1. YAZARLAR

  2. İsmail Ceyran

  3. Mısır’da Selefi Akımlar ve İhvan-ı Müslimin’in Dünü-Bugünü

Mısır’da Selefi Akımlar ve İhvan-ı Müslimin’in Dünü-Bugünü

Şubat 2014A+A-

Nil nehriyle beslenen kadim ülkelerden birisi olan Mısır, tarımdan ilme, kültürden siyasete kadar pek çok açıdan büyük ordulara sahip liderlerin kendi topraklarına katmak için uğraştığı önemli coğrafyalardandır. Firavunlar ülkesi olarak da anılan Mısır birçok liderin rüyası olmuştur. Moğol Sultanı Timurlenk, Mısır piramitlerine öykünerek yaklaşık 250 bin insanı katledip kafataslarından bir piramit yaptırmış; “Şimdi Mısır’ı geçtim!” diyerek bu öykünmenin en iğrenç boyutunu ortaya koymuştur. Birçok peygamberin ortak yaşama mekânı olan Mısır, özellikle İsrailoğullarının Firavun tahakkümünden kurtuluşunu sembolize eden Musa’nın mücadelesine, Yusuf’un vahiy rehberliğindeki o muazzam yönetimine de ev sahipliği yapmıştır.

Mısır;

Yakup’un gözlerini açtığı ülke,

Zindan oldun Yusuf’a bir zaman

Ve sımsıcak bir anne kucağı

Hesabı sorulacak bir sürgün.

De ki: Bir Mekke’dir Musa’ya

İslam coğrafyasındaki yüzlerce ilim adamı, Mısır’da yetişmiş ve ilim merkezlerini doldurmuştur. On asırlık bir geçmişe sahip ilim merkezi Ezher, Mısır’dadır. Afrika’daki jeopolitik konumu, İslami hareketlere kaynaklık etmesi ve İslami eserlerin en önemli çıkış kaynağı olması açısından Mısır, İslam coğrafyasının en önemli merkezlerinden birisi durumundadır. Ancak tüm bu arka plana rağmen özellikle son 85 yıldır İslami olana tahammülü olmayan darbeci iktidarlar tarafından yönetilmektedir. Uzun yıllar süren darbe iktidarı Tunus’ta başlayan halk ayaklanmasının Mısır’a da sıçraması sonrasında 2011’in başında son bulmuş ve halk devrimi sonrasında Mısır İslami hayatının en kuvvetli teşkilatı olan Müslüman Kardeşlerin temsilcisi Muhammed Mursi cumhurbaşkanı olmuştur. Ancak sadece bir yıl sonra Batı’nın desteğindeki Mısır ordusunun gerçekleştirdiği darbe sonucu modern Mısır tarihinde ilk defa sivil bir seçimle cumhurbaşkanı seçilen Mursi’nin hükümeti düşürülmüş; kendisi, partisinin ve teşkilatının yöneticileri hapsedilmiştir. Başta Adeviye olmak üzere Mısır’ın tüm meydanlarında askerî darbeye karşı başlayan İslami direniş süreci ise binlerce şehide, yaralıya ve tutsağa rağmen halen devam etmektedir.

Bu yönüyle Mısır, İslami hareketlerin uzun yıllar verdiği mücadele örnekliğinin incelenmesi ve anlaşılması açısından önemli bir laboratuardır. 

Mısır’da İslami hareket sahasında iki ana akımdan söz edebiliriz:

1. İhvan-ı Müslimin

2. Selefi Akımlar

Mısır’da homojen bir Selefi akımdan söz edilemez. Özellikle siyasete bakış, dinin sosyal hayattaki rolü ve İslam davasının yayılmasındaki görüş farklılıklarına göre Selefiler temel hatlarıyla üç gruba ayrılmışlardır.

1- Islahatçı Çizgiyi Benimseyen Selefilik

Urvetu’l Vuska ve el-Menar’dan beri Selef-i Salihini (Kur’an; 73/20, 12/108) örnek alma konusunu ön plana çıkaran kesimdir. Bu grup sosyal ve siyasal konulara ılımlı bir yaklaşım sergiler. Hem Selefi inanç ve ilkeleri savunur hem de hayatın tüm alanlarında aktif olarak yer almak gerektiğini dile getirir. Toplumsal ve siyasal değişimin tedrici ve barışçıl bir şekilde yapılması gereğini savunur. Bu eğilim içinde Abduh gibi daha çok dirayet ekolünü, Reşid Rıza gibi daha çok rivayet ekolünü benimseyen yaklaşımlar bulunmaktadır. Bu tür Selefi eğilimler aynı zamanda İhvan içerisinde de bulunmaktadır.

2- İlim ve Daveti Esas Alan Geleneksel Selefilik

Bu özelliğiyle ön plana çıkan Selefiler, insanları kendi ilkelerine davet ederek, onlara dinî eğitim verir ve her türlü siyasal katılımı reddederler. Akaid üzerinde yoğunlaşarak akaid esaslarını bidat ve hurafelerden arındırmaya çalışırlar ve Mutezile, Haricilik ve Şiilik gibi diğer fırkaları sapmış olarak kabul ederler. Hatta İslam toplumlarında yaygın olan Eş’arilik ve Maturidiliğe karşı mesafeli durarak özellikle tasavvufi akımları tamamen dışlarlar. Selefiliğin bu akımı daha çok Suudi Arabistan bölgesinde yaygın olup Abdulaziz b. Baz ile Nasıruddin Elbanî gibi şahsiyetlerin görüş ve fikirlerini yaymayı kendilerine amaç edinmiştir.

Bu gruptaki Selefiler siyasete ve siyasi partilere karşı ortaya koydukları sert tutumla tebarüz ediyorlar. “Yöneticilere itaat” prensibini kendileri için ilke edinen bu Selefiler, siyasi muhalefetin her türlüsüne karşı çıkar ve siyasi parti aracılığıyla iktidara talip olan diğer İslami hareketlere karşı siyasi iktidarların yanında yer alırlar. Başta Suud ve Körfez ülkeleri olmak üzere birçok Arap coğrafyasında varlık gösteren bu grupların toplum içindeki etkinlikleri intifadalar süreciyle birlikte azalmıştır. Özellikle Mursi’ye ve dolayısıyla İhvan’a karşı yapılan darbe ve gerçekleştirilen katliamlar esnasında yaşanan kopmalar sonrasında etkinliklerini bir hayli yitirmişlerdir. Buna rağmen darbecilere verdikleri desteği çekmemişlerdir.

3- Daha Çok “Cihadi” Olarak Adlandırılan Selefilik

Arap dünyasındaki rejimleri tekfir eden, onlara karşı şiddete başvuran ve İslam dünyasında meydana gelen birçok eylemden sorumlu tutulan grup veya gruplardır. Mısır’daki versiyonu Sina’da faaliyet gösteren ve El-Kaide’yle gönül bağı olan Ensar Beyt el-Makdis grubudur. Lideri İbrahim Muhammed Salayma, Aralık ayının başında Mısır ordusunun düzenlediği operasyonda şehit edilmiştir.

 

SELEFİ AKIMLAR

Bugün Mısır’da toplum üzerinde etkili olan ve Selefi oluşumlar olarak isimlendirilen grup­ların üzerinde durdukları temel husus, Kuran ve Sünnet eksenli bir yaşam modelini haya­ta geçirmektir. Birçok farklı yapılanmaya karşın bu ortak husus üzerinden hareket eden Selefi grupları genel olarak şöyle tasnif etmek mümkündür:

● El-Cem’iyyetu’ş-Şer’iyye (Şer’i Cemiyet)

Tam adı el-Cem’iyyetu’ş-Şer’iyye li Teavuni’l-Amiline bi’l-Kitab ve’s-Sunne (Kitap ve Sünnetle Amel Edenlerin İşbirliği İçin Şer’i Cemiyet) olan bu grup, 1912’de Ezher âlimlerinden Şeyh Mahmud Hattab es-Subki tarafından kurulmuştur. Cemaat, kuruluşundan beri siyasetten uzak durmuş, bu nedenle de tarihi boyunca Mısır resmi makamlarıyla bir sorun yaşamamıştır. Cemaat, siyasete ilişkin bu tavrından dolayı Mısır’ın farklı bölgelerinde yayılma istidadı göstermiş­tir.

 

Diğer bazı dinî oluşumlar tarafından ıslah vizyonunun dağınık olduğu, kapsamlı bir ıslah programının olmadığı, toplumun siyasal, sosyal ve ekonomik sorunlara çözüm getiren açık ve net bir vizyondan yoksun olduğu şeklindeki eleştirilere maruz kalmışlardır.

Cemiyet, devrim öncesi diğer hareketlerle işbirliği yapmaktan kaçınmıştır. Güvenlik güç­lerinin baskılarına uğramama veya faaliyetlerinin tehlikeye girmemesi düşüncesiyle ha­yır çalışmalarını güçlendirmiş, bu doğrultuda başta Gazze Şeridi olmak üzere İslam dün­yasının çeşitli bölgelerinde etkinliklerini artırmıştır. Bölgesel hayır örgütü olarak BM’ye kayıtlı dört Mısır kuruluşundan birisi olan cemiyet, büyük hayır faaliyetlerinden ötürü 2009’da Uluslararası Kral Faysal Ödülü almıştır. Şu anda Mısır’ın birçok yerinde kendisine ait, yüzlerce mescit, 50’ye yakın okul, yüzlerce anaokulu ve çok sayıda tıp merkezi bulunmaktadır. Ayrıca Ezher öğrencilerine de düzenli olarak yardımlarda bulunmaktadır. Birçok yetimin bakımını üstlenen dernek, kendisine ait camilerde ve okullarda Kur’an ezberi ve diğer İslami ilimlerin derslerini vermektedir.

 

Şer’i Cemiyetin et-Tibyan adında bir yayın organı bulunmaktadır. Bu dergide güncel politik konulara girilmekten uzak durulmakta, daha çok genel dinî konular üzerinde durulmaktadır.

Şer’i Cemiyet, devrim sonrası siyasete daha fazla müdahil olmaya başlamış, gelişen olaylara ilişkin siyasi görüşler bildirmeye başlamıştır. Cemiyet kesinlikle bir siyasi parti kurmayaca­ğını açıklamıştır. Bununla birlikte, siyasete ilişkin bakışını “Şer’i Cemiyetin Ortak İslami Faa­liyetlere, Siyasete ve Parti Çalışmalarına Bakışı” başlığı altında yayınladığı bir kitapçıkta şu şekilde dile getirmiştir: “Parti kurma yoluyla siyaset yapmak, toplumun tüm kesimlerinin önünde iktidara ulaşma kapısının açıldığı şu süreçte İslamcılar için de farz-ı kifayedir. Böyle­likle gayr-i İslami güçlerin iktidara ulaşmaları engellenmiş olacak ve adil bir İslami yönetim kuracak kimselerin önü açılmak suretiyle önemli bir fayda elde edilecektir.”

● Cemiyyetu Ensaru’s-Sunne (Sünnet Yanlıları Cemiyeti)

Cemiyyetu Ensaru’s-Sunneti’l-Muhammediyye (Muhammedi Sünnet Yanlıları Cemiyeti) 1926 yılında Ezher âlimlerinden Şeyh Muham­med Hamid el-Fakî tarafından kurulmuştur. Ayrıca cemiyetin diğer pek çok lideri de Ezher kökenlidir. Şeyh el-Faki, önceleri Şer’i Cemiyetin kurucularından olmasına rağmen bazı dinî konularda farklı düşünmesinin ardından bu cemiyeti kurmuştur. 1969’da Mısır hükümeti, Muhammedi Sünnet Yanlıları Cemiyetini Şer’i Cemiyetle birleştirip faaliyet­lerini dondurmuştur. Ancak Sedat döneminde 1972’de bağımsız bir kuruluş olarak ye­niden etkinlik kazanmıştır.

 

Cemiyet, faaliyetlerinin çoğunu bidat, hurafe ve tasavvufla mücadele etmeye ayırmıştır. Mısır’ın farklı bölgelerinde cemiyete bağlı binlerce mescit vardır. Bu da cemi­yete kitleselleşme imkânını sağlamıştır. Sünnet Yanlıları Cemiyeti, doğrudan siyasi faaliyetlerden hem sözlü hem de fiilî olarak uzak durmuştur. Yayın organlarında siyasi konuları gündeme almamış ve görüş belirt­memiştir. Cemiyet, topluma yönelik hayır faaliyetlerini sürdürmüş, bununla birlikte söy­lemlerinde şeriatın hâkim olmasının gerekliliği ve adil bir İslami yönetimin kurulması talebini dillendirmiştir.

2011 yılında meydana gelen gelişmelerden sonra siyasetten uzak duran tavrını devam ettireceğini açıklamıştır. Bununla birlikte cemiyetin yönetim kurulu başkanı, basına yaptığı bir açıklamada cemiyetin güçlü suretle Allah’ın şeriatını hâkim kılmaya en fazla yetkin olan İslamcı adayları destekleyeceğini söylemiştir.

● Cemaatu’t-Tebliğ ve’d-Da’va (Tebliğ ve Davet Cemaati)

Tebliğ ve Davet Cemaati, Şeyh Muhammed İlyas el-Kandehlevi tarafından Hindistan’ın Delhi bölgesinde 1867’de kurulmuştur. Cemaat, Mısır’a 1970’li yılların ortalarında Selefi eğilimlere sahip olan Şeyh İbrahim İzzet aracılığıyla gelmiştir. Şeyh İzzet’in sahip olduğu Selefi eğilim cemaate, hareket, tebliğ yöntemi ve davet alanlarında kendine özgü bir karakter kazandırmıştır.

Cemaat, düşünsel ve tebliğe dönük metodunun her eğitim seviyesinden insanın anla­yabileceği ve etkileşim kurabileceği şekilde olması için çalışmıştır. Böylelikle cemaat, Mısır’ın farklı toplumsal kesimlerinde büyük bir halk desteği elde etmiştir. Yine siyasetten uzak durması, hatta herhangi bir şekilde siyasete karışanları da eleştirmesi hareketin genişlemesini sağlamıştır. Cemaat üyeleri vakitlerinin çoğunu düzenli olarak camilerde geçirmek, insanları camiye çekmeye çalışmak ve onları bilinç­lendirmek için uğraşmaktadır. Cemaat, devrim sonrasında siyasete katılma alanındaki bakışının değişmediğini açıklamıştır. Ancak bazı üyelerine cemaat üyesi olarak değil, bireysel olarak siyasete katılma izni vermiştir.

KURUMSALLAŞMAMIŞ SELEFİ OLUŞUMLAR

Selefi eğilimler taşımalarına rağmen yukarıda belirtilen cemiyetler gibi örgütsel veya kurumsal bir nitelik taşımayan ve genellikle de hitabeti güçlü olan bazı vaiz ve hatipler etrafında bir araya gelen grupları bu başlık altında tasnif etmek mümkündür. Bunlar hakkında kullanılan İlmî Selefilik veya Cihadi Selefilik gibi isimlendirmeler ya güvenlik güçleri tarafından veya başkaları tarafından kullanılmıştır. Bu yapıların genel özellikleri­ni şöyle belirtmek mümkündür:

Davetçi Selefilik:

1970’li yılların ortalarında Mısır üniversitelerinde ortaya çıkmıştır. İskenderiye Üni­versitesinde Şeyh Muhammed İsmail el-Mukaddem, Ahmed Ferit, Said Abdulazim, Ebu İdris, Kahire’de ise Abdulfettah ez-Zeyni öncülüğünde ortaya çıkan Selefi eğilimli bu ha­reket için İlmî Selefilik tanımlaması yapılmıştır. Müslüman Kardeşler, bu ekibe kendi saf­larına katılma teklifinde bulunmuş, ancak bu öneriyi reddeden grup kendilerine “Selefi Okulu” adını vermişlerdir. Müslüman Kardeşler ile bu grup arasında özellikle de Selefilerin kalesi olarak bilinen İskenderiye Üniversitesinde gerginlikler yaşanmıştır. Selefiler, Müslüman Kardeşlerle anlaşmazlık içerisinde olmuş, onların siyasetle uğraşmasını eleştirmişler ve başka İslami meselelerde de ihtilafa düşmüşlerdir. Nitekim Selefiler, 2011’deki Mısır devrimi öncesi, tarihleri boyunca siyasetle uğraşmamaya özen göstermiş, bunu şeytan işi olarak görmüş ve İhvan’ın da siyasetle uğraşmasını ümmet için bir fitne olarak değerlendirmişlerdir.

Davetçi Selefiler, bu süreçte kendilerini geliştirmiş, hayır faaliyetleriyle uğraşıp halk tabanı elde etmeye çalışmışlardır. Hareket, zamanla Selefi Davet adını almıştır. Söz konusu grup, tarihleri boyunca hiçbir örgütsel ve düzenli eylem içerisinde olmamıştır. Grupta kendi bakış açısına göre İslami öğretileri anlatan bir şeyh/hatip bulunmaktadır. Bu şeyhin hitabet ve etki gücüne göre gruba katılanların sayısı değişkenlik göstermiştir. Şeyh Muhammed Hassan, Muhammed Hüseyin Yakub, Ebu İshak el-Huveyni, Ahmed Ferit, Yasir Burhami, Muhammed Hüseyin el-Affani gibi şahsiyetler grup üzerinde karizmatik bir etkiye sahip olmuşlardır. Bu şahsiyetlerin öncü­lüğünde, son yıllarda Mısır’da kadınlara ve müziğe yer vermeyen “en-Nas” ve “er-Rahme” gibi özel dinî kanallar kurulmuştur. Bu kanallar son yıllarda Selefi düşüncenin yaygınlaş­masına büyük katkılar sağlamıştır.

 

Pek çok dinî meseledeki görüşleriyle zaman zaman toplum içinde büyük tartışmaların yaşanmasına sebep olmuşlardır. Grup içerisinde üniversiteliler ve aydın kesim­ler de yer almış ancak fikirleri daha çok halkın alt tabakalarında destek bulmuştur. Şiddeti bir değişim yöntemi ve aracı olarak görmemektedirler ancak diğer İsla­mi hareketler gibi ülke yönetiminde şeriatın uygulanması gerekliliğine inanmaktadırlar.

 

Genel kanaat, hareketin Mısır’a, Körfez’den özellikle de Suudi Arabistan’dan nüfuz ettiği yönündedir. Hareket, kendi düşüncelerini içeren çok sayıda kitap vb. materyali Mısır’da ücretsiz olarak dağıtmaktadır. Ayrıca Suudi Arabistan’ın en meşhur dinî kanaat önderlerinden Şeyh İbn Baz ve İbn-i Useymeyn bu akımın referans kaynağı sayılmaktadır.

Müslüman halkların geri kalma nedenini bidat, hurafe, zayıf ve uydurma hadislerin toplum içinde yaygınlaşmasına bağlamaktadırlar. Bu durum onlara göre İslam fıkıh ve düşünce mirasını bozmuştur. Bu arka plana dayanarak tüm çabalarını Selefiliği anlatmaya, dinî literatürü bidat, hurafe ve uydurma hadislerden temizlemeye ayırmışlardır. Bu nedenle de genellikle hadis ve hadis ilimleri üze­rinde yoğunlaşmışlardır.

2011’deki Mısır devrimine karşı çıkmış ve bunu açıkça dile getirmişlerdir. Bazı şeyhler, Tahrir Meydanında gösteri düzenlemeyi bidat saymış, yöneticiye karşı çıkmanın dinî olarak haram olduğuna hükmetmişlerdir. Ancak bazı gençler hareketten bağımsız olarak devrim sürecinde yer almışlardır. Devrimin Mübarek’i devirmede başarılı olması ve devlet güvenlik kurumunun ortadan kaldırılması sonrası siya­si hayata farklı şekillerde katılmaya başlamışlardır. Daha önceleri siyasi partileri haram olarak görmelerine rağmen çok sayıda parti kurmuşlar ve hareket olarak, bir zamanlar haram say­dıkları gösteri ve protestolara katılmaya başlamışlardır.

 

Eylemci Selefilik:

Diğer Selefi akımlar gibi 1970’li yılların ortalarında ortaya çıkmıştır. Bu akım Kahire’de Seyyid el-Arabi, Dr. Muhammed Abdulmaksud, Şeyh Neşat İbrahim gibi gençler tarafın­dan kurulmuştur. Bu akımın takipçileri ve bazı ileri gelen hatipleri kendileri için kullanı­lan “Eylemci Selefiler” isimlendirmesine karşı çıkmışlardır.

Bu grupların tamamı temelde Davetçi Selefilik ile ortak düşüncelere sahiptir. Ancak farklı olarak, şeriat ile hükmetmeyen yöneticiyi kâfir olmakla suçlamaktadırlar. Bu suçlama onları siyasal iktidarla çok sert bir şekilde karşı karşıya getirmiştir. Buna karşın hareket devlete karşı silahlı bir mücadeleyi caiz görme­miş, bunu büyük bir fitne kapısı olarak değerlendirmiştir. Ancak yöneticiyi kâfir olarak nitelendirmeleri nedeniyle 2001 yılında Mısır’ın o dönemdeki firavunu Hüsnü Mübarek tarafından tehlikeli olarak damgalanan hareketin şeyhleri ve takipçileri bu süreçte tutuklanmış, bazıları mahkûm edilerek camilerde konuşmaları yasaklanmıştır. Güvenlik güçleri tarafından uygulanan baskılar nedeniyle bu süreçte kitlesel etkileri büyük ölçüde zayıflamıştır.

Eylemciler, devrimden önce Mısır'da uzun bir süre tutarlı yaklaşımlara sahip olmuşlardır. Sosyal faaliyetleri ve İslami davet alanındaki girişimleri, bu tutarlılığın sürdürülmesinde nispeten yardımcı olmuştur. İleri gelenlerinin ilmî çalışmaları da toplumsal tabanlarının genişlemesine katkıda bulunmuştur.

Farklı algılara sahip olmalarına rağmen Mısır’daki birçok Selefi grup devrim sonrasında en-Nur Partisi çatısı altında birleşerek seçimlere girmişlerdir. 2011 yılında İskenderiye'de kurulan Selefi Nur Partisi, hareketin siyasi yüzü olarak ortaya çıktı. Siyasette radikal tutumu olmayan ve Suud Selefiliği ile paralelleşen çevrelerin en büyüğü de Nur Partisidir. Nur Partisinin 3 Temmuz’daki askerî darbeyi destekleyen blok içerisinde yer alması, partiyi destekleyen geniş tabanı İhvan’a yakınlaştırmıştır.

Mısır’da İslami Akımların Ana Temsilcisi İhvan’dır!

Mısır’ın en köklü İslami hareketi İhvan-ı Müslimin (Müslüman Kardeşler), Cemaleddin Afgani ve Muhammed Abduh’un Urvetu’l Vuska’sı ile Abduh ve Reşid Rıza’nın çıkardığı el-Menar mecmuası ve bunun çevresinde üretilen birikime dayanan bir kültüre yaslanmaktadır. Bu kültür öze dönmeyi, ıslahı, yeniden Kur’an’la ve Muhammedi Sünnetle hayatı algılamayı, Müslümanlara kişilik ve kimlik kazandırmayı ve dağılan, sömürge toplumuna düşen Müslümanları yeniden diriltmeyi amaçlar; sürekli bir intifadayı, bilinçlenmeyi ve dirilişi ifade eder.

İhvan’ın 1928’de kurulduğu tarihlerde Mısır’ın sosyo-politik dokusunda, hem İngilizlerin etkisiyle oluşan modernleşmiş elit bir kesim hem de geleneksel İslami kesimler mevcuttu ve İhvan, bu iki kesimden farklı bir yerde konumlanmıştı. İsmailiye’de kurulan İhvan daha sonra merkezini 1932 yılında Kahire’ye taşımıştır. Bu değişikliğin sonrasında harekete ivme kazanmış ve Mısır gündeminde daha görünür olmuştur. Hasan el-Benna şehit edildiği sırada İhvan’ın şube sayısı iki bine yakın bir rakama ulaşmıştı. İhvan, Mısır toplumunu ıslah edici bir sorumluluk yüklenmiş ve bunu sağlamak için sistemin her alanında var olmaya çalışmıştır. Sendikalar ve meslek odalarında giderek etkin hale gelmiştir. Bugün ülke çapında ne kadar meslek örgütlenmesi varsa tamamına yakını İhvan’ın kontrolündedir.

Mısır genelinde okullar açmış, gazete çıkarmış, fabrikalar kurmuş ve bir alternatif deneme olarak çalışanlarını bu fabrikalara ortak etmiştir. Siyasi bir parti olmamasına rağmen bir partinin ilgileneceği her konuyla ilgilenmiştir. Filistin meselesi İhvan’ın Mısır dışına açılım yapmasında önemli bir rol oynamış ve İslam dünyasında ilk Anti-Siyonist fikirler İhvan sayesinde yaygınlaşmıştır. İhvan sürekli rejim tarafından baskı altında tutulmuş, kurulduğu günden bu yana birçok badireden geç­miş, teşkilatın öncüleri ve gönüldaşları ülkenin zalim despotları tarafın­dan suikasta uğramış, kimileri asılmış, kimileri de işkence altında öldürülmüştür. Örgütün genel mürşidi Hasan el-Benna 1949'da Kral Faruk'un ajanları tarafından; İhvan çizgisinden gelen ya da bu çizgiyle irtibatlı olan Abdulkadir Udeh 1954'te, Seyyid Kutub 1966'da diktatör Nasır ta­rafından; Salih Seriyye 1974'te, Mustafa Şükrü 1977'de, Abdusselam Ferec 1981'de Enver Sedat tara­fından; Halid İslambuli ise Hüsnü Mübarek tarafından şehit edilmişlerdir. Bugün geldiğimiz noktada çağın firavunu Sisi kendinden önceki firavunları aratmayacak şekilde İhvan liderlerinin çocukları başta olmak üzere 4000’e yakın Müslüman kardeşimizi şehit etmiştir. Bu haliyle zorluklara, güçlüklere karşı tecrübesi, direnci ve bilinci gelişmiş bir yapı söz konusudur. Bunu şimdilerde daha belirgin olarak görebilmekteyiz.

İhvan, temel prensip olarak, İslam'ın hayatın bütün alanlarında olması gerektiğine, yaşam kaynağımızın Kur'an ve Sünnet olduğuna ve dinin bütün zamanlar ve mekânlar için olduğuna işaret etmiştir. Evrensel bakış ve ümmetçi yaklaşım İhvan hareketinin temel şiarı olmuştur. Bu nedenle ilim öğrenmeyi ve İslam’ı yaşayıp yaşatmayı, kadın-erkek herkesin sorumluluğu olarak belirlemiştir. Beden eğitimi, sosyal, ekonomik ve siyasi faaliyetlere kadar geniş bir yelpazede herkesin ilgili olması ve kişilerin bu alanlardaki sorumluluklarına uygun davranmaları istenmiştir.

Hareketin evrensel çerçevesi kendisine dünyanın hemen her yerinde karşılık bulmuştur. Başta Filistin, Suriye, Ürdün, Cezayir, Lübnan, Yemen,  Sudan, Libya, Tunus vb. birçok ülkede örgütlenme ve etkileme gücüne ulaşmıştır. Bulunulan ülkenin şartları çerçevesinde siyaset ve mücadele yürütülmüştür. Filistin ve Suriye'de bölgesel silahlı mücadele benimsenirken, Mısır'da sömürgeci İngiliz yönetimine karşı bölgesel silahlı mücadele verilmiş, sonrasında yerli yöneticilere karşı bu metot tercih edilmemiştir. Ancak yasaklar ve imkânlar kapsamında bazen illegal örgütlenme bazen de partisel mücadele imkânlarından yararlanma yoluna gidilerek mücadele alanlarının bilinen yöntemlerinden büyük bir deneyim kazanılmıştır. Sisi darbesine karşı ortaya koyulan muhalefetin tarzı da bu deneyimlerden ve kuşatma altındaki resullerin sünneti veya Resulullah’ın Mekke dönemi mücadelesi esas alınarak “barışçıl direniş” stratejisi şeklinde biçimlenmiştir.

Müslüman Kardeşler, eylem ve hareketi merkeze alan ve pratik çalışmaları önemseyen bir teşkilat olarak halk ile kaynaşmış, elit olmayan bir oluşumdur. Seçim sonuçlarının kendi lehlerine olması ile kitlelerin bugün dahi arkalarında bulunmaları bu cihettendir. Teşkilat bir tür fildişi kulelerde soyut tartışmalar yapmayı benimsememiştir. İhvan'ın halk ile olan yakınlığının yanı sıra, söylemi de dikkat çekicidir. Abartılı, aşırı ve uçuk ifadeler, iddialar bu harekette değer görmez. Değişim ve dönüşümün, toplumsal ıslah ve ihyanın süreç işi olduğu inancı temel kabuldür.

25 Ocak 2011 Devrimine, gerek yöntem anlayışı gerek çağdaş durum ve kavramları yönlendirme konusundaki fıkhi yetersizliği itibariyle çekimser kalan Mısır’daki Selefi hareketler, sonraki süreçte siyasi seçimlere içlerinde yaptıkları fıkhi çözümlemeler sonucunda partiler ve ittifaklar kurarak katılmışlardır.

İhvan’ın “barışçıl direniş” olarak ortaya koyduğu direniş stratejisi, sünnetullah çerçevesinde merhaleci bir mücadelenin nasıl örnek olacağını ortaya koymuştur. Bununla birlikte üstlenilecek mücadele stratejisinin açık şahitlik olarak lider kadrosundan en genç nesillere kadar bedel ödenerek tebliğde ve direnişte ne demek ve nasıl davranmak olduğu da kanaatimizce gözler önüne serilmiştir. Barışçıl direniş stratejisi hem içinde yaşanan toplumu gereğince vahiyle uyarmak hem de ilgisiz veya karşıt toplumsal kümelere karşı psikolojik harbi kazanmak konusunda tüm dünya Müslümanlarına da yol gösterdi ve göstermeye de devam etmektedir.

İhvan’ın gösterdiği örnekliği aşağıdaki şekliyle sıralamanın hatalı olmadığı kanaatindeyiz:

1- Selefi radikal eğilimli kitlenin büyük bir kısmı bu strateji ile İhvan rehberliğinde yeniden buluştu.

2- Nur Partisinin kitle tabanı büyük ölçüde çözülerek meydanlarda İhvan’la birlikte direnişi omuzladı.

3- 6 Nisan Hareketi gibi liberal hatta sosyalist bakışlı darbeden yana Tahrir Meydanı bileşenleri arasında yer alan potansiyel de büyük bir etkileşim ve buna bağlı sorgulama yaşadı. Bu kesimlerin İhvan liderliğindeki Darbeyi Ret ve Meşruiyete Destek İçin Ulusal İttifak saflarında yer almaya başlamaları da kazanım hanesine yazılması gereken artılardandır.

4- 12 kişilik diktatörlük rejimi tarafından onaylanan bir konseyle idare edilen ve milyonlarca kitleye sahip tasavvuf ve tarikatlar kümesi, yaşanan şahitliklerle etkilenmeye başladı.

5- İhvan’ın barışçıl direnişi, Türkiyeli Müslümanlar başta olmak üzere tüm ezilen Müslüman kitleler için bir onur ve var olma bilincinin öğrenilen yolu oldu.

6- Her şeyden önce direniş hâlâ tüm onuru ve alın akıyla devam ediyor.*

Şu sürgün ülkesi, Musa’nın mıdır?

Üç bin yıldır akan Nil’in beyaz köpükleri kıyısında.

Zindanı mıdır Yusuf’un yoksa?

Adı acı,

Adı zulüm,

Mısır olan.

Meydanlarından el-Benna haykırıyor mu hâlâ?

Çocuklarını mı yiyor keskin dişleri arasında

Kocaman yürekli bir baba mıdır?

Yoksa

tertemiz alnından vurulan Esma’nın omuzlarında

yaraları sağaltan şefkatli bir Resul’ün eli midir?

Ya da elimizden düşen taze bir gonca mıdır?

Şubat altmış altıda.**

 

------

* Bu yazıda Hamza Türkmen’in “İslami Mücadelenin Yeni Dili” ve Rıdvan Kaya’nın “Despotizmin Sonbaharı” adlı Ekin Yayınlarından çıkan kitaplarından; ayrıca Ramazan Yıldırım ve Tarık Abdulcelil’in SETA’da yayınlanan analizlerinden istifade edilmiştir.

** Şiir: Abdurrahman Çeliker

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR