1. YAZARLAR

  2. Sukuti Memioğlu

  3. Bay Gülen'in Maruzatı Var

Bay Gülen'in Maruzatı Var

Mart 1995A+A-

Fethullah Güleni eleştirmekten vazgeçiyorum.

Daha önce yönelttiğim eleştirileri ve hakkında bütün söylediklerimi de geri alıyorum.

Kendisinin her türlü eleştiriden mazur olduğuna inanıyorum.

Hakkında söylenebilecek her türlü sözden azade tutulması gerektiğini düşünüyorum.

Son günlerde, tesettür konusunda, medyaya açılma kaygısı içinde söylediklerine bazı çevrelerin yönelttiği sert eleştirileri yersiz, usulsüz ve havada kalan eleştiriler olarak değerlendiriyorum.

Bazıları, tesettürü Bay Gülen'in teferruat sayan görüşlerine pek kızmış görünüyorlar.

Allah'ın kesin emirlerinden olan örtünme konusunu, kendileriyle uzlaşılmak istenen bazı çevreleri memnun etmek için böylesine hafife alan bu yaklaşıma öfkeli tepkiler gösteriyorlar.

Peki, eleştiriler neden yersiz, usulsüz ve havada kalan eleştiriler oluyor.

Şer'i ölçüler içinde düşünen Müslümanların bazı çevrelerle uzlaşma uğuruna Allah'ın farzlarını feda etmekten çekinmeyen bu tutuma tepki göstermeleri, bu tür yaklaşımları eleştirmeleri ve sahipleriyle tartışmaları gerekmez mi?

Gerekir elbette.

Ancak, Bay Fethullah Gülen'in bu görüşünü tartışmaya açmadan önce, bu görüşünü ileri sürdüğü söyleşisinin bütününe bakmak, söyleşinin bütün içinde değerlendirmek gerekiyor.

Kendisinin örtünmeyi "teferruata ait bir mesele" şeklinde ifade ettiği bölümün bir paragraf yukarısına bakılırsa, aynı mesele hakkında "örtü mevzusunda bir şey demeye hakkımız yok. Kur'an-ı Kerim'in içinde açık sarih naslar var yani. Bu mevzu bizim yorumlamamızın dışında kalıyor Çünkü bu Allah'ın emridir" dediği görülür.

Yani Bay Gülen örtünün teferruat olduğu görüşünü eleştirenlerin söyleyebilecekleri her şeyi zaten kendisi bir paragraf önce söylüyor.

"Örtü teferruattır" görüşünün eleştiri konusu yapılabilmesi için bir paragraf yukarda bu görüşü çürüten şeylerin, aynı kişi tarafından söylenmemiş olması gerekir.

Başta söylenen şeyler, daha sonra gelen örtünün teferruata ait olduğu ifadesini neden tartışma dışı bırakıyor?

Çünkü burada sağlıklı bir zihnin hiç bir şekilde içine düşmeyeceği açık bir çelişki var.

Eğer "Örtünme Allah'ın emridir" sözüyle " örtünme teferruata ait bir meseledir" sözü aynı kişi tarafından aynı konuşma içinde birlikte söylenebilmişse ne birinci cümleye itibar edilebilir ne de ikincisini eleştirmenin bir anlamı vardır.

Söylenen şeylerin bir eleştiri ve tartışma konusu yapılabilmesi için, söyleyenin zihinsel olarak sağlıklı ve tutarlı olduğundan emin olunması gerekir.

Oysa hem "Örtünmek Allah'ın emridir" hem de "örtü meselesi teferruattır" deniyorsa ortada bunu söyleyen zihnin sağlıklı düşünüp düşünmediği sorunu var demektir.

İşte bunun için Fethulah Gülen'in eleştirilmesini gereksiz buluyorum.

Kendisini her türlü eleştiriden mazur ve muaf addediyorum.

Eleştirilen diğer konuda; Bay Gülen'in İslami bir cemaat lideri kisvesiyle devlete bakışı, devlet karşısında takındığı kutsayıcı tavır ve ona gösterdiği saygı ve yakınlık. Yetmiş yıldır sürdürdüğü baskıcı politikalarıyla, başta Müslümanlar olmak üzere toplumun hemen her kesimini mutsuzluğa uğratmış, bütün kurumları iflas etmiş. İnsan hakları konusundaki tecavüzkar tutumu batılılarca bile kınanmakta olan bir yapıya olağan üstü saygınlık atfeden bir kişinin tutumu, hele Müslümanlar'ı temsilen konuşuyorsa elbette eleştiri konusu yapılmalıdır. Ancak söz konusu kişi Bay Fethullah Gülen olunca işler biraz değişiyor.

Bay Gülen'in devlete gösterdiği saygının duygusal kaynağına baktığımızda, bu saygının siyasal bir görüşü yansıtmaktan çok, kişisel bir ruh halinden kaynaklandığını ve bu ruh halinin de pek sağlıklı sayılamayacağını görüyoruz.

Yani Bay Gülen'in devlete olan yakınlığı, duyduğu sıcaklık ve saygı, onun devlete ilişkin düşüncelerinin siyasal boyutundaki bir kırılmadan çok, içinde bulunduğu ruh halinin bazı normal dışı oluşumlarından kaynaklanıyor.

Bu durumda Bay Gülen'in devletle olan yakınlığını siyasal anlayışındaki bir sapma olarak değerlendirip eleştirmenin haksızlık olacağı söylenebilir. Çünkü kendisinin sahip olduğu devlet kavramı, ideolojik bir temele oturmuyor ki ideolojik bir tartışmanın ve eleştirinin konusu yapılabilsin.

Siyasal bir anlayışı yansıtmıyor ki, bu anlayışın İslam'a uygun olup olmadığı konuşulabilsin.

Kendi hatıralarında Bay Gülen babasıyla bütün ömrü boyunca ancak elli kelime konuştuğunu, saygısından hayatı boyunca babasının gölgesine hiç basmadığını anlatıyor.

Babasıyla arasındaki bu iletişimsizliği saygısına bağlıyor ve saygıyı ömründe hiç gölgesine basmamakla gösteriyor.

Devlete olan yaklaşımınınsa bu sağlıksız baba imajının bir yansıması olduğunu belirtiyor. Yani Bay Gülen devletin baskıcı politikalarını, yetmiş yıldır Müslümanlar başta olmak üzere geniş halk kesimleri üzerinde sürdürdüğü adaletsiz ve insafsız tutumu benimsediği, bu politikaları kendi siyasal anlayışına uygun bulduğu için desteklemiyor. O devleti kutsarken siyasal bir düşünceden yola çıkmıyor.

Sadece içinde bulunduğu ruh halini yansıtıyor. Çocukluğunda babası karşısındaki davranışlarını tayin eden bu ruh hali, şimdi de devlete karşı olan tutumunu tayin ediyor.

Çocukluğunda babası karşısında (o her ne kadar buna saygı adını verse de) gösterdiği davranış bozukluğunun kaynağındaki psikolojik hal, şimdi devlete yansımış durumda.

Onun babası karşısındaki davranışının sağlıksızlığı siyasal bir tartışmaya konu edilemez. Babasının gölgesine hiç basmama gibi tuhaf ve anlaşılmaz bir tutumu, saygı adıyla sürdürmede gösterdiği çaba yüzünden ideolojik bir eleştiriye muhatap edilemezse, aynı şekilde devleti kutsamasının da ideolojik bir eleştiri konusu yapılması bir haksızlık olur.

Ortada eleştiriye gerek duyuracak düşünsel bir sapma söz konusu değil. Çünkü Bay Gülen'in devlet tabusunun temeli düşünsel değil psikolojik.

Eğer devlete İlişkin bu hesapssz teslimiyet ve akıl almaz kutsama tartışılacaksa bunu biz değil, uzmanları, yani psikolog ve psikiyatristler yapmalıdır.

Psikolog ve psikiyatristlerin üzerinde tartışması gereken ruhi durumu yüzünden bir kişinin siyasal ve ideolojik eleştiri ve saldırılara hedef tutulmasının bir haksızlık olacağı söylenebilir.

Bir kişinin psikolojik sorunlarından kaynaklanan tutumunu, İdeolojik ve siyasal bir tartışmanın konusu yapmaktansa, kendisini konuyla ilgili uzmanlara havale etmenin insafa daha uygun olacağını düşünüyoruz.

İşte bu psikolojik hal Bay Gülen'i kendisine yönelik her türlü eleştiri ve saldırıdan masum kılıyor. Bu ruh hali içindeyken her şeyi söylemesi ve yapması mümkün görünüyor.

Onu her türlü mükellefiyetten beri kılan ve bütün hezeyanlarının kaynağı olan bu psikolojinin hayatının her alanında tezahürlerini gözlemek mümkün oluyor.

Örneğin bir ambargo paranoyası içinde kıvranıp durmakta ve bu ambargo fobi yüzünden batının hoşuna gitmeyecek şeyleri yapmaktan şeytandan kaçınır gibi kaçınıyor.

Bay Gülen'i "aman batılı efendi kızabilir" endişesiyle, neredeyse kendi ülkesinde tebdili kıyafet gezdirecek olan bu paranoyanın köklerini gene çocukluğunda görmek mümkün oluyor.

Babası anlatıyor "Molla Fethullah kendisini kimse görmesin diye leylek gibi gece gelirdi mahalleye". Yani mahallede komşular kendisine bakacak diye gündüz vakti evine gidemeyen bir çocuk. Bu davranışı " aşırı utangaçlık" teşhisiyle geçiştirebilecek tek bir ruh hekimi bulunabileceğini sanmıyorum.

Herkesin gözlerinin kendi üzerinde olduğu vehmi içinde eli ayağına dolaşarak evine doğru hızla koşan bir çocuk.

Sanıyor ki bütün mahalle "aa Fethullah'a bakın" diye pencerelere koşuyor. Kadınlar "koşun, koşun Fethullah geçiyor" diye biri birine sesleniyor. Evlerin içinde küçük Molla Fethullah'ı görebilmek için bir koşuşturma ve cam kapmaca oynanıyor.

Bir çocuk neden bütün bakışların özellikte kendisine yöneldiği vehmine kapılır. Bunun cevabını Bay Gülen'in çocukluğuyla İlgili bir başka anekdotta görüyoruz:

"Kurşunlu Camii'nin önünde sağa sola gider gelir ve dünyayı parmağıma taksalar bir çevirsem diye hayal kurardım."

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR