1. YAZARLAR

  2. Nuray Mert

  3. Muhafazakârlık
Nuray Mert

Nuray Mert

Yazarın Tüm Yazıları >

Muhafazakârlık

08 Mayıs 2008 Perşembe 04:52A+A-

AKP muhasebesine başlamışken geçen yazıda şöyle bir geçen muhafazakârlık konusunu da bir kez daha biraz açalım. Nitekim, 1 Mayıs öncesi, muhafazakârlık konusu yine gündemdeydi. Ben tartışmayı CNN Türk’te Ahmet Hakan’ın programından izleme fırsatı bulmuştum. Belli ki, ‘Türkiye muhafazakârlaşıyor mu?’ konusu, Eser Karakaş’ın bir yazısı ile tekrar gündeme gelmiş. Eser Karakaş, Konya’da davetli olduğu akşam yemeğinde içki istemiş, işletme sahibi de poşetle içki temini suretiyle bu talebi karşılama yolunu tutmuş, Karakaş bunu garipsemiş, vs.

Olayın program çerçevesindeki tartışma seyri, izleyebildiğim kadarıyla alışıldık kalıplar içinde cereyan etti. Karakaş, AKP’lilerin demokratlığını farklı hayat tarz ve zevklerine daha fazla hoşgörü ile taçlandırmaları gerekliliğine işaret etti.

Her zamanki gibi ‘Konya’da bir zamanlar tenis kortları vardı’ türünden görüş temsil buldu, bu arada AKP’ye tam destek şeklinde yayın hayatına giren Taraf gazetesinden Yasemin Çongar, Konya, Kayseri ‘gerçeğini’, ‘muhafazakârlık değil, aslında modernleşme’ tezi çerçevesinde cansiperâne biçimde anlatmaya girişti.

Bu bilindik tez, hatırlarsanız 90’lı yılların başlarından itibaren hayatımıza girmişti. Hatta sadece Türkiye’de değil, Batı’da da ‘Batı dışı modernleşme’ tartışmaları yapılıyordu. Bu uzun bir konudur, bizi ilgilendiren kısmı özetle şudur; “Dini, geleneksel sembol ve söylem gördüğümüz her yerde ‘gericilik’ aramayalım, bazen ve hatta sıklıkla modernleşme bu sembol ve söylemler üzerinden gerçekleşir.”

Aslında, gerçekten de, muhafazakârlık tam anlamıyla budur. Ama, Yasemin Çongar da dahil olmak üzere birçokları, ‘gericilik’ yerine, ‘muhafazakârlık değil, modernleşme’ diyerek ciddi bir hata yapıyorlar, daha doğrusu muhafazakârlığı gündelik dar anlamıyla kullanıyorlar.

Oysa, muhafazakârlık, geçmişi İngiliz düşünür Burke’ün Fransız Devrimi eleştirisine kadar giden, modern bir siyasal akımdır, yani modernleşme karşıtı değil, modernleşmeci bir tutumdur.

Muhafazakârlar, özetle, ‘Toplumu kökten sarsacak değişimler faydadan çok zarar getirir, bırakın toplumlar alıştıkları kalıplar içinde kendiliklerinden modernleşsinler (daha doğrusu kapitalistleşsinler)’ görüşünü savunurlar. Thatcher döneminin mimarlarından politikacı/danışman ünlü muhafazakâr David Willets, ‘Muhafazakârlık değişime tarihsel patine yapma kabiliyetidir’ diyordu.

Bizim liberallerin muhafazakârlığı (içki içme konusu dışında) bu denli sahiplenmeleri de bu noktada anlaşılmalıdır. Mesele küresel kapitalizme tam anlamıyla eklemlenmek olduğunda bunu en sorunsuz yapacak olanların muhafazakârlar olması, liberallerimizle AKP’yi buluşturan noktalardan biridir. Ankara İlahiyat Fakültesi’nden sevgili İlhami Güler geçen haftaki Radikal İki’de çıkan yazısında haklı olarak, İhlas, Tekbir gibi dini kavram ve terimlerin ticarileşmesinden şikâyetçi olmuş. O şikâyet ediyor, ama Türkiye’de yaşanan ve alkışlanan tam da bu.

Diğer taraftan, Müslüman dünya içinde, modernleşmenin öyle muhafazakârlık üzerinden de değil, Suudi Arabistan, Körfez ülkeleri gibi, doğrudan, sembolleri koruyup sonuna kadar küresel kapitalizme eklemlenme olarak yaşandığı yerler de var. Müslüman dünyada, İslami akım ve siyasetlere karşı, seküler kesimin kuşkusunun en önemli nedenlerinden biri, Batılı ülkelerin de işine gelen ve desteklenen bu hızlı eklemlenme biçimleri. Yani, koyu muhafazakâr toplumsal hayat ve kurallarda sonuna kadar ısrarlı, cep telefonu, borsa, banka modernleşmesi.

Türkiye’de muhafazakârlığın cep telefonu, bilgisayar, borsa modernleşmesini aşmış olmasının nedeni de aslında laik Cumhuriyet geleneği. Osmanlı geçmişi ile Suudi rejiminin gerisindeki Bedevi kültürü farkı mutlaka önemli, ancak bizim karşımızda muhafazakârlık-dindarlık diye duran şeyin artık Osmanlı geçmişiyle pek az bağı var. Modernleşme buldozeri, Müslüman toplumları sadece çaresizce Batılılaşarak modernleşmeye çalışan geçmişiyle bağı kopmuş rejimlere mahkûm etmedi, diğer taraftan din, gelenek, tarihsel geçmiş adına ortaya çıkanlar da bu buldozerin altından değerli bir şey çıkaramadılar. Gelinen noktada, Müslüman dünyada, ılımlı modelin muhafazakâr kapitalizm, radikal modelin İslami fundementalizm olmasının nedeni budur.

AKP’nin temsil ettiği, ılımlı model olan, muhafazakâr değerlere gönderme yapmakta ısrarlı, diğer taraftan küresel kapitalizme sonuna kadar eklemlenme gayretinde olan bir siyaset ve toplum anlayışıdır. O nedenle kimse, AKP tipi modernleşmeye sonuna kadar bel bağlamasın demek isterim.

Radikal gazetesi

YAZIYA YORUM KAT