1. HABERLER

  2. KÜLTÜR SANAT

  3. Necip Fazıl’ın Güncelliği
Necip Fazıl’ın Güncelliği

Necip Fazıl’ın Güncelliği

Necip Fazıl hakkında son yıllarda kaleme alınan kitapların bir kısmı akademik bir kısmı ise deneme ve hatıralar niteliğinde. İkinci tür kitapların son örneği, Ali Erdal’ın kaleme aldığı Durun Kalabalıklar kitabı. Adını Necip Fazıl’ın 1947 tarihli “Destan”

29 Mayıs 2014 Perşembe 01:10A+A-

Ali Erdal’ın kaleme aldığı ve adını Necip Fazıl’ın 1947 tarihli “Destan” şiirinden alan "Durun Kalabalıklar" kitabı Okur Kitaplığı gençlik dizisinin birinci kitabı olarak çıktı. Asım Öz, kitabı değerlendirdi:

Necip Fazıl, geride bıraktığımız yüzyılın Türkiye’sinin fikir, sanat ve siyaset ortamına dair yapılan değerlendirmelerde pek çok kişinin aklını karıştıran yazarlar arasında yer alır. Necip Fazıl’ın, özellikle 17 Mart 2012 sonrasında yaygınlık kazanan tekrar gündeme gelişinden söz edebiliriz. Bu tarihten sonra Necip Fazıl üstüne yazılan yazıların, kitapların ve düzenlenen etkinliklerin sayısı giderek artıyor. Seksenli ve doksanlı yıllar boyunca kaleme alınan yazıların mahiyeti ile son yıllardakilerin mahiyeti nazarı itibara alındığında Necip Fazıl’a dair kültürel ve siyasal muamelede ciddi farklılıkların oluştuğu da görülecektir. Diğer taraftan Necip Fazıl’a yakınlık duymayan isimlerin bile, onun çıkardığı Büyük Doğu kapaklarından hareketle kitaplarına ad bulduğu, başkalarının ise onun tarihi ve siyasi değerlendirmelerinden ciddi ölçüde etkilendiği yakından yapılacak okumalarda fark edilebilecektir. Esasında bu iki basit örnek bile, “parça bütünün habercisidir” düsturunca var olan tesir hakkında çıkarımlar yapmayı mümkün kılmaktadır.

LAFIN DOSTU ÇİLENİN YABANCISI OLMAK

Ayrıca, Necip Fazıl’ın Büyük Doğu başta olmak üzere diğer süreli yayınlarda yer alan yazılarının kitaplaştırılmasının oluşturduğu bir güncellik durumu da söz konusu. Vefatının otuzuncu yılından tecimsel yarar sağlamayı iyi kotaran bir kültürel vasatın varlığı da göz ardı edilmemeli tabii. Diğer taraftan, Necip Fazıl’ın yazdıklarıyla günümüzün gerçeklikleri, sorunları arasında bağlantı kurmanın özellikle Gezi Parkı olayları sonrasında “kolaylaştığı” da düşünülebilir. Bu olaylar dizisi hem bugün hem yarın, uzun vadede Necip Fazıl’ın siyasal içerikli yazılarında işlediği konuların, fikirlerin hâlâ canlı olduğunu gösterdi bir bakıma okuryazarlara. Yazılan pek çok yazıda ona doğrudan atıf yapılmamış olsa bile aslında Necip Fazıl’ın işlediği birçok izlek günümüzde de varlığını sürdürmektedir.   Bu bakımdan tesirinin boyutlarını ortaya koymak için dünden yarına daha ayrıntılı tahlillerin yapılması zorunludur. Belki Osman Yüksel Serdengeçti’nin Necip Fazıl’ın vefatı sonrasında dediklerine kulak kabartılabilir. Serdengeçti, Necip Fazıl’ın bıraktığı boşluğun doldurulmayacağını söyleyenlere karşı, onun boşluk bırakmadığını, yazılması gerekeni yazdığını, söylenmesi gerekeni söylediğini hatırlatmıştı. Bu yüzden, Türkiye’de İslâmcılığın “uzun” tarihini, olağanüstü durumları ihmal etmeden yazacak olanlar mutlaka bu atardamardan söz etmek durumunda kalacaklardır.

Necip Fazıl, özellikle Batılılaşma sürecinin varoluşu açısından temel nitelikte olan birçok sorunu, soruyu tartışmıştır. 1940’ların ortasından 1960’lara, 70’lere giderek 80’lere değin Necip Fazıl’ın işlediği konular farkında olunsun olunmasın ciddi bir bilinç ama aynı zamanda bilinçaltı oluşturmuştur. Sonraki yıllarda Raporların da katkısıyla bunlardan uzaklaşılır gibi olunmuş, başka konular tartışılmış, sorunların çözüldüğü varsayılmıştır. Tabir caizse Necip Fazıl’ın siyasal boyutu, karşılaşılan kırılmaların da tesiriyle sümenaltı edilmiştir. Gelgelelim zamanla sümenaltı edilen pek çok mesele yeniden gündemin ilk sıralarına yerleşmiştir.

Öte yandan kültürel dünyada alttan alta sürdürülen Necip Fazıl hakkındaki hararetli tartışmaların varlığı bir yandan Necip Fazıl algılarını diğer taraftan da onda esas olanın ne olduğu konusunu önemli hale getiriyor. Gelgelelim hangi algıyı, hangi eseri esas alırsak alalım, agoradan kovulmuş camiye tıkılmış Müslümanların durumunun masaya yatırıldığı yılların ardından değişen ve değişmeyeni görebilme imkânı elde edilebilecektir. Büyük Doğu’da yer alan, “idraksiz Müslüman”, “sıhhatsiz devlet”, “iradesiz hükümet”, “temelsiz parti”, “fikirsiz basın”, “zabıtasız ilim”, “gıdasız öğretmen”, “murakabesiz piyasa”, “adaletsiz patron”, “hudutsuz rüşvet”, ”koruyucusuz din” vb. pek çok terkip onun halimizi doğru teşhis etmek için çok çaba harcadığını gösterecektir. Bütün bunlar canlı bir ilginin tezahür ediş biçimlerine nüfuz etmeyi mümkün kılmanın yanında, düşünce hayatının bir parçası olarak Necip Fazıl imgesinin kesinlikle ihmal edilemeyeceğinin kanıtı aslında.

Necip Fazıl hakkında son yıllarda kaleme alınan kitaplardan söz ettik. Bu kitapların bir kısmı akademik bir kısmı ise deneme ve hatıralar niteliğinde. İkinci tür kitapların son örneği, Ali Erdal’ın kaleme aldığı Durun Kalabalıklar kitabı. Adını Necip Fazıl’ın 1947 tarihli “Destan” şiirinden alan kitap, Okur Kitaplığı gençlik dizisinin birinci kitabı olarak çıktı. Aynı yayınevinden çıkan Mağrur Öfke: Necip Fazıl(2013) kitabına kıyasla, Durun Kalabalıklar kitabı eleştirelliği bilinçli olarak gündemine almayışıyla da farklı bir yerde duruyor. Kabul edilmelidir ki, bu tür kitapların hem Necip Fazıl’ı merak edenler için hem de daha genel düzlemde kültürel hafıza bakımından büyük önemi var. Özellikle Türkiye’deki İslâmcılığın değişik konularda söz üretme/alma çabalarını ortaya koyan aktarımlar, fikri ağırlıklarından ziyade, sadece bu söz alma nitelikleriyle de üzerinde durulmayı hak eder niteliktedir.

Şunu hemen söyleyelim: Genç kuşağın Necip Fazıl’ı gündemine alıp tanıması için aracı metinlere ihtiyaç var. Zira genç kuşağın içinde yaşamadıkları zamanın hafızasını edinmelerini sağlar bu tür kitaplar. Ama aynı zamanda ele alınan yazarın, yazı hayatı geniş bir perspektiften, belli bir tarih duygusuyla bakmalarını sağlamaya katkı sunar. Esasında kitabın Durun Kalabalıklar adıyla yayımlanması, “Herkesi susturan, el pençe divan durduran ve istediği gibi yazdırıp söyleten konjonktüre karşı” bir haykırışı gündeme taşıma arzusundan bağımsız ele alınamaz. Kitabın, Necip Fazıl’ın şiirinin irdelendiği kısımları özellikle şiir-millet ilişkisi babında yazılanlar ayrıca önemli.Kitapta bu bağlamda ortaya konulan düşüncelerin sebep ve tezahürü çok değişik olsa da, şairin milletin kılavuzu olduğu şeklindeki kanaatler aynı zamanda, Necip Fazıl’dan sonraki şairlerde karşımıza çıkan birtakım temalara giriş olarak da okunabilir. Bahsi geçen kitapta, Türklük, şiir, millet vb. konularda Necip Fazıl özelinde ifade edilen kanaatlerle, bu kanaatlere zemin hazırlayan Necip Fazıl’ın metinleri dikkatle okunduğunda, bazı meselelerin yıllar evvel gündeme geldiği rahatlıkla görülecektir. Her ne kadar İsmet Özel, Necip Fazıl’ın mukaddesatçılık kavramı etrafında söylediklerini eleştirmiş olsa da, birtakım temalar takip edildiğinde ciddi benzerliklerin hatta “aynılıkların” olduğu gözden kaçmayacaktır.

Durun Kalabalıklar kitabı yazarının, İslâm idealini taşıyan nesiller üstünde ciddi tesiri olan Necip Fazıl hakkında serdettiği şu satırlar bu kitabın yazılma gayesini izah eder nitelikte: “Tezleri kabul edilmeyebilir, tespitlerine katılınmayabilir, iddiaları yersiz, teşhisleri yanlış bulunabilir, ama kitaplık çaptaki külliyatın bütünüyle Türk milletinin ve İslâm âleminin meselelerini ele aldığını kabul etmek gerekir. Kanunî zamanında başlayan düşüşe, gayretlerin sahteliğine, sığlığına, yanlışlığına karşı “Durun kalabalıklar!” diye canhıraş bir şekilde heybetle ve ciddiyetle milletimizi uyardığı, uyandırmak istediği kabul edilmelidir.”

Kitabın içeriğine değinmeden gençlik meselesiyle alakalı bir hususa değinmek lazım gelir. Kanaatime göre Durun Kalabalıklar kitabı hem sayfa sayısı hem de içeriği bakımından “gençlik” kitabı değil. Tuğla gibi kalın değil, fakat kalın bir kitap bu. Müstakil bir kitap olarak tasarlanan kısımların ardından yazarın vermiş olduğu konferanslar eklenmiş kitaba. Bu açıdan “bütünlüklü” bir kitap değil bana kalırsa. Oysa gençler için kaleme alınan bir kitabın görece derli toplu olması beklenirdi. Bu yüzden üzerinde biraz daha çalışılsa, belli kısımları elense daha iyi olabilirdi. Belki konferanslar kısmı “Büyük Doğu Dersleri” adıyla, hatıralar ve kanaatler kısmı ise başka bir adla kitaplaştırılabilirdi. Günü gelince, bir kitaba alınan yazılardan başka kitaplar da oluşturulabileceğini söylemekle yetinelim şimdilik. Tabii bunun için, özel olarak uğraşmanın yanında özellikle yıllara yayılan şahitliklerden elde edilenleri bir araya toplamak için epey gayret sarf edilmesi gerekecektir.  

Durun Kalabalıklar kitabının başında bir takdim yazısı yer alıyor. Yazıyı Muzaffer Doğan kaleme almış. Doğan, yazısının genelinde Necip Fazıl’ın “Lâfımın dostusunuz, çilemin yabancısı,/ Yok mudur sizin köyde çeken fikir sancısı” dizelerini hatırlatıyor. Aynı zamanda birkaç şiir etrafında dönüp dolaşan sınırlı ilgiden söz açıyor. Ali Erdal ise bu bağlamda, kitabın ilerleyen sayfalarında Kütahya özelinden Türkiye sathına Necip Fazıl’ın etki halesinin muhasebesi noktasında şu önemli tespitleri yapıyor: “ İslâmî çevreler her fikrini kabule hazırlar. Ama onun hakkında söylenecek aleyhte sözlere de itirazları yok. Konferansları avuçlar patlayasıya alkışlanıyor, sohbetlerinde hemfikir olunuyor, kitapları okunuyor, toplantılarda şiirleri okunuyor, sözleri, fikirleri delil oluyor ama birkaç kişilik kulislerde iş değişiyor.” Yazar, yarınki Türkiye’de Necip Fazıl’ın yerinin ne olacağına dair tespitler yaparken, son yıllardaki popüler ilgiye bir nebze de olsa değiniyor. Cenazelerde, törenlerde şiirlerinin okunması, hazır cevaplılığı, hücumları, alayları, Sakarya Türküsünün heyecanla okunması, hakkında düzenlenen toplantılar, yazılan kitaplar, siyasilerin onun eserlerini okuyarak yetiştiklerini iftiharla dile getirmeleri bunlar arasında sayılabilir. Bir gün herkesin onunla hesaplaşmak zorunda kalacağını ifade eden yazarın şu tespiti son derece önemli: “Büyük Doğu; düşmanı olunur ama sessiz kalınacak, görmezden gelinecek bir hareket değildir.”

PARÇADAN BÜTÜNE BİR MUHASEBE İMKÂNI

Necip Fazıl’ın eksik algılandığı konusuna Ali Erdal da temas ediyor. Büyük Doğu’nun ve Necip Fazıl’ın yekpare bir bütün olduğu bundan dolayı onu anlamak için eserlerin tümünü okumak gerektiği vurgulanıyor. Aksi takdirde parça parça veya bir iki eserini okumakla bir şey elde edilemeyeceği söyleniyor. Tabii İdeolocya Örgüsü’nün Necip Fazıl’ı ve Büyük Doğu’yu anlamak için kılavuz mahiyetinde olduğu şeklindeki kanaatler de yabana atılmamalı. Zaten yazarın vermiş olduğu konferanslarında bu esere özel bir pay ayırdığı hemen fark ediliyor. İşin ehemmiyeti ve ciddiyeti bakımından, başka platformlarda ifade edilen bir kanaate değinmemek olmaz. Nedir masaya yatırılması gereken bu kanaat? Necip Fazıl’ın ömrünün son yıllarında kaleme aldığı eserleriBüyük Doğu’ya dâhil etmemek gerekir. Burada özellikle dergiler ve dergi yerine çıkan Raporlar, kitaplar, konuşmalar, yazılar, hitabeler, konferanslar vb. tüm kültürel birikimin “doktrinel” bir bütünün parçaları olduğunun tekrar vurgulanması lazım gelir. Zira bu vurgu özellikle seslendiği siyasi muhatapların değişimi meselesi yanında pek çok başka mesele için mutlaka hatırlanmalıdır. İslâm’ın değil anlayışın yenilenmesi gerektiğini düşünen Necip Fazıl’ın, bu uğurda gayret gösteren çağdaş Müslüman müellifler hakkında serdettiği yaklaşımların irdelenmesi sürecinde de devreye girmelidir bu bütünlük telakkisi. Ali Erdal, kitabının “Manzume” başlıklı kısmında, Necip Fazıl’ın İslâmî anlayışın yenilenmesine vurgu yaptığını aktarıyor. Ne var ki, onun çeşitli yazı, konferans ve kitaplarında yargıladığı isimlere hiç temas etmiyor. “ Hatıralar, Kanaatler…” bölümünde Hasan Aksay’ın Milli Gazete özelinde Muhammed Hamidullah hakkında aktardıkları bunun dışında mütalaa edilebilir. Aksay, Üstad’ın yazılarına müdahale etmenin çok zor olduğunu ve kendisinin de onun sadece bir yazısına “müdahale ettiğini” söylüyor. O yazı da, Necip Fazıl’ın Muhammed Hamidullah aleyhinde yazmış olduğu yazıdır. Aksay, yazıyı gazeteden çıkardıklarını ve yerine “Yazarımızın yazısı elimize ulaşmadığından yayınlayamıyoruz. Okuyucularımızdan özür dileriz” yazısını koyduklarını itiraf ediyor.

Yazar, kitabının ilk bölümlerinde hem Büyük Doğu ile tanışma sürecini anlatıyor hem de 2012’den itibaren yoğunlaşan Necip Fazıl ilgisine ışık tutacak aktarımlarda bulunuyor. Necip Fazıl’ın güncelliğinin izini sürmek bakımından oldukça önemli göründü kitabın bu bölümleri.   Arap dünyasındaki ayaklanmaların fikir tarafının yokluğu üstünden geliştirilen yaklaşımlar ise kelimenin tam manasıyla “içler acısı”. “Türk baharı” gibi popüler fakat derinliği olmayan kavramların kullanılmış olması ciddi bir nakısa. Türk kıyamının 1946’da Büyük Doğu’nun ektikleriyle kansız bir şekilde olduğunu söyleyen yazarın kanaatleri son yıllarda epey yaygınlık kazanmış olan bir değerlendirmeye de ışık tutar nitelikte. Zira popüler tarih dergileri başta olmak üzere pek çok yayın organının, 1950-2002 kesitinde birbirinden çok farklı ama son kertede “demokrasi ifadeli” “bahar” tarihleri vermekte oldukça bonkör davrandığı görülmektedir.

Yazarın İslâm âlemi konusunda yapmış olduğu değerlendirmelerde Türkiye örnekliği ve önceliği üzerinden yol almış olması da bir başka önemli mesele. Yazar, kurtarıcılık iddiaları bağlamındaİdeolcya Örgüsü üzerinde durmayı tercih ediyor. İslâm dünyasındaki uyanışların İdeolocya Örgüsü çerçevesinde anlamlandırılmaya çalışıldığı satırlar, son yıllarda Türkiye İslâmcılığının belli konularda tekrar Necip Fazıl’a rücu ettiğinin önemli bir göstergesi olarak okunabilir. Şu satırlar bunu ortaya koyar mahiyette: “ İşte Arapların içinden bir fikir adamı çıkıp Arap hareketi şudur deseydi hareketi farklı olurdu. Dün Tahrir Meydanı’nda Hüsnü Mübarek’i indirmek için toplanan on binlerce insan, bugünkü cumhurbaşkanına karşı harekete geçiyor. Niçin? Çünkü ne dünküne ne bugünküne karşı çıkarken ellerinde bir ölçüleri yok…

‘İslâm 500 yıllık kılıcını elinde tutan Türkiye’de bozuldu ve her yerde altüst oldu. Türkiye’de düzelirse her yerde kavuşabileceğine ait ilâhi bir ihtar.’

Bizim sorumluluğumuz asıl burada.(…)

Türkiye bu haliyle İslâm dünyasına tabiî ki rol model olamaz. Ama istense de istenmese de İslâm âleminin ön tekeridir. Anlasa da anlamasa da sorumluluğumuz bu… Nasıl olmak gerektiğini anlatan eserlerin hepsini okuyup anlamak ve inşallah yarının büyük Türkiye’sinin doğması veyahut da yok olup gitmemek tercihlerinden birini seçmek…”

Uzun lafın kısası, kitaba yapılacak itirazlar bir yana kitabın en önemli yanı, ele aldığı konular bakımından aktüel meseleler zaviyesinden Necip Fazıl’ın tesirini gündeme taşıma gayretidir.

Ali Erdal, Durun Kalabalıklar, Okur Kitaplığı, 2014,309 sayfa.

(Asım Öz / Dünya Bülteni)

 

HABERE YORUM KAT