1. HABERLER

  2. KÜLTÜR SANAT

  3. Nobel ve 'Sömürge Entelektüeli' Olmak!
Nobel ve Sömürge Entelektüeli Olmak!

Nobel ve 'Sömürge Entelektüeli' Olmak!

Avrupa Kültüründen sürülmek! Kendi ülkesinden, geleneklerinden, halkından sürgün edilmek değil, ama Avrupa kültüründen sürgün edilmek! Bu, Aijas Ahmad'ın Teoride, Sınıf, Ulus, Edebiyat'ta, Said'den yola çıkarak belirttiği gibi, tipik bir 'sömürge entelekt

13 Ekim 2010 Çarşamba 10:03A+A-

 

Naipul, Pamuk ve Llosa: Üç Silahşorlar / Hilmi Yavuz

V.S.Naipul, Orhan Pamuk ve Mario Vargas Llosa! Nobel'in üç silahşorları! Doğrusu İsveç Nobel Edebiyat Jürisi'nin bu yılki edebiyat ödülünün Peru'lu yazar Martio Vargas Llosa'ya verilmiş olmasının beni hiç şaşırtmadığını belirtmek için bu üç silahşorlu öbeklendirmeyi yaptım.

Bu bağlam da, aslında üçünün de tipik 'sömürge entelektüeli' oluşu! 'Sömürge entelektüeli' deyişi bana değil, Edward Said'e ait: Sömürge entelektüelleri 'Kendilerini sömürge ve/veya Batılı olmayan halkların karşıt deneyimlerinin anlatıcısı saysalar da, eserlerinde, Batı kültürel geleneğinin dışında (vurgulama Said'in) duran adam anlayışı yoktur.'

Naipul da, Pamuk da ve elbette Llosa da, bu tanıma cuk oturmaktadırlar. Naipul ve Pamuk için o kadar çok yazdım ki, tekrarlamamın bir anlamı yok. Ama Llosa konusunda bir tek yazım var. O da Orhan Pamuk'un, 1996 yılında, Llosa'nın iki kitabı üzerine the Times Literary Supplement dergisi'ne yazdığı bir makale ile ilgilidir. Şimdi bir sömürge entelektüelinin (Orhan Pamuk), bozacının şahidi şıracı misâli, bir başka sömürge entelektüeline (Llosa) nasıl destek verdiğini gösteren bu yazıdan bazı alıntılar yapmak istiyorum. [Pamuk'un şıracılığı, sadece Llosa'yla sınırlı kalmadı: yeminli ve azgın bir İslam düşmanı olan Naipul'un Nobel ödülü'nü alması üzerine verdiği demeçte, 'Naipul'u İletişim Yayınları'na bizzat kendisinin tavsiye ettiğini' iftiharla dilegetirmiştir: 'Şecaat arzederken merd-i Kıptî sirkatin söyler!]

Orhan Pamuk, the Times Literary Supple-ment'in 21 Haziran 1996 tarihli 4864 sayılı nüshasında yayımlanan 'Landscape of Violence' ('Şiddetin Görünümü') başlıklı yazısına, 'Üçüncü Dünya Edebiyatı Var mı?' diye başlıyor ve Üçüncü Dünya Edebiyatı kavramının 'merkez-dışı' ('off-center') edebiyatların çoğulluğunu ve farklılığını, bu edebiyatların Batılı-olmayışını ('non-Westernness') ve milliyetçilik ideasını vurgulamaya yaradığını belirtiyor. Yani Pamuk'a göre, 'Batılı olmayan' bir edebiyat milliyetçiliği kışkırtmaktan başka bir işe yaramıyor! Pamuk'un, 'Batılı olmayan' edebiyatı 'edebiyat' saymamak gibi bir anlayışı var! Nitekim 'merkez-dışı' ['Merkez'den, daimâ, Avrupa'yı anlamak gerekiyor] edebiyatın, bir kurmaca metni belirlemede önem taşımadığını vurgulamak için Llosa'yı örnek göstererek şu tespitte bulunmakta gecikmiyor: 'Mario Vargas Llosa'nın memleketi olan Peru'nun bir periferi ('çevre') ülkesi olarak toplumsal yeri değil, yazarın kendisini asıl sorunlarının ortaya konulduğu gerçek ya da hayalî bir yaratıcılık merkezine eklemlemesidir.' Burada, Pamuk'a göre önemli olan, yazarın kendi sanatının tarihinin yapıldığı yerden sürgünlüğünü kabul etmesi oluyor. Bu zorunlu olarak coğrafî bir 'sürgün' değil: Llosa, yaşamının büyük bir bölümünü Peru'da değil, Avrupa'da geçirmektedir.

Burada çok önemli bulduğum bir meseleye değinmek istiyorum: Nobel Jürisi'nin, ödülün gerekçesi olarak Llosa'nın 'iktidar yapılarının haritasını çıkarması ile bireysel direniş, isyan ve yenilginin sert bir resmini çizmesi'nin gösterilmesi, Llosa'nın bir 'sömürge entelektüeli' oluşuna meşruiyet kazandırmaktan öte bir anlam taşımaz. Llosa'nın 'sürgünlüğü'nün, bizzat Orhan Pamuk'un tanıklığıyla söylersek, onun kendi ülkesinden (Peru'dan), topraklarından, halkından 'sürgün' oluşu (mesela, Nazım Hikmet'in 'sürgün'lüğü) değil, bağlı olduğu Merkez'den, yani Avrupa Kültüründen sürgün oluşudur. Avrupa'da yaşadığı halde, Avrupa kültüründen sürgün edilmiş olmak! Pamuk'u ve Llosa'yı büyük ölçüde tedirgin eden bu sürgünlüğün ne demeye geldiğini anlamamız gerekiyor.

Avrupa Kültüründen sürülmek! Kendi ülkesinden, geleneklerinden, halkından sürgün edilmek değil, ama Avrupa kültüründen sürgün edilmek! Bu, Aijas Ahmad'ın Teoride, Sınıf, Ulus, Edebiyat'ta, Said'den yola çıkarak belirttiği gibi, tipik bir 'sömürge entelektüeli' tavrıdır: 'Said, sömürge entelektüellerinin- bununla ister ulusalcı olsunlar ister Marksist, sömürge sisteminde yazan Avrupalı olmayan entelektüelleri kasteder- kendilerini Avrupa kültürüyle tanımlayarak ve sömürgeci ülkeyi 'Anavatan' sayarak, her zaman Avrupaî hâkimiyetin kültürel perspektifiyle yazdıklarını söyler.'  

ZAMAN

HABERE YORUM KAT