1. YAZARLAR

  2. Joost Lagendijk

  3. Mısır’da abes idam cezaları
Joost Lagendijk

Joost Lagendijk

Yazarın Tüm Yazıları >

Mısır’da abes idam cezaları

30 Nisan 2014 Çarşamba 12:22A+A-

Yukarı Mısır’daki bölgesel başkent Miya’daki bir mahkemenin 37 kişiyi idam ve 491 kişiyi de müebbet hapis cezasına çarptırmasıyla pazartesi günü Mısır yine bütün dünya medyasının manşetlerine çıktı. Ayrı bir davada, aralarında Müslüman Kardeşler’in (MK) en üst düzey ruhani liderinin de bulunduğu 683 kişi de aynı şekilde idam cezasına çarptırıldı.

Her iki dava da, Temmuz ve Ağustos 2013’te Mısırlı yetkililerin MK’ya yönelik yaklaşık 1000 İslamcının öldüğü son derece şiddetli saldırılarının ertesinde, geçen yıl Minya’da patlak veren gösteriler sırasında birkaç polis memurunun ölümüyle bağlantılı. Uluslararası Af Örgütü, son derece tartışmalı olan duruşmaların niteliğini şöyle özetliyor: “Hükümler, yargıcın kanıtları gözden geçirmediği ya da savunmanın tanıkları çapraz sorguya çekmesine izin vermediği korkunç derecede gayri adil bir yargılama sonrasında verildi. Savunma avukatları ve sanıklar aynı şekilde önceki duruşmalara alınmadılar.” Temyiz sürecinin sonunda, ilk duruşmada olduğu gibi, ikinci davadaki idam cezalarının sayısı muhtemelen halihazırdaki şok edici 683 sayısından daha az olacak. Fakat New York Times’ın da ifade ettiği gibi, tüm gözlemciler açısından bu toplu idam cezaları, “sadece ordu destekli yeni hükümetin ezici baskısına arka çıkan ağır politik hükümlerden müteşekkil bir şablonun en uç örneklerini” teşkil etmekle kalmıyor, mevcut rejime muhalefet eden herkesin, İslamcıların olduğu kadar liberallerin de kalplerine korku ve dehşet salmayı amaçlıyor.

    Birkaç hafta önce, Amerikalı siyaset bilimi profesörü ve Mısır yargısı konusunda uzman olan Nathan Brown ve Carnegie Uluslararası Barış Vakfı’ndan Michelle Dunne, Foreign Affairs dergisindeki bir makalede daha geniş bir resim çizmeye ve Mısır’daki hakim ve savcıların yeni rollerini açıklamaya çalıştılar. Brown ve Dunne’a göre vaziyet, yargının bazen hükümetin en otoriter dürtülerinde fren görevi üstlendiği geçmişten farklı; artık Mısır devletinin tüm araçları istisnasız aynı gemide görünüyor. Yargı baskıya öncülük ediyor; devlet medyası, dini yapı, kamu sektörü ve eğitim kurumlarının tamamı da bu çabaya katılmış durumda. Washington Post’taki ayrı bir makalede Brown, son birkaç yılda meydana gelen değişimlerin, yargıyı tecrit ettiğini ve yargıçları gittikçe derinleşen otoriter bir hukuk sisteminin uygulayıcıları rolüne doğru ittiğini anlatıyor. Brown, siyasal sistemlerinin temel unsurlarını yeniden şekillendiren çok sayıda adli kararla gözleri kamaşan tüm Mısırlılar için üzüntü duyuyor: “Aslında, Franz Kafka’nın distopik sürgün yerine nakledildiklerini hayal etmiş oldukları için affedilebilirler – katı, ama kesin adaleti sağlamak üzere dikkatlice üretilen yasal mekanizmalar öylesine sakat işliyor ki, dişlileri ve makineleri Mısır devlet kurumunu tutarsız ve anlamsız bir şekilde tahrip ediyor.”

    Kitlesel idam cezalarına dünyanın dört bir köşesinden kınama geliyor. Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de mahkeme kararlarını, ‘akıl almaz, inanılmaz ve kabul edilemez’ diye niteledi. Beyaz Saray, hükümlerin ‘uluslararası hukukun en temel ilkelerine dahi karşı geldiğini’ belirtti ve birkaç Avrupalı dışişleri bakanı da Mısırlı yetkililere hukukun üstünlüğüne yönelik bu şok edici saldırıyı durdurma çağrısında bulundu. Mısır’ın da üyesi olduğu Afrika Birliği sözcüleri, Birlik’in idam cezasıyla ilgili moratoryumunun altını çizdi ve adil yargılama talebinde bulundu.  Sanıyorum ki, daha önce idam cezalarına sessiz kaldıkları için Avrupa ülkelerine çıkışan Başbakan Erdoğan dahi bu küresel itirazdan memnuniyet duyuyordur.

    Maalesef sorun şu: Ne Türkiye’nin mevcut Mısır hükümetine yönelik ateşli muhalefeti ne de ABD ve AB’nin bu muhalefetle daha uyumlu hale gelen tutumu olumlu bir etki yaratmış görünüyor. Görünen o ki, bu tür abes davalar, Körfez monarşileri ve diğer birkaç Arap ülkesinin mali ve siyasi desteğini almış olan Kahire’nin yanına kâr kalacak. Bütün işaretler, MK’yi ve aynı mahkeme tarafından casusluk suçlamalarıyla yasaklanan sol eğilimli 6 Nisan hareketi gibi diğer tüm potansiyel muhalefeti yok etme stratejisinin tam olarak uygulanmasına kısa vadede kesin öncelik verileceğini gösteriyor. Mayıs sonunda, çok büyük ihtimalle, sahne arkasındaki asıl adam, yani General Sisi devlet başkanı seçilecek. İstikrar adına mevcut baskıyı gittiği yere kadar sürdüreceğinden hiç kimsenin kuşkusu yok. Dünyanın geri kalanı ne düşünürse düşünsün.

ZAMAN

 

YAZIYA YORUM KAT