1. YAZARLAR

  2. Yılmaz Çakır

  3. Cephede Düşen Anaların Anısına...

Cephede Düşen Anaların Anısına...

Ağustos 2003A+A-

Gittiniz bacılarım, kardeşlerim gittiniz.

Bir mukaddes yolculuğa çıkmıştınız, uzun bir yürüyüşe...

Mahkeme koridorlarında, dernek salonlarında, öğrenci evlerinde, okul önlerinde ve daha nice yerlerde sürdürdüğünüz koşunuz nihayet bitti.

Bitti dünya sürgününüz. Mübarek bir dava uğruna öldünüz.

Bir hayat boyu yükselmesi, dalgalanması için çabaladığınız Kelime-i Tevhid sancağı yalnız bırakmadı sizi. Terk etmedi; alanlarda, meydanlarda gururla taşıdığınız Filistin poşusu; ayrılmadı yanınızdan...

Yaşamınıza renk veren, renk katan, mücadelenize anlam veren değerler skalasının iki güzel simgesi; yine onurlu, yine gururlu ama çokça hüzünlü olarak sarıyordu tabutlarınızı.

Sessiz ve görkemli cemaatin şehadetinden çok önce, onlar haykırıyorlardı tanıklıklarını.

Meğer hayatta, öğrenecek daha ne çok şey varmış. İlk kez öğreniyordum kelimelerin bu denli kifayetsiz olduğunu. İlk kez hissediyordum "hakkınızı helal ediniz" sözlerinin yetersiz kaldığını...

Biz sizi hep iyi bildik; iyi biliyoruz. Şehadetimiz tam, şehadetimiz eksiksiz, insan bacılarını bilmez mi? Tanımaz mı yiğit anaları; denizlerin pusulasız gemilerine yol gösteren iki deniz fenerini; iki özgürlük meşalesini? Unutmak ihanet etmektir biliriz. Nasıl unuturuz sizi, nasıl unuturuz kara kışa, kör ayaza, ihaneti bizde kayıtlı şubata karşı verdiğiniz mücadeleyi... Unutmak ihanet etmektir biliriz.

Yaşamak dediğin, ölmek dediğin nedir ki, aslolan "kavl" üzere olmak değil mi?

Aslolan, "bir ağacın gölgesinde dinlenen yolcu" gibi yola çıkmaya evmek değil mi?

Siz ey, "bir varmış, bir yokmuş" diye başlayan hayat masalının, hayat masalımızın, devler karşısında savaşan yiğit anaları, kahramanları! Hayatınızla olduğu kadar, hayatınızda olduğu kadar, ölümünüzle de örnek oldunuz.

Herkesin, herkesi unuttuğu, kimsenin, kimseyi anlamak, tanımak için gayret göstermek lüzumu hissetmediği; bireysel zevklerin ve uğraşların, nicedir yürekleri, hayatları kuşattığı bir dönemde, anlamak, anlatmak, danışmak, tanışmak için yola, yollara düştünüz. Vefa duygusunun, kendini adamanın, mücadelenin hep ölümsüz çığlığı oldu avazınız. Sizinkisi her zamanki gibi yine "tersine gitmek"ti, aldırmadınız, gocunmadınız. Nasıl olsa ömür bitecek, zaman akıp gidecekti. Ölüm hak, hesap haktı. O halde yaşamın hakkını vermek gerekti. Bu bilinçle çıktınız yola. Dağların kekik kokusunu, meydanların uğultusunu toplayıp erkenden gittiniz. Ellerinizde bir demet özgürlük, dillerinizde cepheden dönmeyen, dönemeyen anaların türküsü, erken gittiniz...

Ağır, aksak yürüyüşlere inat hep öne düştünüz.

Dünya meşgalelerinden artarsa zaman, biz de katılacaktık size. Heyhat, yine bizi geçtiniz, geçtiniz hepimizi...

Uzun koşunuz, uzayan sürgününüz bitti. Şimdi Sümeyye'ye, Hatice'ye, Meryem'e komşu oldunuz. Peygamber sizinle gururlandı. Melekler gıpta ile baktı.

Ölümünüz "alemin ölümü" gibi oldu. Gökten, bizim göğümüzden iki yıldız kayboldu. Ama biz "elde var hüzün" demedik, demeyeceğiz. Şahitliğinizin onuru ve gururu dururken hüzne sıra mı gelir?

Ölümünüz de yaşamınız kadar öğretici oldu demiştik değil mi? Elhak, söz doğru. Pek çok yanlışı, pek çok anlayışı derinden sarstınız. Kimi zaman ev hanımı, kimi zaman çalışan kadın ya da anne olmanın, sorumluluklardan uzaklaşmak, sıyrılmak için yeterli neden sayıldığı bir vasatta siz; iffetin, onurun ve mücadelenin bayraktarlığını yaparak yıktınız mazeretlerin kumdan kalelerini, kağıttan şatolarını...

Ne bilsindi sizi, kelebek kanatlarına yaslanıp düşler kuranlar. Ne bilsindi sizi, fildişi kulelerinden etrafı seyre dalanlar...

Siz hayatı bir bütün olarak anlamanın ve yaşamanın adıydınız.

İddialarını, davalarını unutanlar, terk edenler; fiyakalı yeni retoriklerle gizlemeye çalışsınlar bakalım yüzlerini...

Yorulanlar, yolda kalanlar, oyalanacak yeni duraklar, eğlenecek yeni limanlar arayadursun. Siz ey bacılar, sadece mütevazı yaşam tarzınızla ve tesettür hassasiyetinizle bile, bizlerin örneği olmayı çoktan hak ettiniz.

İsraf ve teşhir ideolojisinin kirli silahları defilelerin, mahremiyete "özenle" vurgu yapan, tatil şaklabanlıklarının "bizim mahalle"ye de avdet ettiği; giyim kuşamdan, ev döşemeye, çocuk yetiştirmekten, arkadaşlık ilişkilerine kadar bir dizi alanda zuhur eden modern hurafe ve bidatlara karşı vermiş olduğunuz mücadeleyle de hatırlanacaksınız.

Ey bizim göğümüzün iki özgürlük kuşu, iki Zümrüd-ü Anka'sı!

Biliyoruz ki umutlarını, Kaf dağının ardından kesmeyenlere müjdeli haberler uçurmaya devam edeceksiniz. Varsın papağan kanatlarının güzelliğinden; kartal mağruriyetinden; baykuş kayalık özleminden; balıkçıl kuşu bataklığa hasretinden yarı yoldan dönmüş olsunlar. Hepsinin toplamı bile sizin tek bir kanadınız etmeyince ne gam!

Şimdi karanlığa inat, daha bir ısıtıyor açtığınız pankart; şimdi karanlığa inat, daha bir ışıyor astığınız pankart: La ilahe illallah, la İlahe illallah...

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR