1. YAZARLAR

  2. Feride Serdaroğlu

  3. Bir Kur'an Meali Değerlendirmesi

Feride Serdaroğlu

Yazarın Tüm Yazıları >

Bir Kur'an Meali Değerlendirmesi

Aralık 1993A+A-

Kur'an-ı Kerim'in Allah Teala'nın insanlara olan mesajını ihtiva eden tek ilahi kelam olması sebebiyle dinin temel kaynağı olduğu, inananlar tarafından mutlak olarak kabul edilen bir gerçektir.

Bu husus İslam bünyesi içinde sayılabilecek her şahıs, mezhep ve fırka tarafından tartışmasız benimsenen bir prensip olmakla birlikte, tarih boyunca dini anlayışların oluşmasında ve şekillenmesinde; imanın nasıl ve hangi tarzda yaşantıya dönüşeceğinin belirlenmesinde Kur'an'ın ortaya koyduğu ölçünün her zaman temel alındığını söylemek maalesef mümkün değildir. Zira ayetlerin, Kur'an'ın kendi bütünlüğü içinde sahip olduğu ahenk ve bu ahengin oluşturduğu ana fikirler çerçevesinde değil de mevcut anlayışlar ve bu anlayışlardan etkilenen rivayetlerden hareketle yorumlandığı vaki olmuştur. Bir başka deyimle Allah'ın kelamı merkeze alınarak ona göre bir din anlayışı oluşturulacağına, mevcut din anlayışına göre vahyin tefsir edildiği görülmüştür.

Öyle bir anlayış hakim olmuştur ki müslümanların Kur'an'ı okuyup anlayabilmeleri için bir sürü ön şartın gerekliliği ileri sürülmüş. Neticede bir yanda kanaat ve inançlar oluştuktan sonra vahye yönelinmesi sebebiyle onun objektif bir yaklaşımla anlaşılamaması durumu ortaya çıkmış, diğer yandan pek çok müslümanın Kur'an okumasına engel olunmuştur. İnsanlara Kur'an okurlarsa ya hiç anlamayacakları veya yanlış anlayıp haktan sapacakları empoze edilmiştir. Din adına dinin kaynağının halk tarafından okunması adeta yasaklanmıştır. Kur'an o kadar yüceltilmiştir ki sonunda mümin hayatından çıkarılmıştır.

Halbuki o her müslümanın haşir-neşir olması gereken bir başucu kitabıdır. Üstelik mucize bir kitap olarak inanan herkesin anlamasına müsaittir.

Kendi ifadesiyle "açık bir kitap"1 olup "öğüt alınması için kolaylaştırılmıştır."2 Yine Kur'an'ın kendi beyanına göre, onu okuyup sırat-ı müstakime ulaşmanın tek şartı belirli bilgileri edinmekten ziyade takva sahibi olmaktır. "Şüphesiz bu kitap takva sahipleri için bir hidayet rehberidir."3

Bütün bunları düşündüğümüzde Kur'an'ı Kerimin yeni bir mealinin yapılmış olmasını müslümanlar adına sevindirici buluyoruz. Bir zamanlar Kur'an-ı Kerim'in halka açılmasını doğru bulmadıklarından dolayı tercüme edilmesine dahi karşı olanların bulunduğu hatırlanırsa niçin sevindirici bulunduğu daha iyi anlaşılır.

Artık Türkiye'de bu konuda fark edilir bir değişme olduğu söylenebilir. Bilinçli olarak Kur'an akılcılığı, Kur'an anlayışı Kur'an müslümanlığı sık duyulan ibareler arasına girmiştir. Akademik olarak "Kur'an'a göre" kelimeleriyle başlayan tezler yapılmaktadır. Görünüm bu şekilde olmakla beraber sözlerinin başına Kur'an'ı ekleyen, Kur'an müdafiliği yapan kişilerin, grupların ne derece Kur'an-ı Kerim'i ölçü aldıkları tartışma konusudur. Sanki bir zamanlar kendi düşüncelerini yerleştirmek için dini kullananlar olduğu gibi bugün de kendi düşüncelerine dini bir kisve vermek için Allah'ın Kitabını kullananlar vardır.

Türkiye'de Kur'an'a dönmek gerektiği üzerinde duran kişilerden biri olan, hatta Kur'an'daki İslam adlı bir eseri dahi bulunan Y. Nuri Öztürk'ün meal çalışmasını ilk gördüğümde ve önsözünü okuduğumda Kur'an-ı Kerim'in günümüz insanının anlayabileceği bir üslupla yazılmış, ayetlerin olabildiğince Arapça asıllarına bağlı kalınarak, aynı zamanda mananın daraltılmamasına da titizlik gösterilerek tercüme edildiği bir çalışmayla karşılaşacağımı zannetmiştim. Zira Önsözde yazar bazı meallerde, Kur'an'ın ruhuyla, Arap dilinin verilerine asla uymayan çevirilerin varlığından söz etmektedir. Ayrıca dil problemlerinin olduğunu belirtmekte, bazılarının parantez cümleleriyle dolu olduğunu kendi meal çalışmasındaki ilkelerini özetle şöyle açıklamaktadır.

"Mealde yaşayan Türkçe kullanılmıştır. Ancak Allah'ın isimleri ve Türkçe'de bir kelimeyle ifade edilmesi oldukça güç olan Kur'ani kavramlar olduğu gibi korunmuştur.

Hiç bir parantez cümlesi yoktur.

Birden fazla anlamı olan kelimelerin anlamının biri değil, tümü verilmiştir. Bu durumda araya bolü çizgisi konulmuştur.

Bazı kelime ve deyimlere geleneksel müfessirlerin kullandıkları Arap dili ve Kur'an terminolojisi açısından tutarsız ve zorlama görülen karşılıklar yerine Arap dili lügatlarının verdiği karşılıklar kullanılmıştır.

Sure başlangıçlarına ve sayfa üstlerine surenin hem resmi mushaftaki numarası, hem de iniş sıra numarası konulmuştur.

Fıkıh ve tasavvuf ekollerinin kendi anlayışlarına uygun olarak, kelime, edat ve bağlaçlara yükledikleri yerel sübjektif anlamlara itibar edilmemiştir."4

Ancak tercüme dikkatle okunduğu zaman görüleceği üzere çalışmanın sahibi başkalarına eleştiri getirdiği hususlara bazen kendisi de riayet etmemekte, önsözde ortaya koyduğu ilkelere ise her zaman uyduğunu söylemek mümkün görülmemektedir. Bu yazıda okuyucuya örnek olması için bir meali hazırlayan tarafından ayetlerin kişisel düşüncelere göre tercüme edilmesi eleştirilip, farklı anlamlara gelen kelimelerin anlamlarının teki değil de bütün verildiği özellikle belirtildiği halde, bu hususun da gerçekleştiği söylenemeyecek metinler mevcuttur. Burada okuyucuya bir fikir vermek amacıyla bir kaç örnek üzerinde durulacaktır.

Kur'an'ın önemli bir kavramı olan salih kelimesi ilahi kelamın manasını bütünüyle aksettirecek şekilde tercüme edilmemiştir. Pek çok ayette geçen "elleziyne amenu ve amilu's-salihatı" (iman edip salih ameller işleyenler) ibaresi, "iman edip barışa yönelik değerler üretenler", "iman edip barışa yönelik işler yapanlar", "iman edip barış uğruna iyi işler yapanlar"5 gibi tercüme edilmiştir ki, bu ibareler nassın manasını tam olarak ifade etmemektedir. Aynı şekilde "salihun" ve "şalinin" ibarelerinin de "barışseverler", "barışa yönelik iş yapanlar"6 gibi ve benzeri ifadelerle tercüme edilmesi kelimenin manasını yeterli şekilde yansıtmamaktadır. Şöyle ki salih kelimesinin kökü salandır. Barış manasında bir isim olan sulh da aynı kökten gelir. Bu kelime her ne kadar fesadın zıddı olarak barış manasına gelse de tek manası bu değildir. Salah bir nesne ve bir şeye yaraşık ve uygun olmak manasına gelir. Salih iyi olan şeye denir. Yine salih Allah'ın ve kulların haklarına uygun davranan manasına gelip istikamet üzere olmayı ifade eder.7 Dolayısıyla salih kelimesi içine sadece barış değil, iyi olarak nitelenen her şey girer. Bu kavram sadece barışla sınırlanamayacak kadar geniş manalı bir kelimedir. Salih amelin barışa yönelik değerler şeklindeki tercümesi manayı daraltmaktadır. Ayrıca salihler için "barışsever" kelimesinin kullanımı da, barışseverin Türkçe'deki manası düşünüldüğünde uygun olmadığı görülür. Barışsever, barışı seven, her şeye rağmen barışı savunan kimse devletlerarası barış taraftarı gibi8 manalarına gelir. Mesela hak yolunda savaşmak salihlerden olan bir kişinin fiili olabilir. Ancak barışsever kelimesinin bu manayı içerdiğini söylemek oldukça güçtür.

Kur'an-ı Kerim'in önemli kavramlarından olan "cihat" bazı yerlerde de "uğraşıp didinmek veya sadece didinmek, gayret göstermek şeklinde tercüme edilmiştir ki bu ifadeler Kur'an terminolojisi içinde kelimenin insanlara çağrıştırdığı manayı karşılamamaktadır. Nitekim bazı ayetlerde kelimenin orijinal şekli aynen muhafaza edilmiş, bazen de savaşmak olarak tercüme edilmiştir. Birbirine benzer metinler içinde yer alan kelimeye niçin farklı manalar verildiği anlaşılamamıştır. Mesela Enfal Suresi 72. ayetinde geçen cihat ifadesi "Onlar ki inanıp hicret ettiler, mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda savaştılar ve onlar ki hicret edenleri barındırdılar..." şeklinde tercüme edilirken, aynı surenin 74. ayetindeki cihat kelimesi "O inanıp hicret edenler, Allah yolunda didinenler, o barındırıp yardımcı olanlar" şeklinde tercüme edilmiştir.

Bakara Suresi 219. ayetinde geçen "hamr" kelimesi uyuşturucu olarak tercüme edilmiştir. Arap dilinde hamr aklı örten her şey demektir. Nitekim başörtüsü manasına gelen hımar aynı kökten gelir. Yani hımar maddi örtünün adıyken, hamr manevi örtünün adıdır. Hamr bazılarına göre bütün müskiratın (sarhoşluk veren şeylerin) ismidir, bazılarına göre de hurma ve üzüm şarabının adıdır.9 Uyuşturucu maddeler de insan aklını örtmesi sebebiyle hamrın içine girer. Ancak Türkçe'de uyuşturucu madde denilince morfin, kokain, esrar gibi maddeler için kasdedilip10 kelimenin kapsamına alkol girmemektedir. Geniş düşünüldüğünde alkol da uyuşturucular içinde telakki edilebilir. Muhtemelen meali hazırlayan da böyle düşünmüş olmalı ki bu şekilde kullanmıştır. Ancak bu kullanım gramer açısından uygun görülse dahi meal okuyucusunun yanlış anlamasına müsait bir ifade olduğu için burada özellikle dikkat çekilmiştir.

Diğer çalışmalar dil açısından eleştirilip yaşayan Türkçe'nin kullanıldığı iddia edildiği halde bazı ayetlerde dilimize yerleşmiş yaygın kullanım yerine alışık olunmayan, kulağa yabancı gelen ifadeler kullanılmıştır. Mesela genelde hidayete erdirmek veya doğru yolu göstermek şeklinde tercüme edilen metinlerin "doğruya ve güzele klavuzlamak"11 şeklinde manalandırılması, Türkçe grameri açısından doğru olsa dahi üslup olarak uygun görülmemektedir.

Yine mealde insana tasavvufi düşünceleri çağrıştıran kelimeler kullanılmıştır. Mesela mealde genelde nefs ve enfüs kelimeleri öz benlik olarak tercüme edilmiştir.12 Arapça'da ruh veya bir şeyin zatı, kendisi, hakikati manalarına gelir.13 öz ve benlik kelimeleri için sözlüklere ayrı ayrı bakıldığında öz; bir kimsenin benliği, kendi manevi varlığı, nefis, derun; bir şeyin temel öğesi; en kuvvetli ve kıvamlı bölümü manalarına gelir. Kendi anlamında birleşik kelimeler türetir. Benlik ise bir kimsenin öz varlığı, kişiliği, onu kendisi yapan şey, kendilik manalarına gelir.14 Bu iki kelimenin birleşmesinden oluşan özbenlik kelimesi ise insanın kendi kendisi veya kendisinin temeli manalarında olabilir. Kelimenin bu şekilde kullanımı manayı açıkça ifade etmemekte, insanda ancak mistik düşünceleri çağrıştırmaktadır. Halbuki ayetlerin çoğunda nefs ve enfüs kendisi, kendileri olarak tercüme edilebilir. Nitekim tercümeyi hazırlayan isabetli bir kullanımla Al-i İmran Suresi 69. ayetinde "enfüsihim" kelimesini "kendileri" olarak tercüme etmiştir.

Bütün bunlara rağmen mealde sure başlangıçlarında ve her sayfanın üstünde, surenin resmi mushaftaki numarasıyla beraber nüzul sırasındaki numarası verilmesi mealin orijinal bir yönüdür. Nitekim aynı usulü Süleyman Ateş tefsirinde uygulamıştır. Ayrıca esmau'l-hüsna gibi Türkçe'de bir kelimeyle ifadesi oldukça güç olan kavramların prensip olarak aynen kullanılması da bir farklılık sayılabilir. Ancak meal sonunda esmau'l-hüsnanın kısa açıklamaları verildiği gibi diğer kelimelerin de açıklamaları ilave edilseydi, okuyucu yazarın bir başka eserine veya bir lügata müracaat etmek zorunda kalmadan bu kelimeleri anlamak imkanına kavuşurdu.

Bu yazıda sunulan örneklerle beraber yapılan tercümenin bütünü üzerinde düşünüldüğünde, İslam'ın sadece barış ve sevgiden ibaret, mistik ağırlıklı bir din olduğu izlenimini uyandırabilecek ifadeler, insanın dikkatini çekmektedir. Özellikle Kur'an-ı Kerim'in sık tekrarlanan kavramlarından olan salih amel işleyenler, salihler gibi ibarelerin genelde barış kelimesi kullanılarak tercüme edilmesi göze çarpmaktadır. Bu ve benzeri kullanımların gramer açısından doğru olduğu iddia edilebilir. İleri sürülebilecek itirazlar velevki doğru kabul edilse dahi, eleştiri getirilen hususlar geçerliliğini kaybetmez. Zira bir kelimenin diğer bir dildeki karşılığı verilirken, gramer açısından uygunluğu kadar, karşılık olarak verilen kelimenin pratik hayatta kazandığı mananın ve o dilin kültürüyle yetişmiş insanın zihninde uyandırdığı anlamın, orijinaliyle uyuşması da önemlidir. Okuyucunun tercümeleri aslına paralel olarak anlayabilmesi için dikkat edilmesi gereken hususlardan biri de budur. Yapılan tercüme Allah'ın kelamı olduğunda tercümelerde gözetilmesi gereken bütün hususlara çok daha titizlikle dikkat edilmesi tabidir. Onun her kelimesinin, her harfinin Allah Teala tarafından belirlendiğini düşündüğümüzde gösterilmesi gereken hassasiyet anlaşılmış olur. Herhangi bir kitap için ayrıntı kabul edilecek bir husus Kur'an için ayrıntı kabul edilemez. Daha açık bir ifadeyle Kur'an-ı Kerim için ayrıntı söz konusu değildir. Bu düşünceden hareketle yapılan meal çalışmasına, konunun ciddiyeti ve önemine binaen, sınırlı da olsa bazı eleştiriler getirilmiştir.

Notlar:

1. 27/Neml, 1; 28/Kasas, 2; 43/Zuhruf, 2.

2. 54/Kamer, 17,22,32,40.

3. 2/Bakara, 2.

4. Yaşar Nuri Öztürk, Kur'an-ı Kerim Meali (Türkçe Çeviri), s. 13.

5. Msl. bkz.: 2/Bakara, 25, 82, 277; 3/Al-i İmran, 57; 4/Nisa, 57, 122, 124, 173; 5/Maide, 9, 93; 13/Ra'd, 29 ayetlerinin mealleri.

6. Msl. bkz.: 2/Bakara, 130; 3/Al-i İmran, 39, 46, 114; 4/Nisa, 69; 5/Maide, 84; 7/A'raf, 168 ayetlerinin mealleri.

7. Lisanu'l-Arab, "slh" maddesi; Ragıb el-İsfahani, Müfredat, "salah" maddesi; Kamus Tercümesi, "slh" maddesi; Tehanevi, Keşşaf, "salah maddesi.

8. 20. Yüzyıl Ansiklopedik Okyanus Türkçe Sözlük, "barışsever" maddesi.

9. Bkz.: 4 numaralı dipnotta geçen eserle ilgili kelimeye.

10. Okyanus Türkçe Sözlük, "uyuşturucu" maddesi; TDK Türkçe Sözlük, "uyuşturucu" maddesi.

11. Msl. bkz.: 2/Bakara, 26, 264; 3/Al-i İmran, 20; 5/Maide, 51; 9/Tevbe, 24 ayetlerinin mealleri.

12. Msl. bkz.: 2/Bakara, 9, 44, 223; 10/Yunus, 44; 17/İsra, 14 ayetlerinin mealleri.

13. Lisanu'l-Arab, "nfs" maddesi; Kamus Tercümesi, "nefs" maddesi.

14. Okyanus, "öz" ve "benlik" maddeleri;  TDK Türkçe Sözlük,  "öz" ve "benlik" maddeleri.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR