1. YAZARLAR

  2. Haksöz

  3. 163. Madde Tartışmalarıyla Darbenin Örtüsü Kaldırılıyor mu?

163. Madde Tartışmalarıyla Darbenin Örtüsü Kaldırılıyor mu?

Kasım 1997A+A-

17 Ekim Cuma günü İDKAM'ın düzenlediği panelde "163. Madde Tartışmaları Darbenin Örtüsünü Kaldırıyor mu?" sorusuna cevap arandı. Tank Zafer Tunaya Salonu'nda yapılan panelin yöneticiliğini Vahdettin Işık yaptı. Konuşmacılar, Av. Cüneyt Toraman, Av. Macide Göç ve Mazlum-Der yönetim kurulu üyesi Hüseyin Okçu idi.

Yönetici Vahdettin Işık, sistemin meşruiyet sorunu olduğunu ve sistemin bu sorunu aşmak için halkı tebalaştırma girişimlerini hayata geçirmeye çalıştığını belirtti. 28 Şu-bat'tan bu yana devam eden süreçte de bunun açık bir şekilde gözler önüne serildiğini, "yeni 163" tartışmalarının da bu süreci özetleyen bir ürün olduğunu vurguladı. Bu özet konuşmasından sonra, ilk olarak Başbakanlık Kriz Yönetim Merkezi'nin uygulamaya geçirilmesi, 163. madde tartışmalarının çok doğal bir şekilde ortaya konması ve bu tartışmalar hakkındaki değerlendirmelerini almak üzere sözü Av. Cüneyt Toraman'a verdi.

Cüneyt Toraman, 163. maddenin Türk Ceza Kanunu'na daha sonradan bir kısım provakatif olaylar bahane edilerek eklendiğini belirterek. "Mecliste 163. madde tasarısı tartışılırken, müslümanların bu kanundan kesinlikle zarar görmeyeceği belirtilmişti. Fakat uygulaması hiç de böyle olmamıştır. 163 kapsamına eylemler değil, pek çok düşünce açıklamaları bile sokulmuştur. Pek çok vaiz, yazar, Üniversite Öğretim görevlisi, pek çok lise öğretmeni hatla lise öğrencisi 163. maddeden yargılanmış birçoğu hüküm giymiştir." diyerek konuşmasına başladı.

Toraman, olup biteni daha iyi tahlil edebilmek için laiklik kavramına göz atmak gerektiğini, çünkü 163'ün temel dayanağının, laiklik ilkesinin ihlal edilmesi olduğunu belirtti. Laikliğin Batı'ya mahsus bir kavram olduğu, Hristiyanlık'la devlet arasında birtakım düzenlemelerin yapılması için ortaya çıktığını ve İslam'la uzaktan yakından alakası olmadığını vurgulayarak, bazı müslüman kesimlerin gerçek laik biziz şeklindeki iddialarının safsatadan başka bir anlam ifade etmediğini söyledi. Türkiye'deki müslümanların tek sorununun laiklik sorunu olmadığını, laikliğin bütünün içinde bir parça belki bizim en çok muhatap olduğumuz bir parça olduğunu ifade etti.

Toraman, "Türkiye'de hukuk işlemiyor, insan haklan ihlal ediliyor, hukuk devleti yok. Laiklik ilkesinden dolayı hukukun bir bölümü ihlal edilmiş oluyor. Müslümanlar olarak hukuk devletine aykırı olan uygulamalara, insan hakları ihlallerine karşı çıkmalıyız. Temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunulamaz, yaşanan süreçte ise özüne dokunmak bir tarafa tamamen ortadan kaldırılmıştır" diyerek ilk turdaki konuşmasını noktaladı.

İkinci konuşmacı Macide Göç, Türkiye halkının 28 Şubat'la birlikte darbe tehditleriyle açık bir şekilde karşılaştığım ve bu tehditlerin birincil hedefinin de müslümanlar olduğunun altını çizdi. Cumhuriyet'in ilk yıllarından itibaren sistemin, darbeci yüzünü gözler önüne serdiğini şu örneklerle müşahhaslaştırdı: 1. Meclis'in kapatılması, İstiklal Mahkemeleri ve gerçekleştirdikleri katliamlar, Kur'an okunmasının yasaklanması. Bunlarla birlikte son gelişmelerle de sistemin bir darbe hukuku üzerine oturtulduğunu vurguladı.

Göç konuşmasına şöyle devam etli: "Bugünkü darbecilerin meşruiyet kaynağı 12 Eylül döneminin ürettiği 82 Anayasası'dır. 82 Anayasası'ndan önce 800 civarında yasa çıkarılmış ve 82 Anayasası buna bina edilmiştir. Daha sonra 1996 yılında Anayasa Mahkemesi'nin kararıyla 12 Eylül döneminde çıkarılan bu yasalar değişmez, aykırılığı ileri sürülemez zırhları allına alınarak, 12 Eylül hukuku anayasal hukuk olarak karşımıza çıkarılmıştır. 12 Eylül darbe ve darbecilikte önemli bir yere sahiptir. Devlet güvenli, toplum güvensiz esprisi çok açık olarak gözler Önüne serilmiştir. MGK'nın hazırlattığı bu 163'ü aratmayacak yasa tasarısı inancımıza pranga vuruyor, bizi kendi toprağımızda sömürge konumuna düşürüyor. Bu ülkede Kitabımızla, başörtümüzle, tebliğimizle yaşamlaştırdığımız İslami kimliğimizin yasaklanacağı açıkça ilan ediliyor. Bu baskılara karşı çıkanlar da orman kanunlarıyla karşılaşıyorlar. Darbeciler bize laik pozitif bir kimlik dayatıyorlar, bu kimliğe karşı çıkıp muhalefeti yükseltenler de, 312 ile karşılaşıyorlar. Darbeler ve darbeciler kendi mantığı gereği hukuk tanımaz. Kanunları da halkı için değil, kendisi için çıkarır, yine bu çıkardıkları kanunlara da uymazlar. Sürekli darbe ortamının bulunduğu bir yerde ne yargının bağımsızlığından bahsedilebilir, ne de mahkemelerin siyasetten uzak hukuka uygun kararlar vermesinden. Bunun en bariz örneği N. Şirin'e verilen cezadır". Bu esnada salonda bulunan dinleyiciler "Nurettin Şirin'e Özgürlük" şeklinde slogan attılar.

Güç, üniversitelerde başörtüsü yasağının 12 Eylül'ün ardından daha sonra da MGK kararlarından sonra ortaya çıktığını, bunun da bir tesadüf olmadığını ilave ederek '"Başörtüsü yasağı darbeci ve baskıcı geleneğin bir yansımasıdır. Birincil tehlike olarak MGK tasarılarıyla ortaya çıkan başörtüsü yasağı hissettiriliyor. 163'ün yerinin nasıl doldurulacağı tartışılıyor. Anayasa Mahkemesi ve Danıştay'ın bir iptal kararı var. Bu kararlar hukuki değil siyasidir. Olay gelip laiklikte kilitlenmektedir. Müslüman kadın başını örttüğünde kadının özgürlüğünü engellediği yine Anayasa Mahkemesi tarafından dava yorumlarında var. Hiç kimse kimseyi başını örtmeye zorlamıyor. Üniversitelerdeki baş örtmenin masum bir inanç değil, siyasi ideolojik yorumlar olduğu söyleniyor. Herkesin siyasi düşüncesi olacaktır. Bunu yargılamak düşünceyi yargılamaktır. Yasağın hedefi, bir metrelik bez parçası değil, İslami kimliğin kadını kuşatmasıdır. Sorun, İslami kimliğe ve onura sahip çıkmaktır" diyerek konuşmasını bitirdi.

İlk turun son konuşmacısı Hüseyin Okçu, 28 Şubat'ta örtülü bir darbe yapıldığını, bu darbenin hedefinin de müslümanlar olarak tayin edildiğini ve müslümanlara yönelik bu girişim gariptir ki müslümanların kendinden saydığı insanlar iktidardayken gerçekleştirildiğini belirterek konuşmasına başladı.

Okçu, darbeden sonra müslüman kesime yönelik insan haklan ihlallerinde artış olduğunu fakat bu açık darbe sürecinden önce de Türkiye'de insan hakları ihlallerinin yoğun olarak yaşandığını ama bu süreçte ihlallerin biraz, daha yaygınlaştığını ve bu ihlallere maruz kalan kesimlerin arttığını vurguladı.

Okçu, Şubat ayından itibaren yaşanan insan baklan ihlallerini rakamlarla verdi:

''Basılan Kur'an Kursu: 508, kapatılan Kur'an Kursu: 312, çatışmada ölenler: 1897. faili meçhul: 19, gözaltı: 4722, işkence yapılanlar: 180, yargısız infaz: 26, kaçırılarak gözaltı: 81, boşaltılan köy: 12, kapatılan dernek-vakıf sayısı: 34, yasaklanan ve toplatılan yayın: 71".

Okçu, konuşmasını şöyle bitirdi: "Müslümanlar, zulüm kendilerine dokunduğunda akıllarını başlarına aldılar. Bizler özgürlükleri herkes için istemeliyiz, çifte standarttan uzak durmalıyız. Örnek olarak HADEP kapatılırken RP'liler HADEP aleyhinde oy kullanmışlardı. Şimdi aynı şey kendilerine dayatıldığında karşı çıkıyorlar ve çeşitli kesimlerden destek istiyorlar. Müslümanlar "Zalimlere yaklaşmayın sonra ateş size de dokunur" düsturuyla hareket etmeli ve zalimlere kesinlikle meyletmemelidir. Zalimlerin çelişkilerinden istifade etmek isterken bir kısım zalimleri diğerlerine tercih etme durumlarına düşmemelidirler. Müslümanlar mağdur, mazlum pozisyonlarını devam ettirmeli, haklıyken haksız bir konuma düşmemelidirler"

İkinci turda ilk sözü yine Cüneyt Toraman, aldı. Toraman, 163. maddeyle birlikte din kavramının değişime uğradığını. İslam ve şeriat kavramlarının birbirinden farklıymış gibi gösterildiğini, ve insanların kafalarının karıştırıldığını vurguladı. Toraman, imamların, vaizlerin 163. maddeyle birlikte, yasaklanan, şeriat kapsamına sokulan maddelerden bahsetmemeye başladıklarını, bu maddenin konulmasıyla bu maddeden ceza alanların çoğalmadığını, aksine bu maddeye hemen uyum sağlandığını söyledi. Toraman konuşmasına şöyle devam etti: "163. maddenin kaldırılmasıyla nasıl bir etki oluştu diye soracak olursak, bu maddenin kaldırılması bir mücadelenin sonucu gerçekleştirilmediği için çok olumlu katkıları olduğu da söylenemez. Zaten 163. madde kaldırıldıktan sonra TMK (Terörle Mücadele Kanunu) yürürlüğe konuldu. Bu kanunun 7. ve 8. maddeleri incelendiği taktirde 163'ün aynen oraya taşındığı rahatlıkla görülebilir. Müslümanlar açısından çok fazla değişen bir şey olmadı. 28 Şubat'tan bu yana devam eden fiili darbe sürecinde Sincan'da tanklar yürütüldü, sarık-cübbe operasyonları yapıldı, başörtü yasağı hâlâ yürürlükte. Burada şu ölçülüyordu, karşı tarafın gücü ne ve ne yapabilecek? Gerçek anlamda kaldırılan 141 ve 142. maddelerdir. Bir tek fark şudur: O zaman müslümanlar 163'ü yani laikliği ihlalden yargılanıyordu, TMK çıktıktan sonra terör suçuyla yargılandılar"

Toraman, darbenin 28 Şubat'ta başlamadığını, darbenin zaten fiilen varolduğunu, bu tarihten sonra darbenin sadece herkes tarafından görüldüğünü kaydetti. Refahyol hükümetinin yıkılmasıyla birlikle peşinden Kriz Yönetmeliği yürürlüğe konulduğunu ve bunun da sürekli darbe koşullarının politikalarının bir parçası olduğunun özellikle altını çizerek, bu sürekli darbe devam ettiği müddetçe 163. maddenin yeniden getirilebileceğini öne sürdü. "163 aynı şekilde getirmezler aynı 8 yıl kesintisize, eğitim reformu dedikleri gibi ya bazı değişikliklerle yürürlüğe koyarlar ya da TMY'nin bazı maddelerinde değişiklikler yapılır. Bu taslakla neler var? 7. maddede belirtilen dernek vakıf vb. kuruluşlar mevcut kanunda suç sayılan fiilleri işleyenlere ayni veya nakdi yardım ettilerse mevcut kanundaki suça iştirakten cezaya çarptırılır ve yaptıkları yardımların 10 katı kadar para cezasına çarptırılır. Taslağın 8. maddesine göre ise verilen cezalar ertelenmez veya para cezasına çevrilemez. Bu taslak bilinçli olarak kamuoyuna sızdırıldı" dedikten sonra, sorunların kaynağının, Meclis üstü kurumlar olduğunu bu kurumların da: MGK, DGM ve Anayasa Mahkemesi olduğunu ifade etti ve konuşmasını şu sözlerle bitirdi: "Bu meclis üstü kurumlar kaldırılırsa, halkın iradesine set çekilemeye­cek, bu kurumlar kaldırılırsa dertlerimiz bitecek mi? Tabii ki bitmeyecek, fakat önemli bir oranda bazı sorunlar aşılacak. Bu bahsedilen yasa çıksa da rejim açısından pratik bir fayda sağlanmış olmaz. Zaten aynı şekilde uygulamalar mevcut. Bu çaresizliğin bir ürünüdür. Müslümanlar haklı bulunduğu her noktada elinden geleni yapmalıdır."

İkinci defa söz alan Macide Göç, MGK tasarısına kadar başörtüsü konusunda açıkça bir düzenlemeyle karşılaşmadıklarını, fakat darbe politikalarının sonucunda devlet kurumlarında yaşanan başörtüsü yasağının daha özerk alanlar olan üniversitelere darbe politikaları ile sıçradığını belirtti. 12 Eylül'den sonra YÖK'ün kurulduğunu, böylece üniversitelerin özerkliğine gölge düştüğünü, başörtüsü yasağının YÖK kanununda açık bir hüküm olmamasına rağmen çeşitli üniversitelerde uygulamaya konulduğunu. 1987'e kadar yine yasal bir düzenleme olmadığını belirtti. "Direnişler, oturma eylemleri, açlık grevleri, ile hiç bir yasal değişiklik yapılmadan başörtüsü yasağı pratikte kaldırılıyor. Başörtüsü takmak suçsa üniversitelerde disiplin soruşturması açarsınız ve böyle bir işleyiş başlar. Ama böyle yapılmıyor, eğer başörtülüysen giremezsin deniliyor. Yasağın uygulanması da hukuki prosedüre uygun değil. Olay hukuksal düzlemde seyretmiyor, siyasal bir düzlemde seyrediyor. Yasağın mantığını iyi kavramalıyız, Sadece kılık kıyafet düzenlemesi mi yapılıyor? Yoksa gelişen İslami değerlerin müslüman kadını da kuşatması mı engellenmeye çalışılıyor'" şeklindeki sorularla konuşmasını bitirdi.

Panelin son konuşmacısı Hüseyin Okçu. darbe tartışmalarıyla birlikle, bir panik yaşandığını, paniği en fazla yaşayanın da Refah Partisi olduğunu belirtti. Refah Partisi'nin temel felsefesinin askerleri ürkütmemek olduğunu vurgulayarak "Öyle bir konuma geldiler ki en doğal haklarını bite savunamaz duruma düştüler. İnsanlar bu darbe tartışmalarında sindiler jandarma korkusunu iliklerine kadar hisseden bir toplumdan da başka bir şey beklenemezdi herhalde" diyerek birkaç çarpıcı örnek verdi. Okçu, müslümanların çifte standartlı olmasını, Kürt sorununda görüldüğü gibi ucu fiili olarak kendilerine dokunmayan konulara da ilgisiz, kalınamayacağını idrak etmeleri gerektiğine vurgu yaparak konuşmasını bitirdi.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR