1. YAZARLAR

  2. Hasan Karakaya

  3. Namaz kılınacaaak, kıl... İftar edileceeek, et!
Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Yazarın Tüm Yazıları >

Namaz kılınacaaak, kıl... İftar edileceeek, et!

12 Temmuz 2013 Cuma 07:24A+A-

 “Ülke”lerin ve “mekân”ların “farklı” olması, bu ülke ve mekânlarda meydana gelen olayların “farklı” ve “birbirinden bağımsız” olduğu anlamına gelmez...

Siz, istediğiniz kadar, “Brezilya ve Mısır nire, Türkiye nire?” diyerek, bu ülkelerde meydana gelen olayların “birbirleriyle ilişkili olamayacağını” düşünün...

Ama, öyle değil.

Eğer farklı ülkelerde de olsa, birbirine benzeyen “robot”lar varsa ve bunların “düğme”lerine “aynı eller” tarafından basılıyorsa, robotlar, aynı “hareket”i yaparlar, aynı “eylem”i gerçekleştirirler, aynı “istikamet”e yürürler.

AL PARAYI, GİT TAHRİR’E!

Buyrun, bir örnek verelim...

Prof.Dr. Ömer Faruk Korkmaz, geçenlerde, “Mısır’daki ordu darbesi”ni değerlendirirken, diyordu ki; “Bu darbenin arkasında aslında Amerika var... Yani Amerika’nın darbe ile alakalı yuvarlak laflar söylemesinin sebebi aslında darbeyi net olarak savunamamasından kaynaklanıyor.

Ancak Amerika darbeye direkt olarak müdahale etmeyip bölgedeki maşaları üzerinden darbeyi desteklemiştir.

Nasıl yapmışlardır bunu?

Mursi iktidara geldiğinden beri, milyarlarca dolar harcayarak –rakamlar çok büyük, onun için ben bile inanmakta zorlanıyorum- bölgede çok ciddi paralar harcamışlardır.

Bu paraları gerek askeri kesim içinde, gerek köylüleri Tahrir Meydanı’na toplayarak, büyük paralar harcamışlardır. Karşı devrimi adım adım oluşturmuşlardır.”

Lütfen dikkat;

Amerika, bu “darbe” için, “milyarlarca dolar” harcamış... Hem “asker”lere dağıtmış, hem de “Tahrir Meydanı’nı doldurmaları” için, “köylü”lere!..

Sizin anlayacağınız;

“Tahrir Ruhu... Devrim Ruhu” ya da “Halk iradesinin temsilcileri” dedikleri insanlar, “para” verilerek getirilmiş Tahrir’e... Ya “otobüslerle” taşınmışlar, ya da “kamyon”larla... Tabiî, ceplerine de “harçlık” veya “bahşiş”leri konularak!..

Ve de;

“Tahrir’de, kimin ne kadar kalacağı” önceden tesbit edilerek... Adam “3 saat” kalacaksa, parasını ona göre alıyor, “6 saat” kalacaksa ona göre!..

“Nöbet”i bittiğinde de, yine dolduruluyorlar otobüs veya kamyonlara, götürülüyorlar “köy”lerine!..

Önemli olan; “Amerikan ve İngiliz medyası”na “görüntü” vermek!..

Uzun lâfın kısası;

Böyle gerçekleştirdiler “darbe”yi!..

Muhammed Mursi’yi devirdiler, yerine bir “Hıristiyan”ı Cumhurbaşkanı yaptılar!

Bugüne kadar “nöbetçi kulübesi”nde beklettikleri Baradey’i de “Adli Mansur’a yardımcı” yaptılar!..

BU 200 TL’LER NEREDEN?

Mısır’da durum böyle!..

Peki Türkiye’de ne oldu?..

Malûm;

Taksim Meydanı’ndaki eylemlere katılıp, “dükkân ve mağaza”ları tahrip eden, “otobüs, polis aracı ve otomobilleri ateşe veren, AK Parti binalarını kundaklayan şehir eşkıyaları”na da, ismi henüz “gizli” tutulan bir “banka”dan, “200 liralık gıcır gıcır banknotlar” dağıtıldığı gündeme gelmişti...

Daha sonra; “eylemlere yer vermediği” iddiasıyla “NTV’nin Maslak’taki binası önünde eylem yapan göstericiler”in, “parası neyse verelim” diyerek “200 liralık banknotları havaya saçtıkları” görüldü...

‹nsan, sormadan edemiyor;

“200 lira”lık banknotlar, eğer “alın teri” ile kazanılmış olsa, hiç; “düğünde para saçılır gibi” havaya atılır mı?..

Kaldı ki;

Düğünlerde bile “1’er dolar” saçılıyor, onu da “çalgıcılar” topluyor!..

Ama, NTV’nin önünde; “çapulcular” değil de, sanki “para babaları” vardı ve “200’er lira” saçtılar!..

KiRALIK ÖZGÜRLÜKÇÜLER!

Acaba, değirmenin suyu nereden geliyor ve bu gençler, “gıcır gıcır 200 liraları” nereden buluyor?..

Millet bunu merak ederken;

Eylemlerin, uluslararası plân olduğunu söyleyen Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek; Gezi Parkı eylemlerine katılan birçok kişiye para verildiğini söyledi.

Beyaz TV’de katıldığı programda iddiaları gündeme getirerek; “Merkez Bankası’ndan yeni çıkmış 200’er liralık banknotlar Gezi Parkı’nda dağıtıldı... Adam başı 200 TL dağıtıldı... Bu paraların seri numaralarından kime ait olduğu, ne zaman çekildiği bulunabilir... ‹lk Gezi gününde adam başı 200 lira aldılar... Esnaf bu durumu biliyor... Yemek bedava... Bira bedava... 200 TL cep harçlığı... Çadır da bedava... Ye, iç, eylem yap!.. Neymiş, özgürlük istiyoruz. Bunlar, kiralık özgürlükçüler!”

Evet, “Tahrir Meydanı’na doldurulan” insanlar, “kiralık birer gösterici” ise, Taksim’e toplanan eylemciler de, “kiralık birer özgürlükçü”dür!..

Hep sorduk, yine soralım;

“Bu göstericiler 3 Kasım 2002’de, yani AK Parti’nin iktidar olduğu günde hangi özgürlüklere sahipti ki, bugün o özgürlükleri ellerinden alınmıştır?”

Sadece bu soruya cevap versinler, ondan sonra yine “özgürlük” diye bağırmaya devam etsinler!..

Eğer, “ellerinden alınan bir tek özgürlük” varsa, söylesinler, onlarla birlikte ben de bağırayım!..

Mesele; “özgürlük” filan değil!..

Mesele; “kalkışma!”

Mesele; “darbe girişimi!”

‹şte gördünüz;

Tahrir Meydanı’nda toplanan “bindirilmiş tayfa”lara nasıl “para” verilmiş ise, Taksim Meydanı’nda toplanan “çapulcu”lara aynı şekilde para dağıtılmıştır.

Lâmı-cimi yok...

Gerçek budur!..

SiYON’UN P‹YON’LARI!

Biliyorum, bana çok kızıyorlar... Ellerinden gelse, bir kaşık suda boğacaklar.

Bana kızıyorlar, çünkü;

Onları “deşifre” ediyorum.

Bana kızıyorlar, çünkü;

Yaptıkları eylemlerin “Made in Turkey” olmadığını, hepsinin “öğretilmiş, ezberletilmiş, üzerinde çalışılmış eylemler” olduğunu gözler önüne seriyorum.

Biliyorsunuz; eylemlerin ilk günlerinde; bu eylem metodlarının Gene Sharp adlı Amerikalı bir direnişçinin kitabında yer alan “198 maddelik eylem şekillerinin taklidi” olduğunu yazmıştım...

Daha sonra, “Otpor” adlı, “CIA destekli bir Sırp direniş örgütü”nden söz etmiştim...

Otpor, sadece “eylem metodu ihraç etmekle” kalmıyor, “faaliyette bulunduğu 52 ülke”de “seminerler” de veriyor ve ayrıca bu eylemlerde “fiili” olarak da yer alıyor ve eylemcileri yönlendiriyor...

8 Temmuz Pazartesi günkü Akit’in manşetini hatırlıyor olmalısınız...

“Gezi eylemleri

Davos’un intikamı.”

Ayrıntısı şöyleydi:

“Davos’ta Erdoğan’dan fırça yiyen ‹srail, bunun intikamını alabilmek için uzun zamandır fırsat kolluyordu... Sonunda; Yahudi işadamı Soros’un himayesinde faaliyet gösteren Otpor Direniş Örgütü’nü Türkiye’ye gönderdiler ve “Gezi elebaşları”nı eğittiler... Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçek televizyonda, 6 fiubat 2011 tarihli eylem plânını ifşa etti.”

MÜZiK... DANS... NAMAZ!

Düşünebiliyor musunuz;

27 Mayıs 2013’te başlayan eylemlerin plânlaması 6 fiubat 2011’de yapılmış ve eylemciler, daha o günden “eğitilmeye” başlanmış!..

Onlara denilmiş ki;

“Saldırma... Polisin müdahalesini tetikle yeter.”

“Komik, eğlenceli olmak önemli.”

“Eylemleri medyada anlatırken tebessüm et.”

“Tebessüm önemli.”

“Barışçı eylemlerin sembolü için kadın bekleyin. Hayvan, çocuk sempatiktir ama olmaz, erkek itici ve kavgayı çağrıştırır. Dikkatli bakın mutlaka kadın bulursunuz. Özellikle asker/polis şiddetine maruz kalmış bir kadın mutlaka çıkar. Bu asla sahnelenmesin.”

“Polisin/askerin zaten yapacaklarını sahnelemeyin.”

“Polise/askere çiçek verin. Kalkanlara sıkıştırın, bantla yapıştırın.”

“Polise yiyecek! Kumanya olmasın. Kendi elindekini ver.”

“Önemli: Polis maske takınca müdahaleye hazırlanıyor demektir.”

“Sabret, acele etme. Müdahaleden hemen önce ver. Direnme, üzül... Yiyecekler yerlere saçılsın, saldırgan olma üzgün ol. Destek ekibi görüntülensin asla profesyonel kamera kullanma.”

“Polisi kendi tarafına çekmeye çalış (Bizim kuracağımız dünyada sana da yer var).”

“Siyasetten uzak tehlikesiz sloganların sayısını artırın.”

“Müzik önemli. Alanlara müzik getirin. Başarısız ve yeni sanatçılar hazır dinleyici kitlesine zaten gelecekler. Davet etmeyin.”

“Genelleşme riski olabilir. Bir şekilde batılı sazları arada sırada getirin.”

“Alanlarda farklı din ve mezheplerin ibadet sahneleri düzenle. Özellikle normalde kavga edenler olursa iyi olur. (Ateist-Müslüman), (Namaz-Semah), (Ayin-Dua)”

Hele bir düşünün ve gözlerinizin önüne getirin... Bu “seminer”lerde öğretilenlerin hepsi, bire bir uygulanmadı mı?..

“Kırmızı elbiseli kadın”lar!.. 

“Polise çiçek sunma”lar ve “yiyeceğini paylaşma”lar!..

“Müzik”ler,

“Dans”lar,

“Piyano”lar,

Ve “konser”ler!..

Hepsi, Gene Sharp’ın;

Hepsi Otpor’un taktikleri!..

Benim en çok ilgimi çeken madde, “‹.Eliaçık ve çömezleri”ni içine alan “son madde” oldu...

Ne diyordu o madde;

“Alanlarda farklı din ve mezheplerin katılacağı ibadet sahneleri düzenle... Özellikle, normalde kavga edenler olursa, iyi olur... Ateist-Müslüman, Namaz-Semah ve Ayin-Dua gibi!..

‹nsan, bu “talimname”lerde hiç olmazsa biraz değişiklik yapar, biraz “yerlilik” katar değil mi?..

Ama, nerdeee?..

“Kes, kopyala, uygula!”

Hepsi de, aynısının tıpkısı!..

‹şin garibi, bunun “propaganda”sını yaparken de “emir”lere sadık kaldılar;

“Biz burada her görüşten insanlar olarak toplandık... ‹çimizde başörtülü de var, başı açık da!.. Müslüman da var, ateist ve sosyalist de!.. Namaz da kıldık, semah da yaptık!.. Ayin de yaptık, dua da!”

Hele karıştırın gazete arşivlerini... 

Haberleri de görürsünüz orada, fotoğrafları da!..

Birkaç gün önce de, Taksim’de “iftar sofrası” açıp, “dua” ettiler iyi mi?..

Tabiî, o terslik anlaşılmasa!..

Adama bakın;

Bir “ateist” ve aynı zamanda “sarhoş” ve “iftar duası” ediyor, iyi mi?.. 

Az ilerisinde de, avret yeri görünecek derecede “kısacık bir şort” giymiş bir genç kız!..

“‹ftar müsameresi”ne eyvallah da, bari bunu adâbıyla yapsanız!.. Hem sarhoş, hem ateist... Hem de “iftar duası” etmek, nasıl oluyor acaba?..

Zekeriya Beyaz ve Yaşar Nuri’den sonraki en büyük ilahiyatçımız ‹.Eliaçık, bu durumu nasıl izah eder acaba?.. Zekeriya Beyaz ve Yaşar Nuri’nin bıraktığı boşluğu doldurdu ya, artık “Türk ilâhiyatı”nın sırtı yere gelmez!..

Tekrar ediyorum;

Bu eylem şekillerinden biri bile “Made in Turkey” olsun, kellemi veririm.

Ama, hiçbiri “yerli” değil!..

‹şin tuhaf tarafı;

“fiampiyon” ilân edilenlerin hepsi de, “parayla kiralanmış” birer “piyon”dan başka bir şey değil!..

Sadece, bunları bilin istedim..

Bu Avrupa, 20 yıl önce de “soykırım” diyememişti!

? Bugün, Avrupa ülkelerini suçluyoruz... Ne diye?.. “Mısır’daki askerî darbeye, darbe diyemediler” diye... Peki, bu Batı, 20 yıl önce “Bosna’daki soykırım”a soykırım diyebilmiş miydi?.. Açık ve net söylüyorum; bundan böyle, Batı’nın hiçbir değerine inanmayacak ve onlara sürekli “Mısır’daki darbe”yi ve “Srebrenitsa Soykırımı”nı hatırlatacağım...

Hele hatırlayın o günleri... Zamanın ‹ngiltere Dışişleri Bakanı Lord Oven, “Avrupa’nın ortasında ‹slam devleti kurdurmayız” şeklinde demeçlerle gerçek niyetlerini ortaya koymaktan çekinmemişti... Aynı dönemde ‹ngiltere Başbakanı John Major, “Bosna’nın bölünmesi ve muhtemel bir ‹slam ülkesi olarak yok edilmesi politikamızı sürdüreceğiz” diyerek ‹slama karşı başlatılan savaşın ipuçlarını verdi. Nitekim BM kontrolündeki Srebrenitsa, Sırplar tarafından işgal edilip ve Müslümanlara karşı soykırım uygulanırken, diğer bir sömürgeci medeniyetin mensubu Hollandalı BM Komutanı da; Sırp komutanlarla şampanya patlatıyordu... Yine aynı dönemde, Müslüman halkı ambargo sebebiyle ilaçsızlıktan kırılan Irak’ı, “uçuş yasağı ihlali” iddiasıyla sürekli bombalayan ABD’nin Dışişleri Bakanı Warren, “Bosna’da savaşa girmemiz için yeterli ölçüde menfaatimiz yok” diyerek Sırp uçaklarının Müslümanlara 3.5 yıl boyunca bomba yağdırmasına sessiz kalıp Müslüman katliamını âdeta teşvik etmişti...

İşte bu Batı’nın, bana öğretebileceği hiçbir şey yok... Dün “soykırım” diyemiyorlardı, bugün de “darbe” diyemiyorlar!..

YENİ AKİT

 

YAZIYA YORUM KAT

1 Yorum