Ey Kudüs!

Kasım 2013A+A-

Her taşında peygamber hatırası olan Kudüs!

Peygamberlerin ayak izleriyle, vahyin nuruyla bereketlenmiş Kudüs!

İbrahim’in Sare ile dolaştığı, meleklerin İshak’ı müjdelediği Kudüs

Musa’nın kavuşmak için kırk yıl çöllerde dolaştığı Kudüs!

Talut’un büyük ordularla dalaştığı Kudüs!

Üzeyr’in canını verdiği Kudüs!

Zekeriyya’nın, Yahya’nın uğrunda öldüğü Kudüs!

Nice sadıkları, şehitleri yurdunda ağırlayan Kudüs!

Meryem’in, bağrında yetiştiği,

Babasız İsa’nın mucize tarlasında büyütüldüğü,

Bir avuç müminin İsa’nın arkasında kıyama durduğu,

Ve Havarilerin Roma’nın şirkine karşı İbrahim olduğu,

Yahudileşme fitnesine karşı cihadı başlattığı Kudüs!

* **

Ey Kudüs!

Mekke’nin kardeşi, İsra’nın ikinci adresi,

İlk kıblemiz, ilk göz ağrımız,

İslam’ın ikinci karargâhı,

Peygamberimizin Sidretü’l-Münteha’ya koştuğu,

Burağı Kur’an olanın Ahseni Takvim’e ulaştığı Kudüs!

* *

Ah Kudüs!

Bu kadar mı kıydılar sana, en son ne zaman görmüştün Sema’yı?

Ne çok şahit olduğu Samirilerin Musalara olan ihanetine

Asira’nın o bereketli toprakları şimdi nerede?

Hani o dallarında barışı büyüten güzel zeytinlikler?

Yafa’nın göz bebeği portakal bahçelerin nerede?

Bu kadar mı yaraladılar seni?

Oysa ne güzel günlere şahitlik ettin sen!

Adaletin sembolü bir Ömer’in vardı.

Emanet aldığında ‘Şehr’in anahtarlarını,

Rasul’ün vefatından sonra hiç ezan okumayan

Bilal çınlatmıştı ezanıyla semalarını.

Ah ne güzel günlerdi…

Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer”miş demek,

Şimdi bize düştü ne yazık ki!

***

Bir zamanlar Musa’ya,

Sen ve Rabbin gidin savaşın, biz sizi burada bekliyoruz” demişlerdi.

Onları Ağlama Duvarı’nın önünde görüyorum şimdi.

Aslında günahlarını gözyaşlarıyla yıkamak değil niyetleri.

Onlar Zekeriyya’nın, Yahya’nın katilleri…

İsa’ya silah çeken, ihanet eden de onlar,

Havarilerin bembeyaz yüreklerini kana bulayanlar,

Ve onlar, daha annesinden yeni doğmuş çocuklara Calutlar,

Kitab’ın kendisine değil, kitabına uyduranlar,

Şimdi utanmadan Davud’a, Süleyman’a, Talut’a ağlıyorlar.

***

Yine bir Kudüs Günü’ydü,

Güneş aynı şefkatle yükseliyordu,

Ve birden karardı sokaklar, her sokakta izbe çığlıklar,

Bir “melek” “anne” diye, bir “çiçek” “baba” diye verdi son nefesini,

Ve sevdalarına çarmıhlar gerildi, kurşunlar oyuncaklarına isabet etti.

Büyütmüyor artık ne zeytin, ne incir, ne portakal…

Toprak küskün, gök dargın…

Oysa ne kutlu selâmlar çınlamıştı onun semasında.

Ne ulu haberler gelmişti oysa onun toprağına:

İbrahim’e ve Musa’ya, Zekeriyya ve Yahya’ya, İsa’ya ve Muhammed’e…

Ey Kudüs! Şimdilerde İbrahim’i Nemrut’a, Musa’yı Firavun’a teslim ettiler.

Kelebekler bir gün bile uçamıyor artık ve güvercinler konmuyor toprağına.

Ebu Cehiller kan kusturuyorlar meydanlarda,

Nemrutlar cirit atıyor sokaklarında,

Ve Mescidi Aksa’nın duvarları doydu şehit kanına…

* * *

Ey Akdeniz’deki Mavi Kudüs!

Sahip çıkamadık Aksa’na, İsra’na,

Çevresi bereketli topraklarına!

Tam tükenirken ümitlerimiz,

Bir şey oldu, yüreklerimizde umudu büyüten bir şey…

Adını ‘özgürlük’ koyup bir ‘mavi’ yolculuğa çıktılar,

İçimizden Selâhaddinler, Eyyubiler…

Giderken sekîne indiren melekler gibiydiler

Ama dönerken bir o kadar yaslı,

Çünkü ev sahibinin kalbi paslı…

Kurşun deliklerinden Akdeniz’i gözlerken,

Dokuz Furkan’ı cennete gönderip geldiler…

Artık konuşan gözyaşlarıydı, seslendik annelere:

Mavi sulardan mavi göğe kanat takıp uçanlara “Ölü demeyin aman!”

***

Ey Kudüs!

Kazdıkça kanayan yaramız!

Ömer’in, Selahaddin’in Akdeniz’den geleceğini umar mıydın?

Yoksa benim gibi sen de mi sevinçlisin?

Şimdi birlikte ellerimizi göğe doğru uzatalım,

Sevincimizi dua dua uçuralım:

Ey Rabbimiz! Bizi Kudüs’ün mirasçısı olan Salih kullarından eyle!

 

“Andolsun ki biz Tevrat’tan sonra Zebur’da da ‘yeryüzünde benim ‘salih kullarım’ mirasçı olur’ diye yazdık.” (Enbiya, 21/105)

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR