1. HABERLER

  2. ETKİNLİK

  3. Mısır: Devrim, Darbe ve Direniş Sürecinde İhvan Örnekliği
Mısır: Devrim, Darbe ve Direniş Sürecinde İhvan Örnekliği

Mısır: Devrim, Darbe ve Direniş Sürecinde İhvan Örnekliği

Sıddık Beyazyüz tarafından sunulan “Mısır: Devrim Darbe ve Direniş Sürecinde İhvan Örnekliği” başlıklı panele İsmail Ceyran ve Oktay Altın konuşmacı olarak katıldı!

10 Mart 2017 Cuma 07:25A+A-

Haksöz Haber

Özgür-Der'in düzenlediği " Mısır: Devrim, Darbe ve Direniş Sürecinde İhvan Örnekliği" başlıklı panel Ali Emiri Kültür Merkezi'nde gerçekleştirildi.

Sıddık Beyazyüz'ün moderatör olduğu panelde İsmail Ceyran ve Oktay Altın konuşmacı olarak yer aldı.

Panel yöneticisi Sıddık Beyazyüz giriş konuşmasında;

panel-20170308-01.jpg2011'in başında Ortadoğu ve İslam coğrafyasında baş gösteren ve Arap baharı olarak da ifade edilen sürecin öznesi olan İslami hareketlerin yaşadığı tecrübenin, Osmanlı İmparatorluğunun fiilen işgali sonucu İslam dünyasında farklı ideolojik hareketler ortaya çıkmışsa da bu coğrafyada yaşanan mücadelenin, dinamik gücünün ve baş aktörünün en temelde İslami hareketler olduğunu ifade etti. İslami hareketlerin bugün de dinamik güç olmaya devam ettiğini, diğer anlayışların ise toplumsal desteğinin zayıf olduğunu ifade eden Beyazyüz, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Amerika'nın etkin olmasıyla daha farklı bir sömürü düzeninin oluştuğunu, fiili işgalin yüksek maliyeti nedeniyle tercih edilmediğini, yerine kültürel, ekonomik, sosyal, siyasal işgalin gerçekleştiğini söyledi.

Sıddık Beyazyüz, İslam coğrafyalarında ontolojik mücadelenin hala devam ettiğinin altını çizdikten sonra şunları ifade etti: “Mübarek’i deviren iradenin seçtiği Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'yi devirmek için, Batılı güçler tarafından halkına düşman Mısır askeri cuntası eliyle, bütün dünyanın gözü önünde kanlı bir tiyatro sahnelendi. Adeviye meydanında binlerce insan şehit oldu. Ortadoğu devrimleri süreci birçok yönden oldukça öğreticidir. Kurulduğu günden bugüne kazanımları ve zaaflarıyla bir asırlık İhvan mücadelesinin tecrübe zeminde ele alınmasında bu yönüyle fayda var.”

Daha sonra sözü alan İsmail Ceyran, İhvan-ı Müslimin hareketinin, ulusçuluk belasının bu toprakları tarumar ettiği bir dönemde, Müslümanların birliğini yitirdiği bir dönemde, ümmet birliğini yeniden yakalamak, Müslümanları sömürü ve işgale karşı kolektif bir duyarlılık etrafında toparlamak için, İslam’ın derin entelektüel, tarihsel, kültürel ve sosyal dokusuna bağlı kalarak bir avuç mümin tarafından kurulan bir direniş cephesi olduğunu ifade ederek şöyle devam etti: “70-80 ülkede örgütlenmiş cihanşümul bir yapı olan İhvan uzun soluklu bir mücadele mektebidir. İslam dünyasında İhvan’dan öyle ya da böyle etkilenmeyen bir camia neredeyse yoktur. Herkesin kütüphanesinde nadide yerlere sahip kitapların arkasında İhvan-ı Müslim’in âlimlerinin imzası vardır.”

panel-20170308-02.jpgCeyran, İhvan’ın kurulduğu dönemlerde de cemaatlerin olduğunu ama kahir ekseriyetinin dönüşümü esas alan ıslah temelli yapılar olmaktan uzak olduklarını belirterek, Hasan El Benna’nın ise İslam’ı hayatın bütün alanlarına nüfuz edecek bir pratiğin geliştirilmesi gerektiği düşüncesiyle işe başladığını ifade ederek konuşmasını şöyle sürdürdü:

“İhvan faaliyetlerinde, aile sohbetleri, ev ziyaretleri, sılayı rahim, kahvehane sohbetleri, mescid vaazları gibi geleneksel ilişki ve iletişim biçimlerinin yanı sıra sendikalaşma, sportif faaliyetler gibi modern örgütlenme biçimlerini de kullanmıştır. Okullar, fabrikalar açmış, alternatif bir tarz olarak da çalışanları bu fabrikalara ortak etmiştir. Hastaneler ve eczaneler kurmuş, halkı ücretsiz faydalandırmıştır. Bunların yanında okuma yazma seferberliği başlatmıştır. Toplumun her türlü maddi-manevi ihtiyacını karşılamayı kendisine görev addetmiştir. İhvan bu yönüyle içinden çıktığı toplumdan kopmamış, fildişi kulelerde kalarak elitist bir mücadeleyi tercih etmemiştir. Darbeden sonra İhvan’ın malvarlıklarının yanı sıra 35’ye yakın hastanesine ve yüzlerce kliniğine el konuldu.

İhvan tarihi boyunca hep mücadele içinde olmuştur. Sisi’den önceki dört Firavun’la da mücadele etmiştir. Kral Faruk döneminde operasyonlara maruz kalmış, 1949’da liderini şehit vermiştir. Nasır ve Sedat döneminde müntesipleri cezaevlerinde, işkencehanelerde büyük zulümlere maruz kalmışlardır. Salih Seriye’den Mustafa Şükrü’ye, Seyyid Kutub’dan Abdulkadir Udeh’e kadar birçok öncü kadrolarını şehit vermiştir. Devrim sürecine gelinceye kadar 35 bin İhvan üyesi hapislere, işkencelere, zulümlere maruz kalmıştır.

İhvan, 25 Ocak’ta devrim süreci başladığında kitlesiyle sahada yerini aldı ancak hikmetli davranarak resmi olarak bunu duyurmadı. Çünkü meydandaki insanlara müdahale etmek için Mübarek’in uluslararası alanda bir meşruiyet arayışı vardı. İhvan'ın bunu resmi olarak ilan etmiş olsaydı bu meşruiyeti Mübarek’in eline vermiş olacaktı. İhvan bu oyunu gördü ve buna izin vermedi. 26 Ocak’taki “öfke cuması”na ise resmi bir duyuruyla katıldı.

26 Ocak’ta Muhammed Mursi de dâhil İhvan'ın Mısır'daki bütün şubelerinin yöneticileri gözaltına alındı. 27’sinde 35 İhvan üyesi polis merkezine götürülüp tutuklandı. Süreç 18 gün devam etti.

İhvan, içinde yaşadığı toplumu kendi özünden aziz görüyor, gözü gibi koruyordu. İhvan'ın gençleri, herhangi bir operasyonda arkadaki kitleye zarar gelmesin diye en ön saflarda duruyordu. Meydanların ümit kaynağı İhvan’dı.

Mübarek, istifa edince yetkilerini Yüksek Askeri Konseye devretti. İhvan’ı suçlayan bazı kesimler onun orduyla işbirliği yapıp anayasayı değiştirme yoluna gitmediğini iddia ediyorlar. Oysa anayasa değişikliği en az bir yıl gerektiriyordu ve bu da askerlerin bir yıl daha yetkileri elinde tutması anlamına geliyordu. İhvan bunun yerine seçime gitmeyi tercih etti. Seçimlerde Mursi cumhurbaşkanı seçildi.

Diğer bir eleştiri de Mursi’nin diğer kesimleri dikkate almadığı şeklinde. Oysa Mursi’nin Hürriyet ve Adalet Partisinin kurduğu hükümetteki 34 bakanlığın, 9’u sadece İhvan’ındır.

İhvan, kurulduğu günden bu yana “kötülüğü def etmek, faydadan daha evladır” (def-i mefsedet celbi menafiden evladır) felsefesiyle hareket etmiştir. Yeri geldiğinde birçok kesimle ittifak etmiştir. Çok fazla tartışmalara girmemiş, “ihtilaf edilen konularda birbirimizi mazur görürüz” demiştir. İhvan, bu felsefesini devrim sürecinde de sürdürmüştür.

İsmail Ceyran son olarak; "Şüphesiz ki her kitlesel harekette olduğu gibi İhvan’ın da hataları ve eksikleri olmuştur; olmaktadır. Ancak böylesine yaygın ve örgütlü bir oluşumun, küresel kuşatma karşısında Müslümanlar için üstlendiği çabalar herşeyden evvel takdir edilmeli, ihvan’ın geçirdiği evreler tarihsel kesitler ve coğrafi koşullar eşliğinde ele alınmalıdır. Aksi takdirde İslam tarihi içinde neredeyse bir asırdır etkili olan ve tarihin en önemli kırılma anlarından birinde devrimci-ıslah edici bir müdahaleyle Müslümanları çağa tanık kılmaya, tarihe müdahil olmaya davet eden bu hareketin önemi yeterince ve bihakkın kavranamaz." dedi.

Daha sonra sözü alan Oktay Altın, hesabı sadece Allah'a verecek olan kişiler olarak bizlerin, başarının tanımını uhrevi boyutta yapmamız gerektiğini, meseleyi değerlendirirken elbette insani boyutu, eksiklikleri, zaafları, hataları dile getireceğimizi ama nihai kertede sonuç olumsuz da olsa Allah katında bir başarısızlığın olup olmadığına bakacağımızı söyleyerek, İhvan'ın ilkesel davrandığını, taviz vermediğini, asıl olanın hakikat üzere bulunmak ve hakikatin şahitliğini yapmak olduğunu, bu yönüyle de Mısır'da İhvan'ın sınavını başarıyla verdiğini düşündüğünü ifade etti.

panel-20170308-03.jpgOktay Altın, binlerce insanın tutuklanması, ekonomik boyutta sosyal kurumların hemen hepsine el konulması, ayrıca siyasi mücadele yapan bir hareket olarak bakıldığında bugünkü konumunun dört beş sene önceki konumundan daha iyi olmadığı düşünüldüğünde bu veriler itibariyle sonuçta siyasi anlamda bir başarısızlığın göründüğünü belirterek konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Yalnız bu sürece nasıl gelindi? İhvan şiddeti bir yöntem olarak benimsemedi. İhvan davet merkezli bir yapı. İslam’ı bütüncül olarak kavrıyor. Bir taraftan tasavvufi  bir tavrı önemsiyor, diğer taraftan Selefi bir hareket. Kaynaklara vurgu yapmak açısından Abduh çizgisinin devamı niteliğinde. Öbür yandan Batı karşıtı bir hareket. Öbür taraftan demokrasiye yaklaşımı, insan hakları vb konularda Batı ile zaman zaman paraleleşen bir yapısı var. İhvan bu yönleriyle dünyadaki diğer hareketlere benzemeyen daha iddialı bir hareket olarak karşımıza çıkıyor ve kısa sürede İslam dünyasında epeyce yayılma imkânı buluyor. 72 ülkede faaliyetleri var.

İhvan'ın iktidara geldiği Mısır nasıl bir toplumsal ve siyasal bir yapıya sahip? Öncelikle özgürlüklerle ilgili sorunlar var. Mısır’da muhalefet kendini ifade edemiyor çünkü fikir özgürlüğü ile ilgili sorunlar var. Ülkede ciddi bir yolsuzluk var.

Devrim sonrası İhvan’ın iktidara geldiği dönemde yolsuzluğun önüne geçmek için tedbirler alıyor. Ekmek yardımındaki yolsuzluğun önüne geçiliyor ve toplumun ekmek sorunu çözülüyor. Dolayısıyla halkta bir memnuniyet oluyor. Ekmek sorunu çözülüyor ama sistem ilk günden itibaren sistemi tıkamaya çalışıyor. Mesela Yüksek Askeri Konseyi cumhurbaşkanının yetkilerini kısıtlıyor. Parlamentoyu fesh ediyor. Sina’da askerlere yapılan saldırıdan ordu sorumlu tutulmalıyken hükümet sorumlu tutuluyor. Hâsılı kelam ilk günden itibaren hükümete saldırılar başlıyor, hükümeti işlevsiz hale getirmeye çalışıyorlar.

Devrim sürecine nasıl gelindi?

Önemli hususlardan birisi Camp David anlaşması. Mısır, İsrail için en büyük tehdittir. Bu anlaşma ile İsrail’in güvenliği teminat altına alınmıştır.

Camp David’in gizli bir maddesi Nil suyunun İsrail’e taşınmasını içeriyor. İsrail, bu madde uygulanamadığı için, baraj yapılarak suyun tutulması ve Mısır’ın tarım ekonomisinin çökertilmesi için Nil’in kaynak ülkelerine baskı yapıyor. Böylece Mısır’ı kontrol altında tutmuş olacak.

Devrim öncesi Mısır’ın durumu Türkiye’nin ilk dönemlerine çok benziyor. Mısır halkı dindar olmasına karşın İslam tahfif ediliyor, Mısır’ın İslami dönemi eğitim müfredatı yok sayılıyor. Bu da halkı oldukça rahatsız ediyor.

Mısır milliyetçiliği nedeniyle diğer Arap ülkeleriyle arasına mesafe girmesine neden oluyor.

Dolayısıyla, baskı, işkence, hayat hakkı tanımama, yoksulluk, ifsad ve yolsuzluk gibi unsurların neden olduğu toplumsal hoşnutsuzluk devrime zemin hazırlamıştır.

Nasır’ın Mısır halkında oluşturduğu yüksek beklenti ve hamasete karşın 1967 yenilgisi Mısır halkının psikolojisini ciddi biçimde etkiliyor. Bu da devrimi hazırlayan unsurlardan biridir.

Mursi iktidara geldiği zaman karşısında kimler vardı? Mübarek hükümetini müdafaa eden polisler, bürokrasi ve bunlardan etkilenen yüzde 20'lik bir kesim var. Buna karşın yüzde 80'e yakın bir toplumsal kesim ise muhalif. Bu muhalif kesimin ortak yönü Mübarek’in gitmesi. Ama sonrasına dair ise aralarında çok ciddi ihtilaflar var.

Muhalif kesime kimler var? Mesela liberal öğrenciler var. Bunlar sosyal medyada çok aktifler. Batı bunları önemsiyor, batı basını bunlara yer veriyor. Bu liberal gençler organize değiller. İnternet üzerinden örgütleniyorlar. Zaten o bundan dolayı Batı basını başlangıçta süreci Twitter devrimi olarak sunuldu. Ama bu gençlerin Mübarek sonrasına ilişkin sistematik bir yaklaşımı yok. Tecrübesizler ama faaller, aktifler, sosyal medyayı canlı kullanıyorlar. Kitleyi yönetebilen ciddi bir kalabalık oluşturuyorlar.

O yüzden 25 Ocak geldiğinde sahanın tek organize gücü olan İhvan süreci kontrol etmeye başlıyor.

İhvanla ilgili suçlamalar var. Bunlardan birisi hizipçilik yaptığı şeklinde. Libya, Ürdün, Sudan gibi diğer ülkelere baktığımız zaman, İhvanla alakalı olmayan Müslüman gruplarda böyle bir algının olduğunu görüyoruz. Bunun kısmen doğru olma ihtimali var. Nitekim Mısır’da da sendikal faaliyetlerde, öğrenci meclislerinin seçiminde vb konularda doğal olarak hizipçi davranabiliyor.  O alanlarda rakipleri ile mücadele ediyor.

