1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. "Bizi Anlayabilir misiniz?"
Bizi Anlayabilir misiniz?

"Bizi Anlayabilir misiniz?"

14 yaşındaki Sefer Turan, Özel Harekat polisi tarafından yakalanıyor ve kafası, dipçik darbesiyle parçalanıyor. O sahne, televizyonlar tarafından tüm dünyaya sunuluyor. O sahneyi seyrederken ne hissettiniz? Ahmet Taşgetiren’in yorumu:

25 Nisan 2009 Cumartesi 02:56A+A-

"Bizi anlayabilir misiniz?"
Ahmet TAŞGETİREN

İsrailli asker, Filistinli çocuğun kolunu taşla vura vura kırarken isyan etmiştik. Benzer bir görüntü Hakkari'de tekrarlanıyor.

14 yaşındaki Sefer Turan, Özel Harekat polisi tarafından yakalanıyor ve kafası, dipçik darbesiyle parçalanıyor. O sahne, televizyonlar tarafından tüm dünyaya sunuluyor.

O sahneyi seyrederken ne hissettiniz?

***

Vahdettin Bahadır.

Onu aşağı yukarı 10 yıldır tanıyorum.

Bir Diyarbakır seyahatimde, konferanstan sonra beni evine götürmüş ve misafir etmişti.

O gün bugündür görüşürüz. Her telefonunda ailesinin çocuklarının sevgisini, duasını nakleder.

Dindar bir aile içinde büyümüştür. "Babasının, annesinin, 50 - 60 yıldır gece namazı kıldığını" söyler. Ciddi bir dini eğitim almıştır. Ama birikimi dini eğitimden ötedir. Onunla Türkiye'nin dünyanın bütün meselelerini konuşabilirsiniz. Sıkı bir aydındır. Asla "ırkçı" olmamıştır. Halen ticaretle iştigal ediyor, biraz da siyasetle ilgileniyor. 

Perşembe günü ziyaretime geldi.

45 dakika anlattı.

Bir ara dayanamadı, ağladı. Onu ilk defa böyle ağlarken gördüm.

"Türkler ve Kürtler tevbe etmeli, dedi. Ama önce Türkler tevbe etmeli."

"Türk ve Kürt aileleri birbiriyle görüşmeli, dedi. Birbirini tanımalı, birlikte yemek yemeli. Çocukları birbiriyle arkadaş olmalı."

Bunlar, sözlerinin sonuna doğru söyledikleri idi.

Öncesi, zehir gibi acıydı. Çok yakınlarından örnekler verdi.

"-İhsan Hoca diye birisi vardı. Medresede Kürtçe ders veriyordu. Alındı getirildi... Niye Kürtçe ders verdiği soruldu. "Kürdüm" dedi. Böyle söylememesi istendi. O, kendisine saygısı gereği başka bir şey söyleyemedi. Karısını getirdiler. Gözü önünde soydular....."

"-Ondan sonrası tam bir dramdı. Sonra eşini serbest bıraktılar. Kadın oradan çıktıktan sonra intihar etti. Artık, gözaltında yaşananlardan sonra kocasının yüzüne bakamazdı.

"-Sonra İhsan Hoca da çıktı.... Ve gitti, inanç yapısı bakımından asla buluşamayacağı insanlarla beraber oldu."

Bunları anlatırken gözleri kızardı Vahdettin Bahadır'ın...

"-Biraz empati yapın lütfen Ahmet Abi, dedi. Bizim yerimize koyun kendinizi...."

Silkeledi beni. Sonra devam etti:

"-Yengemin amcasını kazığa çaktılar, dedi. Evet, resmen kazığa çaktılar."

"-Köyler basıldı, insanlar kadın erkek soyuldu, yerlere yatırıldı ve saatlerce öyle bırakıldı. Kadın - erkek, onurları ayaklar altına alındı. "

Sonra:

"-Siz olsanız ne yapardınız?" diye sordu yeniden....

Ne yapardım?

Bana, yakınlarıma bunları yapanları sever miydim?

Siz olsanız ne yapardınız?

O, başına dipçikle vurulan ve hastanelik olan çocuk, yani Sefer Turan, bundan sonra ne yapar acaba?

O özel harekat polisini, onun eline silah verenleri, onun temsil ettiği devleti, onunla yan yana duran hükümeti sever mi?

Bu, Doğu - Güneydoğu'da asayiş sağlamak için en tesirli yöntem mi? 

25 yıldan beri bu yöntemi uygulayıp sonuç aldık mı?

16 Nisan tarihli Burç FM yorumunda Başbakan'a şöyle seslendim:

"Ne işadamına "Beceriksiz" de...

Ne kredi kartı mağdurunu suçla.

Ne çiftçiye kız.

Ne işsize hamle yap...

Organize sanayi sitelerinde dükkan kapatanlara git,

İş - Kur'larda kuyrukta bekleyen gençlere git...

-Sıkıntınızı anlıyoruz, sizin için çabalıyoruz, de.

Polemikte tempoyu düşür.

Düşmanları azalt, diyalogu çoğalt.

En muhalifinden yararlanabileceğini göster.

Doğu - Güneydoğu'da, sokaklarda gösteri yapan çocuklarla buluş, onları sev.

Şehit analarını ziyaret et, çocuklarını dağa "kaptıran" anne - babaları ziyaret et.

Bir sevgi adamı ol.

Türkiye'nin buna ihtiyacı var."

Şu saydıklarımın tamamı, sorunlarla boğuşan ve bir şekilde tepki veren toplum kesimlerini oluşturuyor.

Kendimizi onların yerine koymak... Sorunlarını anlamak ve paylaşmak...

Bunu yapmadan yargılamamak... Dışlamamak... Yaptırım uygulamaya kalkmamak...

Türkiye, bunun sancısını yaşıyor.

Empati yapmıyor, yargılıyoruz. Hatta dışlıyoruz. Hatta dövüyoruz. "Pislik yedirdiler" diyor Vahdettin Bahadır.  Ondan sonra da, ülke, öfkeler ülkesi haline geldiğinde sızlanıyoruz.

Vahdettin Bahadır'ın "Tevbe çağrısı"nı önemsiyorum.

Hem onun adına "Nasuh tevbe" denir. Yani bir daha aynı cürmü işlememek üzere verilen söz...

Bir daha bir çocuğun başına dipçik vurmamak.

Bir daha kimseye pislik yedirmemek...

Bir daha...

Onları anlayabiliyor muyuz? Bilmem anlatabiliyor muyum?

BUGÜN