1. YAZARLAR

  2. MUSTAFA SİEL

  3. Nerede Durmalıyız yada Nerede Duruyoruz?
MUSTAFA SİEL

MUSTAFA SİEL

Yazarın Tüm Yazıları >

Nerede Durmalıyız yada Nerede Duruyoruz?

12 Nisan 2014 Cumartesi 03:10A+A-

Nerede durmalıyız sorusu, çift anlamlı bir soru. Bir gidiş yada gidişatın durması gereken sınırı ifade ettiği gibi, daima muhafaza edilmesi gereken esas duruş yerini de ifade ediyor.

Bilindiği gibi tüm insanların (ve hatta hayvanların) daimi ikamet ettiği - durduğu birer yuvaları bulunur. İnsanlar bu yuvalarından çıkar, maişet ve başka nedenlerde bir yerlere gider, sonra akşam olunca yine yuvalarına dönerler. Tabi ticaret, tahsil, savaş gibi nedenlerle evlerinden daha uzun süre ayrıldıkları olur. Ama yine de kişi yuvası merkezlidir ve oranın özlemiyle, zamanı gelince oraya
döneceğin bilinç ve beklentisiyle hareket eder hep.

Bu benzetmeden hareketle, birey olarak insan için yuvası ne ise, sosyal ve siyasal ekol ve hareket mensupları içinde camiaları, cemaatleri, örgütleri odur. Bir ekol ve hareket mensubu, içinde bulunduğu camia, cemaat veya örgütü sosyal bir yuva olarak algılar ve ekol - hareket orada varlık bulur. Bu varlık bulunan alan, ekol bazında camia, sosyal bir mahiyet kazanmışsa cemaat, disiplinli ve organize ciddi bir hareket halinde ise, örgüt olarak düşünülebilir.

Bulunduğumuz yerlerde bizim yuvamızdan başka benzer özelliklere sahip yuvalardan oluşan sokaklar ile, benzer yada farklı özelliklere sahip sokaklardan oluşan mahallelerin ve bu mahallerden oluşan şehirlerin olduğu bir vakıadır. Benzer şekilde, bizim sosyal yuvamıza benzer yuvalardan oluşan sosyal sokağımız ile benzer yada farklı özelliklere sahip sosyal sokaklardan oluşan sosyal mahallemizin olduğu bir vakıadır.

Yuvamız, Sokağımız, Mahallemiz Ve Şehrimiz

Mesela, Kur'ani - Tevhidi İslamcılık Ekolünün farklı gruplarını birer yuva sayarsak, tüm bu grupların - yuvaların Tevhidi İslamcılık Sokağını oluşturduğunu düşünebiliriz. Aynı şekilde Geleneksel İslamcılığın çeşitli ekollerinin de birer sokak olduğunu ve Tevhidi İslamcılık Sokağı dahil tüm bu sokakların İslamcılık Mahallesini oluşturduğunu düşünebiliriz. Aynı şekilde fikri anlamda bizim mahallemizden başka sol ve sağ görüşe mensup başka - karşı bir mahallenin de olduğunu ve iki mahallenin dışında farklı sosyal taban ve özelliklere sahip halk kitlelerinden oluşan çeşitli mahallerinde bulunduğu büyük bir şehrimizin mevcut olduğunu düşünebiliriz.

Mensubu olduğumuz İslamcılar Mahallesinde sokaklarımızın ve yuvalarımızın farklı olması keyfi bir durum değil. İslam ve cihat anlayışımızdaki farklılıklarımız sebep oluyor buna. Lakin, Tevhidi İslamcı grupların - yuvaların kendi sokaklarındaki diğer gruplar - yuvalar ile azami müşterek noktaları bulunduğu gibi, mahallemizdeki geleneksel İslamcı ekol ve gruplarla da, asgari de olsa müşterek noktalarımızda bulunuyor.

Farklılıklarımız bizi diğer yuva - grup ve sokaklardan – camialardan ayırırken, ortak noktalarımızın da bir araya getirmesi gayet normal bir durumdur. Nasıl ki gündelik hayatta sokağımızdaki insanlarla en fazla, mahallemizdekilerle fazla, başka mahallelerdeki insanlarla zaruret kadar bir araya gelmemiz, kendi öznelliklerimizi inkar anlamına gelmiyorsa, bizimde farklı İslami grup ve camialarla bir araya gelmemiz de, kendi öznelliklerimizi inkar anlamına gelmez.

AK Parti Sokağında Ne İşimiz Var?

Son yıllarda, özellikle Türkiye'de vesayetin geriletilmesi ve Ortadoğu'da İslam İntifadası dolayısıyla siyasal konulara çokça eğildiğimiz ve bu vesileyle AK Parti sokağına sık ziyaretlerde bulunduğumuz malumdur. Bunun nedeni AK Parti'nin (yada Erdoğan), son yıllarda Türkiye içi ve dışında, bizim sorunlarımıza benzer yaklaşımlar sergilemesi ve çözüm için çaba sarf etmesi, yani bazı ortak noktalarımızın oluşması ve bu noktaların ehemmiyet ve aciliyet kesbetmesidir.

Bu durum tamamıyla ortaklaşılan meselelere çözüm arayışının tabi bir neticesi olup, ne AK Parti bizim sokağa taşınmıştır, ne de biz AK Parti sokağına. Sadece zaruret haline geldiğinde bizlerin AK Parti Sokağına, AK Partinin de bizim sokağımıza ziyaretleri olmuştur. Yani bu sorun odaklı ilişki tek taraflı olmayıp, bizim bu sorunlarda AK Partiye verdiğimiz destek kadar, AK Partinin de bu konularda bizlerin bakış açısı ve argümanlarıyla hareket etmesi söz konusu olmuştur.

Elbette bazı mühim ve acil sorunlarda ortak bakış ve çözüm arayışı söz konusu olduğunda da, başka sokaktan diyerek lakayt kalmamız yada bazılarının yaptığı gibi, vurun abalıya diyerek bir çelme de bizim atmamız söz konusu olamaz.

Bizler AK Partinin (daha doğrusu Erdoğan'ın) İsrail Cumhurbaşkanına van münit çıkışının ardından farklı bir kulvara girdiğini, 4 yıl önce başlayan Ortadoğu İslam intifadasında Müslümanların ve mazlumların yanında saf tuttuğunu, başta Suriye olmak üzere Mısır, Libya ve Tunus'ta Müslümanlara elinden gelen yardımı yaptığını müşahede ettik. Aynı zamanda Kemalist vesayetin geriletilmesi, başörtüsü ve andımız dayatmalarını kaldırma, İmam Hatipler ve tüm okullarda din eğitimine alan açma konularında ciddi adımlar attığını gördük.

Derdimiz Erdoğan Değil, İslam Ve Ümmetin Maslahatıdır

Gezi Parkı kalkışması ile 17 Aralık Darbe girişiminin, Erdoğan'ın bu İslamın ve Ümmetin maslahatını önceleyen çabalarına karşı küresel bir saldırının yerel taşeronlarınca yürütülen süreçler olduğunu ve başarıya ulaşırsa hem Türkiye ve hemde dünya çapında Müslümanların ciddi zararlara uğrayacağını görerek; İslam ve ümmetin maslahatını önceleyenlerin yanında, bu değerlere açıktan saldıranlar ile kendi grupsal çıkarlarını önceleyenlerin karşısında yer aldık ve aynı şartlar devam ettiği sürece yer almaya devam edeceğiz.

Üstelik bu süreçte adil şahitler olmaya azami gayret gösterdik. Erdoğan'ın dershanelerin kapatılmasına dair çıkışını eleştirip, her iki tarafa da itidal ve kendi alanlarına çekilmelerini tavsiye ettik. Ancak ne zamanki derin cemaatin yerel ve küresel bazda İslam ve Ümmet için büyük bir tehdit olduğu netleşti, o zaman net bir tavırla karşısında durduk.

Bizler Filistin'de, Mısır'da ve Suriye'de direnişçilerin safında yer almakla, Türkiye'de bu direnişçileri destekleyenlerin yanında yer almanın aynı anlama geldiğini görüyoruz. Bu gerçeği o ülkelerdeki direnişçilerde görüyor ve Erdoğan'a karşı sempati duyuyorken, memleketimizde bu direnişçileri desteklediğini iddia edenlerin Erdoğan'a öfke duymasını ve İslam düşmanı yada münafık pozisyonda olanlar gibi, Erdoğan'ı adeta bir kaşık suda boğmayı arzulamasını da anlayamıyoruz.

Bizdeki bazı Tevhidi İslamcıların Erdoğan'a bakışı, El Kaide lideri Zevahiri'den bile sert, zaman zaman neredeyse IŞİD'in Erdoğan'a düşmanlık seviyesine yaklaşıyor. Dolayısıyla, Suriye'de IŞİD'in verdiği zararın, silahsız versiyonu sergileniyor bazı kesim ve kişilerce. Oysa Zevahiri'nin İslam ve Ümmetin maslahatını gözeterek, konumunu onaylamadığı halde, ümmetin maslahatı gereği Erdoğan'a saldırmayı ve zarar vermeyi doğru görmediği biliniyor.

AK Parti İle Konumumuz

Bizlerin Erdoğan'la yan yana durduğumuz alanlar, İslami mücadele alanımızın tamamı, hatta büyük kısmı bile değildir. AK Parti (yada Erdoğan)'la ortak sorunlar ve çözüm arayışlarımız bulunduğu gibi, farklı sorunlarımız ve çözüm arayışlarımız daha fazladır.

Özellikle Türkiye'de Müslümanlara alan açma ve küresel bazda batı hegemonyasının Türkiye ve tüm İslam Alemi üzerindeki etkilerini zayıflatma alanında şu anda yan yana durduğumuz ve benzer görüşlere sahip olduğumuz vakıadır. Ama bu durumun AK Parti ile aynileştiğimiz ve her alanda yan yana durduğumuz anlamına gelmediği de bir vakıadır.

Hatta, şu andaki ortak sorunlar ve çözüm arayışlarındaki yakın duruşlarımızda, bu sorunlara ve çözüm arayışlarında aynileştiğimiz anlamına da gelmemektedir. Sadece şu andaki sıcak gelişmeler ve acil ele alınması gereken konular nedeniyle, bu derece bir yoğunlaşma söz konusu.

Her şeyden önce AK Partinin zaruretten de olsa Kemalist rejimin bir partisi olması ve kerhen de olsa rejimi kutsaması, (görünüşte de olsa) savunduğu laiklik ve başka görüşler, partiyi oluşturan teşkilat gibi, teorik ve pratik farklılıklar, bizimle AK Parti arasına aşılmaz dağlar dikmektedir. Yani Ak Partinin teorik ve pratik açılardan mevcut durumu, bizim açımızdan başlı başına bir sorundur.

Bizim AK Partiyle konumuz hususundaki bu olumsuz bakışımız kişisel yada duygusal bir anlaşmazlık ve enaniyet kaynaklı değil, ilkesel bazda anlaşmazlıktan kaynaklanmaktadır. Teorik ve pratik açıdan AK Partiyi onaylasak, bu durumda üzerimize düşen, parti safları içinde kendi çapımızda mücadele etmek olurdu zaten.

Yangına Bir Kova Su Dökmek

Ne var ki, evimizde yangın olduğunda yardıma gelen komşumuzun fikri yada ameli durumunu sorgulamıyor, samimi yardım çabalarını memnuniyetle kabul ediyorsak, aynı şey Türkiye ve tüm İslam dünyasındaki yangınlara AK Partinin kendi anlayışıyla bir şeyler yapmaya çalışmasını red edecek yada küçümseyecek olmadığımız gibi, bizlerde bu yangına kendi çapımızda bir kova da olsa su dökmeye çalışıyoruz.

Yangına müdahale eden bir kişinin elbisesine ve vücuduna is – çamur değmesi gayet tabi olup, bu is - çamurun kişiliğe işlediği anlamına gelmediği gibi, yangından sonra yuvasına gidince yıkanmak ve elbisesini yıkamak (yada kullanılamayacak derecede kirlenmişse atmak) suretiyle bunlardan kurtulur. (73.Müzzemmil Suresi 1'den 10'a kadar olan ayetler). Elbisesine hiç is ve çamur bulaşmayanlar ise, yangına müdahale etmek yerine uzaktan akıl verenlerdir. Yangını akıl verenler değil, bizzat müdahale edenler söndürür.

Mahallemizden bazı münafıklar ile karşı mahalleden birilerinin, İslam dünyasındaki yangınlara ellerindeki benzin bidonlarıyla koşması karşısında; sokağımızdan bazı zevatın yangına kova ile su taşıması gerekirken, bunu yapmak bir yana, itfaiye aracı ve kovalarla su taşıyanları taşlayıp, benzin bidonu taşıyanlara gülücükler atması yada görmezden gelmesi de, bizleri çok ciddi olarak rahatsız etmekte ve incitmektedir.

Yangın bittikten sonra nasıl herkes kendi sokağına ve evine gidip, kendi meşrebince yaşamaya ve faaliyetlerine devam ediyorsa, aynı şey şu andaki durum içinde geçerlidir.

Sorunlarımız Pek Çoktur

Bizim sorunlarımızın, sadece AK parti ile müşterekleştiğimiz sorunlar olmadığını ifade etmiştik. Müşterek olan sorunlarımıza yukarıda kısaca değindik. Müşterek olmayan sorunlarımıza gelince, öncelikle bizim İslam anlayışımız ile, AK Parti'ye destek veren Geleneksel İslamcı camiaların İslam anlayışındaki telafisi mümkün olmayan farklardır.

Bizlerin geleneksel İslamcı camiaların İslami ve İslamcı duyarlılığını kabul etmemiz, İslam ve İslamcılıklarının içeriğini kabul ettiğimiz anlamına gelmemektedir. Bizim için sorun olan bu alanda da, Kur'ani -Tevhidi İslam ve İslamcılık anlayışımızı bu camialara ulaştırma ve şahitlik görevini yapma sorunumuz ve sorumluluğumuz, en önemli - yakıcı bir sorun ve sorumluluk alanlarımızdan biri olarak devam etmektedir.

Müşterek olmayan bir sorun ve sorumluluk alanımızda, AK Partinin oy kitlesini oluşturan (ve bu kitleye katılmaya aday olan) halk kitlesidir. Bu kitle son yıllarda, mevcut siyasal konjonktüre göre siyasi konularda çok ferasetli bir tutum sergilemekle beraber, hem İslam anlayışlarındaki çarpıklıklar, hem sahip oldukları İslam anlayışını hayata aktarmadaki laubalilik ve gevşeklikleri, hem de İslam'ı sadece bir mabet dini olarak görerek İslamcı'lığa  - cihada uzak durmaları, en önemli sorunlarımızdandır.

Yine AK Parti'ye oy vermeyen kitle ile olan sorunlarımızda, AK Partinin bu kitle ile olan sorunları ile aynı değildir. Üstelik, AK Partiye oy veren kitle ile vermeyen kitlenin, günlük hayatta neredeyse ayırt edilemeyecek yaşam anlayışı ve şekline sahip olması da, bizim en can yakıcı sorunlarımızdandır.

Fuhuş, açıklık, müstehcenlik, faiz, gelir adaletsizliği, kanunların İslam'a aykırılığı gibi pek çok sorun alanına girmeden ele aldığım ana sorun alanları ile, bu sorunlara çözüm anlayışlarımız, AK Parti ile aramızda aşılmaz dağlar olduğunu ortaya koymaktadır.

Biz Durmamız Gereken Yeri Biliyoruz

Bizler tüm bu gerçeklerin bilincinde olarak, AK Parti'nin bizce olumlu olan yaklaşımlarını ve icraatlarını, AK Parti ile aynileşmeden ve bütünleşmeden destekleyerek, İslam'ın ve Müslümanların maslahatını koruma konusunda elimizden gelen gayreti gösterirken, asıl olarak kendi mücadele alanımızda faaliyetlerimize tam gaz devam etmekteyiz ve etmeliyiz.

Duruşumuzu bozmadığımız gibi, duracağımız yeri de biliyor ve o sınıra ulaştığımızda duruyoruz. Ama duruşumuzu bozmayalım diye elimizi kolumuzu bağlayıp, yangını uzaktan seyretmiyor, karınca kararınca söndürme çalışmalarına katkı sağlamaya çalışıyoruz.

Yani tası tarağı toplayıp AK Parti'ye asker yazılmış değiliz, sadece kendimizce zaruri gördüğümüz alanlarda ve zamanlarda, öznelliğimizi kaybetmeden ve ilkelerimizi ihlal etmeden destek veriyoruz. Bunu yaparken de şimdiye değin ne rejimi kutsadık, ne AK partiyi onayladık, nede AK Partiye oy veren halk kitlesini temize çıkardık. Bu güne kadar AK Partiden en ufak bir nemalanmamız olmadığı gibi, Allahtan başka bir yar ve yardımcımız da olmadı. Üstelik bu esnada asıl mücadele alanımızı terk etmiyor, bu konuda ki sorumluluklarımızı ihmal etmeden yerine getirmeye gayret ediyoruz.

Yani bizler esas olarak hala yuvamızda ve sokağımızdayız. Lakin sokağımızdan bazılarının yaptığı gibi, kargadan başka kuş tanımamam diyerek, mahallemizdeki diğer sokaklarda gerçekleşen olumlu şeyleri yok saymıyoruz. Tersine, olumlulukları desteklemeye ve hedefine ulaşmasına vesile olmaya, bu sokaklardaki İslam ve İslamcılık anlayışlarının Kur'ani bazda ıslahına, yani tüm mahallemizin Kur'ani - Tevhidi bir İslam ve İslamcılık çizgisine gelmesine gayret ediyoruz.

Aynı zamanda karşı mahalledeki şedit İslam düşmanlarıyla anladıkları dilden mücadele etmeye, şedit olmayanlara ise adaletle muamele ve hakkı tebliğe de devam ediyoruz.

Siz Durduğunuz Ve Durmanız Gereken Yeri Muhasebe Ediyor musunuz?

İşte durduğumuz yer ve duracağımız yere dair ana koordinatlarımız bunlar. Biz nerede durduğumuzu ve nerede duracağımızı iyi biliyor, kendimizi de gerek kendi aramızda ve gerekse nefislerimizde bu konuda devamlı olarak muhasebe ediyoruz inşallah.

Bu nedenle sokağımızdan bazı abilerimizin ve arkadaşlarımızın bizim durduğumuz ve duracağımız yerle ilgili gam gasevet çekmesine, bize durmadan istikamet vermeye çalışmalarına hiç gerek yok. Başımızda çavuşa yada bekçiye ihtiyacımız yok, eğer ihtiyaç duyarsak söyleriz.

Üstelik bu kadar aşırı bir parmak sallama, hiza mesafeye sokma çabası da gün geçtikçe daha fazla rahatsız etmeye, batmaya başlıyor. Tamamen haklı olunulan bir hususu bile yeterince söyledikten sonra ısrar etmemek, Allah rızası için hatırlatmanın hikmetlerindendir.  Aslen faydalı bile olsa, bir şeyin aşırılığı, hikmetini yok edip, zahmete ve zulumata vesile olur.

Duran Adam Değil Yürüyen Adam

Bu abi ve arkadaşlarımızın bizi hesaba çekmekten ve istikamet göstermekten başka işleri, misyonları ve vizyonları yok mu? İslami mücadelenin tek sorun alanı olarak bizlerin durumumu kaldı? İlle de birilerini hesaba çekip istikamet göstereceklerse, bizim sokaktan firar edip karşı mahalleye sığınan ve orada, bizim sokakta edindikleri birikimleriyle, gerek bizim sokak sakinlerini ve gerekse bizim mahalle sakinlerini taşlayanlarla uğraşsınlar biraz da.

Bu abi ve arkadaşlarımız artık bizi hesaba çekmeye bir ara versinler de, birazda kendi durdukları ve duracakların yerin muhasebesini yapsınlar. Duruşumuzu bozmayalım diye çakılıp kaldıkları yuvalarından çıksınlar biraz. Durmak yetmiyor, yürümekte gerekiyor.

Değil kendi mahallesindeki farklı sokaklarla ilgi ve yardımlaşmak, kendi sokaklarındaki diğer yuvaları bile beğenmeyenler, bir gün o yuvalarında tek başlarına kaldıklarını, yuvalarının içinin boşaldığını yahut yuvalarının iç ve dış etmenlerle başlarına yıkıldığını gördüklerinde, hiç ah vah etmesinler.

YAZIYA YORUM KAT

1 Yorum