1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. “Müslümanca Direnişi Türkiye'de Gördük”
“Müslümanca Direnişi Türkiye'de Gördük”

“Müslümanca Direnişi Türkiye'de Gördük”

Dr. Fatih Ali Hasaneyn, 15-16 Temmuz’daki darbe kalkışmasının ilk saatlerinden itibaren Sudan’da Türkiye lehine mücadele verdi. Hasaneyn, “Biz müslümanca direnişin nasıl olacağını Türkiye halkından gördük.” diyor.

28 Ağustos 2016 Pazar 08:19A+A-

Türkiye’deki darbe kalkışmasına karşı verilen mücadeleyi dünya geneli sessizlikle karşılarken bazı ülkeler açıkça Türkiye halkının yanında yer aldığını dile getirdi.

Darbecilere karşı ilk saatlerden itibaren tepkisini ortaya koyan Sudanlı müslümanlar, aktivist ve yazar Dr. Fatih Ali Hasaneyn önderliğinde o gece Türkiye Konsolosluğu önünde nöbet tuttu.

*   *   *   *   *

Yeni Şafak’tan İlker Nuri Öztürk, 70 yaşındaki Hasaneyn ile 15-16 Temmuz’daki darbe kalkışması, Türkiye halkının kalkışmaya karşı direnişi, Avrupa’daki müslümanlar ve Aliya'nın Bosna’sı hakkında röportaj gerçekleştirmiş, röportajı dikkatlerinize sunuyoruz:

“Müslümanca Direniş”

Türkiye halkının darbe kalkışmasına karşı duruşunu ve direnişini takip ettiniz mi? Darbeye ‘hayır’ diyen bu mücadele için ne söylemek istersiniz?

Evet, ben ve bütün Arap-İslâm ülkeleri darbe girişiminden itibaren püskürtülmesine kadarki gelişmeleri takip ettik. Sudan halkı olarak birkaç Türk kardeşimizle birlikte medya araçları yoluyla darbe girişiminin bütün aşamalarını takip ettik. 15 Temmuz gecesi saat 12'den itibaren müslüman Sudanlı ve Türkler olarak Türkiye Konsolosluğu'nda bekledik. Gece 03.00'te zafer haberi gelir gelmez yeni Türkiye'nin miladını tebrik ettik. Herkes Türkiye'de olanların ilahi bir mucize olduğunu söylüyor. Silahsız halkın F16 uçaklarına, tanklara karşı direnişi söz konusu. Ancak Türkiye halkının öyle bir silahı vardı ki o silah ne ABD ne İngiltere ne de Fransa’daki fabrikalarda üretiliyordu. O silah İslâm'ın, imanın ve Allah'a tevekkülün silahıydı. Türkiye halkı evden çıkmadan önce abdest aldı ve meydanlarda ‘Ya Allah Bismillah Allahu Ekber!’ sloganlarını attı. Biz bu sayede müslümanca direniş nasıl olur Türkiye halkından gördük.

turkiye_konsoloslugu_hasaneyn.png

“Arap Medyasının Birleşmesi Şart”

Darbe öncesi ve sonrasında Batı medyasının yalan haberlerine şahit olduk. Arap medyası bu açıdan ne durumda?

Evet, Batı medyası bütün seviyelerde yalan haber üretiyor. Bir dönem ABD’nin eski başkanı George Bush'un Irak'taki silahlar hakkındaki yalanından dolayı İngiltere Başkanı Tony Blair özür dilemişti. Milyonlarca Arap ve müslüman öldü, bölgedeki savaşlar yayıldı ve hâlâ sürüyor. Yaklaşık 54 terör örgütünü ‘Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemaat’i öldürmek için kurdurdular. Bunca olanlardan sonra özür ne işimize yarayacak? Arap medyasında bölgesel menfaatler sebebiyle her kurum kendi davasını savunuyor. Bunun için Arap medyasının hiçbir etkisi yok. İslâmî davalar uğruna Arap medyasının birleşmesi şarttır. Bu şekilde onlardan daha güçlü, dayanışma ve işbirliği içerisinde oluruz.

“Dev Bir Finansmanı Olmasa Böyle Kapsamlı Çalışamaz”

Fethullah Gülen cemaatinin bir “terör örgütü” olduğunu öğrendik. Bu örgütün en başta Amerika olmak üzere diğer ülkelerden yardım aldığını düşünüyor musunuz?

Evet, Gülen'in kurduğu yapı bir “terör örgütü”dür ve bilinen o ki terör örgütlerinin masrafları çok büyük olur. Yani dev bir finansmanı olmasa böyle kapsamlı çalışamaz. Aynı şekilde hiçbir merkez terörü teşvik etmez; İslâm düşmanları hariç. Yani terör destekçisi ülkeler İslâm düşmanı. Siyonist Yahudiler ve Masonlar müslüman ülkelere karşı savaşmak için birçok konuda büyük harcamalar yapar. MOSSAD, Amerika, IPAD İsrail dostları... Sonrasında Fransa, Almanya, komünist bile olmayan dinsiz, katil PKK destekçisi oluşumlara yardım ediyor. Ayrıca bazı Türkiye vatandaşlarına karşı yapılan yakma, yıkma saldırılarına müdahale etmiyorlar. İngiltere'de ise bir bürokrat, Türkiye aleyhinde çalışmalar yapmak, AB üyeliğini engellemek için 150 bin £ harcadığını itiraf etti. İşte bu deliller Gülen terör örgütünün destekçilerini ortaya çıkartıyor.

“Türkiye’ye Düşen Görev Müslümanları Korumak”

Müslüman ülkeler arasında Türkiye'nin rolünü nasıl değerlendiriyorsunuz?

Allahu Teala Türkiye'nin ve Türkiye halkının son İslâm imparatorluğunun sahipleri olmalarını seçti. Peygamber efendimiz de Kostantiniye'nin fethedileceğini, en iyi ordunun o ordu olduğunu ve en iyi komutanın o komutan olduğunu söylediğinde bu basit bir şey değildi. Devamı varmış ki fetihten sonra dünyaya hükmettiler. Çin'den başlayarak, Avusturya'dan geçerek Baltık Denizi'ne, Rusya'ya kadar hükmettiler. Şimdi ise Türkiye'ye düşen görev, İslâm’ı ve müslümanları eskisinden kat be kat daha fazla korumaktır.

“Düşmanların Tekbir Seslerini Duyunca Kaçtıklarını Gördük”

Osmanlı zamanında yakalanan birlik, şu anda da gerekli mi yani?

Osmanlı Birliği deyince, ben bundan İslâm Birliği'ni anlıyorum ve bu bize vaciptir. Allah bize soracaktır. birliğimiz hak, özgürlük, demokrasi, onur ve yücelik çemberinde olmalıdır. Mücahitlerin birleşmesine Afganistan, Bosna Hersek, Çeçenistan savaşlarında tanık olduk. Düşman ordularının sâdece tekbir seslerini duyduğunda kaçtıklarını gördük. Bunun için slogan her zaman en güçlü silahtır.

“Cemaat Fikrini Ben Öne Sürmüştüm”

Kitaplarınız var, dergi de çıkardınız. Mücadelenize nasıl devam ettiniz?

Sudan'da yaygın olan açık görüşlü ve çağdaş İslâmî çalışmalardan etkilendim. Biz aslında İslâmî hareketin kuruluş biçimlerini okuyorduk ve cemaat fikrini ben öne sürmüştüm. Bosna'daki müslüman kardeşlerimiz Müslüman Genç adlı cemaate tâbilerdi. Bu şekilde İslâmî Cemaat denilen şeyi gerçekleştirdik. Cemaatin ismini seçerken müslüman komşu ülkelerde olmamasına riayet ettik. Bu isim Hindistan ve Pakistan'da bulunuyordu ancak bu iki ülke Bosna Hersek'e uzaktı. 1965 yılında gerçekleşip İslâmî Cemaat’in işleyiş yönetmeliği hazırlandı. Yönetmeliğin sembolü müslümanları İslâmlaştırma olup yönetmeliğe İslâmî Beyan adını koyduk. Merhum Başkan Aliya, Merhum Ömer Bahman, İsmet Kasımoviç ile İslâmî Cemaat’i kurduk. Bu şekilde Bosnalı kardeşlerimizle cemaat kurup cemaatin içinden gurbetçi öğrencilere özel cemaat kurdum ve iki cemaat arasındaki ilişkileri yönettim. Parti kuruluşunu daha sonraki zamana, yani doğru zamana erteledik.

“Parti, Cemaatin Sonuçlarından Bir Tanesidir”

Mücadele parti olarak mı cemaatle birlikte mi daha kolay?

Cemaat partiden daha önemlidir. Partiler yönetim ve kuruluş yönünden daha zordur. Parti, cemaatin sonuçlarından bir tanesidir. Cemaat genel ve özel hedefleri belirleyen ve partinin eksenini, partide bulunması gereken üyeleri belirler. Aynı zamanda cemaat partinin atan kalbidir. Cemaat sonra partiyi yönetebilme adına partinin altyapısını belirler.

“Avrupa’da İlk Müslüman Ülke”

Bosna için neler yaptınız?

1992 yılında Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç'in emrine binaen Bosna ve Hersek Kurtarma Meclisi’ni kurdum. Meclisin başkanı ben, yardımcım ise Hasan Cengiç oldu. Tâ ki Aliya İzzetbegoviç aralık ayının sonlarında Bosna'yı kuşatmadan kurtarıp cumhurbaşkanı olana kadar. Kurtarma Meclisi daha az derecede işine devam etti. Aynı zamanda Üçüncü Dünya Yardım Ajansı kuruldu, Viyana'da Avusturyalı insanî-sosyal kuruluş olarak kaydedildi. Bosna devletinin kuruluşunda Allah'tan sonra bu kuruluşun büyük katkısı oldu. Bir devletin kurulması için en önemli ihtiyaçları temin etti. Bosna'nın paralarını, pasaportları, kimlikleri ve araba plakalarını bastırdı, birçok çeşit gıdaları ve devletin farklı ihtiyaçlarını satın aldı. Silahlı kuvvetlerin kuruluşunda yardımcı oldu, üniforma temin etti. Savaştan sonra Bosna ülkesi Avrupa'da ilk müslüman ülke olurken cumhurbaşkanı da âlim, felsefeci ve yazardı. O dönemi bütün ayrıntılarıyla yaşadım ve tecrübe sahibi oldum.

“Amacım, Bizimle İslâmî Faaliyet Kurabilecek Birisini Bulmaktı”

Aliya İzzetbegoviç ile nasıl tanıştınız? Ortak faaliyetleriniz nelerdir?

Aliya İzzetbegoviç Bey’i, daha Yugoslavya'ya gitmeden önce, Sudan'dayken bir akrabamdan duydum. O kişi Sudan ordusunda pilottu. Eğitimini Mostar'da almış. 29 Aralık 1964 tarihinde Belgrat'a vardım. Saraybosna'ya yöneldikten sonra orada yaşayan Sudanlı kardeşlerimizden birisinin aracılığıyla Aliya İzzetbegoviç Bey’le buluştum. Amacım, bizimle İslâmî faaliyet kurabilecek birisini bulmaktı. Sevgili Aliya İzzetbegoviç kardeşimizle 17 Haziran 1965 tarihinde Saraybosna'da Hamam Bar adlı bir kafede buluştuk. Kafe, Türk hamamı olup yanında Komünist Bosna Partisi'nin barı bulunuyordu. Aliya Bey, güvenlik görevlileri tarafından takip edildiği için söz konusu yer en uygun buluşma yeriydi. Ancak güvenlik görevlileri bizim Hamam Bar'da bulaşacağımızı hiç tahmin etmediler. Bunun için orada buluştuk ve o buluşmamız Bosna devletinin Avrupa'da özgür ve bağımsız devlet olma yolunu açtı.

aliya_hasaneyn.jpg

“Onları Savunmaya Devam Ettim”

Daha sonra tekrar görüştünüz mü?

Evet, Birleşik Arap Emirlikleri’nde ben doktorluk yaparken 23 Mart 1983 tarihinde Aliya İzzetbegoviç, 12 müslüman aktivist ve Bosna gençleri ile topluca yargılandılar. Hemen istifamı vererek Viyana'ya gelip Üçüncü Dünya Yardım Ajansı'nı kurdum. Onları savunmaya, ailelerine yardım etmeye devam ettim. Tâ ki onlar serbest bırakılıncaya kadar. Komünizm düştü ve müslümanların partisi kuruldu. Partiye Demokratik İş Partisi (SDA) adını koyduk. Savaş başladı, sonrasında devleti ve silahlı kuvvetlerini kurduk. Kısacası en küçüğünden en büyüğüne kadar devletin her şeyini kurduk.

“Bosna Çok Zor Bir Varoluş Mücadelesi Verdi”

Müslümanların yaşadığı Avrupa ülkeleri hakkında neler söylemek istersiniz?

Günümüzde Avrupa'nın bir numaralı İslâm ülkesi Bosna. Eski bir devlet olarak heybetini koruyan Arnavutluk var. Kosova ise Avrupa'da müslümanların en modern ülkesi. Şunu bilmemiz gerekiyor ki Avusturya, Avrupa'da İslâm dinini kabul eden bir ülkedir. Frans Jozef adlı imparator 1912 yılında İslâm dinini kabullenmiştir. İmparatorun bu kabullenmesi, Habsburg ülkesi ordusunda hizmet eden Bosna ordusuna bir ödüllendirme türü olarak sayılmıştır. Habsburg, Avusturya İmparatorluğu’dur. Avusturya'dan sonra Belçika devleti kabullenip İslâmî cemaatlerin oluşmasına itiraz etmemiştir. Ancak Bosna, çok zor bir varoluş mücadelesi vermiştir. 226 bin şehid verdiği kanlı savaşta içlerinde 26 bin şehid çocuk vardır. Bununla birlikte binlerce yaralı, hasta ve tutuklu...

Bosna'ya ilk defa zeki ve entelektüel bir hükümdar geçmiştir. Söz konusu hükümdar Aliya İzzetbegoviç, müslüman yazar, felsefeci ve âlimdir. O zamanlarda Avrupa hükümdarlarından böyle hiçbir hükümdar geçmemiştir. Ama bu zamanlarda ona benzer bir hükümdar geldi, o da Recep Tayyip Erdoğan'dır. Türkiye Cumhuriyeti eskilerden beri muazzam bir devlettir.

erdogan_hasaneyn.jpg

“Bosna Erdoğan'a Emanet Edildi”

Bosna'nın özgürlük mücadelesinde Aliya İzzet Begoviç'i hiç yalnız bırakmadınız o zaman?

Evet, hattâ Aliya İzzet Begoviç onun yardımcısı ya da bakanı olmamı istiyordu. Bütün ülkelerle yapılan resmî toplantılara onunla birlikte katılmam için ısrar ederdi. Ancak ben her atacağım adımın hesabını en ince detayına kadar hesaplıyordum. Çünkü ben Avrupa, Arap ve müslüman ülkeler tarafından takip ediliyordum. Aramızda 21 yaş fark olmasına rağmen yakındık, hep iletişim hâlindeydik, tâ ki 2003 yılının ekim ayında rahmetli olana kadar. Vefat etmeden önce ölüm döşeğindeyken Erdoğan'a, Bosna halkı sana emanet, demişti. Eminim ki o şuan cennettedir.

*   *   *   *   *

Dr. Fatih Ali Hasaneyn Kimdir?

* 1946 yılında Sudan'da doğdu.

* Slovakça, Bulgaristan Kıptilerinin dili başta olmak üzere farklı dillere Kur’ân tercümeleri yaptırıyor.

* Bosna Savaşı sırasında Aliya'yla ikisinin başına yüklü miktarda ödül kondu. Defalarca ölüm tehlikesi atlattı.

* Süleyman Demirel'e Sudan'da bir Türkiye Konsolosluğu açma fikrini sunarak bu gelişmeye ön ayak oldu.

* Sudan'daki Gülen örgütüne bağlı okulların kapatılması için iki yıl boyunca çalıştı ve kapattırdı.

* Recep Tayyip Erdoğan'ın siyasete başladığı ilk yıllardan itibaren iletişim hâlinde olan Hasaneyn, Erdoğan hapisteyken onu ziyaret etti. Erdoğan da Sudan'a gittiğinde geceyi Hasaneyn ailesinin evinde geçirdi.

* Çalışma odasındaki devlet başkanları fotoğraflarının en üstünde Erdoğan bulunuyor. Bunun nedenini soran bir ziyaretçisine ise şu cevabı veriyor: Onu kendi reisiniz olarak görüp sahiplenmeyin, alanı daraltmış olursunuz. O sâdece sizin değil, İslâm dünyasının reisidir.

* Türkiye ile ilişkileri eskilere dayanan Hasaneyn Avrupa, Balkan ve Afrika ülkelerinde çalışmalarda bulundu. Şimdi ise Hartum'daki evinde aynı heyecanla çalışmaya devam ediyor. Kitapları geçtiğimiz ay Şule Yayınları'ndan çıktı.

HABERE YORUM KAT

2 Yorum