1. HABERLER

  2. ETKİNLİK

  3. ‘’Modern Zamanlarda Dindarlık, Ahlak ve Duruş’’
‘’Modern Zamanlarda Dindarlık, Ahlak ve Duruş’’

‘’Modern Zamanlarda Dindarlık, Ahlak ve Duruş’’

Bartın Özgür-Der’de bu hafta ‘’Modern Zamanlarda Dindarlık, Ahlak ve Duruş’’ konusu konuşuldu.

19 Kasım 2018 Pazartesi 22:07A+A-

Programda Rıdvan Şimşek ve Şuayb Mekeç konuşmacıydılar.

Konuşmacılardan Rıdvan Şimşek kısaca şu başlıkları ele aldı:

‘’Son 2 asırdır Batı kaynaklı modernleşme dönemi ile birlikte dini alanlar ve dini çevreler bir yenilgi dönemine girdiler. Bu dönemin öne çıkan özelliği şartlara göre kendini yenileyememe ve var olan modern yaklaşım biçimleri karşısında yöntem ve hayata ilişkin uygulamalar konularında bu geride duruş hali kanıksanır oldu. Yenilmişlik ve yol açtığı durağanlık karşı refleksi olarak düşünce ve uygulamalarda eklektikliği doğurdu.

Osmanlı bu süreçle 17. Yy da karşılaştı. Bir süre sonra dış dünyayla olan ilişkisinde üstün konumdan düşük seviyeli konuma geçmek zorunda kaldı. Askeri yenilgiler, değişen diplomasi ve dünya dengeleri sonucunda ve kendi içindeki yetersizlikleri sorgulamaya girişince devlet merkezli modernleşmeye karar verdi ve o da teknoloji l olarak etkilenir oldu. Kuşaklar kimlik bunalımı yaşamaya başladılar. İslam yerine eklektik tarzda gelişen çözümlere sapıldı. Ulusçuluğun ilk evresi milliyetçiliğe geçildi. Kültürel açıdan bir değişim gibi görünen bu atmosfer sonraları ideolojik taraftarlarını doğurmaya başladı. Batıcılık Osmanlının devamı olarak yeni Osmanlıcığın karakterine sinen bir kompleks haline geldi. Aydınlanma çağının yeni düşünceleri ve sanayi çağının yeni kültürü Batı merkezli medeniyetçilik düşüncesinin başat unsuru haline geldi. 

Dindarlaşma, dindarlık veya dinden uzaklaşma gibi adlandırmalar net bir kavram veya olgu adlandırmaları değiller. Sosyolojide dindarlaşmanın kendisi nitelik itibarıyla zaten sorunludur.

Dindarlık; Dine dair ilgi, aidiyet, ritüeller ve eylemliliğin görselliğe yansımasının bir adlandırılışıdır. Modernleşmeye ilk tepki, dindarların kendi içlerinde geliştirdikleri savunmacılık şeklinde,dışarıya karşı da tepkisel bir tarzda gerçekleşti. Modernleşmenin gelişmesiyle birlikte sekülerlik artmaya başladı. Bu her dönem kaygıyı artırdı. Ama uslup ve mücadele yöntemlerinde karışıklık da hep sürdü.

Modernlik bireyselliği besliyor ve tarzlarda modelleşme özelliğine sahip. Yeni kuşaklarda gelişen yeni ahlak algıları buna paralel olarak birey merkezli ve sorgulanamaz bir zeminde tanımlanır oluyor.

Bireyin özgürlüğünü öne çıkaran sistem yasallık veya yasak tanımlarıyla seküler devlet formunda bir kamusal ahlakı/yaşamı öne çıkarıyor. Bu ilişki bireyde ve toplumda kültürel iklimini var ediyor.

Yeni dönemde post modernlikten bahsetmemiz daha doğru olacak. Post modernlik dini dışlamıyor tam tersine içselleştiriyor. Fakat onu araçsallığa ve kültürelliğe indirgeyerek bunu yapıyor. Ne tarafından baktığınız söz konusu;eğer dinilik boyutu üzerinden bakarsanız var olan gidişatı dindarlaşma olarak görmeniz mümkün veya tam tersi sekülerleşme olarak da tarif edebilirsiniz.

Gençlik deistleşiyor mu, toplumda dindarlık azalıyor mu yoksa artıyor mu gibi tartışmalar dine ait değerlerden ziyade postmodernitenin kriterleriyle ele alınmaya başlıyor.

Postmodernite kimliksel yabancılaşmayı artırdı, gençler arasında tekil kimlikleri var etti.

Çağ kendi idol kişiliklerini üretti. Che Cuavera gibi modeller, bu kültürün gençlik çevrelerinde özgür genç sembollerini temsil etmeye başlıyor.

Hakikat algısı değişime uğradı. Narsistik tavırlar ahlakı şekillendirir oldu. Eleştiriye kapalı tek yönlü ve daima karşıya etkiyen bir söylem söyleyen kendi içinde hiçbir özeleştiri yapmayan kibirli bir insan profili belirdi. Tüm bu saydıklarımızdan dindar kesimlerin çocukları da etkilendiler.

Son zamanların moda tabiriyle ‘ben İslami bir yapıya dahil olmam ama Allah’a tam inanırım’ diyen yeni nesiller zuhur etti.

Esasen tüm bu tespitlerimiz yeni gibi görünen aslında insan unsurunun yaşadığı her döneme ait imtihanın bir yansıyış şekilleri.

Görevimiz tüm bu görünen hayatı tetkik edip bilmemiz, irdelememiz ve çözüme dayalı adımlar atmamız üzerine zorunluluk arzediyor.’’

Diğer konuşmacı Şuayb Mekeç de şunları ifade etti;

‘’Dindarlık veya Müslümanlık Türkiye’de belli aşamalardan geçerek bugünlere geldi. Osmanlı’nın ardından yeni Cumhuriyet dönemine geçildiğinde modernleşme totaliter bir tarzda devlet eliyle yukarıdan aşağıya, toplumu dizayn eden bir devlet politikası olarak uygulandı. İslami kimlikle, tarihi birikimle ve yaşam biçimiyle toplumun iletişimi koparılmaya çalışıldı. Dindarlık ancak 45-50'lerden sonra kimliksel var olmanın dayanağı ve meşru gerekçesi olarak ‘’sağcı, muhafazakâr antikomünist’’tipolojiler üzerinden hayat bulmaya başladı. Taki bu anlayış 60'larda Hilal Dergisinin yayınlanmaya başlaması ve Dergi ve bazı yayıncılar eliyle İslam dünyasından bazı tercümelerin gerçekleşmesiyle birlikte daha ‘’ümmetçi’’ bir çizgiye doğru evirildi. Bu çizginin sahipleri sayıları azda olsa bu gençler kendilerini İslamca yenileyen, okuyan, araştıran ve kimliklerini Kuran’a ve Rasulullaha.s’ın örnekliğine dayanarak inşa etmeye ve düşüncelerini ifade etmeye başladılar.

Modern dönemin Müslüman insanların yaşamlarında da bir takım dejenerasyonlara yol açtığı ortadadır. Önceleri Müslümanlar birbirlerini ara sorar ve dayanışma içinde yaşarlardı. Fakat modernite bu bağları zayıflattı.

Dün Müslümanlar azdılar, yasaklar Müslümanların özgürlüğünü, onurunu kırıyor, onların akvitelerini daraltıyordu. Davet bilincinin hayata ilişkin açılımlarını, emr-i bil maruf nehy-i anil münkerin alanını kısıtlıyordu. Mütemadiyen gerçekleşen askeri darbeler İslamcıların nesillerle bağlarını zayıflatıyordu.

28 Şubatlarda Müslüman gençlik bilhassa tesettürlü kızlar yasaklara karşı direndiler. O dönemde ibadete düşkünlük, tesettür ve hayâ çok belirgin bir vasıftı. 98 yasaklarla birlikte bu olumlu vasıfların azaldığına şahitlik ettik. Ama bugün hamdolsun Müslümanlar birçok alanda sayısal olarak da ve kimlikleriyle var olabiliyorlar.

Müslümanın sorumluluğu Ademas’danbu yana gelen bir sorumluluk. Hayatın farklı imtihan tarzları olabiliyor.

Batının ikiyüz yıldır istikbar odağını temsil eden vasfı, onun acımasız işgalci mantığı, hayat tarzı olarak estirilen sözde özgürlük anlayışı, zevkçi bireyciliği, benmerkezci merhametsizliği, teknolojik gücü onu egosunu ilah edinen bir konuma yükseltti. Diğer dünya topluluklarıyla girdiği her çatışmada elde ettiği galibiyet diğer halklarda ve bilhassa Müslüman coğrafyada Hakka şahidlik ve değerler konusunda istikamet sorunu yaşayan hastalıklı çevrelerde kompleksli bir aşağılık duygusunu besledi.

Dağılmış İslam dünyasının mevcut yapısı modern cahiliye karşısında ümmetin ve çocuklarının ezik, dağınık, param parça yönelimlerine ortam hazırladı. Çünkü asrın başlarında Müslüman coğrafyada kurulan yeni rejimler batıcı, laik ve İslam düşmanlığı kodları üzerine bina edilmişlerdi.Batılı formda hayatı kuşatan eğitim politikaları, seküler temelli yaşam kültürü Müslüman nesilleri etkisi altına aldı. Müslümanlarda bir hazırlıksızlık hali, iç çürüme kaynaklı İslam nimetinden uzaklaşma,kirli fikirlerin dünyamızda yerleşmesine ortam hazırladı, sömürüye müsait hal yıkımı, çöküntüyü ve moral bozukluğunu besledi.

Müslümanların Kuran’ı Mübinin evrensel ilkelerine ve Rasulullahın as ve Kuran Nesli sahabenin örnekliğine yönelmesi gerekiyor; kimliksel kodlarına yani. Allah’ın kitabındaki toplumsal değişim ve ıslah, medeniyet ve ahlak ilkelerine dönmesi gerekiyor. Sünnetullahın çağımıza dönük yorumlanışını aramızda güncelleştirmemiz şarttır. Hayatımızı sevgi, merhamet, inanç, ahlak, helaller ve haramlar ve Rabbimizin lütfedeceği güzelliklere göre düzenlemenin vakti gelmiştir.

Örneğin son günlerde, iktidar merkezli İslamcı çevrelerin, bir dönemin sert uygulamalarından olan ve rejimin bekası adına konulmuş yasaklardan ötürü suçlandıkları hatta hapis yattıkları Kemalist zihniyete karşı güzellemelerine şahit olmaktayız. İslamcı kesimden insanların iktidarlarında ve devlet işleyişini yönlendirdikleri şimdiki siyasette bu yönelim eski yasaklar iklimini yeniden hayata taşır oldu. Tek, ulu, mutlak önderciliğe ve bir beşeri yüceltmeye karşı eleştirinin önü kapatıldı sanki. Adeta tek parti dönemi gibi uygulamalar hissedilir oldu. İktidar partisinin ‘Dindar Nesil’ konusunu öncelediğini biliyoruz. Bu konuda çelişkilere meydan verilmemeli öyle değil mi? Peki gençliğe bu uygulamaların özendirilmesiyle mi ahlak, kimlik aşısı yapılacak? İslami evrensel değerlerin toplumsallaşması ve ahlakı belirliyor olması hedefinde, Allah’a inancın ve O’na kulluğun çelişkiler içinde olmaması ve hakla batılın birbirine karıştırılmaması en nadide bir konudur. Bu gün siyasette ve günlük yaşamda yaygınlaşmış popüler kültür ve onun ilkesizlik değerleri kişilik inşasındaki tipolojiyi öylesine esnetiyor ve sulandırıyor ki ahlaka ve İslami duruşa ilişkin hatırlatmalar‘fazladan ve lüks telkinler’ olarak algılanabiliyor.

Nefsimize zor gelse de, yakınlarımızın isteklerine ters de düşse adaletten ve İslami ahlaktan ödün vermemek fıkhımızın özünü ve üst bağlayıcı ilkelerimizi temsil etmeli. Pratiğe ilham vermeli.

Bugünkü durumu fıkhedeceğiz. Modern cahiliyeyi irdelemeye çalışacağız. İçimize kapanmak yerine çözüm yolları üzerine kafa yoracağız. Genç nesilleri reddetmeden, dışlamadan ıslah yollarına yoğunlaşmamız elzemdir.

Kaybolan ahlaki hassasiyetleri, azalan insanlık değerlerini yeniden, Rabbimizin belirlediği ahlak, adalet, ihsan değerleri çerçevesinde günümüz şartlarına dönük makul kriterlere dönüştürmeliyiz.

Siyasette, gündelik hayatımızda, alış verişte, toplumsal ilişkilerde, eğitim-öğretimde çözümler içeren ilmihal geliştirmeliyiz.

İslam hayat dinidir. Kuran hayata inmiştir. Rasuller toplumlarına görevli seçilmişler ve kendi çağının şartlarıyla yoğrulmuş şehirlere, kültürlere, dünyevi ideolojilere müdahale için onları ıslah için koşarak geldiler ve dava-davet bilinciyle eyleme yöneldiler.

Rasuller değişik çağlara göre ictihadlar geliştirdiler. Allah Teala onların hayata müdahale eden rollerinde onlara hikmet yollarını öğretti. Her çağda aslı değişmeyen, nitelik, ahlak, muhkem kaideleri üst değerler olmak kaydıyla çağın şartlarına göre değişen içtihadların örnekliğini detaylarıyla bizlere  Kuran aktarmaktadır.

Batının bireyci, narsist, nihilist rol modeller üzerinden nesillere boca ettiği şimdi ki dijital çağın hızı ve kuşatıcılığı bizim sorumluluklarımızı daha da arttırmıştır.

İslam çözümsüzlüğü öngören bir din değildir. İmtihan dünyasında karşılaştığımız her durumun çözüm yolunu Rabbimiz insanlığa va’z etmiştir.  Kuran evrenseldir. Rasullerin örnekliği ve içtihad potansiyelimize yön veren ilkelerimiz evrenseldir ve hep günceldirler’’

Sunum sonrası öneriler ve değişik örnekler üzerinde tartışmalar yapılarak programa son verildi.

HABERE YORUM KAT