1. YAZARLAR

  2. Atasoy Müftüoğlu

  3. Çürüyüş Çağı

Atasoy Müftüoğlu

Yazarın Tüm Yazıları >

Çürüyüş Çağı

Eylül 2003A+A-

Bugünün dünyası, her geçen gün daha yoğun bir şekilde askerileşen bir dünyadır. Bilim ve teknoloji, daha çok silahlanmaya hizmet ediyor,  insani amaçlardan çok, askeri ve ideolojik amaçlar için kullanılıyor. Bunun doğal bir sonucu olarak, büyük insani felaketler ortaya çıkıyor.

Bugünün dünyası değerlere dayalı bir zihniyeti değil, sayılara dayalı bir zihniyeti, araçlara dayalı bir zihniyeti temsil ediyor. İnsanlık, küresel anlamda medya aracılığı ile kontrol ediliyor, şekillendiriliyor, yönetiliyor. Zayıf ve güçsüz toplumlar, özellikle de İslam dünyası toplumları sürekli olarak bir dış müdahaleye maruz kalıyor; hayatlarını istedikleri şekilde düzenleme haklarına sahip bulunmuyor. Sözü geçen toplumlar her an her türlü tehlikeye açık haldeler. Zayıf ve güçsüz toplumlara özgür ve eşit toplumlar olarak bakmamak, bir barbarlığın işaretidir.

Hepimiz medyatik gözetim altında tutuluyoruz.

Artık, hiç kimsenin kendisine özgü, bağımsız, özgür, çerçevesi, ufku, yorumu yoktur. Herkes, medyatik, hazır, paketlenmiş, güdümlü, çağırılmış, çerçeveleri, ufukları ve yorumları tüketiyor. Bu durum, küresel bir faşizm karşısında bulunduğumuzu gösteriyor. Küresel faşizm, hepimizi kendi mülkü gibi görüyor.

İdeolojik/politik gözetim yoluyla kitleler maniple ediliyor; bu nedenle kendi kendimize, kendi varlığımıza sahip olamıyoruz, eylemde bulunma iradesi ve gücü taşımıyoruz. Algılama yeteneklerimiz ciddi bir şekilde kısıtlanıyor; bize dayatılanları görüyor, öğreniyor, yazıyor ve konuşuyoruz, istediklerimizi ve sorumlu olduklarımızı değil. Bugünkü varoluş biçimimiz bir tele-varoluş biçimidir. İnsanlığın dünyası teknoloji tarafından belirlenen tek yönlü bir dünyadır. Böyle bir dünyada anlamlar önemsizleştirilmekte ve çürümeye terk edilmektedir. Rasyonalizm kutsallaştırıldığı için, insanlar sezgi ve duygudan yoksunlaştırılıyor, düşüncesizleştiriliyor. İnsanlar, insani olana değil, resmi ideolojilere ait olana koşullandırılıyor. Resmi ölçüler, yorumlar, akıl dışı bile olsa gündeme gelebiliyor; insani, ahlaki hassasiyetler geçmişe özgü hassasiyetler olarak değerlendirildiği için, gündeme alınmıyor. Her alanda ortaya çıkan ticarileşme değerlerin tasfiyesi sonucunu doğuruyor. Bugün, estetik beğeniler bile, endüstriyel düzlemde üretiliyor.

Hayatın her alanını, kimliksizliği, kişiliksizliği, içeriksizliği, yüzeyselliği, anlık ve günlük ilgileri, gösteriyi ve gösterişçiliği temsil eden, sonradan görmeliği temsil eden moda'lar işgal etmiştir. Giyim-kuşamda, düşüncede, entelektüel hayatta, kültürde, moda tercihlerde, bugün önemli olan, yarın tamamen önemsiz olabiliyor, unutulabiliyor, değersizleşebiliyor. Hangi alanda olursa olsun, moda tercihler, kararsız, sorunlu, konjonktürel kimlikler üretiyor. Moda tercihlerde bireyler kendilerin dış görünüşleriyle, maddi varlıklarla ve simgesel araçlarla, belirsiz/anlamsız ifade biçimleriyle ifade ediyor. Bireyler, gerçek kimliklerini asla yansıtmayan, koşullara göre şekillenen imajlarla var olmaya çalışıyor. Teknik akılla düşünen günümüz insanı, yalnızca maddi bilgilere ulaşma çabası içinde bulunuyor, teknik akıl insanı bir eşya gibi görüyor, insanın insana tahakkümüne zemin hazırlıyor, insani özellikleri dikkate almadığı için, insanı insanlıktan çıkarabiliyor.

Toplumlar arasında acımasızlıklar, duygusal/ahlaki dayanışma yoksunlukları, paylaşım duygularının kaybolması da gösteriyor ki; herkesin her şeyi boş verdiği ürkütücü bir dönemde yaşıyoruz. Filistin'de, Irak'ta, Afganistan'da, Çeçenistan'da halen yaşanmakta olan; haksız, akılsız, vicdansız, ahlaksız, mantıksız, hukuksuz barbar işgaller ve katliamlar karşısında, siyasal değeri olmayan ve siyasal sessizlik içerisinde bulunan İslam dünyası toplumları köle ruhlu bir dönemde bulunuyor.

İslam toplumlarına yönelik zulümlerin çığ gibi büyüdüğü, aşırılıklar, ölçüsüzlükler, hezeyanlar, yıkımlar ve karabasan çağında ve insansızlaşan dünyada, samimiyetsizliği, çürümeyi sorgulayarak durdurabilir, bütün kaybettiklerimizi direnişle yeniden kazanabiliriz, kötülüklere, faşizmlere hayır diyerek yeniden hayata dönebiliriz.

Özgürlüklerin değerini bilenler, özgürlükleri için kavga verirler ve direnirler.

İnsanlığın yalnızca düşünsel planda vicdanı olmak yeterli değildir, insanlığın aynı zamanda eylemsel planda da vicdanı olmak gerekir. Bunun için, imanımızı, düşüncelerimizi, hayatın içerisinde gerçek kılacak bir ibadet hazzına, iştiyakına, istirakına, yoğunluk ve heyecanına sahip olabilmeliyiz. Hayatımızı, hayatın bütün yönlerine yansıyacak bilinçli ve coşkulu ibadetlerimizle, içten, samimi ilişkilerimizle, sorumlu eylemlerimizle anlamlı kılabiliriz.

Düşünsel ve ahlaki içeriklerimizin uzlaştırılmasına ve yozlaştırılmasına meydan vermemeliyiz.

Acımasız tekdüzeliklerden kurtulmayı başarmalıyız.

Hayatımızı, insani etkinliklerimizi, ilişkilerimizi, inançlarımızdan bağımsız olarak gerçekleştiremeyiz. Her şartta özgür ve vakur duruşlara sahip olmalı, kendi kaynaklarımıza ve imkanlarımıza sonuna kadar güvenmeliyiz. Davamızın ve değerlerimizin kirlenmesine, kirletilmesine seyirci kalamayız. Bugünün modası olan görecilik konusunda hassas davranmalıyız, canımız ne istiyorsa onu yapmak, canımızın istediği doğrultuda yorumlar ve ilişkiler geliştirmek konusunda özgür değiliz. Akli ve kalbi içeriklerimiz, sınırlarımızı şanı çok yüce Rabb'imize borçluyuz.

Ahlaki hassasiyetlerimizi, duyarlılıklarımızı ateşlemeli, her türlü bilinç bulanıklığını aşmalıyız.

Yerel zamanlarda değil, küresel zamanlarda yaşamamızı mümkün kılacak bir birikime sahip olmalıyız. İnançlarımız küresel mesafeleri ortadan kaldıran ve kalplerimizi, ruhlarımızı yakınlaştıran inançlardır.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR