1. HABERLER

  2. ETKİNLİK

  3. “Müslüman Gençliğin Üniversitelerdeki Sorumlulukları”
“Müslüman Gençliğin Üniversitelerdeki Sorumlulukları”

“Müslüman Gençliğin Üniversitelerdeki Sorumlulukları”

İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde “Müslüman Gençliğin Üniversitelerdeki Sorumlulukları” başlıklı bir konferans gerçekleştirildi.

29 Mart 2017 Çarşamba 16:41A+A-

Haksöz Haber

Adalet ve Erdem Kulübü’nün düzenlediği “Müslüman Gençliğin Üniversitelerdeki Sorumlulukları” başlıklı konferans, Adem Özköse’nin sunumuyla İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde gerçekleştirildi.

Moderatörlüğünü İstanbul Üniversitesi öğrencisi Ömer Şeker’in yaptığı konferans, Şeker’in giriş konuşmasıyla başladı.

adalet_ve_erdem_adem_ozkose-(3).jpeg

Üniversiteli Müslümanlar Arasındaki İlişkiler

“İslâm, bize en yakın olan insanlarla yaşadığımız evde yahut namaz kılmak için girdiğimiz camide nasılsak okulumuzda ya da iş yerimizde de öyle olmamız gerektiğini söylüyor.” ifadelerini kullanan Ömer Şeker, şunları hatırlattı:

“Kur’ân’ın, müslümanların birbirleriyle kardeş olduğunu söyleyen ifadesinin bizi, üniversitelerdeki müslümanların halis çabalarını desteklemeye, karşılaştığı sıkıntıların giderilmesinde onlara yardımcı olmaya götürdüğünü, dertleriyle hemhâl olmaya teşvik ettiğini düşünüyoruz.”

Şeker’in konuşmasının ardından sözü Adem Özköse aldı.

“Ben Niçin Yaşıyorum, Benim Hayatımın Anlamı Ne?”

Sokrates ile öğrencisi arasında geçen diyaloğu aktaran Adem Özköse, şunları söyledi:

“Sokrates öğrencisine üzerinde düşünülmeyen hayatın yaşanmaya değer olmadığını söylüyor. Öğrencisi cevap olarak, yaşanmayan hayat üzerinde düşünülmeye değmez, diyor. İnsanları diğer mahluklardan ayıran en önemli nokta hayatımıza bir anlam katmaktır. İnsanlığın başlangıç tarihi bir anlam arayışının başlangıç tarihidir. Öncelikle, ben niçin yaşıyorum, benim hayatımın anlamı ne sorularının cevaplarını vermeliyiz. Eğer bir şeye başlayacaksak bu meseleyle başlamalıyız. Aliya, hayat inanan ve salih ameller işleyenlerin dışında hiç kimsenin kazanamadığı bir oyundur, diyor. İnsanın ölüme verdiği cevap aslında hayata verdiği cevaptır. Ölümü nasıl anlamlandırıyorsanız hayatı da öyle anlamlandırırsınız. Eğer ölüm sizin için ebedi bir hayatın başlangıcıysa yaşamınızı da ona göre şekillendirirsiniz. Bu yüzden hepimiz bütün zerremizle, ben niçin varım, sorusunun cevabını vermek zorundayız. Gençlerle oturduğumda veya Batı’ya gittiğimde görüyorum ki insanların hayata tutunacak dalı, hayatlarının bir anlamı kalmamış, hayatları çölleşmiş.”

“Mensubiyet, Sorumluluğu Beraberinde Getirir”

Olaylara, hayata ve eşyaya bakarken müslümanca bir düşünce şekliyle bakmamız gerektiğini söyleyen Özköse, sözlerine şunları ekledi:

“Biz müslümanlar olarak İslam ümmetine mensubuz. Mensubiyet, sorumluluğu beraberinde getirir, aynı zamanda bir düşünce şeklidir. Batı insanının düşünce şekli bilgiyi amaç olarak görür, müslüman ise vasıta olarak görür. Bununla birlikte bir davaya inananıyorsak onu muhakkak yaşamalıyız. Ahmet Arvasi diyor ki: Yaşanmayan bir dava yaşama şansını giderek kaybeder. Zafer ancak davalarını yaşayarak yaşatanlarındır. Müslümanlığın bir asaleti vardır. Şeyh Ahmet Yasin’e, Esma Biltaci’ye, Furkan Doğan’a baktığımızda, kitaplarını okuduğumuz için ya da konferanslarını dinlediğimiz için değil, eylemlerinden dolayı onlardan bu kadar etkilendik. Onlar en büyük sözü söylediler.”

adalet_ve_erdem_adem_ozkose-(4).jpeg

“Dava İnsanı Mazeret Üretmez Tüketir”

Dava insanını da tanımlayan Özköse, şu ifadeleri kullandı:

“Bu toplumda artık müslüman denildiğinde âdil, dürüst insanlar akla gelmiyor. Biz eminliğimizi, vicdanımızı ve âdilliğimizi kaybedersek her şeyimizi kaybederiz. Bununla birlikte davamızı yaşamanın yanında yaşatmaya da gayret etmeliyiz. Bu bizi dava insanı yapar. Yaşanılan olayları sadace oturup tartışmak yeterli değildir. Sorunları gidermek için elimizden geleni yapmalıyız. Dava insanı mazeret üretmez tüketir. Diğer bir önemli konu ise davamızı yaşatırken kullandığımız üsluptur. Okumalarımda ve seyehatlerimde şunu farkettim: islam insanlık zemini üzerinde neşet eder. İnsanlığın olmadığı yerde islam yoktur.”

“Ümmet Bilincine Sahip Olmalıyız”

Son olarak, İbn-i Haldun’un “Coğrafya kaderdir.” Sözünü aktaran Özköse, şunları dile getirdi:

“Bizim için Türk de Kürt de Arap da İslam’la her şeydir, İslam’sız hiçbir şeydir. Bizler ümmet bilincine sahip olmalıyız. Vatan dediğimizde aklımıza sadece haritadaki sınırlar gelmemeli, müslümanın misak-ı milli’si âlem-i İslam olmalıdır. Bununla beraber her insanın içinde fıtri olarak vatan sevgisi vardır, bu normaldir. Bu vatan sevgisini milliyetçiliğe taşımamakla beraber üzerinde yaşadığımız coğrafyanın ümmet için öneminin farkında olmalıyız. Bazılarının iddia ettiği gibi ümmet ölmüş değildir. Ümmet yaşıyor fakat zaafları mevcut. Biz burada Halep’teki, Arakan’daki kardeşlerimiz için bir şeylerin mücadelesini veriyorsak onların acılarına ortak olabiliyorsak ümmet var demektir. Anadolu sadece Anadolu demek değil ümmet demektir.”

“Dört Tip Müslümana İhtiyaç Var”

Günümüzde ümmet için dört tip müslümana ihtiyaç olduğunu belirten Özköse, bu tipolojiyi, “ilim sahibi, ilmiyle amel eden âlim, vicdanlı âdil siyasetçiler, helale harama dikkat eden ticaret adamları, aksiyon mücadele adamı” şeklinde sıralayarak sözlerine son verdi.

adalet_ve_erdem_adem_ozkose-(2).jpeg

adalet_ve_erdem_adem_ozkose-(5).jpeg

HABERE YORUM KAT

1 Yorum