1. YAZARLAR

  2. Haksöz

  3. "Batıcı Laiklere, İslami Gruplara Davrandığın Gibi Davranamazsın!"

"Batıcı Laiklere, İslami Gruplara Davrandığın Gibi Davranamazsın!"

Temmuz 2001A+A-

Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek, kendi kurallarıyla yönettiği Mısır'da, rejime karşı seslerini çıkartmaktan hiç çekinmeyen İslami grupları, uyguladığı diktatörce baskılarla sindirmeye çalışıyor. Bu arada Batılı müttefikleri de bu sindirme hareketini görmezlikten gelerek; rejimi politik ve ekonomik yönden destekliyorlar. Bu destek aslında, Hüsnü Mübarek'in Arap-İsrail çatışmasında yönlendirici rolünün olması, İslami gruplara verilen gayri resmi yardımları engellemesi ve ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell'in açıklamalarında belirttiği "Uluslararası terörizmi yok etmek için Amerika-Mısır ikilisinin ortaklaşa yürüttüğü çalışmaları"nın sonucudur.

Ancak son zamanlarda Mısır hükümetini şaşkına çeviren olay, rejimin Müslüman Kardeşler (İhvan) grubunun liderlerini ve üyelerini tutuklayıp, yok etme çalışmalarına hep göz yummuş Batılı devletlerin ve medyanın son zamanlarda farklı kesimlere yönelen baskılara karşı verdiği yoğun tepkidir. Özellikle Mısır ve Amerikan vatandaşı olan ve laik kimliğiyle tanınan Profesör Saadeddin İbrahim'in tutuklanışı, yapılan eleştirilerin esas noktasını oluşturuyor.

Kahire Amerikan Üniversitesinde sosyoloji profesörü ve aynı zamanda Ibni Haldun Merkezi'nin de Başkanı olan 62 yaşındaki İbrahim, 21 Mayıs tarihinde özel bir mahkeme tarafından yargılanarak 7 yıl hapis cezasına mahkum edildi. İbrahim, yabancı ülkelerden izinsiz yardım almak, bunları zimmetine geçirmek, sahte imza kullanmak ve Mısır'ın ismini uluslararası platformda kötüye çıkarmaktan suçlu bulundu.

Ayrıca Merkezin 27 üyesi de tutuklanarak, daha hafif olmak üzere çeşitli hapis cezalarına çarptırıldılar. İbrahim, tutuklanmadan önce, 1995 parlamento seçimlerinde usulsüzlük yapıldığını ileri sürmüş ve Kıpti azınlıklara karşı gösterilen müsamahasız davranışlardan ötürü rejimi suçlamış ve Arap liderlerinin, ülkelerini hanedanlık kurallarına göre yönettikleri iddialarında bulunmuştu. Aslında bu iddiaları ortaya atarken asıl imâ ettiği şey; Mübarek'in özel eğitim verdirerek oğlunu kendi halefi olarak yetiştirmesi idi. Ancak İbrahim, bu suçlamalarla ortaya çıktığı zaman, başkan ve onun kölesi durumundaki basın, bunu şiddetli bir şekilde reddetti. Amerika ve Avrupa'dan aldığı güçlü destek İbrahim'in tahliyesini sağlayamadı ancak onun ortaya attığı iddialar, özellikle Amerika ve Avrupa'da Mübarek ve rejiminin yıpranmasına, Mısır'da ise halkın bilinçlenmesine neden oldu.

Kahire'deki Amerikan Büyükelçiliği tarafından İbrahim'in tutuklanışı sonrasında yapılan açıklamada; Arap ve Amerikan akademisyenleri arasında önemli bir yeri bulunan ve aynı zamanda her iki ülkenin de vatandaşı olan böylesine önemli bir şahsiyet hakkında verilen bu karardan, Amerikan devlet adamlarının hayli tedirgin oldukları belirtildi. İngiltere, tutuklama kararından iki gün sonra bunun hayli endişe verici olduğunu açıkladı. Dışişleri Bakanlığı ise tutuklama hakkındaki ilk resmi şikayetin, İbrahim'e faaliyetlerini yerine getirebilmesi için 250.000 $ bağışlayan Avrupa tarafından hazırlandığını ekledi. Medyaya bakıldığında ise Mısır yönetimine getirilen eleştiri ve suçlamaların resmi açıklamaların yumuşak üslubundan çok ileride olduğu görülmekte.

Bütün bunlara rağmen, Batı medyasının Mısır yönetimine tepkisi, Batı'nın "demokratik değerler" konusunda seçici tutumunu ortaya koymaktadır. Örneğin, The Washington Post'un editörü 24 Mayıs'ta köşesinde, benzer haksız davranışların Çin ve Küba gibi kuraldışı ülkelerce gerçekleştirilmesi durumunda yapılabilecek fazla bir şey olmadığını ama Amerika'dan her yıl 2 milyon dolar askeri ve ekonomik yardım alan bir ülkeye söylenecek şeyler bulunduğunu yazdı. The Washington Post, Amerikan yönetimine ve meclise, verilen bu yardımın Kahire'yi hizaya getirmek İçin kullanılması gerektiğini ısrarla vurguladı.

Londra'da yayınlanan Financial Times da Batılı devletleri bu konuda bir şeyler yapmaya çağırmaktadır. 30 Mayıs'ta, gazetenin baş makalesinde yayınlanan bir yazıda şunlar söylenmektedir: "Batılı hükümetler sessiz kalmamalıdır. Mübarek'in Orta Doğu'daki yönlendirici sesine elbette ihtiyaç vardır ama bu durum, Batılı devletleri hiçbir şeyi göremeyecek kadar körleştirmemelidir." Fakat aynı gazete, Amerika'ya yardımı durdurması ya da Avrupa ülkelerine Mısır'a desteği çekmesi çağrısı yapmamaktadır. Burada da Kahire'nin stratejik öneminin altı çizilmekte ve Mısır'ın Kuzey Afrika'daki insan haklarına riayet etmeyen tek ülke olmadığı hatırlatılmaktadır, Yazıda Batılı devletlerin sessiz kalması şu cümleyle ortaya koymaya çalışılmıştır: "Mübarek rejimine yapılacak olan baskı, İslamî gruplan güçlendirmek; batıya dost olan rejimleri de zor duruma düşürmek anlamına gelebilir."

Batılı devletler ve medyanın Mısır'daki insan hakları ihlalleri ile ilgili olarak sahip oldukları ikiyüzlü tutum, İhvan liderlerinin ve üyelerinin tutuklanmalarına karşı gösterdikleri ilgisizlikten anlaşılmakta. Kısa bir süre önce Asyut bölgesindeki bir İhvan üyesinin evinde yapılan bir toplantıya yapılan baskınla, başta eski parlamento üyesi Dr. Muhammed Esseyid Habiba olmak üzere, toplantıya katılanların yarısından çoğu tutuklanmıştı. Yine bundan sonra da 29 Mayıs'ta İskenderiye'de 11 cemaat üyesi daha tutuklandı.

Batı'nın bu konudaki sessizliği aslında çok da önemli değil, ancak şaşırtıcı. İhvan Cemaati devrimci bir çizgi izlemese ve var olan düzen içerisinde "barış" içinde, İslam hükümeti için mücadele ediyor olsa da, bu bile Batı tarafından kabul edilemiyor. Batı, toplum içerisinde meydana gelecek her hangi bir olayda İslami bir öğe görmekten korkuyor; buna karşı laik hareketleri ve kişileri bir denge unsuru olarak görüyor. Bu kesime yönelik hükümet baskılarından rahatsızlıklarının asıl nedeni de burada yatıyor, yoksa Mübarek ve yönetiminin Batı ve İsrail'le dost çizgisinden asla bir şüpheleri yok.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR