1. YAZARLAR

  2. Tahir Mustafa

  3. Batı Siyaset Söyleminin Dili

Batı Siyaset Söyleminin Dili

Temmuz 2009A+A-

Sovyetler Birliği’nin son yıllarında (1980’lerin sonlarına doğru) Mikhail Gorbaçov’un başkan olduğu dönemde bir grup Sovyet gazeteci ABD’deki “özgür basının” nasıl çalıştığını görmeleri için ABD’ye davet edildi. Amaç Gorbaçov’un “glasnost”u (açıklık) başlattığı evrede Sovyetler’e Batı medyasının çalışma tarzını öğretmekti. Gezinin sonunda Sovyet gazeteciler çok etkilenmişlerdi. İçlerinden birisinin sorduğu şu soru etkilenmenin boyutlarını ortaya koymaktaydı: “Nasıl oluyor da insanların parmaklarını kırmadan bu uyumu sağlayabiliyorsunuz?”

Batı tarafından sürekli pazarlanan efsanelerden birisi de özgür basın söylemidir. Bu ifade özgür dünya efsanesiyle aynı anda gündeme getirilirdi. Soğuk Savaş dönemi boyunca “Demir Perde” gerisindeki esir milletlere nispetle “Özgür Dünya” ifadesi kullanılırdı. Berlin Duvarı’nın yıkılması ve Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte Soğuk Savaş sona erse de o dönemin zihniyeti devam etmekte. Küba ve Venezüella ABD’nin Soğuk Savaş zihniyetini sürdürme ısrarı yüzünden o dönemin kötü sonuçlarının sıkıntılarını hâlâ çekmekte.

Son yıllarda yeni bir sözlük ortaya çıktı. “Kızıl tehlike” yerini “yeşil tehlike”ye bıraktı. Komünistlerin yerini “Müslüman fundamentalistler” aldı. Terörizmi yaygınlaştırarak Batıyı tehdit eden yeni düşman artık bunlar! George W. Bush “onlar bizim özgürlüklerimizden nefret ediyorlar” diyordu. Beyaz Saray’da işi bitti ama bu yaklaşımı Batı siyasi literatüründe yer tutmaya devam ediyor. ABD başkanlık seçimlerini kaybeden John McCain, Guantanamo Körfezi’ndeki tutsaklardan bahsederken bu ifadeyi kullanmaktan çekinmedi. Tutsakların serbest bırakılmamaları gerektiğini, çünkü onların Amerikan yaşam tarzından nefret ettiklerini söylüyordu. McCain ve benzerleri için özgürlük Amerikan tarzı yaşamdan ayrı düşünülemeyecek bir şey. Peki, nedir Amerikan tarzı yaşam? İri hamburgerler yemek, günde 6 şişe bira içmek,  ateşli silahlar yüzünden yılda 30.000’den fazla insanın ölümüne sebebiyet vermek ya da dünya nüfusunun sadece % 5’ini oluşturmalarına rağmen dünya enerji kaynaklarının % 40’ını tüketmek mi?

Barack Obama’nın seçilmesiyle birlikte onlarca yıldır pazarlanan efsaneler listesine yenileri eklendi. Listenin başında değişim efsanesi yer almakta. Bir yalanın sürekli tekrarlanması insanların inanması için yeterli olmakta. Nazi propaganda şefi Joseph Goebbels bunları görse gurur duyardı. Obama’nın değişim söylemine sadece saf Amerikalılar değil, Batı düşkünü Müslümanlar da kolayca kandılar. Bu Müslümanlar Bush’u bir sapma olarak görüyorlar. Onlar Obama’nın taze bir nefes olduğunu ve Amerikan değerlerini yeniden deruhte edeceğini ileri sürüyorlar. Kandırılmaya ne kadar da hevesliler.

Obama’nın değişim söylemini irdelediğimizde şunlarla karşılaşmaktayız: Bu yılın başında başkanlık yemini ettiğinin ertesi günü Obama, askeri mahkemelerin duruşmalarını erteledi ve bir yıl içerisinde Guantanamo’yu kapatacağını söyledi. Üç ay sonra askeri mahkemeler kararından vazgeçti. 13 Mayıs’ta Amerikan askerlerinin Ebu Garib’teki tutsaklara yaptıkları işkenceleri ve işkence sonucu ölen Iraklıları gösteren fotoğrafları yayınlamaktan vazgeçtiğini söyledi. Bu kararına mazeret olarak ortaya attığı iddia bu durumun düşmanlar tarafından Amerika’ya olan nefretin artması için kullanılabileceğiydi. Amerikalıların gaddar davranışlarında bir iyileşme olduğuna dair bir emare gözükmemekte. Bir hafta önce onun Başsavcısı Eric Holder işkenceye karışan ya da ona yasal meşruiyet sağlayan hiç kimsenin yargılanmayacağını söyledi. Masalın sonu...

Bu siyasi demeçlerin ve kararların ötesinde bütün bir sözlük öyle tahrif ediliyor ki İngilizce dili anlamsız hale geliyor. Tahrif edilen sözcüklerin bir kısmı yeni, bir kısmı da uzun süredir tedavülde. Hali hazırda kullanılan bu ifadelere bir göz atalım ve gerçekte ne anlam ifade ettiklerini irdeleyelim.

1) Deniz Aşırı Güvenlik Operasyonları

Önceleri “teröre karşı savaş” ifadesi kullanılmaktaydı. Bu söylem dünya çapında negatif bir etki uyandırdı ve ayrıca birçok insanın Amerikan karşıtı olmasına yol açtı. Obama bu söylemin değişmesine kanaat getirdi. Aynı politikayı yeni bir ifadeyle devam ettirmek gerekmekteydi. “Deniz aşırı güvenlik operasyonları” söylemi askeri operasyonun meşru bir amaç için yapıldığı izlenimi çağrıştırmaktadır.

2) Tali Zarar

Bu söylem Amerikan güçleri nerede masum bir sivil öldürürse orada kullanılmaktadır. Irak, Afganistan ve Pakistan’da bu söylem sıkça kullanılır. Bu ifadeyle öldürmelerin kasten yapılmadığı anlatılmak istenir. Sonra herhangi bir kimse Amerikalıları bir milyon Iraklıyı katletmekle nasıl suçlayabilir? Çünkü onlar Iraklıları özgürleştiriyorlar. Hakeza Afgan sivillerin hava saldırılarında ölmelerinden kim ABD’yi sorumlu tutabilir? Mayısın 4’ünü 5’ine bağlayan gecede Afganistan’ın Farah bölgesindeki Bala Baluk’ta 140 sivil katledildi. Aynı şekilde benzer bir saldırıda 21 Ağustos gecesi Heart bölgesinde 90 sivil katledildi. Böyle bir olay gerçekleştiğinde ABD’nin standart ilk tepkisi bunu inkâr etmektir. Daha sonra olayın etkisini azaltmak için birkaç kayıp ifadesi kullanılır. Daha sonraki savunma tarzı ise kötü Taliban’ı suçlamaktır. Olayın gerçekleştiğine dair inkâr edilemez kanıtlar ortaya çıktığında hikâye değişir ve ABD olayı soruşturmaya başlar. Şayet aylar geçmez de birkaç hafta içerisinde gerçek ortaya çıkarsa Amerikalılar bunun tali bir zarar olduğunu itiraf ederler ve komutanlara gelecekte bu tarz olaylar yaşanmaması yönünde talimatlar verdiklerini iddia ederler. Amerikan medyası bütün bu süreçlerde destekleyici bir rol oynar.

3) Afgan Halkını Koruma Programı

Bu, yerel halkı asilere karşı silahlandırma çabasıdır. Bu program Afganistan’da iç savaşa yol açmaktadır. Sahip olduğu silahlarla kabileleri mağlup edemeyen ABD, onları mağlup etmenin en iyi yolunun onları birbirleriyle savaştırmak olduğunu düşünmektedir. Bu program onlara koruma değil ölüm getirmektedir.

4) Geliştirilmiş Sorgu Teknikleri 

Guantanamo’da, Ebu Garib’te, Bagram’da ya da ABD askeriyesi tarafından dünyanın çeşitli yerlerinde oluşturulan hayalet hapishanelerde tutsaklara çok kötü işkenceler yapıldı. İşkence Karşıtı Anlaşma’ya ve işkenceyi yasaklayan Cenevre Konvensiyonu’na imza atan ABD, işkence fiilini tanımlamak için yeni ifadeler icat etti. İşkence kelimesinin oluşturduğu nefret ve tiksinti havası, bu tarz ifadeler kullanılarak dağıtılmak isteniyor. ABD tarafından yapılan işkencelerden bazıları şunlardır: Tutsakların kafalarını suya batırarak boğulma hissi yaşamalarını sağlamak, bileklerinden tavana asarak uzun süre; kimi zaman günlerce böyle bırakmak, bu kişileri ya çok sıcak ya da çok soğuk ortamlarda bulundurmak, uzun süreli uykusuz bırakmak ve jiletlerle vücudu doğramak. ABD’li yetkililere göre işkence; organ kaybı ya da ölümle neticelenen bir işlemdir. Dolayısıyla insanların kollarını, bacaklarını ve derilerini jiletle doğramak işkence değildir.

5) Olağanüstü Teslimat

Amerikalılar bir kişiyi tutukladıklarında ve onu yasadışı bir şekilde üçüncü bir ülkeye götürdüklerinde “olağanüstü teslimat” tabirini kullanırlar. Bu yaratıcılık için onlara ödül verilmeli. Zira onlar işledikleri suçları dikkat çekici ifadelerle gizlemeyi her zaman başarıyorlar. İnsanları üçüncü bir ülkeye götürmek yasadışıdır; onlar vatandaşı oldukları ülkeye gönderilmelidir. ABD tutukladığı ve kaçırdığı yüzlerce belki de binlerce kişiye acımasızca işkence yaptı.

6) Uluslararası Toplumun Arzusu

Bu eski bir ifadedir ve terörle savaş sözlüğünden önce de vardı. Soğuk Savaş günlerinde ABD ve Batılı müttefikleri Özgür Dünya ifadesini kullandılar. Dolayısıyla Doğu Avrupa’da ya da uygun tabiriyle Demir Perde’de yaşayanlar özgür değillerdi! Şimdi Özgür Dünya söylemine yeni bir ifade eşlik etmekte: Uluslararası toplumun arzusu! Peki, uluslararası toplumu kimler oluşturmaktadır? Tabi ki ABD, İsrail ve İngiltere oluşturmakta; dünyanın geri kalanı hesaba katılmamaktadır. Bu üç ülkenin dışında yaşayanlar insan yerine konulmamaktadır.

7) İfade Özgürlüğü

Müslümanlara saldırılırken bu ifadeye sıklıkla başvurulur. Batılı yetkililer, gazeteciler ve diğer yorumcular Müslümanlara, İslam’a ve onların değerlerine saldırı hususunda kendilerinde ilahi bir hak görürler. Bu çirkin iddialar ifade özgürlüğü adına yapılır. İslam’ın peygamberine iftira atılır, Müslümanlar bunu protesto dahi edemezler. Şayet protesto ederlerse gerici ilan edilirler ve Batı’da çok revaç bulan hoşgörü değerlerinden yoksun olmakla suçlanırlar.

8) Nefreti Yaymak

İfade özgürlüğünün diğer yüzünde insanların nefreti yaymakla suçlanması vardır. Müslümanlar kendilerine yapılan saldırılara ve ABD’nin, Batılıların ya da Siyonistlerin işledikleri suçlara tepki gösterdiklerinde bu ifade kullanılır. İsrail’i eleştirmek derhal anti-semitizmle eş değer tutulur. Böylelikle İsrail’in işlediği suçlara yapılan eleştiriler susturulmak istenir. Aynı susturma çabaları ABD ve Batılıların İslam dünyasında uyguladıkları politikalar için de söz konusudur. İslam dünyasında Batı emperyalizmine ve militarizmine karşı çıkan insanlar terörist olmakla ve nefreti yaymakla etiketlenirler.

Müslümanlar bu propaganda savaşına karşı mücadele etmelidirler. Sessiz kalmak ya da insanların gerçeği kendiliğinden fark edeceklerini sanmak bir seçenek değildir. Müslümanlar kendi medyalarını oluşturarak bu kötü niyetli propagandaya karşı göğüs germelidirler. Bu kolay değildir fakat başka da bir seçenek yoktur.

Çeviren: Murat Yörükoğulları / Crescent Haziran 2009

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR