1. YAZARLAR

  2. Haksöz

  3. Kemalist Çözümsüzlükte Israr Etmek!

Kemalist Çözümsüzlükte Israr Etmek!

Kasım 2012A+A-

29 Ekim totaliter düzen özlemcilerinin provokasyonlarına zemin oldu. Hükümetin de anlamsız ve gereksiz tutumuyla sınırlı sayıda rejim muhafızının katılımıyla gerçekleşecek dar kapsamlı bir etkinlik tüm ülkenin bir numaralı gündem maddesine dönüştürüldü. Ne istiyorlar, neden rahatsızlar diye sormanın âlemi yok! İktidar pozisyonuna geri dönmek istiyorlar. Kemalist Cumhuriyetlerinin yeniden eski haline, militarist özgünlüğüne dönmesini arzu ediyorlar. Halkı parya haline getiren, ülkeyi yaşanmaz kılan zorbalık zamanlarına özlem duyuyorlar.

Oysa onların özlem duydukları geçmiş toplumun geniş kesimleri için kâbus demek. 28 Şubat karanlığını hep beraber yaşadı bu toplum. Çözümsüzlük girdabındaki Kürt sorunu da aynı ceberut, ilkel zihniyetlerinin ülkeye hediyesi! Her gün gencecik insanların canlarına mal olan bu savaş onların eseri. On yıllardır bu toplum ulusçuluk denen ırkçı-inkârcı dayatmanın, kafatasçı bir zihniyetin doğurduğu maliyeti ödemekte. Kemalist diktatörlüğün kangrene dönüştürdüğü bu sorun her geçen gün daha da içinden çıkılmaz bir hal almakta.

İşte çeşitli cezaevlerinde 2. ayına yaklaşan ölüm oruçları pimi çekilmiş bir bomba gibi toplumun kucağında. On yıllar boyunca ahlaksızca tekrar ettirilen “Ne Mutlu Türküm Diyene!” sloganlarının derinlemesine mutsuzlaştırdığı insanların var olma adına kendilerini yok etme eylemi!

Kemalist şartlanmışlıkla asla anlaşılması mümkün olmayan bir durum var ortada. Hükümet ise Kürt sorununu çözme adına bir şeyler yapma kararlılığındaki bir siyasi kadronun asla yapmaması gereken hataları yapıyor. Haklı talepleri görmezden gelmekle Kemalist devlet geleneğini tekrar ediyor bir anlamda. Oysa bu talepler örgütten, eylemden bağımsız olarak ele alınmayı hak eden taleplerdir. Eylemciler anadilde eğitim ve savunma hakkının tanınmasını ve Abdullah Öcalan’a uygulanan tecridin sonlandırılmasını istiyorlar.

Hiç kuşkusuz ölüm orucu eylemi, yüzlerce insanın bedenini silaha dönüştüren PKK/KCK’nın gündemi belirleme, isteklerini dayatma ve muhatabına karşı zafer elde etme stratejisinin bir parçası. Hükümetin dayatmaya dönüşen bu istekleri kabul etmesi “devrimci halk savaşı” başlatma ve sürdürme iddiasındaki örgütün dağda kentte sürdürdüğü kanlı eylemlerine ivme kazandırması sonucunu doğurabilir. Bu itibarla örgütün dayatmaya dönüştürdüğü eyleme mesafeli durulması anlaşılabilir bir durumdur. Her gün çeşitli yerlerde bombalı, mayınlı saldırılar gerçekleştiren ve can alan bir stratejiyi güçlendirmenin ortaya çıkaracağı faturayı kimse ödemek istemez.

Mamafih ölüm orucu eylemini ister görüşmeler yoluyla çözsün, isterse hiç dikkate almasın ama devletin/hükümetin karşılamak zorunda olduğu taleplere gözünü kapatamayacağı artık görülmeli. PKK/KCK’dan da onun eyleminden de bağımsız olarak devlet/hükümet anadilde eğitim ve savunma hakkının artık bir biçimde kabullenildiğini, bu ülkede yaşayan tüm Kürtlerin hakkı olan bu talebi karşılayacağını taahhüt ve ifade etmelidir.

Aynı şekilde Öcalan’ın maruz kaldığı tecrit uygulaması insan hakları ve hukuk devleti ilkesiyle çelişmektedir. Şahıslara özel hukuk uygulamak hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmaz. “PKK güçlenir” gerekçesiyle haklı talepleri karşılamayan ve hukuk dışı dayatmalara göz yuman bir anlayış sorunun tam manasıyla çözümsüzlüğe dönüşmesine yol açmakla kalmaz, ülkeyi derin bir kaosa sürüklemenin de vebalini yüklenir.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR