1. HABERLER

  2. ETKİNLİK

  3. “Sistem İçi Mücadele ve Müslümanlar” Konferansı
“Sistem İçi Mücadele ve Müslümanlar” Konferansı

“Sistem İçi Mücadele ve Müslümanlar” Konferansı

İLKAV Konferans salonunda yoğun katılımla gerçekleşen Cuma Konferansında İLKAV Başkanı Mehmet Pamak “Sistem İçi Mücadelelerdeki Çatışmaları, Oyunları, İşgal Altındaki Müslüman Halklarla İlgili AKP Politikalarını ve Müslümanların Konumunu” ele aldı.

15 Mayıs 2010 Cumartesi 12:48A+A-

Mehmet Pamak'ın verdiği konferansı metni:

1. Bölüm: "Sistem İçi Mücadelede Politikalar, Dönen Oyunlar ve Müslümanlar"

Bugün önemli bir konuyu, işgal altındaki Afganistan, Pakistan, Çeçenistan, Irak ve Filistin coğrafyalarında yaşananları ve buna paralel AKP hükümeti politikaları ile maalesef Müslümanlar olarak bu konulardaki sorunlu, zaaflı tutumlarımızı ele almaya ve halimizi sorgulayıp, sorumluluklarımızı hatırlamaya çalışacağız inşallah.

Türkiye'deki gündemi genelde takip ediyorsunuz! Malum açılım politikaları, demokrasi denilen sözüm ona görece özgürleşmeye yönelik adımları, anayasal değişim çalışmalarını ve egemen statükocularla onlara itiraz eden değişimciler arasındaki mücadeleyi ve bu iki tarafın yerel ve küresel destekçileri arasındaki çekişmeyi takip ediyorsunuz. İçeriyi yeniden dizayn etmek, laik Kemalist rejimi AB standartlarında restore ve revize etmek isteyen dış ve iç değişimcilerin ve bunlara karşı dış ve iç statükocu şahinlerin, despotların varlığını ve çatışmalarını biliyoruz, izliyoruz. Yıllardır, bizler de zalim statükoculara karşı, zulmü geriletmeye yönelik hak, adalet ve özgürlük mücadelemizi İslami kimlik ve tevhidi ilkelerimiz çerçevesinde yürütmeye çalışıyoruz.

Sistemin yol açtığı derin çürüme ve yaygın yozlaşma

Aslında bugün gündeme oturan ve Kemalist çürümenin, yozlaşmanın yeni bir göstergesi olan Baykal'a ait zina kaseti, bizim zaviyemizden üzerinde çok fazla durulacak yeni bir şey değil. Çünkü bildiğiniz üzere biz bu konuyu, bu yozlaşmayı yıllardır burada ve çeşitli platformlarda ele aldık, gündeme taşıdık. Hatırlayın "Resmi İdeoloji Kıskacında Eğitim" panelimizde seküler, laik, militarist, materyalist ideolojik eğitim dayatmasının nasıl bir yozlaşmaya yol açtığını, İslami değerleri, vahyi ve fıtri ahlaki ölçüleri tehdit ve düşman ilan edenlerin fıtratları nasıl bozduğunu, nesilleri nasıl çürüttüğünü, ahlakı nasıl yozlaştırdığını ele almıştık. Yine biliyorsunuz ki, bu çürümeyi sağlayanlar, bu yoz kültürü temsil edenler, suçüstü yakalanmanın ve kralın çıplaklığının ifşa edilmesinin paniğiyle, medya tetikçileriyle üzerimize saldırıya geçmişler ve bütün güçleriyle susturmaya kalkmışlardı. Kemalist sistemin pozitivizmi esas alan resmi ideolojisinin, kültürel, ahlaki, hukuki, sosyal, ekonomik ve siyasal boyutlu derin bir yozlaşmanın, yaygın bir fuhşiyatın zeminini nasıl hazırladığını, bu ülkenin insanlarını nasıl çürüttüğünü, nasıl yozlaştırdığını, zinanın, pornografinin yaygınlaşmasını nasıl sağladığını, ilköğretim düzeyine kadar ve hatta çocuk pornografisiyle öğretmen öğrenci ilişkilerine kadar nasıl indirildiğini, sonuçta nesilleri nasıl çürüttüğünü, ahlaksızlığın, zinanın nasıl insan hakkı ve özgürlük sayılır hale geldiğini, hep belgelerle, raporlarla ele aldık ve konuştuk. Yani bu ülkeye egemen olanların, ele geçirdikleri iktidar gücüyle dayattıkları dogmatik seküler ideolojiyle ekini ve nesli nasıl ifsad ettikleri artık herkes tarafından bilinen ve hatta CHP tarafından hazırlanan kimi raporlarda bile itiraf edilen bir gerçekliktir.

Baykal kaseti de nihayet bu yaygın küresel ifsadın bir parçası ve daha kötü bir uygulaması olan yerel yozlaşma ve çürümenin göstergelerinden sadece biridir. Yani ilk mektepten, devleti yöneten makamlara kadar her tarafta bu ahlaksızlığın, bu çürümüşlüğün ne kadar yaygın ve ne kadar derin olarak yer ettiğini hep birlikte çeşitli örnekleri "sos" veren toplumun halini sürekli gündemde tuttuk ve uyardık. Üstelik insanı kendine ve Rabbine yabancılaştırarak sağlanan bu çürümeyi durdurmanın, yozlaşmayı önlemenin çaresini, çözümünü de önerdik. Bunun için insanın yeniden Rabbine ve fıtratın yoluna dönmesi gerektiğini, fıtrat ile vahyin buluşturulup bütünleştirmesi gerektiğini ifade ettik. Fıtrat ile vahyi bütünleştirerek, ahlaklı İslami şahsiyetin oluşturulup yaygınlaştırılmasıyla insanlığın kurtuluşa ulaşabileceğini, karanlıklardan aydınlığa ve bu zelil bataklıktan insanlık onurunu yücelten izzete çıkabileceğini, böylece bu çürümeden kurtulabileceğini, şeref ve onurunu bu şekilde bir arınma ve inşa ile tekrar kazana bileceğini sürekli gündemde tuttuk, ifade ettik. Bu konudaki vahye dayalı kurtarıcı, arındırıcı ve inşa edici uyarılarımızı, bu büyük ve derin ifsadın ancak vahyin ölçüleriyle ıslah edilebileceğini her türlü baskı ve zulme rağmen merhametle sürekli tekrar etmeye çalıştık.

Sistemi yeniden dizayn etme mücadelesinde oynanan oyunlar

Tabii iktidar ve muhalefeti hizaya sokmak, "Türkiye'yi İslam'a kaptırmadan" egemen rejimi Batı standartlarında yeniden dizayn etmek isteyen iç ve dış güçler zaman zaman bu projelerini tutturabilmek, toplumu kendi projeleri istikametinde yönlendirebilmek için, çeşitli periyotlarla bizim zaten bildiğimiz ve uzun süredir altını çizdiğimiz bu anlamda bir çürümeyi yansıtan bazı kasetleri gündeme getireceklerdir. Tasfiye etmek istediklerinin yerlerine yenilerini getirmek istedikleri zaman, o tasfiye edecekleri ile ilgili zaten elde var olan dosyaları zaman zaman açacaklardır. Biz hiçbir zaman bu gündemlere eklemlenemeyiz, çünkü biz zaten bu çürümeyi, bu insanların sızdırılan kasetlerdekilerden daha fazlasını yapmaya müsait hale geldiklerini, yasaları da bu tür yozlaşmalara paralel olarak, bu çürümeyi meşrulaştıracak duruma getirmek için nasıl mücadeleler verdiklerini biliyoruz. Yani ortaya ne çıkarsa çıksın, çıkabilecek olanların sadece cüzi bir kısmı olduğunu biliyoruz.

Mustafa Kemal'in "kalkınmak için din ve namus anlayışını kaldırmalıyız" demesinden başlayarak, bireysel ve toplumsal hukuki, kültürel, siyasal ve ekonomik tüm alanlarda nasıl çıkarcı, hazcı, egoist bir çürümenin, nasıl bir yozlaşmanın yaşandığının gözlemlerimizle de bizzat tanıklığını yapmaktayız. Kimi batıcıların "kadını açın Kur'an-ı kapatın" direktifiyle Cumhuriyet tarihi boyunca, insana şeref ve onurunu getiren Kur'an'ın sürekli nasıl kapatılmak ve hayat dışına itilmek istendiğini, kadını açarak, yozlaştırarak, cinsel bir metâ haline getirip piyasaya sürerek nasıl bir istismar konusu yaptıklarını ve nasıl bir yozlaşmaya yol açtıklarını, biz hep söyledik ve tüm bunları pek çok belge ve göstergeyle hepimiz biliyor, sürekli toplum içinde izliyoruz. Dolayısıyla bu konuda çevremizde, cahiliye kültürüyle kuşatılmış toplumumuzda yaşananlar bizim için bir sürpriz değil. Baykal kasetleri örneğindeki yozlaşmanın çok da yaygın olduğunu ve Baykal'la sınırlı olmadığını da biliyoruz.

Hatta kendisine "Müslüman" sıfatını yakıştıran çok kimsenin bile aynı yoz kültürün etkisi altında, özellikle zenginleştikten sonra bu tip pisliklere nasıl bulaştığına, kapitalist azgınlıkla, dünyevi hırslarla nasıl bu tip aşırılıklara sürüklendiklerini de tahmin edebiliyoruz, hatta bazen ibretle gözlemleyip uyarıyoruz. Bir gün onların da, aynı olmasa da benzer konularda kasetleri çıktığında, biz yine şok olmayacağız. Çünkü biz egemen seküler kapitalist tüketim kültürünün insanları ne hale getirdiğini çok iyi biliyoruz. Biz bu çürümeye neyin yol açtığını çok doğru teşhis etmiş bulunuyoruz ve bu tür ifşaatlara hazırlıklıyız. Daha önce de ifade ettiğim gibi bu konularda bizim önerilerimiz de var, bizim bu çürümeden kurtulmakla ilgili tekliflerimiz de var. O da fıtratın yoluna dönmek, vahiyle bütünleşmek ve insanı içine sürüklendiği zindanlardan, bataklardan Kur'an'ın aydınlığına çıkaracak bir davet ve şahidliği, her şeye rağmen ve her şartta vahiy temelli toplumsal inşayı gündemleştirmektir.

Sistem içi değişim mücadeleleri, bizi esas gündemimizden, tevhidi stratejik yürüyüşümüzden koparmamalıdır

Bu arada ifade etmeliyim ki, sistem içindeki değişim çabaları bizi bazen bu esas gündemimizden, bizi bazen süreklilik arz etmesi gereken tevhidi stratejik yürüyüşümüzden koparabiliyor. Bizler ısrarla, bireysel ve toplumsal özümüzdekini Kur'an-i ölçü ve kavramlarla değiştirme istikametindeki istikrarlı, sürekli, disiplinli ve derinlikli dönüşüm çabamızı, Kur'ani bir inşa projesi olarak gündemde tutmamız gerekirken, kulluk ve ahret eksenli bir hayat tasavvuruyla toplumu vahyi istikamette yeniden inşa etme çabamızı sürekli gündemde belirleyici kılmamız gerekirken, maalesef sistem içi değişim çabalarının oluşturduğu gündemlere takılabiliyor, sistem içi değişimcilerin politikalarına eklemlenebiliyor ve kendi esas yürüyüşümüzden koparak uzaklaşabiliyoruz.

Bu sebeple, Müslümanlar olarak hepimizin, tıpkı Mekke örneğinde olduğu gibi bâtılı tümden ve bütün boyutlarıyla, renkleriyle reddetmek, ondan zihni ve imani bir ayrışma ve uzlaşmazlıkla uzaklaşmak ve sistemi Kur'an'la kökten değiştirmek için öncelikle toplumu tevhidi istikamette dönüştürme iddiasında ısrar ederek, bu tevhidi yürüyüşü ölüm bize gelene kadar sürdürmek sorumluluğumuzu bir daha hatırlamamız ve gereğini yapmak üzere seferber olmamız gerekiyor. Biliyoruz ki, sistem içi değişim çabaları asla İslam'ı ve Müslümanları temsil edemez ve biz asla bunlara takılamayız. Bizler bu çabalarla sağlanacak görece olumlulukları tabiî ki dikkate alırız, tabiî ki bunlar olumludur deriz, tabiî ki sistemin zulümlerinden geri adım atışları, sistemin zulümlerini geri adım attırmaya yönelik çabaları da görmezden gelmeyiz. Tabiî ki, bizleri ve ülke halklarını ilgilendiren bu iç ve dış gelişmeleri, yaşanan konjonktürü ve bu ülke halkını ilgilendiren tüm konu, sorun ve gelişmeleri takip etmek gözetmek ve eğer etkilemek gücümüz varsa olumlu anlamda etkilemek, zulmü geriletmek için üzerimize düşeni yapmak da bizim sorumluluğumuzdur. Zaten on yıllardır bu sorumluluklardan kaçmıyoruz, bunlardan uzak durmuyoruz ve üzerimize düşen şahidlik yükümlülüğümüzle sosyal, siyasal, ahlaki çabaları vahyi ölçüler içinde gücümüz yettiğince yerine getirmeye çabalıyoruz.

Ama şunu da söylüyoruz; asla dışımızdaki bu sistem içi mücadelelerin belirlediği gündeme takılı kalmadan, sistem içi çatışma ve gelişmelere, değişimlere ve açılımlara eklemlenmeden, sistem içi görece olumluluklar hatırına temel ilkelerimizden tavize yanaşmadan, bu alandaki görece olumlulukları takdir ve teşvik etsek de asla abartmamalıyız ve asla gündemimizi ve yapıp ettiklerimizi belirlemesine fırsat vermeden, kendi tevhidi yolumuzda yürümeliyiz diyoruz. İşte bazı Müslümanlarla bütün farklılığımız buradan kaynaklanıyor. Bizler, kendi özgün gündemimizde, tevhid-şirk eksenli Kur'ani mücadelemizde, vahyin yönlendirmesiyle ilk Kur'an neslince örneklenmiş özgün stratejimizi sürdürmekte ısrarlı olmalıyız diyoruz. Asla tavize, uzlaşmaya yanaşmamalıyız, sistem içi görece olumluluk vadeden değişimleri aşırı önemseyip onlara eklemlenmiş gündemlere takılıp, çağımızın Kur'an toplumunu inşa mücadelemizi terk etmemeliyiz, ondan asla kopmamalıyız, asla uzaklaşmamalıyız diyoruz.

Çabalarını, politikalarını AKP'ye endeksleyenler, AKP bitince ne durumda kalacaklarını düşünmelidirler

Ak Parti ve politikaları bu gün vardır yarın yoktur ve bir gün yok olacaktır. Ancak Kur'an ve İslam kıyamete kadar var olacaktır. Bu gün Baykal'ı bitirmeye ve solu yeniden dizayn etmeye çalışanlar, sisteme ömür kazandıracak, Türkiye Müslümanlarını ve Ortadoğu Müslüman halklarını seküler istikamette dönüştürecek, küresel kapitalizme eklemleyecek din algısı oluşturacak konusunda model olmak misyonunu tamamladıktan sonra ve artık işlerine gelmeyince inanınız Erdoğan'ı ve AKP'yi bitirmek için ne komplolar, ne dosyalar, farklı boyutta da olsa ne kasetler ve projeler gündeme getirecekler ve belki de güç yetirebilirlerse bitireceklerdir ve herkes şaşırıp kalabilecektir, bunun hiçbir güvencesi yoktur. Ya da AKP de diğerleri gibi kaçınılmaz sonla buluşacak, kendi yapıp ettikleriyle tükenerek görece olumluluk ve mutlak olumsuzluklarıyla birlikte tarihe gömülecektir.

Bilinmelidir ki, politikalarını, stratejilerini, söylem ve eylemlerini, bugün yükselen konumdaki AKP politikalarına endeksleyenler, hem esas tevhidi strateji, yöntem ve iddialarını terk ederek yozlaşmış, laik-demokratik-seküler söylem ve eylemleriyle toplumun hak-batıl karışımı istikamette olumsuz dönüşümüne katkı sunmuş olacaklar, hem de AKP ve politikaları sona erdiğinde ki bir gün sona erecektir, kendileri de tükenmiş ve dönüşmüş, cahiliye sistemine eklemlenmiş olduklarını fark edeceklerdir. Ama o zaman, son pişmanlığın fayda vermediği, beyhude çırpınışın kaybedilen yılları geri getirmediği o geri dönülmez noktada kahrolmak, keşke böyle yapmasaydık çırpınışlarıyla dövünmek fayda etmeyecektir. Hatta ölüm vaki olup da bu yoldayken Rabbe dönülürse, hesap günü, keşke geri dönüp de bu yaptıklarımızı düzletsek arzusu da anlamsız ve geçersiz bir talep olarak kahredecektir. İnşallah hiçbirimiz bu çaresiz pişmanlıklarla kahrolmamıza sebep olacak hak-batıl karışımı yol ve politikalarla ömrümüzü geçirme durumunda olmayız.

Ancak ve sadece Allah rızası için Kur'an ve Resulün (s) sünnetini eksene alan, yani üretilmiş olanlara değil, Allah'ın indirmiş olduğu ve kıyamete kadar geçerli olan değerlere, ölçülere sadakat gösterenler, sistem içi araçları şer'i hudutlar dâhilinde kullanarak sistemin zulmünü geriletmede ve toplumsal sorunlarla ilgilenerek vahyin sosyalleştirilmesi çabalarını (hem ahlaki hem siyasal anlamda tüm toplumsal alanlarda gündemleştirip) tevhidi ölçülerde sürdürmede üzerlerine düşeni yapanlar, Kur'an'a ve ilk neslin bıraktığı yoldaki işaretlere uyumlu bir istikameti ısrarla takip edenler bu kötü akıbetten korunabileceklerdir. İşte bunlar, yani üretilmiş olana değil de, indirilmiş olana, sistem içi politikalara değil de Kur'an'a endekslenenler, hem şirk sistemine eklemlenmenin çürütücü, yozlaştırıcı süreçlerinden korunmuş olacaklar, hem toplumu tevhidi istikamette dönüştürme misyonlarını ifa etmiş olacaklar, hem de bu ilkeli tevhidi istikamette ısrar ettikçe İslami kimlik ve alternatif olma pozisyonlarını sürdürmüş ve tabii bunun sonucu olarak da toplumu tevhidi istikamette dönüştürmede mesafe almış ve Allah'ı razı edecek konumlarını da muhafaza etmiş olacaklardır. İşte önemli olan da budur, yani Allah'ı razı etmektir, ölüm bize geldiğinde geriye dönüp baktığımızda "elhamdülillah iyi ki yapmışız" diyeceğimiz anlamlı, değerli salih ameller üreterek Rabbimize yüz akıyla dönebilmektir. Allah hepimize bu doğru istikamette bulunmayı ve böyle tevhidi bir süreçte ölmeyi nasip etsin.