1. YAZARLAR

  2. Faysal Mevlevi

  3. Amerika İslam’la Savaşıyor

Amerika İslam’la Savaşıyor

Haziran 2004A+A-

Lübnan Cemaatu'l-İslamiye Partisi Genel Başkanı, Kudüs Müessesesi Yönetim Kurulu Başkanı.

Üstat Faysal Mevlevi, sizden başkanı olduğunuz Kudüs Müessesesi'nin kuruluş amacı, çalışmaları ve ifa ettiği fonksiyon hakkında genel bir değerlendirme alabilir miyiz?

Siyonistlerin işgali altındaki Kudüs, tüm Arap ve Müslümanların kalbinde yer alan ortak davamızdır. Kudüs, direnen Filistin'in atan kalbidir. Müslümanların ilk kıblesidir. Kudüs'ün surlarının yanı başında Hıristiyanların hac mekanı olan Kıyamet Kilisesi bulunmaktadır. Ancak bu kent bugün Siyonist işgal altında inlemekte ve kurtarılmayı beklemektedir.

Çeşitli medeniyetlere beşiklik etmiş Kudüs'ün özgürlüğe kavuşması, demografik yapısının muhafazası, kültürel, tarihi ve doğal dokusunun korunması önemli bir sorumluluktur. Bu amaçla çeşitli eğilimlerden bariz temsilciler, Ocak 2001 tarihinde Beyrut'ta Kudüs Müessesesi'ni kurdular. Kudüs Müessesesi'nin ilgi alanı özelde Kudüs kenti olmakla birlikte tüm Filistin'dir. Kudüs Müessesesi katılımcıdır. Hiçbir siyasi görüş, parti, devlet ve kuruluş ile ilintisi olmayan sivil bir kuruluştur. Her eğilimden insanı kuşatıcı, başkalarının çalışmalarını yok saymayan, onların çabalarını tamamlayıcı, uluslararası insani bir kuruluştur. Tabii ki kuruluş amacı, Kudüs ve Filistin'in Siyonist işgalden kurtarılmasıdır. Bu doğrultuda, Kudüs'ün Yahudileştirilmesine karşı projeler geliştirmek, Kudüs'teki Filistinlileri işgale direnip ülkelerini terk etmemeleri için desteklemek ve Kudüs hakkında Müslüman-Hıristiyan ortak tutumunu güçlendirmek gibi ara hedeflerimiz söz konusudur.

Faaliyet alanlarımıza ve kullandığımız araçlara gelince, bunların başında uluslararası konferanslar tertip etme gelmektedir. Ayrıca Kudüs konulu kitaplar, araştırmalar, istatistikler ve broşürler yayınlamak da bizim faaliyetlerimizdendir. Yine Kudüs'te sarf edilmek üzere nakdi ve ayni yardımlar toplama ve bunların yerine ulaştırılmasını organize etmek de çalışmalarımız arasında yer almaktadır. Tüm bu alanlarda hazırladığımız onlarca proje var, bunlardan bir kısmını şimdiye kadar başarıyla uyguladık, diğer projeler için ise finans arayışımız devam ediyor.

İfa ettiğimiz fonksiyona gelince, her şeyden önce Kudüs Müessesesi, Arap-İslam dünyasının etnik ve mezhebi tüm renklerini barındıran bir gökkuşağı mesabesindedir. Farklı eğilimlerden insanlar olarak ortak düşmana karşı eylem ve söylem birlikteliği yakalama şansımız bu çatı altında kuvvetle muhtemeldir.

Kudüs Müessesesi'nin öncülüğünde gerçekleşen Kudüs Buluşması, hem içerik hem de sonuçları açısından gerçekten de başarılı geçti. Bundan dolayı sizleri tebrik ediyoruz. Bu tür çabalarınızdan dolayı Allah sizden razı olsun.

Kudüs Buluşması'nı gerçekleştirmenizdeki amacınız nelerdi, hedeflediğiniz amaca ulaştınız mı?

Teşekkür ederim. Tabii bizce de ilki gerçekleşen Kudüs Buluşması başarıyla sonuçlandı. Her şeyden önce dünyanın çeşitli yerlerinde biri birinden habersiz aynı hedef için çalışan kuruluşları buluşturmayı hedefledik. Böylece insanlar biri birinin yaptıklarından haberdar olsun ve tecrübelerinden yararlansın istedik. 30 ülkeden 80'i aşkın kuruluşu bir araya getirdik. Önümüzdeki yıl daha geniş katılım sağlamayı amaçlıyoruz.

Biliyorsunuz Amerika Büyük Ortadoğu Projesi diye bir plan ortaya attı. Bu bağlamda Filistin, Lübnan ve Suriye'nin konumunu nasıl görüyorsunuz?

Aslında Büyük Ortadoğu Projesi'nin merkezinde Filistin vardır. Yani bu plan İsrail'in güvenliğinin sağlanması için Amerika tarafından ihdas edilmiştir. İsrail'e en yakın tehlike olarak da sürdürdükleri onurlu politikalardan dolayı Lübnan ve Suriye gelmektedir. Dolayısıyla bu iki ülkenin Amerikan planlarının hedefinde olması kaçınılmazdır.

İsrail'in son zamanlarda gerçekleştirdiği katliamlar ve yıkımlar karşısında Filistin direnişinin gerilediği ya da zayıfladığı düşüncesi yayılmaya başladı bu konuda siz ne düşünüyorsunuz?

Aslında son birkaç yıldır başlayan intifada, topyekün silahlı direnişe dönüşmesi açısından başarıya ulaşmıştır. Artık sivil intifada söz konusu değildir. Daha önce intifada sivildi, gösteriler, sloganlar ve pankartlar söz konusuydu. İsrail bu eylemlere karşı zaman zaman sert müdahalelerde bulunuyordu. Şayet Filistinliler, yüzlerce yıl gösteriler düzenlemeye devam etselerdi, İsrail onlara hiçbir şey iade etmeyecekti. Bundan dolayı direnişin silahlı olması gerekiyordu.

Şayet biz bu silahlı direnişin, askeri olarak İsrail'e bir üstünlük kazandıracağını düşünüyorsak bu mümkün değildir. Çünkü taraflar arasında hiçbir şekilde eşitlik mevcut değildir. Direnişçilerin elinde zorlukla elde ettikleri bireysel silahların dışında bir şey yoktur. İsrail ise karada, havada ve denizde her türlü gelişmiş silaha sahiptir, ayrıca uluslararası istihbarat birimlerinin de desteğini almaktadır. Bundan dolayı direnişin askeri olarak İsrail'e üstünlük sağlaması düşünülemez. Ancak, bu direniş, Filistin halkının işgale karşı olduğunu, onu istemediğini ve ona karşı var gücüyle direndiğini ifade etmektedir. Bu da tek başına bir zaferdir. Yani dayanmak, direnmek ve işgali reddetmek zaferdir.

Bu direnişin sürekliliği İsrail toplumunun kesinlikle yıkımına neden olacaktır. Çünkü İsrail toplumu maruz kaldığı darbelere ve zayiata uzun süre dayanacak yapıda değildir. Bundan dolayıdır ki ters göç başlamıştır, İsrail'de. Yahudiler işgal ettikleri Filistin'den kaçmaya başladılar. Öyleyse silahlı direniş amacına ulaşmıştır diyebiliriz. Binlerce şehid vermiş, onlarca direniş liderini feda etmiş olsalar da bu böyledir. Sessiz kalınamayacağına göre, bu ağır bedelin ödenmesi gerekiyordu. Amaç askeri zaferler kazanmak değil, İsrail toplumuna korku salıp bozguna uğratmaktır. Allah (c.c.), "İnsanların hayata en düşkünü olarak onları (Yahudileri) görürsün" buyurmaktadır. Yahudiler hayatı ve rahat yaşamı çok severler, şayet bu hayat kendilerine zehir olursa Filistin'den kaçıp geldikleri yerlere gerisin geri dönerler.

Büyük Ortadoğu Projesi'ne tekrar dönecek olursak Amerika, bu projede İslam'ı 'radikal' ve 'ılımlı' olmak üzere ikiye ayırıyor. Müslüman yönetimlerin ve bireylerin önüne Ak Parti gibi bazı siyasi oluşumlar ile bir takım tarikat ve İslami eğilimleri sürerek 'Ilımlı İslam' diye tanımlayıp örnek olarak sunuyor. Amerika emperyalizmine karşı silahlı direniş geliştiren el-Kaide türü grupları da öne sürerek işgale, zulme, emperyalist sömürüye karşı çıkan tüm Müslümanları da 'radikal' olarak yaftalayıp 'terörist' ilan ediyor.

Son dönemde gerek İslami oluşumlarda olsun, gerekse de Müslüman bireylerde olsun bu iki uçtan birine meyil gözleniyor. Bu bağlamda İslami hareketlerin geleceğini nasıl görüyorsunuz?

ABD'nin yaptığı bu ayrımın İslam gerçeğiyle bir alakası yoktur. Evet el-Kaide gibi bir takım Müslüman grupların bazı İslami hükümleri yorumlamada ve siyasi tutumlar takınmada sert oldukları, aşırılıkları olduğu doğrudur ancak bunlar Müslümanların çok az bir kısmını teşkil etmektedir. Müslümanların ezici çoğunluğu -onların 'ılımlı' demelerini göz ardı ederek- bizim mutedil dediğimiz insanlardan oluşmaktadır. Yani toplumlarının ulaştığı bilgi birikiminden istifade ederek İslami hükümlere ve dini usüllere kendi şartları dahilinde bağlı kalan kesimdir. Mutedil olarak tanımladığımız kesimler birçok grupları kapsamaktadır.

Türkiye'de 'ılımlı' olarak tanımlanan Ak Parti, üzerinde bulunan baskılar ve içinde bulunduğu şartlar gereği, bir çok konuda geri adımlar atarak tavizler verdi. Sanırım bununla Türkiye'yi İslam'a düşman olmayan bir konuma getirmeyi amaçlamaktadır. Bu büyük amaç için kendince tali gördüğü konulardan da vazgeçti. İşte bir çok İslami grup bu tavrı takınmaktadır. Yani kendi şartları gereği taktiksel olarak bazı hedefleri önceleyip bazılarını da erteleyen İslami grupların varlığı söz konusudur.

Amerika'nın Müslümanları 'ılımlı' ve 'radikal' olarak ikiye bölmesindeki asıl amaç, el-Kaide diye isimlendirilen İslami grupları kuşatmak, izole etmek ve onlarla savaşmaktır. Asıl amaç budur, Amerika, şartlar gereği kendisiyle fiili savaş içinde olmayan her İslami grubu 'ılımlı' diye vasıflandırdı. Oysaki 'ılımlı'larda dahil tüm Müslümanlar, işgalci Siyonist İsrail'e arka çıkan, Afganistan ve Irak'ı işgal eden ABD ile çatışma halindedirler. Bu çatışma fiili savaş olmasa dahi tüm İslami hareketler Amerika'ya muhalif ve karşıdırlar. El-Kaide'nin eylem türünü tasvip etmeseler dahi tüm İslami gruplar ABD'yi düşman bellemektedir. Çünkü ABD'nin İslam'a ve Müslümanlara düşman olduğunu biliyorlar.

ABD, el-Kaide ile savaşını bitirir bitirmez 'ılımlı' diye tanımladığı diğer Müslümanlara yönelecek ve onları da ortadan kaldırmaya çalışacaktır. ABD'nin savaşı sadece el-Kaide ile değil İslam iledir. İslami düşünce ve anlayışı kökünden değiştirmek istiyorlar. Bundan dolayı onlar 'ılımlı' ve 'radikal' tüm Müslümanlarla savaş halindedirler.

Liderliğini yaptığınız Cemaatu'l-İslamiye Partisi'ne gelecek olursak, Cemaat'in gelmiş olduğu son durum hakkında okuyucularımızı bilgilendirirseniz seviniriz; zira Cemaatu'l-İslamiye Türkiyeli Müslümanlar tarafından takip edilmektedir. Bu konudaki yeni bilgiler aydınlatıcı olacaktır. Özelliklede Lübnan siyasi denklemindeki ağırlığı merak konusu.

Bildiğiniz gibi Lübnan'daki Cemaatu'l-İslamiye devlet tarafından tanınmış resmi bir harekettir. Lübnan genelinde Sünni Müslümanları temsil eden tek harekettir ve ülke çapında etkin faaliyetleri bulunmaktadır. Lübnan'da milliyetçi, laik ve sol grupların tamamı tabanını yitirmiş ve yok olmaya yüz tutmuştur. Tabii farklı İslami gruplar da var ancak oldukça zayıf etkisiz bir haldeler. Siyasi arenada en aktif ve etkili hareket Cemaatu'l-İslamiye'dir. Örneğin birkaç ay önce gerçekleşen son belediye seçimlerinde hareketimiz büyük oranda başarı elde etti. Diğer Sünni gruplar ise anmaya değer başarı sağlayamadılar. Başkan Hariri'nin partisinden bile daha çok belediye elde ettik mesela.

Bir oran verebilir misiniz?

Yani 450'den fazla belediye ve muhtarlık elde ettik. Hiçbir grup bu oranda başarı elde edemedi.

Cemaatu'l-İslamiye'nin sosyal ilişkilerine ve diyaloglarına gelince, örneğin Hıristiyan ve Şiilerle çok iyi ilişkiler geliştirdik Yaklaşık altı ay önce tüm Sünni Müslümanları toplayarak ortak bir misak yayınladık. Bu misakta şiddet ve teröre ilişkin temel ilke ve görüşlerimizi deklere ettik. Kadın konusuna özel önem verdik. Ayrıca gayri Müslimlerle birlikte yaşama kriterleri ve ortak mücadele imkanları konularında düzenli diyaloglar geliştirdik. Allah'a hamd olsun hareketimizin Lübnan siyasi hayatında ve toplumsal yaşamında saygın bir yeri ve ağırlığı var.

Son olarak Türkiyeli Müslümanlara bir mesajınız var mı?

Şu anda Türkiye'de öz kimliğine, benliğine ve İslami köklerine dönmek isteyen halk ile Türkiye'ye farklı bir kimlik biçmek isteyen batılılaşma yanlısı güçler arasında ciddi bir iç çatışma yaşanmaktadır. Biz bu çatışmanın medeni diyalog ve tartışma düzeyinde sürmesini temenni ediyoruz. Türkiye'yi parçalayacak keskin tartışmalardan kaçınmak gerekir. Keskin tartışmanın kimseye bir faydası da yoktur zaten. İçinde bulunduğumuz çağda bir tarafın ötekini yok etme imkanı kalmamıştır. Uzlaşıya varana kadar diyalogu sürdürmekten başka şansımız ve çaremiz yok. Şunu da ifade etmek istiyorum, biz Ak Parti hükümetinin genel gidişatından memnunuz, tabii bazı hataları ve yanlışlıkları olabilir ama genel politika olarak destekliyoruz.

Birbirimize rahmetle, şefkatle ve sevgiyle bakmalıyız. Tüm toplum sonuçta bize aittir hatta İslam'ı istemeyenler bile sonuçta bizim halkımızdır; onlarla birlikte yaşıyoruz ve onlardan sorumluyuz. Rasulullah (s) kendisini öldürmeye yeltenen ve fitne yayan münafıklara dahi tahammül etmiş, onlara acımıştır. İslam rahmet dinidir, insanlara merhametle yaklaşmalıyız, onları hoş görerek yanlışlarını düzeltmeli ve böylece kazanmaya çalışmalıyız.

Bu yoğun programınız içinde bize zaman ayırdığınız için size çok teşekkür ediyoruz.

Röportaj: Mustafa Eğilli

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR