözleşmesi ve Uluslararası Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi. Ülkemiz bu belgeleri kabul edip onayladığı için PDA bunların devletin yasama ve icraatinde tam ve devamlı tatbikini savunacaktır.

IV

Biz, demokratik olabilmek için, çoğulcu bir demokratik iktidar istiyoruz. Bu, tek parti tekelinin ve "parti devletinin" artıklarının ortadan kaldırılmasını gerektirir. Ancak bu uygulamaya henüz yeni başlandı ve ülkenin büyük kısmında resmi bir bildirgeden öteye gitmedi.

Ülke; genel, serbest, doğrudan ve gizli seçimler sonucu seçilerek temsilciler meclisine katılmış, bütün tabaka ve kesimlerden gelen milletvekilleri tarafından yöneltilmelidir. Biz, Federal Parlamento'nun (Meclis'in) iki eşit meclisten oluşması gerektiğini düşünüyoruz: Halk Konseyi (şimdiki Federal Konsey yerine) ve Milletler Konseyi.

İkinci Konsey'in kararlara fikir birliği ile ulaşması gerekirken, ilk Konsey prensip olarak kararlarını oy çokluğu esasına göre oluşturur.

Yargının bağımsızlığı Anayasa, kanunlar ve hükümet teşkilatı tarafından sağlanmalıdır. Hakimler, cumhuriyeti er dekinden aşağı olmayan temsilci meclisleri tarafından seçilmeli ve hakimler için mevcut olan sözde "tekrar atanabilme" ilkesi, bir çok uygar ülkede olduğu gibi onların fonksiyonlarının anayasal sürekliliği ile yer değiştirmelidir.

V

Biz demokrasiyi çoğunluğun hakimiyetinden çok hukukun hakimiyeti olarak tanımlamakla, büyük ve küçük milletlerin tam eşitliği ve dini ve milli azınlıkların hakları ilkesini yeğlediğimizi, çoğunlukçuluğun (çoğunluğun fikirlerini zorla kabul ettirme) her şeklini reddettiğimizi vurgulamak istiyoruz.

Kanunların müdahalesi olmadan çoğunluğun hakimiyeti kaçınılmaz olarak zorbalığa dönüşür ve çoğunluğun zorbalığı diğer zorbalıklar gibidir.

VI

Biz, egemen halkların ve cumhuriyetlerin özgür bir topluluğu olarak Yugoslavya'nın şimdiki federal sınırlarıyla korunmasını savunuyoruz. Bu manada biz "Helsinki Yugoslavya İçin" sloganını destekliyoruz. Tahmin ediyoruz ki, dahili sınırların gözden geçirilmesi için herhangi bir muhtemel iddia, uluslar arasındaki ilişkilerin önceden kestirilemeyen sonuçlar doğurabilecek olası uyuşmazlıklarla dramatik bir şekilde bozulmasına yol açabilir. Bir cumhuriyetin mensubunun başka herhangi bir federal birimde ikamet etmesi durumunda kendi cumhuriyetindeki bütün haklarına sahip olacak ve buna herhangi bir kısıtlama getirilemeyecektir.

Yukarıda söylenenlerle bağlantılı olarak Sancak'taki Müslüman halk için kültür ve eğitim özerkliğini talep ediyoruz.

VII

Bosna ve Hersek müslümanlarının diğer topluluklar tarafından asimile edilerek milli kimliklerinin reddedilmesi ve Bosna ve Hersek müslümanlarının bu iddiaları, sadece tarihsel gerçekliklerle değil, aynı zamanda bu halkın iradesi ile de çeliştiği için reddetmeleri gerçeği karşısında şunu ilan ediyoruz.: Bosna ve Hersek'in sınırlan içinde yaşayanlar kadar dışındaki Bosna ve Hersekli müslümanlar da yerli halkı ve buna uygun olarak Yugoslavya'nın altı tarihi halkından kendi tarihi ismine, ayaklarının altındaki toprağına, kendi tarihine, kendi kültürüne, kendi dinine, kendi şair ve yazarlarına, tek kelime ile kendi geçmiş ve geleceğine sahip bir halkı temsil ederler. Netice olarak PDA Bosna-Hersek müslümanlarının bu milli kimliklerini yeniden canlandıracak ve milli varlıklarının bütün yasal ve siyasal sonuçlarıyla kabulünü ısrarla isteyecektir.

Biz Bosna-Hersek müslümanlarının yerli bir halk olarak kendi milli adlarıyla bu bölgede yaşama haklarına dikkat çekiyor ve bu haklan, aynen ve hiç bir kısıtlama ve sınır olmaksızın Sırp ve Hırvatlar'a olduğu kadar Bosna ve Hersek'te ikamet eden bütün uluslara ve etnik gruplara da tanıyoruz.

Yukarıda söylenenlerle bağlantılı olarak biz Bosna ve Hersek'in Müslümanların, Sırplar'ın ve Hırvatlar'ın ortak eyaleti olarak korunmasıyla ilgili ısrarımıza dikkat çekiyoruz. Bu bağlamda PDA, Bosna-Hersek'in istikrarını bozma, bölme veya üzerinde hak iddia etme teşebbüslerine bu ve benzeri iddiaların ne taraftan geldiğine bakmaksızın olanca gücüyle karşı koyacaktır.

VIII

Başka bir endişemiz de, Bosna eyaletindeki durumdur. Uluslar arasındaki uyuşmazlığın, baskı ile önlenemeyeceğini düşünüyoruz. Bizce tek çıkar yol diyalogdur ve başarılı bir diyaloga ancak halkın gerçek temsilcileri ile ulaşılabilir. Bu yüzden biz demokrasiyi Kosova'daki bütün vatandaşlar, uluslar ve etnik gruplar için de istiyoruz. Bu anlamda, bu krizin çözümünde temel olması için, insan hakları ve özgürlüğünün korunmasını savunan Eyalet Komitesi, Kosova Filozoflar ve Sosyologlar Derneği ve Yugoslav Demokratik Girişim Derneği'nin Kosova Şubesi tarafından müştereken hazırlanıp basılan "Demokrasi için - şiddete karşı" adlı bildiriyi destekliyoruz.

IX

Arka arkaya gelen elverişsiz tarihi koşullar yüzünden Müslüman çevrelerin kalkınma ve medeniyet bakımından geride kalmaya başladığı gerçeği göz önünde tutulduğunda, PDA bu durumun nedenlerini araştırarak bertaraf etmeyi, her derecedeki eğitim ve öğretimin gelişmesinde bütün önlemleri öncülük ederek desteklemeyi öncelikli bir görevi olarak görür. Bu özellikle zorunlu, ücretsiz ve mümkün olduğunca kapsamlı olması gereken ilkokullarla ilgilidir. Buna ilaveten PDA, siyasi ve manevi tekelcilik dönemi boyunca oluşturulmuş ideolojik dogma ve önyargıları bertaraf etmek için eğitim sisteminde temel bir reformu ve eğitim müfredatının yeniden gözden geçirilmesini talep edecektir.

X

Temel bir insani hak olan inanç özgürlüğünden hareketle ve dinsel öğretilerin manevi potansiyeline inanmış olarak şunları savunuyoruz:

- Yugoslavya'daki bütün dinlere tam özgürlük, dini toplumlara tam özerklik ve bu özerkliğe mutlak saygı;

- dini topluluklardan ve kurumlardan (vakıflar ve dini kuruluşlar) alınan malların sahiplerine geri verilmesi;

- inananların ve toplumlarının talep ve istekleri doğrultusunda dini teşekküllerin serbestçe yapılanması. Bu amaçla, yeni inşa edilmiş bölgelerde kural olarak 'dini yapılara' hiç bir yer öngörmeyen tamamen "din karşıtı bir anlayışla" tasarlanan şehir planlarının yeni baştan gözden geçirilmesini talep ediyoruz;

- prensiplere (vatandaşlar için eşit haklar prensibi) ve pratik koşullara (inananların medya finansmanına eşit katılımı) dayanarak haber medyasına (radyo, TV vb.) girme;

- her dini grubun başlıca bayram günlerinin tatil olarak ve bir dini çoğunluğun baskın olduğu bölgelerde milli tatiller olarak tanınması. Bosna ve Hersek örneğinde bunlar Bayram ve Noel'dir (Ortodoks ve Katolik).

- inançlı vatandaşlar için ordu, hastane ve hapishanelerde dini kurallar gereğince yemek.

XI

PDA Aralık 1989'da yapılan ekonomik reformlar programını destekler fakat onu milli ekonominin yeniden yapılanmasının sadece ilk aşaması olarak görür. Ortak mülkiyetin kaldırılması ve bu kuralın sıkı bir şekilde uygulanmasına ilaveten en azından iki tane daha köklü müdahalenin kaçınılmaz olduğunu düşünüyoruz:

İlk önce, küçüğünden başlayıp büyüklerine kadar iktisadi teşekküllerde geniş bir özelleştirme. Kamu (yani devlet) mülkiyeti sadece ortak menfaat faaliyetlerini (PTT, demiryolları, madenler, hava taşımacılığı vb.) ve piyasa karakterine sahip olmayan şeyleri kapsamalıdır. Bizim için özel mülkiyetin, sadece bir yatırım yeterlilik faktörü olmadığına, aynı zamanda vatandaşın kişisel özgürlüğünün de garantisi olduğuna dikkat çekiyoruz. İkinci olarak, tarımın büyük bir fırsat olarak ortaya çıktığı bizimki gibi bir memlekette tarımın sahip olduğu eski saygınlık ve önem geri verilmelidir. Şu anda zalimce bir imhaya maruz kalan ekilip dikilebilir topraklar kanunlarla korunmalı, tarımsal arazi tavanı kaldırılmalı, vergiler azaltılmalı ve çiftçiler, özellikle garantili satışlar vasıtasıyla modern piyasa-üretimine teşvik edilmelidir; bu noktada bazı Batı ülkelerinin deneyimlerinden faydalanılmalıdır.

İnanıyoruz ki, zikrettiğimiz önlemler çalışanlarımızın büyük bir çoğunluğunun sadece paralarıyla değil, kazandıkları çalışma alışkanlıklarıyla da birlikte gurbetten dönmelerini teşvik edecektir; geniş olarak düşünüldüğünde bu, şu anda işsiz bir çok işçinin istihdamına imkan verecektir.

XII

Ekonominin yapısı ve mülkiyet ilişkilerindeki değişmeler; korunması ve daha ileri götürülmesi gereken kazanılmış hakları ve toplumsal durumun olumlu fonksiyonlarını tehlikeye sokmamalıdır. Bu özellikle ücretsiz sağlık sigortası tabanını, işsiz, yaşlı ve hasta insanlar için halihazırdaki asgari yardımı, ücretsiz ilk ve orta dereceli okulları, anneler ve çocukları için koruma tedbirlerini ve benzerlerini ilgilendirir, bu kurumlar daha etkin olarak organize edilmeli, temel amaçları için tahsis edilmiş fonların büyük bir miktarını tüketen gereksiz engel ve bürokrasiden bu kurumlar kurtarılmalıdır.

XIII

PDA, moral ve ahlaki değerlerin hakiki kaynağı ve insanın yetişmesinde en önemli faktör olan ailenin korunmasına özel bir önem verir. Kalkınmanın hoş olmayan yanlarından ve kısımlarından biri olan ailenin yıkılması ne yapıp yapıp durdurulmalıdır. Kadınların bu yapıdaki rolünün yeri eşsizdir. Çocukları dünyaya getirip onları yetiştiren ve eğiten bir kadın bizce önemli bir toplumsal işlevi yerine getiriyordur. Bundan dolayı şunları savunuyoruz:

- Üçten fazla (dört) çocuk yetiştirecek olan anne-kadınlara özel koruma (sağlık koruması, çocuklarına istihkak, çok çocuklu kadınlara aylık bağlanarak emekli olma hakkının netice olarak tanınması, vb.);

- Çalışan kadınlar için farklı çalışma saatlerinin getirilmesi (hafta içindeki azaltılmış sayıda çalışma saati veya işgünü ile makul bir iş);

- Çocuk sayısına bağlı olarak emeklilik için gerekli hizmetin kısaltılması.

XIV

Yukarıda söylenenlere ilaveten biz, toplumsal ahlaksızlıkların bertaraf edilmesi veya en azından fiili bir azalma olmasıyla yakından ilgileniyoruz. Bununla biz, her şeyden önce adlandırıldığı şekilde "bağımlılık hastalıkları"ın (alkolizm, nikotinizm, uyuşturucu bağımlılığı) kastediyoruz ki bu durumda eğitim faaliyetlerine ilaveten ülkemiz ve dünyadaki şimdiye kadar ki deneyimlere dayanak çeşitli kısıtlayıcı önlemlerin de (vergiler, reklam yasağı ve kısmi yasaklama uygulamaları) uygulamaya konması gerekir.

Bu plan boş şeylere ve pornografiye karşı çabalarımızı da içerir, insanlara yanlış olanın yerine gerçek özgürlük, sahte-kültür yerine gerçek kültür sunulmalıdır.

XV

Evvelki üç maddeden itibaren bizim toplumsal programlarımızın, yokluğunda sadece iyi dilek olarak kalacağı önemli mali kaynaklar gerektirdiğinin farkındayız. Bu kaynaklan, bütün düzeylerdeki devlet harcamalarının yeniden ve radikal bir şekilde gözden geçirilmesiyle sağlayacağız. Masraftan çok bir devletimiz var. Ordu, polis ve memurlar için yapılan harcamaların azaltılarak gerekli ve makul bir miktara dönüştürülmesi büyük fonlar sağlayacaktır. Bu noktada, etkili bir ekonomi ile, toplumsal ve kültürel programlarımız için sağlam bir mali kaynak bulabiliriz.

XVI

Biz, ceza mevzuatının (ceza kanunları ve mahkeme usulü) değişmesini ve insan haklarıyla tutarlılığının sağlanmasını ve Yugoslavya'nın kabul edip onayladığı uluslararası anlaşmaların hükümlerinin sağlanmasını istiyoruz. Ceza Kanunu'nun 114, 133 ve 157. maddeleri tamamen silinip çıkarılmalı ve vatandaşların siyasi faaliyetleri yalnızca onların şiddeti desteklemeleri durumunda suçlanabilmelidir.

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Genel Beyannamesi'nin 13. maddesinde sağlandığı şekilde, aynı şartlar altında (şiddet unsurlarının olmaması) bütün siyasi tutukluların serbest bırakılmasını ve bütün siyasi mültecilerin ülkeye özgürce dönmesini istiyoruz.

XVII

Çevre kültürünün gelişmesi ve insan çevresinin korunması için bütün çevresel önlem ve faaliyetleri destekliyoruz. PDA üyeleri çevre hareketinin aktif üyeleri olacak ve faaliyet ve çabalarını destekleyecektir.

XVIII

Bu tüzükte tesbit edilen evrensel ve genel bir öneme sahip olan hedefler PDA tarafından ülkedeki diğer demokratik güçlerle işbirliği içinde gerçekleştirilecektir. Bu manada PDA kendisini farklı demokratik partiler, hareketler, dernekler ve gruplardan olduğu kadar, Yugoslavya'daki birçok insan haklarını ve özgürlüğünü koruma komitesinden müteşekkil demokratik cephenin parçalarından biri olarak görür. PDA Yugoslavya'nın bölünmesini ve yeniden şekillenmesini savunan veya şovenizm ve müsamahasızlığı destekleyen partilerle işbirliği yapmayacaktır.

Biz demokratik hareketlerin temsilcilerinin 8 Ekim 1989'da Otocec'te ilan edilen bildirgesini kabul ediyor ve onu kendimizin telakki ediyoruz.

Biz, ülkenin sosyal, siyasal ve ekonomik varlığında, nefret ve intikam olmadan değişme elde etmek için demokratik yola inanıyoruz.

 

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR