1. YAZARLAR

  2. Haksöz

  3. Demokrasi Kumarında İktidar Hayali

Demokrasi Kumarında İktidar Hayali

Mart 1996A+A-

Ulus devletin ve toplumun gerçeği hakkında tutarlı tesbitlere ve kimlik olarak vahyi ilkelere yeterince sahip olamayan siyasilerin, parlamenter mücadelede "müslümanlar lehine kazanımlar" elde etme iddiası vakıaya uygun değildir. Neyi değiştireceğini ve ne ile değiştireceğini Kur'an bütünlüğü içinde belirleme bilincine ve tavrına ulaşamayanların kime hizmet edecekleri sürekli tartışma gündeminde kalacaktır. Vahyi ve sosyal gerçekleri kavrama yükümlülüğü içindeki bir müslüman için siyaset, vahyin bilgisinden, vahyin bilgisi de hayattan Kopuk olamaz. Ayrıca müslüman eylem adamı, doğru eylem bilgisini taşımak zorundadır. Çünkü vahyi bilgi ve bilince sahip olmayan veya vahiyle irtibatını bulandıran eylem, dümeni bozuk gemi gibidir; rotasının nereye sapacağı belli olmaz.

İslami duyarlılık taşıyan veya İslam'a sempati besleyen altı milyon insanın oyunu sisteme alternatif olma iddiası ve "adil düzen" vaadiyle kendine çeken RP kurmaylarının, son hükümet krizinde ortaya koydukları rotasızlık da İslami mücadelenin gerekleri ve şartlan konusunda idraki körelmemiş insanları bir kere daha uyarmış olmalıdır. Demokrasinin, özellikle Fransız Devrimi'nden bu yana, egemenlerin tebayı sistemlerinin işleyişine katmak için veya yönetimde olma duygusundan istifade edip muhalefeti yumuşatmak için kullandıkları bir aldatmaca olduğunu unutup; egemenlerin izin verdiği ölçüde iktidar olmaya çalışmak zaten önemli bir aldanıştır. Faşist ideolojilerden devşirilen tarihi ve derin devlet anlayışı içinde hükümet olmayı iktidar olmak sanan bir anlayış, öncelikle karşılaştığı problemin önemini kavrayamamış demektir.

TC devleti, bugün baskın olarak asker-sermayedar sınıfı şeklinde belirginleşen Osmanlı artığı batıcı bir zümrenin ulusçuluk, laiklik, batıcılık esası üzerine kurduğu bir sistemdir. Bu sistemin işleyişine halkın katılımı seçimler kanalıyla olmaktaysa da gerçek iktidarı, sermayedar kulüpleri, özel harp dairesi, MGK, istihbarat örgütleri gibi icraatın ana rotasını belirleyen güç odakları oluşturmaktadır. Dolayısıyla devlet, finans ve güvenlik mekanizmalarını oluşturduktan sonra demokrasi sahnesini halkın kabiliyetli aktörlerine açmaktadır. Ancak Türkiye egemen sınıfının iç çekişmelerinden ve tebayı kuşatamamasından doğan sistem bunalımını, karşılaştığı mekanizmanın gerçeklerini kavramadan ve bu mekanizmayı değiştirebilmenin bedelini ödeyecek ciddi bir alt yapı hazırlığını gerçekleştirmeden aşacağını veya sistemi değiştireceğini vehmeden bazı aktörler, zaman zaman abartılı ve amatör heyecanlara kapılıp romantik düşler kuruyorlar. Düzen değişikliği vaadiyle ortaya atılan bu kurulu sahne aktörleri, düzenin gerçeği ile karşılaştıklarında bu kez düzeni oluşturan egemenlerin önünde diz bağları çözülüyor, parlamenter mücadelenin elde edilen imkanlarıyla yetiniliyor. Romantik düşlerin patlayan balonu, sisteme karşı beklenti içine giren mazlum kitlelerin mücadele azimlerini de sönükleştiriyor. Dün düzeni değiştirme adına sol eğilimli kitlelerin muhalefet duygularını ulus devletin kuruluş ilkeleri ile kuşatan aktörlerle, bugün sisteme muhalif kitlesel İslami duyarlılığı ordu ve sermayedar sevgisi ile kuşatıp bulandıran aktörler aynı zaafı taşıyorlar. Doğru ilkelere sahip olamamak, halka egemen olan sistemi gereği gibi tanıyamamak ve sistem içi mücadelede sistemi değiştirecek kendine yeter bir güce sahip bulunmamakla sonuçlanmaya mahkumdur.

Sistemi değiştirme iddiasındaki RP kurmayları Araiık'95 genel seçimlerinden sonra bilinçsiz ve ilkesizce taşıdıkları iktidar olma hırsı yüzünden, kendilerinin sistem tarafından iyice terbiye edildiler. Türk ordusunun faziletini, sermaye sınıfından Özdemir Sabancı'nın şehitliğini, cenaze namazında Vehbi Koç'un iyiliğini deklare eden RP'nin kurmayları, demokrasi oyununda desteğini aldıkları kitleleri de bu saçmalıkları ile oyalarken, egemenleri oldukça memnun etmektedirler.

Fakat gelinen noktada Ortadoğu'da Mısır, İsrail, Türkiye arasında emperyalist bir pakt kurulmaya çalışılırken; sermaye düzeninin sahipleri rantiyeci, teşvikçi, rüşvetçi alışkanlıklarına yeni ortaklar kazandırmak istemezken; Askeriye tüm iç düzenlemelerini başına buyruk olarak gerçekleştirmek durumundayken; dindar muhalif kesimi sistemin işleyişine katarak sistemin işleyişini güçlendirmek adına hükümet düzeyinde bile yeni bir dengenin kurulmasına gerek duyulmamış olacak ki. RP basit bir müdahale ile koalisyon hükümeti dışına itildi. Bu müdahalede Genel Kurmay'ın birdahli olmadığını "erkekliğini" kanıtlarcasına ilan eden RP kurmaylarının, kendine yeterlilik, eminlik ve ilkelilik adına ne büyük acz içinde oldukları bir kere daha somut olarak ortaya çıktı.

İslami mücadelenin egemenler karşısındaki hedefi, hükümeti değil iktidarı almak olmalıdır. Toplumsal iktidarı elde etmenin yolu ise, halkın iradesini vahyin mesajı doğrultusunda değiştirmenin sonucunda elde edilebilecek topyakün bir mücadeleye bağlıdır. Böyle bir süreci paylaşamayan müstezat kesimlerin kurtuluş beklentisindeki dram, kendileri ıslah edilmeye muhtaç olanlardan kurtuluşu beklemeleridir. Egemenlerin hesabını da, "sağlam güçlerin zorunu da ve demokrasi oyununu da bozacak olan kendine yeter, kimliğini gizlemeyen ve ilkelerinden taviz vermeyen bir İslami mücadele hattının kurumlaştırılmasıdır.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR