1. YAZARLAR

  2. Mustafa Siel

  3. Hayat Arkadaşlığı

Hayat Arkadaşlığı

Şubat 2016A+A-

Evlilik hakkında çeşitli tanımlamalar yapılabilir. Bu tanımlamalar evliliğe ne açıdan bakıldığına göre değişebilir. Cinsellik açısından, aile açısından, çocuklar açısından, toplumsal bağlar açısından ve başka açılardan bakarak, evlilik hakkında farklı tanımlamalar yapabiliriz.

Ya da tüm açılardan bakarak geniş bir tanımlama yapabilir ve bu geniş tanımlamayı temsil edecek bir isim koyabiliriz. Bu yazıda evliliği tanımlamak için “hayat arkadaşlığı” ifadesini, evli çiftler arasındaki en önemli ve kapsayıcı bağın önemini vurgulamak için kullanacağız.

Yalnızlık Sadece Allah’a Mahsustur

“Yalnızlık sadece Allah’a mahsustur.” sözünü hepimiz biliriz. İnsanın dünyada yalnız yaşayabilmesi, zaruretler gereği mümkün olsa bile, normal değil. İnsan, fıtratı gereği, diğer insanlarla çeşitli sosyal bağlar kurmak, birliktelikler oluşturmak zorundadır. Bakara Suresi 27 ile Rad Suresi 25. ayetlerde Allah’ın ulaştırılmasını emrettiği şeyler olarak nitelenen bu bağlar başlıca evlilik, ana baba, evlat, yakın ve uzak akrabalıklar, arkadaşlıklar, yoldaşlıklar, komşuluk, iş, köy, şehir, ülke ve diğerleri olarak sıralanabilir.

Dikkat edilirse, kurulan bu sosyal bağların en önemlisi ve hatta tüm bu bağların temeli, karı koca arasında kurulan evlilik bağıdır. Denilebilir ki evlilik bağı olmadan (aile, toplum, devlet vd.) hiçbir insani kurumun oluşamaması bir yana, insan tekinin yaşayabilmesi ve insanlığın devam etmesi bile mümkün değildir. Nitekim Ankebut Suresi 29. ayette, evliliği terk ederek erkekler arasında cinsel ilişki sapkınlığına dalan Lut (as) kavmi (üreme – yeni nesil) yolunu kesmekle suçlanmıştır.

Hucurat Suresi 13 ile Nisa Suresi 1. ayetler, kadın ve erkek tüm insanlığın aynı özden yaratılıp (min nefsin vahidetin), meşru evlilik bağlarıyla kurulan aileler yoluyla çoğaldığını ifade etmekte; insanlığın ve insanlar arası tüm ilişkilerin temelinde, kadın erkek arasında evlilik bağıyla oluşan hayat arkadaşlığının bulunduğunu zımnen ifade etmektedir.

Kadın Erkeğe, Erkek de Kadına Muhtaçtır

Araf Suresi 189. ayette, aynı özden yaratılmanın psikolojik boyutu ele alınmakta, kadın ve erkeğin ancak (meşru evlilik bağıyla oluşan birliktelik halinde) birbirleriyle sükûn bulabilecekleri; bu bağ ve sükûnetin çok önemli bir alanının da cinsî birliktelik olduğu, bu cinsî birliktelikten de çocuk meyvesinin ortaya çıktığı, nezih bir tarzda izah edilmektedir.

Yine Rum Suresi 21. ayette eşlerin arasındaki meveddet (karşılıklı ilgi ve istek), rahmet ve birbirleriyle sükûn bulmaları vakıaları Yüce Allah’ın ayetlerinden olarak gösterilmekte; kadın ve erkeğin ancak meşru eşleriyle böyle bir sükûnete erişebileceği de zımnen ifade edilmektedir.

Sükûn bulmak (liyeskunu) ifadesi, Türkçeye de aynen geçmiş olup, hem Arapça hem de Türkçe de sakinleşmek, yatışmak, razı olmak gibi çok geniş bir anlam yelpazesine sahiptir. Ayetlerde eşler arasındaki ilişkinin, cinsel ilişkinin çok ötesinde ve yükseğinde, bir rahmet ve ilgi-istek (meveddet), arkadaşlık ve dostluk ilişkisi olduğu ifade edilmektedir. Yani eşlerin birbirleriyle sükûn bulması sadece cinsel açıdan değil, adeta ontolojik/varoluşsal bir sükûnettir.

Erkek ve Kadın Birbirinin Tamamlayıcısıdır

Erkek kadınsız, kadın da erkeksiz olamaz, ikisi bir bütünün birbirini tamamlayan iki yarımı gibi olup, bu tamamlama ancak meşru nikâhla kurulan evlilik ilişkisine dayanan hayat arkadaşlığı ile mümkün olabilir. Gayri meşru ilişkiler ise değil tamamlamak ya da sükûna eriştirmek, tam aksi sonuçlar verecektir kaçınılmaz olarak.

Araf Suresi 11’den 25’e kadar olan ayetlerde anlatılan yaratılış ve cennetten dünyaya iniş kıssasında, Âdem (as) ve eşinin her bir defasında beraberce zikredilmesi, Allah’ın emrine isyan ve sorumlulukta eşit muhatap alınması gibi hususlar dikkate alınırsa; eşler arasındaki bu vazgeçilmez tamamlayıcılığın ontolojik (yaratılıştan gelen) bir durum olduğu, sonradan kazanılan ya da erkeklerce lütfedilen bir durum olmadığı anlaşılır.

Eşimiz En Yakın Dostumuz Olmalıdır

İnsanlar arası ilişkilerin en temeli ve en mühimi olan evlilik, gençlik çağlarında başlayıp genelde ölüme kadar süren bir ilişkidir. Karı-koca birbirinin en yakın arkadaşı ve dostu, velisi, hamisi; adeta her şeyi, yani sadık hayat arkadaşı olmalı ki, evlilik ilişkisi Kur’ani manada salih (düzgün, yaratılış ve işlevsel amacına en uygun) bir kulluk eylemi  olabilsin.

Bakara Suresi 187. ayette, eşlerin birbirleri için birer elbise (libas) olduğu belirtilmiştir. Elbise insanın cinsellik dâhil gizlenmesi gereken mahrem yerlerini diğer insanlara karşı muhafaza etmekte, aynı zamanda üzerinde bulunduğu insanın en cinsel organlar dâhil gizlenmesi gereken mahrem yönlerine vakıf bulunmaktadır.

Yani eşler, birbirlerine elbisenin içi gibi cinsellik dâhil diğer tüm insanlardan gizlenmesi gereken mahrem yönlerine vakıf oldukları gibi, birbirlerinin cinsel ihtiyaçlarını meşru yoldan karşılayarak, elbisenin bedeni koruması gibi, birbirlerini çirkin ve haram cinsel arzu ve eylemlerden korumaktadırlar.

Bize Allah’tan Sonra En Yakın Eşimiz Olmalıdır

Bir insana, kendisinden dahi yakın olan sadece Yüce Allah’tır. Burada kendisinden daha yakın dememizin sebebi, insanın kendisinin bile vakıf olmadığı bilinçaltı duygu, beklenti ve niyetlerine sadece Yüce Allah -bir de Araf Suresi 27. ayette belirtildiği üzere, izin verdiği nispette şeytan- vakıf bulunmaktadır.

İnsan kendi iç dünyasına bile tam anlamıyla vakıf olmamakta, bilinçaltındaki duygu ve niyetlerini tüm yönleriyle sadece Allah bilmektedir. Kişinin iç dünyasından vakıf olduğu hususlar ise her yönüyle sadece kendisine malum olup, tam olarak Yüce Allah’tan başkasına açılmaz. İç dünyadan açılması meşru olan kısmı ise Yüce Allah’tan sonra, ana babası ve evlatları dâhil, tüm insanlar içinde en yakın kişi olan eşiyle paylaşabilir.

Eşimiz, Son Nefese Kadar Yoldaşımız

Bu durum evliliği en temelde hayat arkadaşlığı olarak vasıflandırmak ve isimlendirmenin çok isabetli olduğunu ortaya koymaktadır. Zira adeta ontolojik bir birliktelik olan evlilik bağı ile diğer bağların kıyaslanması bile mümkün değildir.

Bilindiği gibi bir insan evleninceye kadar ana babası ve kardeşleri ile yakınken, evlendikten sonra onlarla olan birlikteliği ikinci plana düşmektedir. Çocukları olursa, çocukları evleninceye kadar çok yoğun birliktelik olmakta ise de çocuklarının evlenmelerinin ardından onlarla olan ilişkileri de ikinci plana düşmekte ve eşler yine baş başa kalmaktadırlar. Arkadaşlık, akrabalık gibi ilişkiler, zaten hiçbir zaman aile ilişkileri seviyesine gelemez. Lakin eşler birbirlerinin nikâhtan ölünceye kadar her daim ve hiç önemini kaybetmeksizin en yakın hayat arkadaşı olmak durumundadırlar.

Mutlu Evliliğin Sırrı, Sadık Arkadaşlık

O halde,  bir evliliğin Kur’ani hikmetlere uygun ve başarılı olmasının, eşlerin birbirlerine en yakın ve sadık arkadaş olmalarıyla mümkün olduğunu söylemek, çok büyük bir iddia olmayacaktır. Bu öyle bir arkadaşlıktır ki, evliliğin bazı nimetlerinden mahrum bile olsalar, yine önemini kaybetmeden devam eder.

Bilindiği gibi, eşler şartlar gereği evliliğin pek çok nimetlerinden mahrum olmakla imtihan edilebilirler. Mesela cinsellikle ilgili sorunlar, maddi ve manevi hastalıklar, çocuklarının olmaması vb. Zaten ihtiyarlıkla beraber, eşler arasında neredeyse evliliğin sağladığı pek çok artı (cinsellik, bakım, yardımlaşma vs) kaybolmakta, neredeyse sadece eşler arasındaki ontolojik hayat arkadaşlığı bağı kalmaktadır.

Eğer eşler birbirlerine gerçekten hayat arkadaşı olabilmişse, en büyük mahrumiyetler ve sorunlar bile evliliği yıkamayacak, tam aksine daha da kuvvetlendirecek ve pekiştirecek, eşler bu olumsuz şartlarda bile birbirlerinde sükûneti bulup mutlu olabileceklerdir.

Nitekim atalarımız “İki gönül bir olunca samanlık seyran olur.” diyerek, bu durumu veciz bir şekilde ifade etmişlerdir. Bunun tam aksi de geçerlidir. Yani iki gönül bir olmazsa (sadık hayat arkadaşı olamazlarsa) sarayda bile yaşasalar bulundukları yer eşler için manevi birer cehennem olacaktır.

Sadık Hayat Arkadaşlığı Nasıl Gerçekleşir?

Peki, iki gönül nasıl bir olacak, eşler nasıl birbirlerinin sadık hayat arkadaşı olabilecekler? Bu durumu çeşitli açılardan incelemek gerekir. Çünkü evlilikler çeşitli şekillerde gerçekleşebilmektedir. Bazısı aşk evliliği, bazısı mantık evliliği, bazısı menfaat evliliği, bazısı ideoloji evliliği, bazısı zoraki evlilik yapabilmektedir.

Evliliklerin olumlu şartlarda gerçekleşmiş olması, eşlerin sadık hayat arkadaşı olabilmeleri için güzel ve elverişli bir zeminse de eğer bu zemin doğru değerlendirilmezse, hayat arkadaşlığı istenilen seviyede gerçekleşmeyebilir, hatta evliliklerin bitmesi bile söz konusu olabilir. Tam aksine, evlilikler ne kadar olumsuz şartlarda gerçekleşmiş olursa olsun, eşlerin iyi niyet ve çabaları ve Yüce Allah’ın yardımıyla, eşlerin birbirlerine sadık hayat olmaları ve bu şekilde yaşayıp ölmeleri de söz konusu olabilir.

Elbette arzulanan ve ideal olan, evliliklerin olumlu şartlarda yapılması, ardından da eşlerin evliliklerini iyi niyet ve usulüne uygun çabalarla, sadık hayat arkadaşlığına dönüştürebilmeleridir. Lakin, pratikte bu her zaman söz konusu olmamakta, insanlar olumsuz şartlarda evlilikler gerçekleştirmek durumunda kalmakta ya da olumlu gibi gözüken evliliklerde, evliliğin ardından olumsuz durumlar ortaya çıkabilmektedir.

Kanaatim odur ki, en olumsuz gibi görülen evliliklerin bile, iyi niyet ve doğru çabalarla sadık hayat arkadaşlığına çevrilebilmesi söz konu olabilir.

Evlilikte Mutluluğun Anahtarı Erkektedir

Burada en büyük sorumluluk, Nisa Suresi 34. ayette kadınlar üzerinde kavvam (ayakta tutan, sürdüren, devam ettiren) olarak nitelendirilen erkeklere düşmektedir. Biyolojik ve psikolojik gerçekler de bu işte erkeğin birinci derecede rol sahibi ve sorumlu olduğunu göstermektedir.

Çünkü erkek etken, kadın edilgen bir biyoloji ve psikolojiye sahip olup, kadın ancak erkeğin aktif çabalarına pasif katılımla destek olabilmektedir. Bu nedenle, evliliklerin sadık hayat arkadaşlığına çevrilmesinde aktif sorumluluk erkeğe, bu aktif çabalara doğru pasif karşılıklarla mukabelede bulunma sorumluluğu ise kadına düşmektedir. Erkek evliliği sadık hayat arkadaşlığına çevirmek için bilinçli ve sabırlı bir gayret göstermekle mükellef olduğu için, bu konuda adım atabilmesi için öncelikle bu alanda ne yapması gerektiğini bilmek durumundadır.

Evlilik Eğitimi Eksikliği

Düzgün evlilik ilişkilerinin oluşturulmasında en büyük sorunlardan birisi de toplumumuzda teorik ve pratik bazda evlilik eğitiminin eksikliği veya yanlışlıklar içermesidir. Toplumdaki en temel ve mühim ilişki karı-koca ve aile ilişkisi iken, bu konuda değil doğru ve Kur’an’a uygun, yanlış ve İslam dışı bile olsa, ciddi bir teorik ve pratik eğitimden söz edilemez.

Okullarda çoğu insanın hayatında hiçbir yer işgal etmeyen turizme kadar pek çok konuda özel dersler ihdas edilmişken, aile eğitimi konusunda değil ders, diğer dersler içinde derli toplu bilgilerden bile söz edilemez. Hoş, olsaydı bile, ne kadar Kur‘ani ve gerçekçi olacağı, dersi veren hocaların ne kadar numune olabilecekleri konusu da ayrı bir mesele.

Fakat bizlerin bu konuyu toplu ve özel sohbetlerimizin önemli bir gündemi olarak ele almamız, bireysel ve toplu çalışmalar yapmamız elzemdir.

Toplumsal Şahitlik Güzel Evliliklerle Başlar

Evli Müslüman çiftlerin, bahsettiğimiz şekilde birbirlerinin sadık ve en yakın arkadaşı olmamaları durumunda, ailevi ve İslami birliktelikler açısından büyük sıkıntıların yaşanması ve topluma olumsuz örnek olunması kaçınılmazdır. Çünkü eşler arasındaki anlaşmazlık ve uyuşmazlıklar, sadece eşler için sorun olmakla kalmamakta; öncelikle çocuklar, eşlerin ana babaları ve diğer yakın akrabalarına da yansımaktadır.

Bu durum, halk bazında diğer sosyal ilişkilere olumsuz olarak yansırken, İslami birlikteliklerin mensuplarının bireysel ve toplu çalışmalarını da olumsuz etkilemekte, hatta daha ileri boyutlarda kopmalara ve başka sıkıntılara sebep olabilmektedir.

Hayat Arkadaşı Olamayan Eşler, Başka Arkadaşlar Ararlar

Eşler arasındaki cinsel soğuklukların ve birbirlerini tatmin edememelerinin, eşlerin gözlerinin başkalarına kayması ve yanlış arayışlara ve hatta haram ve çirkin ilişkilere girebilmelerinin temelinde de eşler arasında yakın ve sadık hayat arkadaşlığının oluşmamış olmasının yattığını söylemek abartı olmaz sanırım. Çünkü eşler arasındaki tatmin edici bir cinsel beraberlik, ancak eşlerin birbirlerini sevgi ve saygı ile benimsemeleri neticesi söz konusu olabilir. Böyle bir birliktelik yoksa cinsel ilişki hayvani bir ilişki seviyesinde kalacak, eşleri tatmin etmeyecek ve sükûnete eriştirmeyecektir.

Geleneksel Evlilik Anlayışının Mahzurları

Halkımızın sahip olduğu ve bizim de içinde yetişip harmanlandığımız ve İslami sanılan kültürümüzün eşlerin hayat arkadaşlığı konusundaki tutumu, maalesef facia boyutundadır.

Ataerkil aile anlayışının neticeleri olarak, eşlere elkızı anlayışıyla yaklaşılması; yakın ve sıkı dostlukların genelde aile içindeki erkekler veya arkadaşlarla kurularak, eşlerin ikinci planda tutulması; sosyal faaliyetlerin genelde erkekler arasında gerçekleştirilmesi ve kahvehane kültürü, eşler arasında hayat arkadaşlığı kurulmasını engellemekte, bu durumda eşler de diğer kadınlarla yakın arkadaşlıklar kurmak suretiyle bu boşluğu doldurmaya çalışmaktadırlar.

Batı Kültürü Evlilikleri Islah Değil İfsat Ediyor

Halkımıza aşılanmaya çalışılan cahilî Batı kültürü, eşlerin hayat arkadaşlığı konusunda geleneksel kültüre nispetle olumlu açılımlar sağlar gibi gözükmekte ise de kadın-erkek ilişkilerinde, giyimde, sosyal ortamlarda, cinsel sadakat gibi konularda İslam’a ve fıtrata zıt anlayışları nedeniyle, Müslümanların ister istemez uzak kalmalarına sebep olmaktadır.

Batılı evlilik anlayışında eşler arasındaki çok yakın ilişkiler ve ailede çocukların konumunun oldukça ön plana çıkması; eşlerin başta ana babalar olmak üzere yakın akrabalara karşı göstermeleri gereken sıla-i rahim ilişkilerine soğuk duruşu (Allah’ın emrettiği aile bağlarından bazılarını koparmaları) vb. özetlediğimiz mevcut halk kültürünün tam tersi sıkıntılar ortaya çıkarmaktadır.

Eşler Arasında İslami Hayat Arkadaşlığı Anlayışı İnşa Edilmeli

Eşler arasındaki hayat arkadaşlığı anlayışı Kur’an’ın bu konudaki ilke, emir ve tavsiyeleri ve Peygamberimizin pratik örnekliği çerçevesinde yeniden kurgulanmalı ve kurulmalıdır.

Bunu yaparken, geleneksel kültürümüzdeki İslam’a uygun yönlerin muhafazası ile eksiklerin ikmali, Batı kültüründeki hayat arkadaşlığı anlayışının teorik ve pratik durumunun Kur’an ve Sünnet çerçevesinde tahlili ile olumlu olan yanlarından faydalanılması doğru olacaktır kanaatindeyim. Zira bizim de kültürel hamurumuzun içinde mayalandığı halk kültürümüz pek çok güzelliği barındırmakla beraber, hemen her alanda olduğu gibi, bu alanda da ihtiyaçlarımıza tam cevap verememekte, derdimize derman olamamaktadır. Batı kültürü ise bahsettiğimiz mahzurları barındırmakta, Kur’an ve Sünnete dayalı bir evlilik anlayışı ise teorik ve pratik olarak ortaya konamamaktadır.

Hayat Arkadaşlığının Numunesi: Peygamberimiz ve Hatice’nin Evliliği

Bizler için ideal evlilik ilişkisine en güzel misal, Peygamberimizin, dul ve kendisinden 15 yaş büyükken evlendiği ve peygamberliğinin 10. yılında iken vefatıyla noktalanan Hatice (ra) ile evliliğidir.

Peygamberimiz, Hatice (ra) ile, karşılıklı rızaya dayanan mantık evliliği yapmış (her ikisi de birbirlerini kişilik ve ahlaklarından dolayı istemişlerdir), bu evlilik olağanüstü denecek seviyede bir hayat arkadaşlığına dönüşmüştür. Hatice (ra)’nin vefatından sonra bile Peygamberimiz onu asla unutmamış, bakire olarak evlendiği ve çok sevdiği Aişe (ra) dâhil, diğer hiçbir eşi Hatice (ra)’nin yerini dolduramamıştır. Öyle ki, diğer eşleri arasında Peygamberimize en yakın olan Aişe (ra)’nin, vefatının üzerinden yıllar geçmesine rağmen Peygamberimizin onu unutamamasından dolayı, yaşayan eşlerinden ziyade Hatice (ra)’yi kıskandığını çeşitli defalar ifade ettiğine dair rivayetler söz konusudur.

Evliliğinin başlamasından vefatına kadar Hatice (ra) Peygamberimizin maddi ve manevi en büyük destekçisi olmuştur. Zengin bir kadın olan Hatice (ra), tüm varlığını Peygamberimiz ve İslam yolunda harcamakla kalmamış, Peygamberimize her zaman ve şartta destek olmuştur. Öyle ki, Hatice (ra)’nin vefatı, müşriklerin kuşatma ve eziyetleri altında sıkışmış olan Peygamberimiz için çok büyük bir kayıp olmuştur.

Kanaatimce, Hatice (ra), Kur’an’da Tahrim Suresi 11 ve 12. ayetlerde övülen Firavunun mümin hanımı ve Meryem (as) ile kıyaslanabilecek bir hanımdı. Bu surenin bütünlüğünden anlaşılabileceği üzere, Peygamberimizin diğer hanımları ona destek olmaktan ziyade, kötü niyetli olmamakla beraber, kişisel yetersizliklerinden dolayı zaman zaman ona köstek olmuşlar ve bizzat Yüce Allah tarafından uyarılmışlardır.  Tahrim Suresinin tamamı bu konu ile alakalı olduğu gibi, Ahzab Suresi 30’dan 34’e kadar olan ayetlerde de bu konuya temas edilmiştir.

İslami Bir Evlilik Anlayışının Oluşturulmasındaki Zorluklar

Bu konu kolay gözükmekte ise de aslında zordur. Çünkü mevcut ataerkil kültürün, İslam’a açıkça aykırı gözükmek bir yana, İslam’a uygun ve hatta İslami gözükmesi, gerçek İslami anlayışın teorik ve pratik olarak ortaya konamaması, Batılı anlayışın içerdiği doğruların sırf Batılı olduğu için peşinen reddedilmesi ve hatta sırf Batılı olduğu için peşinen İslam’a aykırı görünmesi ve başka sebepler, konu üzerinde ciddiyetle durulmasını gerektirmektedir.

Öncelikle, eşler arasındaki hayat arkadaşlığının insani ve imani muhabbet ve saygı üzerine temellendirilmesi gerektiğinin altının çizilmesi gerekir. Yani erkek eşini temizlik işçisi, mutfak robotu ve cinsel ihtiyaçlarını giderici bir nesne olarak değil, en yakın ve saygın arkadaşı olarak görerek evliliğe adım atmalıdır. Kadın da aynı şekilde, eşini para musluğu ve hayat sigortası olarak görmemelidir.

Kadın ve erkek arasındaki fıtri ve gerekli biyolojik ve psikolojik farklılıklar gözden kaçırılmadan, her iki cins de Allah’ın imtihan amacıyla yarattığı eşit varlıklar olduğu; bu farklılıklarla birbirlerinin noksanlıklarını tamamlayarak, mükemmel bir çift olarak dünya ve ahirette birbirlerinin eşi olduklarının idrakiyle evliliğe adım atmalıdırlar.

Eşlerimiz Öncelikle İman Kardeşlerimizdir

Tevbe Suresi 71. ayette mümin erkek ve kadınların birbirlerinin velisi olduğu bildirilmiştir. Eğer eşler arasındaki ilişkinin en temelinde iman kardeşliği, arkadaşlık, dostluk, velayet ilişkisi olduğuna kani olmuşsak, eşimizle ilişkilerimizin nasıl olması gerektiği konusunda fikir yürütebiliriz.

Yapmamız gereken, en çok sevdiğimiz ve güvendiğimiz dost ve arkadaşlarımıza bakışımız, onlara karşı tutum ve davranışlarımız ile onlardan beklentilerimizi göz önüne alarak; bilahare eşimize de kadın erkek arasındaki biyolojik ve psikolojik farkları ve Kur’an ve Sünneti dikkate alarak aynı şekilde yaklaşmaktır.

Bu şekilde hareket edildiği takdirde, zamanla bu tutumun meyvelerini vermesi, eşler arasında en ileri seviyede yakınlık, muhabbet, saygı ve güvenin bağlılığın oluşması, eşlerin birbirlerine telafisi imkânsız bir seviyede ihtiyaç duyması ve sadece birbirleriyle sükûn bulmaları kuvvetli ihtimaldir.

Güzel Yuva Güzel Meyve Verir

Bu durum eşlerin, kendi aralarındaki ve başta çocukları olmak üzere diğer tüm ilişkilerine olumlu yansıyacak ve Allah’a karşı derin şükür ve kulluk isteği doğuracak; özetle Furkan Suresi 74. ayette muttakilerin yaptığı, göz aydınlığı eşler ve çocuklar duasına icabet edilmiş olacaktır. Bu duadaki, “Bizi muttakilere imamlar kıl…” talebinin, “Göz aydınlığı eşler ve çocuklar bağışla…” talebinden sonra ve ona bağımlı olarak yapılmış olması üzerinde de ayrıca düşünmek icap eder. Ayette muttakilere imam olabilecek önderlerin göz aydınlığı eşler ve çocuklara sahip olması gerektiği ya da bunlara sahip olanların bu imamete ehil ve deruhte edebilecek durumda olduğu zımnen ifade ediliyor gibi görünüyor.

Tabiî ki, bu kalbî duanın kabul olmasının ön şartı, fiilî dua ile beraber yapılmasıdır. Yani eşlerin birbirlerine yukarıda bahsettiğimiz şekilde yaklaşmalarının ardından bu duayı yapmanın ciddi değeri olacaktır. Yoksa üzerimize düşeni yapmadıktan sonra, Yüce Allah’tan talepte bulunmanın bir kıymetinin bulunmadığı malumdur.

Evlilikler Fedakârlıklarla Yürür

Eşler arasındaki arkadaşlık ve dostluğun oluşması ve sürdürülmesi için temas ettiğimiz üzere, mutlaka erkek ve kadın arasındaki ontolojik kökenli, biyolojik ve psikolojik farkların dikkate alınarak hareket edilmesi gerekmektedir. Nisa Suresi 32. ayette de işaret edildiği gibi, ilişkiler eşitlik ve hakların talebi temelinde değil, fedakârlık ve eksikliklerin tamamlanması temeline oturtulmalı, ibadet bilinciyle, dünyevi ve uhrevi neticeler Allah’tan beklenmelidir.

Ortaya çıkan sorunlar karşısında hemen pes edilmemeli, yapılması gerekenler yapılarak güzel bir sabırla işin neticeleri Yüce Allah’a havale edilmeli, yani O’na tevekkül edilmelidir. Tabiî ki, Allah’a tevekkül edilen her işte olduğu gibi, neticenin bizim istediğimiz şekilde değil, Allah’ın uygun gördüğü şekilde gerçekleşeceğinin de unutulmaması gerekir.

Önemli olan yalnız Allah’ın rızasını hedefleyerek, üzerimize düşen sorumlulukları yerine getirmemizdir. Bu durumda neticeler bizim umduğumuz gibi olmasa da mutlaka bizim hayrımıza uygun şekilde neticelenecektir. Yani eşlerimizle istenilen seviyede imani hayat arkadaşlığı oluşturmak elimizde değilse de bu konuda üzerimize düşeni yapmışsak, hakkımızda hayırlı olan neticelerin Yüce Allah tarafından mutlaka gerçekleştirileceğini unutmamalıyız.

Cennet Arkadaşlığı

Aslında eşler arasındaki birlikteliğe hayat arkadaşlığı tabiri kullanmak bile eksiktir Kur’an’a göre. Pek çok ayetten net olarak anlaşıldığına göre, cennetlik olan eşler arasındaki evlilik ilişkisi cennette de dünyadakinden kıyaslanamayacak derecede mükemmel ve devamlı bir şekilde devam etmekte, hiç bitmemektedir.

Kur’an’daki cennet tasvirlerinde, cennete beraber giren eşlerin evlilik ilişkilerini en mükemmel şekilde devam ettirdikleri görülmekte, adeta cennetteki cennetlikler arası ilişkilerin en temelinin de eşler arasındaki arkadaşlık ve dostluğa dayalı evlilik ilişkisi olduğu vurgulanmaktadır.

Yani mümin eşler, birbirlerinin dünya-hayat arkadaşlığından da ötede, dünya ve sonsuz cennet hayatını en yakın birliktelikte paylaşan varlık arkadaşı olmaktadırlar. Zaten Âdem (as) ve eşi kıssasında verilen bilgiler ve yapılan vurgularda, bu hususun arızi (geçici ve sonradan) değil, ilk yaratılıştan itibaren ve devamlı olduğu ortaya konmaktadır.

Hatta cennetteki eşler arasındaki ilişkileri anlatan ayetler üzerinde düşünürsek, dünyadaki ilişkilerin nasıl olması gerektiği konusunda bize sağlam ipuçları verdiğini görebiliriz. 

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR