1. YAZARLAR

  2. Mustafa Siel

  3. Ancak Peygamber Gönderilen Kavimler Helak Edilir

Ancak Peygamber Gönderilen Kavimler Helak Edilir

Eylül 2015A+A-

Bile Bile İnkârda Direndiklerinden Dolayı Helak Edilen Kavimlere Misaller

Kamer Suresinin ilk 8 ayetinin tefsiri dergimizin Ağustos 2015 sayısında yayınlanmıştı. Bu ayetlerde kâfirlerin tevhid ve ahiret mesajını bile bile inkârda direnmeleri, bu inkâra karşı alınacak tutumlar, bile bile inkârda direnenlerden yüz çevrilmesi ve dünyevi helake uğramaları yanında, asıl hesabın ahirete bırakılması; peygamberlerin çağrısına karşı bile bile inkârda direnenlerin asıl hesaplarının ahirette mutlaka görüleceği açıklanmıştı.

Bu uyarıların ahiret azabına yönelik olanı ancak ahirette gerçekleşecek olup, bu gerek peygamberlerin gönderildiği kavimler ve gerekse diğer insanlar için ortak bir neticedir.

Bundan sonraki ayetlerde ise peygamberleri yalanlayan kavimlerin bile bile inkârda direnmeleri üzerine dünyada uğradıkları helak azabı misaller verilerek aktarılmıştır.

Ancak Peygamberlerce Yeterince Uyarılan Kavimlerin Helaki Söz Konusudur

Helak edilen kavimlerin helak nedeni, Allah’ın yetkili sözcüsü/elçisi durumunda olan peygamberlerin getirdiği tevhid ve ahiret ile salih amel işlemeye yönelik açık mesajları bile bile inkâr etmeleri ve bu inkârda ısrarla direnmeleridir.

Dünyevi helak sadece peygamberlerin gönderildikleri kavimler için geçerli olup, peygamberlerin bizzat gönderilmediği kavimler için söz konusu değildir. Çünkü ancak peygamberler Allah adına konuşup, O’nun adına vaat ya da tehditte bulunabilir ve getirdikleri mesajlar kesin ve herkesin anlayacağı kadar açıktır.

Peygamberlerin olmadığı yerlerde ve çağlarda yaşayan kavimlere ve insanlara hem mesaj çok net olarak ulaşamayacağı hem de peygamber varisi olan davetçiler hiçbir zaman peygamberler gibi Allah adına direkt konuşan görevliler olamayacaklarından, bu davetçilerin kavimleri helake uğramaz.

Peygamberimizden Sonra Kavimlerin Dünyevi Helaki Söz Konusu Değildir

Muhammed (s)’den sonra yeni bir peygamber gelmeyeceği ve hiç kimsede Allah adına konuşup mesajları yanlışsız netlikte veremeyeceğinden, işleyeceğimiz ayetlerde anlatılan kavimler gibi Peygamberimizin ardından kavimlerin toplu olarak helaki söz konusu olmamıştır ve olmayacaktır.

Ancak Yüce Allah’ın sünnetullahına (toplumsal kanunlarına) aykırı hareket eden kavimlerin bu sünnetullah gereği uğrayacakları dünyevi belalar ile Allah’ın, kavimlere hakkı dolaylı olarak hatırlatmak için indireceği belalar söz konusudur. Gerek Müslüman olmayan kavimler ve gerekse Müslüman olduğu halde İslam’a aykırı yaşayan kavimler için söz konusudur tüm bu bela ve afetler.

NUH KAVMİ KISSASI

9- Senin kavminden önce Nuh kavmide ahireti yalanlamıştı. Kulumuz Nuh’un getirdiği tevhid ve ahirete dair mesajı yalanlayanlar, “Nuh cinlerin etkisiyle bu iddiaları öne süren bir mecnun!” diye propaganda yapmak suretiyle, onu kavminden dışladılar vedavetinden vazgeçmeye zorladılar. 

Tüm Peygamberler Mecnun Olmakla İtham Edilmişlerdir

Mecnun (cinlenmiş) tabiri, Arapların şair ve kâhinlerinin cinlerden haber alıp insanlara aktardığına dair batıl inançları ifade etmektedir. Kur’an’daki ilgili ayetlerde ifade edildiği üzere, Muhammed (s) ve diğer tüm peygamberler gibi Nuh (a) da cinlerden aldığı haberleri Allah’tan vahiy olarak sunmakla suçlanmıştır.

Gerek peygamberlerin kişiliği, gerekse getirdikleri vahiy haberleri böyle bir iddiayı açıkça çürütmesine rağmen, kâfirler bile bile bu iftirayı propaganda ederek peygamberleri etkisiz kılmaya çalışmışlar ve kısmen başarılı olabilmişlerdir.

Yüce Allah “Kulumuz yalanlandı.” diyerek, Nuh (a)’a verdiği desteği ve Allah’ın has kullarının bu tür iftiralardan beri olduğunu ortaya koymuştur.

10- Çaresiz kalması üzerine Nuh, Rabbine dua ederek, “Ben mücadelemde bastırılarak etkisiz bırakıldım. Hak yolunda başarısız ve çaresiz bırakıldığım bu mücadelemde beni destekleyerek başarıya ulaştır.” diye talepte bulundu.

11- Bunun üzerine gökyüzünün kapılarını, bardaktan boşanırcasına ve bir nehir gibi devamlı yağan sağanak yağmura açtık.

12- Yeryüzünden de su kaynakları fışkırttık, öyle ki gökten inen sular ile yerden çıkan sular bir ölçüye göre planlanmış işin gerçekleşmesi için karşılaşıp birleşti de yeryüzü tıpkı bir deniz gibi suyla kaplandı.

13- Bu esnada biz Nuh ve iman edenleri tahta çivilerle birleştirilmiş tahta levhalardan yaptırdığımız sıradan bir gemiye bindirip yeryüzünü kaplayan suyun üzerinde taşıdık.

14- O sıradan bir gemi idi ama bizzat bizim gözetimimiz/korumamız altında hareket ediyordu da bu nedenle güvenle yüzüyordu. Halisane niyetle kavmini hakka davet ettiği halde, nankörlük edip dışlanan Nuh’a bir teselli ödülü olarak…

Nuh’un Gemisi Mucize Değildi

Nuh (a)’ın bu duayı yapması bir anda olmayıp, Ankebut Suresi 14-15. ayetlerden anlaşıldığı üzere 1000 yıl gibi zorlu geçen 50 yıllık bir mücadele sonucu olmuştur. Bu zorlu mücadele süreci ve sonuçları Nuh Suresinde ayrıntılı olarak anlatılmıştır.

Ayetlerden anlaşıldığına göre, gökyüzünden devamlı yağan sağanak yağmur ve yeryüzünden fışkıran sular neticesi Nuh (a) kavminin bulunduğu yerler tıpkı bir deniz gibi suyla kaplanmış, Nuh (a) ve iman edenler ise önceden vahiy talimatına istinaden inşa ettikleri gemiye binerek bu tufandan kurtulmuşlardır.

Dikkat edilirse ne Nuh tufanı ne de bindikleri gemi olağanüstü/mucizevi bir olay olmayıp, Yüce Allah’ın inkârcılara helak tehdidinin ve iman edenlere kurtuluş vaadinin gerçekleşmesi için, bizzat O’nun takdir ve gözetimiyle tabiat olayları biçiminde gerçekleşmiş gaybi yardımlardır.

15- Nuh kavmi kıssasını kıyamete kadar yaşayacak tüm insanlık âlemi için hakka işaret eden bir ayet olarak bıraktık. Bu kıssadaki uyarı ve mesajlardan ibret alacak yok mu içinizde?

Ayet olarak bırakılan gemi kalıntısı değil, Nuh (a) kıssasıdır. Çünkü bu kıssa bir ibret olarak dünyadaki hemen hemen bütün kavimlerce bilinmekte iken, gemiyi henüz gören ve bulan olmamıştır.

16- Nuh kavmi kıssası, peygamberler vasıtasıyla yaptığım dünyevi helak uyarılarının dikkate alınmaması halinde dünyevi azabımın nasıl olacağına dair yaşanmış ve herkesin bildiği ibretlik bir misaldir.

17- Muhakkak ki, Kur’an’ı hakkın idrak edilip hatırda tutulması ve gerektiğinde hatırlanması (zikr) için kolay kıldık. Peki, Kur’an’daki uyarı ve mesajlardan ibret alacak yok mu içinizde?

Kur’an’ın kolay olması, tevhid ve ahirete ve salih amele dair temel ilke ve hikmetler için söz konusu olup, özellikle o günkü Araplar için nettir. Günümüzde ciddi bir çabayla bu ilke ve hikmetler idrak edilip daima hatırda tutulabilir.

Kur’an’ın Sosyolojik Tarih Yorumu

Bu surede ve başka surelerde aktarılan Nuh, Ad, Semud ve takip eden kıssalar, Kur’an’ın tarihî sosyolojik yorumunu ortaya koymaktadırlar.

Bilindiği gibi günümüz Batı seküler sosyoloji bilimi, evrimsel bir sosyolojik tarih yorumuna sahip olup, maymundan türeyen insanlığın her geçen gün geliştiğini ve iyiye doğru yükseldiğini iddia etmektedir. Kur’an ise insanlık hayatının Âdem (a) ile en yüksek derecede başladığını, lakin her geçen gün bozulduğunu (tağyir), bilahare gönderilen Nuh, Hud gibi peygamberlere tabi olanlarla tekrar iyiye doğru bir sıçrama yaptığını, fakat bu peygamberlerle beraber kurtulanların nesillerin sonradan tekrar bozulduğunu ortaya koymaktadır.

Yani günümüz seküler Batı bilimi devamlı yukarı doğru hareket eden düz bir yükselmeci evrimsel bir sosyolojik yoruma sahip iken, Kur’an olumlu çaba gösterilmediğinde bozulmaya meyilli çevrimsel (çember) sosyolojik tarih kanununu ortaya koymaktadır.

AD VE SEMUD KAVİMLERİ

Surenin 18’den 33’e kadar olan ayetlerinde tevhid ve ahiret mesajlarını inkâr ettiklerinden dolayı Ad ve Semud kavimlerinin helak ediliş kıssaları yer almaktadır. Kur’an’da peygamber gönderilen kavimler olarak Nuh kavminden sonra Ad ve bilahare Semud kavmi anlatılmaktadır.

Bu durum Nuh (a) ile birlikte kurtulanların Ad kavmini oluşturdukları ve Ad kavminin helaki esnasında Hud (a) ile birlikte kurtulanların Semud kavmini oluşturdukları şeklinde yorumlanabilir. Lakin insanlığın bilinen onbin yıllık tarihi bu yoruma geçit vermemekte, bu arada başka pek çok kavim ve peygamber geçtiği görüşünü kuvvetlendirmektedir.

Başka bir yorum da aslında Kur’an’da sayılan bu peygamberler ve kavimlerinden başka pek çok peygamber ve kavminin yaşamış olduğu, lakin Kur’an’ın indiği Mekke merkezli Arabistan yarımadasında sadece bu sayılan peygamberler ve helak edilen kavimler bilindiğinden dolayı bu peygamberler ve kavimlerin kıssa edildiği şeklindedir. Benim kanaatim bu yorumun daha doğru olduğu yönündedir.

Hangi yorumun doğru olduğu konusunda arkeolojik ve tarihsel çalışmalar ipucu verebilirse de kesin doğruyu ancak Allah bilir.

AD KAVMİ KISSASI

Ad kavmi, Nuh kavminden sonra gelen ve kendilerine Hud (a)’ın gönderildiği bir kavim olup, ilgili ayetlerden anlaşıldığına göre kendi zamanlarının günümüzdeki ABD gibi süper gücü konumunda idi.

Arabistan yarımadasının güneyinde bugünkü Yemen mıntıkasında, denize paralel, kum tepeleri (ahkaf) arasındaki düzlük ovalarda sağlam binalar kurmuşlardı. Lakin bu binalar helaklerinden onları kurtaramadı.

18- Nuh kavminden sonra Ad kavmi de yalanladı. Ahiret azabı ve dünyevi helak uyarılarını da sonra nasıl olduğunu bizzat yaşayarak gördüler; peygamberler vasıtasıyla yaptığım dünyevi helak uyarılarının dikkate alınmaması halinde dünyevi azabımın ve helakimin nasıl olduğunu.

19- Ad kavmi dünyevi helaki hak ettiğinde üzerlerine öyle bir samyeli gönderdik ki, o yel onları adeta sıkıp sularını çıkardı da bir an önce geçip gitmesini istedikleri o bunaltıcı günler neticesi susuzluktan kuruyup çatladılar adeta.

20- O kavurucu samyeli onları adeta yaşlanarak içi boşaldığından dolayı dibinden kopup yıkılan kuru hurma kütükleri gibi yere serdi.

 21- Ad kavmi kıssası, peygamberler vasıtasıyla yaptığım dünyevi helak uyarılarının dikkate alınmaması halinde dünyevi azabımın nasıl olacağına dair yaşanmış ve herkesin bildiği ibretlik bir misaldir.

22- Muhakkak ki, Kur’an’ı hakkın idrak edilip hatırda tutulması ve gerektiğinde hatırlanması (zikr) için kolay kıldık. Peki, Kur’an’daki uyarı ve mesajlardan ibret alacak yok mu içinizde?

SEMUD KAVMİ KISSASI

Ad kavminin helakinden kurtarılan Hud (a)’a uyan müminlerin soyundan gelen Semud kavmi zamanla yoldan çıktı. Düz ovalarda korunaksız olarak yerleşen atalarının hatalarından kendilerince güya ders alarak Arabistan yarımadasının kuzeybatısında Hicr denilen mevkide kayalık vadilerde kayaları oyup sağlam binalar yaptılar ve sulama depoları kurdular. Ad kavminden sonraki süper güç oldular, maddi anlamda çok ileri gitmelerine rağmen manevi ve ahlaki anlamda iyice yozlaştılar.

Bu kavmin kalıntıları bugün dahi mevcut olup, Kur’an indiği sıralarda muhtemelen daha sağlam durumda idiler. Bu kavimle ilgili Roma kaynaklarında dahi bilgiler olup, Mekkeliler ticari seferler esnasında bu kavmin kalıntılarının bulunduğu yerlerden geçmekte ve bu kalıntıların Semud kavmine ait olduğunu ve bu kavmin kıssasını bilmekte idiler.

23- Semud kavmi de peygamberim Salih aracılığıyla yaptığım ahiret azabı ve dünyevi helak uyarılarımı dikkate almayıp yalanladı.

Salih (a) diğer tüm peygamberler ise tevhid ve ahirete imana ve salih amel işlemeye dayalı İslam’a dayanan vahyî mesajlarla gelmiş, bunları inkâr ettikleri takdirde dünyada kavim olarak helake uğrayacakları, ahirette ise sonsuz cehennem azabına uğrayacakları konusunda onları defalarca uyarmıştır.

24- “Nasıl olur böyle bir şey? Böyle olağanüstü bir haber ve uyarı konusunda, bizim gibi sıradan ölümlü bir insana mı uyacağız? Böyle bir şey yapmamız salaklık ve çılgınlık olur!” dediler.

Sıradan İnsanlara Peygamberliği Yakıştıramamak

Bu ayet genelde insanların din konusunda aklı ve vahyi değil, olağanüstü mucizevi durumları dikkate almak temayülünde olduklarını ortaya koymaktadır. Yani inkârcı kavimlerin anlayışlarına göre, gaypla ilgili olağanüstü bir mesaj gelecekse, bunu ancak melekler gibi insanüstü varlıklar mucizevi bir şekilde yapabilir. Gaybi haberler sıradan insanlar vasıtasıyla gelen ve sıradan akla hitap eden vahyî mesajlar yoluyla verilemez.

Kur’an ise tarih boyunca gaybi haberlerin, o toplumların içinden çıkmış, ancak kişiliğiyle o toplum seviyesinin çok üstünde insanlar olan peygamberler tarafından Allah’tan alıp getirilen ve sıradan insanların akıllarıyla kavrayıp iman edebilecekleri vahyî mesajlarla gönderildiğini ortaya koymaktadır.

Uçup Kaçmayana İtibar Etmeme Anlayışı

Müşriklerin yukarıda açıklanan sakat gaybi haber anlayışının benzerleri, maalesef günümüzde Müslüman olduğunu iddia eden halkımızın neredeyse tamamı ile tasavvufi ağırlıklı İslamcı camialarda devam etmektedir.

İnsanlarımız sıradan insanların kavrayıp iman edebileceği Kur’ani gaybi bilgilere itibar etmek yerine, şeyh–veli denen ve olağanüstü vasıflara sahip olduğu iddia edilen insanlar tarafından keşif ve keramet denen olağanüstü yollarla geldiğine inanılan (sözde) gaybi haberlere itibar etmektedirler. Bu yollarla geldiği iddia edilen gaybi haberlerin asılsız ve hakka ulaştırmak bir yana, haktan saptırıcı oldukları açıktır.

Bu nedenle, halkımızın gaybi haberlerle ilgili bu yanlış anlayışının mutlaka düzeltilmesi ve gerçek ve tek gaybi haber kaynağı olan Kur’an’a yönlendirilmesi, dünyada ve ahirette fayda sağlayacak gerçek dinin anlaşılması ve yaşanması için olmazsa olmaz bir kalkış noktasıdır.

Hevalarının Peşinde Olanlar İçin İman Etmek Çılgınlıktır

Ayette geçen “Salih’e uymamız sapıklık/salaklık ve çılgınlık olur!” ifadesi üzerinde durmak gerekir. Salih (a)’ın getirdiği mesajı anlayarak böyle bir sonuca varılmamış, onun bir insan olduğu söylenerek mesajı üzerinde düşünülmesine bile gerek görülmeden mesajın sapıklık ve çılgınlık olduğu iddia edilmiştir.

Delalet haktan ayrılma olup, Semud kavmi de kendilerini doğru yolda görmekte ve bu konuda şüphe duymamaktadırlar tüm delalette olan kavimler gibi. Ayette geçen suur kelimesi çılgınlık/delilik anlamına gelip, kavim gaybi bir konuda bir insana uymanın çılgınlık olacağını söylemiş olabileceği gibi, Salih’in getirdiği mesajın içeriğinin onların menfaatlerine dokunması nedeniyle ona uymalarının çılgınlık olacağını söylemiş olabilirler.

25- Ve yine dediler ki:“Ne yani, hem Allah bir melek değil de içimizden bir insana vahiy gönderecek olsaydı bile, kala kala Salih gibi kavmimizin alt tabakalarından ve çevresi olmayan birine mi gönderilirdi. Mümkün değil böyle bir şey. Bu Salih haddini aşan, çok büyük yalan iddiaları nedeniyle içimizde çok kötü bir duruma düşen birisi.”

Sıradan İnsanlara Peygamberliği Yakıştıramamak

Toplumlar gaybi haberler konusunda hem insanüstü kişi ve olayları beklemekte, üstelik dinî önder olacak kişilerde kişilik liyakatini değil, dünyevi mevki ve makamları öncelemektedirler. Yani hem asaleti olmalı, hem de dünyevi imkânları ve çevresi kuvvetli olmalı, aksi halde böyle bir kişiye dinî önderliği layık görmemektedirler.

Nitekim Peygamberimize indirilen vahiy için de“İki seçkin şehirden bir seçkin kişiye indirilmeli değil mi idi?” dendiği Zuhruf Suresi 31. ayette açıklandığı gibi, İsrailoğullarının kendilerine lider olarak gönderilen Talut’u dünyevi mevki, makam ve mal açısından beğenmedikleri de Bakara Suresi 247. ayette açıklanmıştır.

Peygamberlerin Soyundan Olmak Ayrıcalık Değildir

Bu anlayış günümüzde de çeşitli şekillerde devam etmektedir. NitekimŞia’nın imamların/önderlerin ancak Peygamberimizin soyundan olabileceğine dair masum imam/önder anlayışı bunun en ciddi yansımasıdır.

Yine Mehdi inanışı da bu yanlış anlayıştan kaynaklanmaktadır. Keza Peygamberimizin soyunun yüceltilmesi, tarikat şeyhleri ve Alevi dedelerinin Peygamberimize dek eriştiği iddia edilen soy kütükleri olduğu gibi iddialarda bu hatalı anlayışın yansımalarıdır.

Oysa Kur’an’da İbrahim (a)’ın babası olan Azer’in zalim ve tevhid düşmanı bir kâfir olduğu Meryem Suresi 41’den 50’ye kadar olan ayetlerde izah edildiği gibi, İbrahim (a) soyundan sadece salihler değil, zalimler ve kâfirler de olacağı ve bunlara dinî önderlik/imamlık verilmeyeceği Bakara Suresi 124. ayette net olarak belirtilmiştir.

26- Oysa o kavim yakında görecekti, hadlerini aşan çok büyük asılsız iddialar nedeniyle çok kötü bir duruma düşenlerin kimin olacağını.

Kem söz sahibine aittir derler. Kavminin Salih (a) için söylediği asılsız çirkin isnatlar aslında kendilerine aitti. Hadlerini aşarak çok büyük asılsız iddialarda bulunanlar ve bunun neticesi sosyal ve siyasal bazda kötü konuma düşenler kendileri idiler. Bu nedenle yakında helak vaadi gerçekleşecek ve o zaman düştükleri sefil durumu açıkça göreceklerdi.

27- Biz o kavmin helaki hak etmesi için sahipsiz bir dişi deveyi onlara bir sınama aracı kılacağız. Artık sen onları kendi başlarına bırak da azgınlıklarının başlarına helak getirmesini bekle ve bu bekleyiş esnasında onların alay ve sataşmalarına sabret.

28- Onlara, eğer itaat etmezlerse helaklerine sebep olacak şu emrimi bildir. Develeri sulama suları sadece kendi develerine ait olmayacak, bu sahipsiz dişi deveye de bu sulardan verilecek ve mutlaka bu deve içinde sulama sırası verecekler.

29- Bu durumu kabullenmeyen, ancak tehditten korktuğu için deveye müdahale edinmekten çekinen kavim, içlerinden bir zorbayı deveye zarar vermesi için kışkırttılar da o zorba deveyi kısırlaştırdı.

Semud Kavmine Gönderilen Devenin Akıbeti

Semud kavmine ayet olarak gönderilen devenin mahiyeti ile ilgili bilgiler, dergimizin 293.sayısında yayınlananKamer Suresi 1. ayetin tefsiri esnasında verildiğinden burada tekrar edilmeyecek olup, işlediğimiz ayetlerin daha iyi anlaşılması için ilgili ayetin tefsirinin okunmasında fayda vardır.

Yüce Allah’ın tehdidi nedeniyle deveyi öldürmekten korkan kavmin, devenin üreme organlarına zarar vererek neslini kurutmave böylece kutsal develeri zamanla ortadan kaldırma hilesine başvurduğu anlaşılıyor.

Lakin Yüce Allah deveyi öldürmelerini değil, kötü bir amaçla dokunmalarını yasaklamıştı. Bu nedenle bu hileleri fayda vermemiş ve helak edilmişlerdir.

30- Semud kavmi kıssası da peygamberler vasıtasıyla yaptığım dünyevi helak uyarılarının dikkate alınmaması halinde dünyevi azabımın nasıl olacağına dair yaşanmış ve herkesin bildiği ibretlik bir misaldir.

31- Biz o kavmi helak etmek için üzerlerine çok büyük bir güç göndermedik, çünkü gerek yoktu. Tek bir korkunç ses sonrası gerçekleşen dehşetli bir deprem yetti helaklerine. Yurtlarında, çiğnenmiş ot kalıntılarına dönmüş halde kalakaldılar.

Deveye Kötülük Yapan Kavmin Akıbeti

Semud kavmi, ataları olan Ad kavminin düz ovalarda gevşek zemine yaptıkları binaların depreme dayanıksızlığını görerek, sağlam kayalık alanlarda kayaları oymak suretiyle ve sağlam zeminlere sağlam binalar yaparak depremlerden korunmayı planladılar. Lakin bu planları onlara fayda sağlamadı. Yüce Allah bu sağlam barınaklarda korunan kavmi yok etmek için çok büyük bir ordu göndermedi. Dehşetli bir ses eşliğinde gerçekleşen büyük bir deprem onları helak etmeye yetti.

Yüce Allah onların helaklerini sağlam ve zayıf oldukları yönlerinden değil, en güvendikleri ve kendilerini güvencede gördükleri yerden, yani sağlam barınaklarından gerçekleştirdi. Nitekim Ad kavmine de böyle yapmış, onların zayıf zemindeki sağlam binalarını depremle yıkarak değil, onların üzerine kavurucu sıcak rüzgârlar göndererek helak etmişti.

Yüce Allah Kavimleri En Zayıf Yanlarından Değil En Kuvvetli Yanlarından Vurdu

Yine Nuh kavmini de denizle alakaları yokken hiç ummadıkları bir tufanla helak etmiş olması da dikkate şayandır. İnsanlar diğer insanları kendilerinin en güçlü hasımlarının en zayıf noktalarından vururken, Yüce Allah kavimlerin en kuvvetli oldukları noktalarından vurur.

Bu hem Yüce Allah’ın kudret ve yüceliğinin bir yansıması hem de kavimlerin kendilerini güçlü gördükleri noktaların aslında ne kadar zayıf olduğunun gösterilmesidir.

Bu hikmet günümüzde de muhtemelen işleyecek, Yüce Allah bir kavme ders vermek yada onları cezalandırmak istediğinde bela onların kendilerine en güvendikleri yönlerden gelecektir.

32- Muhakkak ki Kur’an’ı hakkın idrak edilip hatırda tutulması ve gerektiğinde hatırlanması için kolay kıldık. Peki, Kur’an’daki uyarı ve mesajlardan ibret alacak yok mu içinizde?

Mekkeli Müşrikler Kendilerini Salih (a) ve İman Edenlerin Yerinde Görüyorlardı

Diğer kıssalar gibi Semud kıssası da Mekkeli müşriklerin iyi bildiği bir kıssa idi. Yani onlar için bu ayetler ve kıssalar çok iyi anlaşılan ve hatırda tutulup ibret alınan kıssalar idi. Fakat kendilerini helak edilen Semud kavminin değil, Salih ve iman edenlerin yerinde görüyorlardı.

Geçmiş kavimlere yapılan helak tehdidi onlar için de geçerli idi fakat onlar Kur’an’ı yalanladıkları için bu tehdidi ciddiye almıyor görünüp, kendilerinin kıssaları anlatılan peygamberlerin yolunda hak yolda olduklarını, Muhammed (s) ve iman edenlerinse atalarının hak yolundan saptıklarını iddia ediyorlardı.

Helak Edilen Kavimlerden Çıkaracağımız Dersler Ne Olmalıdır?

Bizim bu ayetlerde anlatılan kıssalardan alacağımız ders ne olabilir? Girişte izah ettiğimiz gibi, Muhammed (s)’den sonra peygamber gelmeyeceği için, artık toplumsal helak söz konusu olmayacaktır ve bu nedenle bizlerin böyle bir tehditle karşı karşıya olmamız söz konusu değildir.

Bu nedenle bizim bu kıssalardan alacağımız ders dolaylıdır. Yani, Yüce Allah’ın toplumsal kanunları denen sünnetullahın mutlaka gerçekleşeceği, bu nedenle Kur’an’da açıklanan tüm toplumsal kanunlara riayet etmemiz gerektiği, aksi halde sonuçlarını mutlaka göreceğimizdir.

Nitekim peygamberlere asi olan kavimlerin helak edilmesi bir sünnetullah olduğu gibi, Allah’ın dinine sıkı sıkıya sarılmayan her toplumun bunun acı neticelerini mutlaka çekeceği, yani Yüce Allah’ın sırf adı Müslüman diye hiçbir toplumu bu toplumsal kanunlardan muaf tutmayacağı hususu da bir sünnetullahtır.

İslam Ümmeti Sünnetullaha Uymamanın Cezasını Çekiyor

Kur’an’da pek çok ayette daha önce İsrailoğullarının bu toplumsal kanuna uymamaları nedeniyle bunun acısını mutlaka tadacakları, başta İsra Suresi 2’den 9’a kadar olan ayetler olmak üzere pek çok ayette hatırlatılarak, Müslümanlarda aynı duruma düşmeye karşı uyarılmışlardır. Lakin bu uyarılardan gerekli dersi almayan Müslümanların tarih boyunca ve şu günlerde başlarına gelen dehşetli acılar, bu uyarıların önemini bizlere göstermektedir.

Semud kıssasından alacağımız bir ders de kişisel, ailevi ve toplumsal yönden kendimizi büyük görüp kendimize güvenmemek, bu hususlarda bizlerden daha olumsuz durumda görünenleri küçük görmemek ve onlara güçsüzlükleri nedeniyle zulmetmemektir. Aksi halde bizzat Allah bizlerden mazlumların intikamını bu dünyada da alabileceği gibi, ahirette mutlaka alır. 

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR