1. HABERLER

  2. ETKİNLİK

  3. “Müslümanların Güç ve İktidar ile İmtihanı”
“Müslümanların Güç ve İktidar ile İmtihanı”

“Müslümanların Güç ve İktidar ile İmtihanı”

Gaziosmanpaşa Özgür-Der 2018/19 yılı faaliyet dönemi programlarından “Müslümanların güç ve iktidar ile imtihanı” konusu Ahmet Yıldız’ın anlatımı ile gerçekleştirildi.

14 Aralık 2018 Cuma 16:02A+A-

Davet-Der yöneticisi Ahmet Yıldız sunumunda özetle şu konulara değindi:

İktidar ve güçten bahsedeceksek, müslümanların nasıl insanlar olması gerektiği, çevresinde nasıl tanınmaları ve çevresiyle nasıl ilişkiler geliştirmeleriyle ilgili de konuşmak gerekiyor. Özellikle Hac suresi 41. ayet bu konuya oldukça ışık tutmakta, Allah ayetin de şöyle buyuruyor ; "Onlar ki kendilerini yeryüzüne yerleştirir, iktidar sahibi kılarsak dosdoğru namazlarını kılarlar, zekâtlarını verirler, marufu iyiliği emrederler, kötülükten sakındırırlar, bütün işlerin sonu Allah'a aittir." İktidar ve güç dediğimiz kavramlar azdırıcı kavramlardır.  Bu kavramların muhatabı olan iktidar sahibi kişinin tâbi olduğu bir terbiye mekanizması, aktif hale getirilmiş bir otokontrolü yoksa güç zehirlenmesi kaçınılmazdır. Nitekim mikro ölçekte aileyi ele alırsak, aile de gücü elinde bulunduran kişi, aile üyelerine adil davranmaz, istişareye kapalı bir tavır izleyerek “asıl olan benim düşüncemdir gerisi teferruattır” derse bu durum güç zehirlenmesine güzel bir örnek teşkil etmektedir ki bu küçük örneği ülkeye, dünyaya teşmil edebiliriz.

Her kavramla muhatabın ilmel yakin, aynel yakin ve hakkel yakin ilişkisi var. Yani bizim iktidar ve gücü biliyor olmamızı ilmel yakin, bu kavramlara muhatab olmamızı aynel yakin, bu kavramların biz de görünmesini de hakkel yakin olarak değerlendirebiliriz. İster yöneten, ister yönetilen, ister de yöneten ile yönetileni izleyen olalım, müslümanlar olarak bizlerin her daim bir vakar, bir izzet içerisinde olması gerekiyor, bunu bizlerden Allah istiyor. Bunun dışında "böbürlenerek yürüme" ilahi uyarısıyla birlikte yeryüzünde tevazuyu kuşanmış bir insan olmamızı da istiyor. Yani aslında bir müslüman nerede olursa olsun sınırlarını haddini bilmesi ve islama göre koyması gerekiyor.

Enfal 39 da Allah Tealanın "fitne kalkana ve din Allah'ın olana kadar onlarla savaşın" buyurduğu ayet aslında müslümanlara ,neden iktidara talip olmak gerekiyor sorusuna çok net bir şekilde cevap vermektedir. Çünkü din, yaşam tarzıdır, hayata bakış biçimidir yani aslında bir müslümanın iktidarı, insanlar arasında Allah'ın dediği dışında hiçbir şeyin geçerli olmamasıyla mümkündür.  "İmanlarına zulüm bulaştırmayan"  ayeti ellerinde iktidarı bulunduranlara karşı ortaya ciddi bir ölçü koyuyor ki bu iktidar kavramını sadece siyasal iktidar olarak algılamak yerine, bu kavramın başkaca anlamlarını da düşünerek en basit haliyle ailesini, işyerini, bağlı olduğu cemaati, ya da sosyal bir yapı içerisinde küçük bir grubu yöneten müslümanları da bu iktidar kavramının içine dahil edelim.

Dolayısıyla size ait olan ehlinizi korumaya dair "yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden koruyun" ayeti gereği bir şey yapmıyorsanız ciddi anlamda bir zulüm mekanizmasının içindesiniz demektir. " İmanlarına zulüm bulaştırmayan " ayeti iktidar sahiplerine yönelik olduğu gibi bir de " müdahanecilik " diyebileceğimiz, iktidar sahipleriyle adil olmayan ve ölçüsüz bir ilişki biçimi de, islami  kimliğimize çok ciddi zararlar verme riskini taşır ki bu durum ayette kast edilen bir başka boyuttur.

"Allah adına gerektiği gibi mücadele edin " diye buyuran Allah'ın,  iktidara giden süreçte müslüman için bir çerçeve ortaya koyduğunu "gelin iktidara da nasıl gelirseniz gelin" makyavelizminin üstünü çizdiğini görmemiz gerekiyor. Şabloncu bir yaklaşım sergilemek doğru olmaz belki ama en azından kullanılan sistem içi araçların nerede, hangi aşama da, ne zaman islama aykırılık teşkil ettiğini ve edeceğini saptamak, buna göre hareket etmek gerekir. Bununla birlikte müslümanın, islami kimliğini gizlemek zorunda kalıyor, islama mugayir bir davranış ortaya koymak zorunda bırakılıyorsa, diğer müslümanların lehine diye asla çizginin dışına çıkmaması, bu zorunlulukları eline tersiyle itmesi ve her şartta temiz kalması gerekiyor. Allah adildir ve kullarından da adil olmasını beklerken, müslüman şartlar ne olursa olsun adaleti geciktiremez, tehir edemez ve adaleti zamanında tecelli ettirdiğinde de ortaya bir bedel çıkacaksa müslümanın o bedeli de ödemesi gerekir.

Bedel ödeme korkusunun temel sebeplerinden bir tanesi de dünyevileşmektir ki bu dünyevileşmeyi bakara süresinde ki 249. ayeti çok net bir şekilde anlatmaktadir. Allah ayette, talutun ordusundan bahseder, talut ordusuyla birlikte ayrıldığında dedi ki ; "doğrusu Allah sizi bir ırmakla imtihan edecek, kim bundan içerse artık o benden değildir, kim de eliyle bir avuç hariç tatmazsa bendendir  " buyurarak dünyevileşmenin tüm boyutlarına dikkat çekmektedir.

Bir müslüman olarak her şeyden önce kendimizi kontrol etmeliyiz ve Allaha kişisel muhasebemizi de layıkıyla yapabilmeyi bizlere ihsan etsin diye niyaz da bulunmalıyız.

Seminer soru-cevap, katkılar ile son buldu.

img-20181130-wa0061.jpg

img-20181130-wa0062.jpg

img-20181130-wa0060.jpg

HABERE YORUM KAT