1. YAZARLAR

  2. Süleyman Sargın

  3. Mü'min, dini için yaşayan insandır
Süleyman Sargın

Süleyman Sargın

Yazarın Tüm Yazıları >

Mü'min, dini için yaşayan insandır

16 Mart 2012 Cuma 00:20A+A-

İnsanları hizmet düşüncesinden alıkoyan, hayat ve hayatın lezzetlerine bağlılıktır.

Rahatını terk edemeyen, şahsî hazlarından ve zevklerinden fedakârlıkta bulunmayan bir insandan büyük işler başarması beklenemez. Şahsını, hazzını, zevkini, yurdunu, yuvasını terk edenler, sahabi gibi kapısına kilit vuranlar, dünyayı ayağına pranga etmeyenler hakiki dava adamlarıdır. Onların mücadelesine, mücahedesine, hizmetine ve gayretine saygı duyulur ve başarı onlardan beklenir.

Kur'ân-ı Kerîm, bir dava adamının içine düşebileceği tehlikeyi bize şu şekilde resmediyor: "Ey iman edenler! Size ne oldu da 'Allah yolunda savaşa çıkın' dendiği zaman yere çakılıp kaldınız? Ahireti bırakıp dünya hayatına razı mı oldunuz? Oysa dünya hayatının geçimliği, ahirete nazaran pek az bir şeydir. Eğer (Allah yolunda) seferber olmazsanız, bu takdirde Allah size can yakıcı azab ile azab eder ve yerinize başka bir millet getirir. O'na bir şey de yapamazsınız. Allah her şeye kadirdir." (Tevbe, 9/38-39)

Yani bize bu zamanda böyle bir hizmet imkânı veren Rabb'imiz adeta şunları söylüyor: "Size ne oluyor ki, Allah yolunda seferber olun, kalkın, kendinize gelin, hakkı anlatın, Allah'ın yüce adının ufkunuzda şehbal açması istikametinde hazlarınızı, hayvanî ve bedenî zevklerinizi terk edin çağrısı geldiği zaman, yerinizde çakılmış kalmış, zevklerinize gömülmüş, hayatın lezzetleri içinde fanî olmuş gibi baygın baygın bakıp duruyorsunuz. Yoksa ahiret varken, ona değil de, karşılığında dünya hayatına mı razı oldunuz? Gönlünüzü, size hiçbir faydası olmayan, içinde gençliğinizi, sıhhatinizi koruyamadığınız, servetinizi muhafaza edemediğiniz; her an kayboluşuyla ruhunuzda iniltiler meydana getiren ve sizin de kendisinden sür'atle uzaklaştığınız dünya hayatına mı kaptırdınız? Hâlbuki ötede, tükenmeyen nimet ve zevkleriyle, Rabb'in cemâlini müşâhedeyle, her an huri ve gılmanıyla ahiret sizi beklemektedir. Hal böyle iken, siz ukbayı terk ederek, dünya hayatına mı razı oldunuz?"

Şu hizmet nimetinin başımıza devlet kuşu gibi konduğu böyle bir zamanda eğer biz seferber olmazsak, günümüze kadar her devirde bu nimetin sahibini değiştirip duran Allah (cc) bizi can yakıcı bir azabla cezalandırır ve dünyaya geldiğimize geleceğimize bin pişman eder. Allah korusun daha cehenneme gitmeden, cehennemin nasıl olduğunu görürüz.

Başka bir âyette mes'ele Nebiler Serveri'nin fedakârlığı vurgulanarak şöyle anlatılıyor:

"Eğer siz O'na -Hz. Muhammed'e- yardım etmezseniz, bilin ki, inkâr edenler O'nu Mekke'den çıkardıklarında, mağaradaki iki kişiden biri olarak Allah O'na yardım etmişti. Arkadaşına, -Hz. Ebu Bekir'e- "Üzülme, Allah bizimledir" diyordu. Allah da ona sekine indirmiş, görmediğiniz askerlerle onu desteklemiş ve inkâr edenlerin sözünü alçaltmıştı. Sadece Allah'ın sözü yücedir. Allah Aziz'dir, Hakîm'dir." (Tevbe, 9/40)

Allah Resûlü, davası uğruna yurdunu, yuvasını, yerin göbeği olan Kâbe'yi, doğup büyüdüğü Mekke'yi, vahiyle ilk tanıştığı Hira Dağı'nı terk etti ve böylece bize, büyük bir da'va uğruna her şeyin nasıl feda edilmesi gerektiği dersini verdi.

Şimdilerde varlık içinde yüzmemizin, maddi refahın bizde hâsıl ettiği şaşkınlık, baygınlık ve derbederliğin sona ermesini arzu ediyorsak, Hakikat-ı Ahmediyye'nin terbiyesi altında kendi hüviyet ve şahsiyetimize dönüp, kendi değerlerimizle bütünleşmeliyiz. Dünyanın cazibedarlığına, makam-mevki hırsına, alkışlanma, bilinme, takdir görme zaafına karşı topyekûn bir mücadele başlatmalıyız. Gecelerimizi teheccüdle zenginleştirmeli, evrad u ezkarımızı aksatmadan okumalı, günahlarımıza sürekli istiğfarda bulunmalı ve iradelerimize fer vermesi için Rabb'imize dua dua yalvarmalıyız. Ta ki Allah (cc) da, bizi korktuğumuz ve endişe ettiğimiz her şeyden emin kılsın.

İnsan vardır dünya zevk ve nimetleri için ahiretini feda eder; insan da vardır, dünyasını hep ahireti için kullanır. İşte mü'min, bu ikinci tip insandır; o, dünyada Allah'ın kendisine verdiği her şeyi ahiret binasını kurma yolunda kullanır.

Mü'min, dini için yaşayan insandır. Eğer din payidar olacak ve yeryüzünde Hz. Muhammed'in nam-ı celîli şehbal açacaksa mü'min için yaşamanın bir ma'nâsı vardır. Aksi halde, yaşanan hayat, omuzlarda ağır bir yüktür. Mü'min, dinin payidar olmadığı bir hayata sadece lânet eder ve öyle bir hayat düzeninden tiksinir. Mü'min, dinin yaşanmadığı bir hayat şeklini sevemez ve "böyle hayata bin nefrin" der. Gerçek mü'minin dilinde ve heyecanlarında "Kur'ân, yeryüzünde cemaatsiz kaldıktan sonra Cennet'i de istemem; orası da bana zindan olur. 25 ve (şimdi 60 milyon) milletimin imanını selâmette görürsem, Cehennem'in alevleri içinde yanmaya razıyım" sözleri yankılanır. Bu, kendini aşmış olmanın ifadesidir. Kendini ve hazlarını aşmış insanın aşmayacağı hiçbir şey yoktur.

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT