1. YAZARLAR

  2. Murat Kurt

  3. Almanya’nın Yeni “Yahudileri” Müslümanlar Olmamalıdır!

Almanya’nın Yeni “Yahudileri” Müslümanlar Olmamalıdır!

Eylül 2014A+A-

Türkiye'de daha önce sol ve ulusalcı çevrelerin kışkırtmalarıyla Hatay’da Suriyeli mülteciler aleyhinde oluşturulan ırkçı kampanya son zamanlarda Suriye’ye sınır ya da yakın güney illeri ve hatta İstanbul gibi metropollerde de fiilî saldırıya dönüşmüş durumda. Suriyeli mültecileri hedef alan saldırılar ırkçı-yabancı düşmanı eğilimlerin ne kadar büyük bir zulüm ve insanlık suçu oluşturduğunu ortaya koyarken, bu vesileyle Avrupa'da uzun zamandır yükselmekte olan benzeri eğilimlere dikkat çekmenin yararlı olacağını düşünüyoruz.

Almanya’da Ağustos ayı, sıcaklığını güneşten değil, tutuşturulan camilerin alevlerinden aldı. 11 Ağustos günü iki camide çıkan yangının şokunu atlatamayan Müslümanlar, bir hafta aradan sonra üçüncü camide yangın çıkınca olayın kundaklama olduğuna kesin kanaat getirmiş oldular. Olaylar hep birbirine benziyordu; sabah namazının ardından, bir öncekinde olduğu gibi cami içindeki Kur’an ve diğer kitaplar ateşe veriliyordu. Binanın arka tarafından camların kırılarak içeri girildiğini, tüm kitapların caminin ortasına toplandığını ve yangının buradan çıktığını söylemek emniyet teşkilatına zor gelmişti; polis failleri hep içeriden arıyordu. Olay günü kundaklama ihtimalini hiç düşünmeyen polis, bina kameralarının devre dışı bırakıldığını bile önemsememişti. Sonunda bu kadar delile karşı yenik düşüldü ve yapılan açıklamada nihayet haftalar sonra olayın kundaklama olduğu ortaya çıktı. Aslında ilk defa yaşanmıyordu bu tür olaylar.

Bu olaydan birkaç ay önce Başbakan Erdoğan’ın Almanya’ya yapacağı ziyaret öncesi Başbakan Yardımcısı Emrullah İşler’in ön çalışma için gittiği ve basın toplantısının yapıldığı Köln Merkez Camii aynı gece yakılmak istenmişti. Yapımı devam eden Almanya’nın en büyük camisine içinde yanıcı madde bulunan çanta atılmış ve aynı gece DİTİB’e1 bağlı iki farklı cami de saldırıya uğramıştı. Sadece Almanya’da son iki senede camilere tam 78 defa saldırılması olayların ne kadar ciddi olduğunun göstergesidir.

Tarihte Nefret ve Kin

Müslümanlar Batı Hristiyan dünyasının şiddet uygulamalarına sürekli muhatap olmuşlardır. Avrupa’nın İspanya’sında Müslümanların tedhiş, zulüm ve sürgün hadiseleri hatıralardan hiçbir zaman silinmedi. Endülüs Müslümanlarının zorla din değiştirme eylemlerinin uzun sürmesinden memnun kalmayan Başpiskopos Cisneros kitlesel vaftizlerin yapılmasını emretmişti. Şehirlerde Hristiyan olmayan kimsenin kalmamasını ve bütün camilerin kiliseye çevrilmesi emrinden sonra Kur’anlar ve diğer Arapça kitapları meydanlarda yaktırması Müslümanlara karşı halkta kin ve nefret duygularının doğmasına neden olmuştur.

Yakın tarihe bakacak olursak, Avrupa’da yoğun yaşanan ilk göçlerden bu yana zaman zaman ırkçı saldırılara maruz kalınmıştır. Bu saldırıların nedeni bazen yabancı düşmanlığı olurken, bazen de İslami kimliğe duyulan nefrettir. Özellikle bu tedhiş ruhu 11 Eylül olaylarından sonra yoğun bir şekilde ortaya çıkmıştır. Avrupa’daki hükümetlerin ve sivil toplum örgütlerinin ırkçılığı engellemek için çalışmalar yapması olumluluk gibi gözükse de çok cılız ve yetersizdir. Başta Almanya ve Fransa olmak üzere Avrupa’nın genelinde İslam düşmanlığı Yahudi düşmanlığı (Anti-Semitizm) gibi görülmemekte, hatta Müslümanlara yapılan hakaret ve aşağılanmalar özgürlükler kapsamında değerlendirilmekte; böylece Batı’nın değerler konusunda ikiyüzlülüğü açığa çıkmaktadır. Anti-Semitizme karşı Avrupa’da oluşturulan yasaların, İslam ve Müslüman düşmanlığına karşı olmaması, maalesef ki bazı ideolojik ve siyasal grupların nefret ve ötekileştirme duygularını körüklemektedir. Bu kesimler bir yandan tarihsel ve kültürel önyargılara başvururken, diğer yandan da güncel dünyada yeni önyargıların yaratılmasına kaynaklık etmekteler. Maalesef bu bilinçli ve maksatlı çalışmalar şiddet olaylarına neden olabilmektedir.

Misafirlikten Ev Sahipliğine

Avrupa’da Müslüman kökenlilerin sayısı azımsanamayacak ölçüdedir. Batı Avrupa'da %5'lik bir nüfus2 ile İslam, Hıristiyanlıktan sonra gelen ikinci din konumundadır. Avrupa Müslümanlarının varlığı 19. yüzyılın ikinci dönemine uzansa da 2. Dünya Savaşı sonrasında kıtanın yeniden inşası için işçi göçü ile kısa sürede yoğun bir artış sergilenmişti. Uzun bir zaman toplumun en alt tabakasından sayılan Müslümanlar, süreç içinde ekonomik ve eğitim seviyelerinin yükselmesiyle sosyal statü olarak daha itibarlı hale geldiler. Çalışmak için geldikleri Avrupa’da ilk dönemler kısa bir süre kalmayı planlayan bu insanlar zamanla yerleşik konuma geçtiler. Müteşebbis Müslümanların Avrupa’da ufak ufak da olsa yatırımları olmaya başladı ve hatta Müslümanlara ait huzurevleri ve mezarlıkların oluşturulması yerleşik konuma geçildiğinin önemli göstergesi haline geldi.

11 Eylül Sonrası Avrupa

11 Eylül 2001’i izleyen haftalarda Müslümanlar polis kontrollerinin sıklaştığını, kiralık ev ve işyeri bulmakta zorlandıklarını ve gündelik hayatta daha çok saldırgan tavırlarla karşılaştıklarını belirttiler. Hatta yabancı taksiciyi gören müşterinin Müslümanın kullandığı taksiye binmemekte ısrar ettiği bir dönem yaşandı. Avrupalı Müslüman göçmenlere yönelik bu tür düşmanlıklar maalesef ki sonradan da mekânlara ve kişilere saldırı şekline dönüşmüştür. Özellikle Fransa’da başörtülü kadınlar sözlü sataşmalara en fazla uğrayan kesim oldu. İngiltere’de gerçekleşen saldırılarda zaman zaman kadınların başörtüleri başlarından çekilip alınmaya çalışıldı. Camilere yönelik saldırılar; ateşe verme, tahrip etme ve pisletme şeklinde vuku buldu. Portekiz gibi Müslüman göçmenlerin az olduğu yerlerde bile camilere saldırılması olayların ne kadar vahim olduğunun işaretleriydi.

Almanya’da Müslümanların ölüm ve bomba tehditleri almasına aldırmayan emniyet teşkilatı, ülkenin emniyetini ön plana çıkartarak hiçbir hassasiyet gözetmeden -Ramazan ayında bile- güvenlik bahanesiyle birçok mescidi aramış hatta bazı kira anlaşmaları feshedilmiştir. Polis baskınlarında yaşanan onur kırıcı, aşağılayıcı uygulamaların kilise ve sinagoglarda bırakın yaşanmasını akıllardan bile geçmesi mümkün değildi. Mannheim’da Cuma namazı esnasında 60 polis ellerinde sopa ve ayakkabıları ile camiye girdiler. Müslümanların “terör” muamelesi görmesi İslam imajını daha da olumsuz hale getirmeye neden oldu.

Sayıları az da olsa önyargı ile yaklaşmayan medyanın varlığından söz etsek de maalesef yazılı ve görsel basın bugüne dek tamamen Müslüman karşıtı bir tavır sergilemektedir. Bazı gazetelerin “Onlar (teröristler) içimizde her an patlarlar!” başlıkları ile çıkması toplumda bir taraftan korkuyu körüklemiş bir taraftan da bazı insanları “bir şeyler yapmaya” zorlamıştır.

Norveç’in İmtihanı

İslam karşıtı görüşler 11 Eylül öncesine kadar daha çok Avrupa ülkelerinin aşırı sağ partilerinde ve gayri resmi olarak merkez sağ partilerin sağ kanatlarında dile getirilirken daha sonra yavaş yavaş merkez sağ ve hatta sosyal demokrat partilerin programlarına girip temel tez olarak yer aldılar. Yaygınlaşan söylem halkta kendisini buluyor ve Anders Behring Breivik gibi kendini aşırı sağcı, radikal ve Tapınak Şövalyelerinden biri olarak  tanıtan bir ekip, üretilen veya ürettiği siyasi vesveselerle 77 kişiyi kamp yaparken katledebiliyor.

Kristal Gece

Yakın tarihe göz atacak olursak elbette kin ve nefret olaylarından sadece Müslümanlar nasibini almadı. Yahudi düşmanlığının en belirgin günü olan 9 Kasım 1938 gecesi Almanya’nın kara lekesi olarak tarihe geçti. Tüm Reich’ta3Yahudilere karşı bir şiddet hareketi başlamış ve ilk başta planlanmamış gibi gözükse de Alman faşizminin propaganda bakanı Joseph Goebbels ve diğer Naziler bu fırsatı da kaçırmadan özenle pogromlar4 organize etmişlerdi. Paris’te bir Alman devlet yetkilisinin Yahudi bir genç tarafından öldürülmesi sonucu iki gün içinde, polis ve itfaiye öylece durup seyrederken, 250’nin üzerinde sinagog yakıldı, 7.000’den fazla Yahudi işletmesi yıkıldı ve yağmalandı, onlarca Yahudi öldürüldü. Yahudi mezarlıkları, hastaneleri, okulları ve evleri ise yağmalanmıştı. Mağaza vitrinlerinin kırılan ve sokaklara yayılan camlarından dolayı, bu pogromlar Kristallnacht (Kristal Gece) adıyla bilindi.

Avrupa Parlamentosu Seçimleri

Bu yaz yapılan AB parlamento seçimlerinde yabancı düşmanı ya da ırkçı partilerin oy oranlarını %20’ye ulaştırmalarının; hatta Fransa’da aşırı sağın 2009 seçimlerine göre oylarını 4 kat daha artırarak %25 oranında oy almasının en büyük nedeni, İslam karşıtlığının propaganda malzemesi olarak kullanılmasıdır. Elbette kendine aktarılan sanal sosyal korku senaryoları karşısında etkilenen ve kendini “sorumlu” hisseden, kendi değerlerini korumak isteyen kişi Müslümanlara saldırma, hakaret etme, ibadethanelere yanıcı madde atma eğiliminin etkisinde kalacaktır. İlginç olan ise bu tür kışkırtıcı korku senaryolarına bağlı barbarlık hareketlerinin Avrupa’da, bütün insanlığın gözü önünde gerçekleşiyor olmasıdır. Bu tür kışkırtmalarla Avrupa Müslümanları aynı 2. Dünya Savaşı’nda Yahudi toplumunun gördüğü zulümlerle ve bu zulmü besleyen toplumsal patolojik ruh haliyle karşı karşıya kalma riski taşımaktadırlar. 1938’de yanmaya başlayan sinagogların kökenlerini 1880’lerde artan Yahudi düşmanlığında aramak gereklidir. Onlarca yıl sonra da Yahudi düşmanlığı birkaç milyon Yahudinin katledilmesiyle neticelenmiştir.

Ne Yapmalı?

Birkaç sene önce Türkiye dış diplomasisinin de talep ettiği ve AB tarafından istenen, tüm AB ülkelerinin de çıkarmakla mükellef olduğu “Ayrımcılıkla Mücadele” yasalarının tamamlanması, ciddi bir şekilde uygulanmaya başlanması ile Müslümanlar rahatlayacak ve yitirilen güven yeniden kazanılmaya çalışılacaktır. Aynı zamanda Müslümanların akıbetinin Yahudiler gibi olmaması için, İslam düşmanlığının Anti-Semitizm gibi cezalandırılması konusu, aktif olarak hem kitlesel etkinliklerle hem yerel ve uluslararası diplomasi alanında gündeme getirilmelidir. Yoksa Almanya Yahudilere mezar olduğu gibi Müslümanlara da mezar olabilir. Nasıl tüm Yahudi ibadethaneleri emniyet güçleri tarafından korunuyorlarsa, Almanya’da 2600’ü aşkın cami ve ibadet mekânları da korunmalıdır.

Almanya’da Müslüman nefreti doğrultusunda yaşanan son olaylar, küllenen Avrupa ırkçılığı asabiyesini canlandırmaya yöneliktir. Bu asabiye ateşini körükleyecek fitneyi durdurmak için önlemlerin alınması amacıyla hem sivil hem resmi diplomasi alanı harekete geçirilmelidir.

 

Dipnotlar:

1- Diyanet İşleri Türk İslam Birliği

2- Yaklaşık 38 milyon Müslümana tekabül ediyor.

3- Sözlük anlamı imparatorluk, krallık, devlet ve zenginlik olan; tarihte ise Almanların dünyada söz sahibi olduğu devirlere verilen ad. Tarihte üç adet Reich dönemi vardır. 3. Reich Nazi Almanyasıdır.

4- Pogrom dinsel, etnik veya siyasi nedenlerle bir gruba karşı yapılan şiddet hareketleridir. Bu şiddet hareketleri genellikle evleri, iş yerlerini veya ibadet yerlerini tahrip etmek, insanları dövmek, yaralamak, tecavüz etmek veya öldürmekten oluşur.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR