1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Mozart ve Beethoven Dinlemek, “Çağdaşlık, Uygarlık ve Laikliğin Göstergesi”ymiş
Mozart ve Beethoven Dinlemek, “Çağdaşlık, Uygarlık ve Laikliğin Göstergesi”ymiş

Mozart ve Beethoven Dinlemek, “Çağdaşlık, Uygarlık ve Laikliğin Göstergesi”ymiş

Klasik müzik, “çağdaşlık, uygarlık ve laikliğin göstergesi”ymiş ve bu yönüyle müzik değerlerinin üzerine çıkmışmış. Yani, klasik müzik dinlediğiniz zaman, müzik dinlemiş olmuyor, ne kadar çağdaş, ne kadar laik, ne kadar uygar olduğunuzu gösteriyormuşsunuz

13 Ocak 2019 Pazar 20:12A+A-

Beşir Ayvazoğlu, Karar gazetesinde yayınlanan yazısında Laik ve Kemalistlerin Müslüman halka laiklik ile çağdaşlığın nişanesi olarak dayatılan klasik müzik dinlemeyi yorumlamış:

Bir tiyatro oyuncusu, “Cumhurbaşkanı bir Mozart, bir Beethoven dinlesin. Belki iyi gelir,” demiş. Basında günlerdir tartışılan bu sözlerin sahibini eleştirenler, haklı olarak klasik müziğin Naziler için de özel bir önem taşıdığını hatırlatarak Batı müziğini dinlemekle faşist veya demokrat olmak arasında bir ilişkinin bulunmadığını yazdılar. Eleştirinin muhatabı olan Cumhurbaşkanımız da “Cumhurbaşkanı’nı Mozart dinlemeye zorlamak faşistliğin dikâlâsıdır!” dedi; aslında daha genel bir ifade kullansaydı, bu ülkede kırk elli yıl yaşanmış, dünya tarihinde benzeri bulunmayan bir tuhaflığa işaret etmiş olacaktı.

Bu arada “İsmet Paşa, klasik Batı müziğinden başka müzik dinlemezdi; bu müziği dinlemek onun Millî Şef’liğini engelledi mi?” suali soruldu mu, bilmiyorum. Bir sual daha: Millî Şef, çok partili sisteme geçmeye klasik müzik dinlediği için mi razı oldu, klasik müziği çok seven Naziler ikinci büyük harpte mağlubiyete uğradığı için mi?

***

Söz konusu sanatçının sözleri bana ister istemez 28 Şubat günlerindeki müzik tartışmalarını hatırlattı. 1997 yılında 14. Ankara Müzik Festivali’nin açılış konserinin dinleyicileri Kültür Bakanı İsmail Kahraman’ı yuhalamış, sadece edebe değil, dinlemeye geldikleri müziğin ruhuna da aykırı düşen bu taşkınlık devrin cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından “İşte çağdaş Türkiye!” diyerek adeta alkışlanmıştı. Sağduyusu dumura uğramamış her kesin hayretler içinde kaldığını hatırlıyorum. 

O gün o konserdeki dinleyici kitlesinin en az yüzde doksanı, eminim, Demirel’e otuz yıllık siyaset hayatında bir kere bile oy vermemiş insanlardan oluşuyordu. “Eğer oradaki ‘çağdaş Türkiye’ ise, sayın Demirel, otuz yıl, ‘çağdışı Türkiye’nin oylarıyla siyaset yaptı demektir. Bildiğim kadarıyla, eski Adalet Partisi’nin ve onun devamı olan partilerin seçmenleri, büyük çoğunlukla halk müziği, arabesk, daha seçkinleri klasik Türk müziği dinlerler ve her hangi bir konserde, devletin bir bakanını, hangi partiden olursa olsun, yuhalamayacak kadar medenidirler,” diye yazmıştım.

Aynı günlerde Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın “çağdaşlaşma” seferberliği çerçevesinde pilot bölge olarak seçtiği Konya, Kayseri ve Afyon’da üç ayda bir konser vermesi kararlaştırılmıştı. O tarihteki CSO Müdürü, bu kampanyayı “Atatürk devrimlerinin sallanmış ve gevşemiş olan vidalarını sıkmak” için hazırladıklarını söylemiş, “Milli Şef” Hikmet Şimşek de benzer hikmetler savurmuş, fakat nedense “Atatürk’ün sevdiği liedler, kantatlar, senfoniler” gibi bir konser yahut radyo ve televizyon programı hazırlamamışlardı. Neden acaba?

***

Millî Şef devrinde, klasik müzik dinlemeyi beceremediğimiz için “eşşek”liğimize bile hükmedilmişti. Bir hatırat kitabından aktardığım şu pasaj dikkatle okunursa ne demek istediğim anlaşılacaktır:

“Dr. Ernst Praetorius orkestra şefi. Konserler, Konservatuar’ın salonunda veriliyor. Hiç unutmam, bir konserdeyiz. Praetorius tam çubuğunu kaldıracak, arkadan bir sandalye gıcırtısı duyuldu. Şef çubuğunu indirdi. Bir iki saniye, tekrar konsantrasyonunu topladı. Çubuk yukarı kalktı. Gene o gıcırtı. Şef gene indirdi. Üçüncü kez tekrar edince, salona döndü. Yüzü kıpkırmızı idi. ‘Eşşek’ dedi. İşte biz böyle böyle konser dinlemesini öğrendik.”

Söz konusu hatıratta bu hadise Praetorius’a hak verilerek anlatıyor. “İşte biz böyle böyle konser dinlemesini öğrendik” cümlesinin anlaşılır bir dile tercümesi şöyledir: “Biz kaba saba, vahşi bir millettik, işte böyle adam edildik!”

Ancak müstemleke aydınları böyle düşünebilir ve böyle düşünen birinin, senfonik müzik dinlemeyen (ve bu müziğin temsil ettiği değerleri benimsemeyen) herkesi “eşşek” olarak görmesi ve gevşediğine inandığı cıvataları sıkmaya kalkışması çok tabiidir. “Gevşemiş vidaları sıkmak” gibi sözlerin arkasında, insanın tüylerini diken diken eden bir jakoben zihniyetin, dayatmacılığın, totaliterliğin yattığını ayrıca belirtmeye gerek var mı?

Esası çokseslilik olan bir sanatın temsilcileri nasıl sıradan bir tamirci edasıyla yalama olmuşluktan, vidaları sıkmaktan söz edebilmişlerdir?

Klasik müzik, “çağdaşlık, uygarlık ve laikliğin göstergesi”ymiş ve bu yönüyle müzik değerlerinin üzerine çıkmışmış. Yani, klasik müzik dinlediğiniz zaman sadece müzik dinlemiş olmuyor, ne kadar çağdaş, ne kadar laik, ne kadar uygar olduğunuzu gösteriyormuşsunuz. Bu görüş doğruysa, Sultan Abdülmecid’den itibaren Batı müziğine çok özel bir ilgi gösteren, hatta besteciler bile yetiştiren Osmanlı hanedanı, Cumhuriyet elitlerinden daha çağdaş, daha uygar ve daha laik idiler. Sultan II. Abdülhamid de “alaturka” sevmez, Batı müziği dinlerdi.

Peki, hem klasik müziği seviyor, hem de Hikmet Şimşek gibi düşünmüyorsanız ne olacak? Ben klasik Batı müziğinin büyük bestecilerini zevkle dinleyen çok sayıda muhafazakâr aydın tanıyorum; üstelik zihniyet olarak söz konusu aydınlara nazaran daha demokrat...

***

Sadece Türkiye’de değil, bütün dünyada klasik müzik dinleyenlerin sayısı, caz, pop, folk gibi türlerde müzik dinleyenlerle kıyaslandığında devede kulak kalır. Hele anlayarak, zevk alarak dinleyenlerin sayısı... Bernard Shaw, İnsan, Üstüninsanisimli oyununda İngiltere’deki konser salonlarını dolduran yorgun argın insanların klasik müziği gerçekten sevdikleri için değil, sevmeleri gerektiğine inandıkları için orada olduklarını söyler. Ya bizde?

Klasik müzik dinlemenin çağdaşlıkla, laiklikle, uygarlıkla hiçbir alâkası yoktur; bu tamamen eğitim ve alışkanlık meselesidir. Klasik müzik eğitimi almamış veya sürekli dinleyerek alışkanlık kazanmamış insanlara, 1930’larda, 40’larda yapıldığı gibi, polis zoruyla dinletmeye kalkışırsanız, samimiyetle dinlemek isteyenleri bile kaçırırsınız.

Sivas’ta, bir ihtiyarın, zorla dinletilen bir klasik müzik konserinden sonra “Sivas Sivas olalı, Timur’dan beri böyle zulüm görmedi!” sözü gülünüp geçilecek bir söz değildir.

HABERE YORUM KAT

4 Yorum