1. YAZARLAR

  2. Faruk Beşer

  3. Modern ve Gelenek Arasında Orta Yol
Faruk Beşer

Faruk Beşer

Yazarın Tüm Yazıları >

Modern ve Gelenek Arasında Orta Yol

05 Şubat 2016 Cuma 17:16A+A-

Müslümanları gelenekçi ya da modernist diye ayıranlar bazı şeyleri anlamak istemiyorlar.

Birincisi bu tasnif bize uymuyor. Bunu başkaları yaptı, biz de saf saf, acaba hangisindeniz diye kendimizi bu bölüştürmeden birine uygun mu görmeliyiz? Oysa modernist ya da gelenekçi yakıştırmaları o birilerinin kendi zu'mları. Biz bunlardan biri değiliz, bunlardan beriyiz.

Ama kendisini bu kategorilerden birine uygun görmek isteyenler görebilirler. Mesela birisi, modernist denenlerin bir usule uymadan, bir yanılma endişesi taşımadan her aklına geleni İslam diye anlatma aymazlığını görünce olmaz böyle şey, ben böyle değilim, o halde ben gelenekçiyim diyebilir.

Aksine, 'din kitabı' denen herhangi bir kitapta yazılan her şey din olamaz, zayıfı var, günü geçmiş olanı var, 'ezmanın tağayyürü' ile değişecek hükümler var, fıkha bağlı kalamayız, Kur'an hükümleri o zaman için geçerli idi, bizi bağlamaz kanaatinde ise, demek ki ben modernistim diye düşünebilir. Ya da o her söyleneni din sananlar böylelerine modernist diyebilir.

İkinci anlamadıkları nokta ise şu: Kendi kafalarında Gelenek diye bir kategori oluşturup din bu değildir diyen modernistler geçmişte söylenegelen her sözü, gelenek diye anlamak istiyorlar. Böyle bir gelenek tarifi yapılınca birileri de; evet doğru, gelenekçi bir anlayış İslam olamaz, o halde modernistler haklı deme durumunda kalır. Oysa ille de gelenek diye bir kategori oluşturacaksanız bunun sınırlarını daha namuslu bir şekilde belirleyebilirsiniz.

Neden eskilerin söylediği her söz 'gelenek' olsun. Ağzı olan konuşur, kalemi de varsa yazar. Konuştu ya da yazdı diye din budur demiş olabilir mi? Ki, birileri çıkıp fıkhı din zannederseniz başınıza her türlü bela gelir kabilinden vecizeler döküversinler.

Sürekli söylüyoruz; fıkıh sözlükte anlama demektir. Dini bir terim olarak da; işin ehli olan insanların sünnet örneğini göz önünde bulundurarak, hayatı Kur'an-ı Kerim'e göre anlamalarıdır. Anlayanlar anladıklarını bir tarafa yazmışlar, arkadan gelenler artık anlamasın da dememişler. Anlama devam edecek. Çünkü Allah'ın; düşünün, anlayın, tefekkuh edin, tefekkür edin… emirleri herkes için geçerli. Öncekilerin anlamalarını, içtihatlarını değişmez din sanan bir müçtehit var mı? O halde gelenek deyip hedef yapacaksanız neden daha ilmi bir çerçeve çizmiyorsunuz da kolay nakavt edeceğiniz bir gelenek imajı oluşturuyorsunuz?

Oysa -bu isimlendirmeye ihtiyacımızın olmadığını bir kez daha belirterek- geleneği şöyle tarif edebilirdiniz: Resulüllah'tan günümüze İslam adına oluşan usulüne uygun anlamaların/içtihatların üzerinde ittifak edilenleri, ya da ittifaka yakın çoğunluk oluşanları gelenektir. Böyle derseniz geleneğe karşı çıkamazsınız. Çünkü Sıratımüstakim budur. Kesin bir bilgiye ulaşmadıkça bundan ayrılmanın duruma göre, dalalete ya da hataya götürebilme riski vardır. Gerçi naslara aykırı olmadıkça teorik olarak böyle bir farklı içtihat isabetli de olabilir, ama bu onun da eleştiri tezgâhına alınıp ehli olanlar tarafından yine ittifakla, ya da ittifaka yakın bir kabul görmesine bağlıdır.

Biz buna yine de gelenek demiyoruz, İslam'ın kendi kavramlarını kullanmayı tercih ediyoruz. Mesela cumhurun görüşü diyoruz, Sevad-ı Azam diyoruz. Resulüllah şöyle buyuruyor: “Benim ümmetim asla bir hata üzerinde sözbirliği etmeyecektir. O halde ihtilaf edilen bir konu gördüğünüzde size düşen Sevad-ı Azamla birlik olmaktır”. Vallahi, aklın yolu da budur.

Sevad-ı Azam, en büyük karartı, yani çoğunluk demektir. Bu hadisi şerifin işaret ettiği önemli bir nokta da şudur: Demek ki, Sevad-ı Azam'a muhalif görüşler de olabilir, ona muhalif düşünmeyin denmiyor. Ama karar ve hüküm verecekseniz bu, o karar ya da hüküm aykırı fikirlere göre olamaz.

Geçenlerde Diyanet'in tartışma doğuran fetvası işte bunu çok anlaşılır kılan bir örnektir. Verdikleri fetva fıkıh tarihindeki bir görüşe/içtihada uygundu ve o görüşü çok güzel de ifade ediyordu. Ama bizce yanılan nokta şurasıydı: İçtihatla fetva farklı şeylerdir. Sonsuz içtihatlar olabilir. Ama işin ehli olan müfti fetvasını sadece bir bireye veriyorsa onun maslahatını, umuma açıklıyorsa umumun maslahatını hesaba katıp öyle bir içtihat seçmelidir ya da yeniden inşa etmelidir. Yani içtihat din demek değildir, anlamadır, ama dine uygun hareket edebilmek için bir içtihada tutunmak ise dindir. Çünkü Allah (cc),“bilmiyorsanız işin ehline sorun” buyuruyor. Yani işin ehlinin verdiği bilgiye uymak da Allah'ın emridir. Bir içtihatla fetva verdiğinizde din budur demiş oluyorsunuz.

Resulüllah bir gün kum üzerine doğru bir çizgi ve bu çizgiden ayrılan pek çok çapraz çizgiler çizdi. İşte İslam bu doğru çizgidir, ondan ayrılan çizgiler ise sapık yollardır buyurdu. İşte o doğru çizgi Sevad-ı Azamdır ve modernle geleneğin ortası budur, ya da bu cumhurun yoludur.

YENİ ŞAFAK

YAZIYA YORUM KAT