Ama iktidarda hiçbir şekilde hizipçi davranmadığını görüyoruz. Cumhurbaşkanının 4 yardımcısı var, sadece biri İhvan’dan.  17 danışmanı var yarıya yakını İhvan'dan. Bakanlıklarda da durum böyle.

İhvan bu süreçte hata yaptı mı?

Mübarek devrilince İhvan da alandan çekilmeyi kararlaştırıyor. Deniyor ki İhvan alandan çekilmeseydi diğerleriyle dayanışsaydı daha sonra etkili olan Anayasa Mahkemesi'ni, orduyu ve diğer güçleri  zayıflatabilirdi deniyor ancak bu gaybi bir mesele. Ama tersten senaryolar da var. Mesela Mübarek sonrasında ısrarla süreç sürdürülmeye çalışılsa idi gruplar arası çatışmalara neden olabilirdi deniyor. Çatışmalardan kaçınmayı ilke edinen İhvan kendi içinde ilkelerine uygun davrandı bu hususta.

Esasen İhvan en çok basın alanında kaybediyor. Mağdur olmasına rağmen İhvan kendisini anlatamıyor. Çünkü İhvan görsel medya alanında çok zayıf.  Mübarek döneminde izin verilmediği için televizyonu yok, doğru düzgün radyosu yok, gazeteleri yok. Sadece dergileri var ama onlar da belli kesimlere hitap ediyor. Karşılarında ise ordu sermayesinden nemalanan işadamlarının televizyonları var. Her gün saldırıyorlar. Devlet televizyonları var ama İhvan bu kurumlara nüfus edemiyor. Dolayısıyla basına müdahale edemiyor.

İktidara geldiği zaman Selefilerle ayrışım oluyor. Çünkü kendilerine verilen bakanlıkları beğenmiyorlar. Selefiler İran’la ilişkilerin geliştirilmesi çabasından rahatsız oluyorlar.

Bir açıdan bakıldığında İran’la ilişkilerin geliştirilmesi yanlış. Zira bir taraftan Suriye direnişini destekleyip Esad’a muhalefet edeceksin diğer taraftan Suriye rejiminin en büyük destekçisi İran’la ilişkileri düzelteceksin. Peki, bunun nedeni nedir diye sorulduğunda Körfez ülkeleriyle ilişkiler nedeniyle deniyor. Mursi, ilk ziyaretini Suudi Arabistan’a yapıp körfez ülkeleriyle ilişkileri düzeltmeye çalışıyor ama onlar bütün yolları kapatıyorlar. Mısır ekonomisi dışa bağımlı. Bunu aşabilmek için Körfez ülkelerini dengeleyebilmek adına İran’la ilişkileri geliştirmeye çalışıyorlar. Mursi, Şiiliği yaymaktan vaz geçme ve Arap ülkelerinin güvenliğini tehlikeye atmama şartıyla İran’la ilişki geliştirilebilir diyor. Bunun üzerine 34 yıl aradan sonra İran cumhurbaşkanı Mısır’ı ziyaret ediyor. Selefiler de buna karşı çıkıyorlar.

Devrim sürecinde ittifak ettiği batıcı gruplarla da ilişkiler bozuluyor. O gruplar sayıca çok az olmalarına rağmen sürekli taleplerini dayatıyorlar. Bu nedenle devrim sürecinin bileşeni kitleler İhvan’ın karşısına çıkıyor.

Bu süreç kitlelerin ne kadar çabuk yönlendirildiğini göstermesi açısından öğreticidir. Mısır toplumunun büyük kısmı köylü, okuma yazma bilmeyen ve ekonomik olarak zayıf, siyasetle doğrudan ilgilenmeyenler oluşturuyor. Bu kişilerin elektiriğini, suyunu, mazotunu kestiğinizde yönlendirmek kolay oluyor.

Böyle olunca bir taraftan Batı, diğer taraftan iç dengeler Mursi hükümetinin devrilmesiyle sonuçlandı. Bu süreç de büyük bir felaketle sonuçlandı. Ama umutluyuz. Zalimler bir kez devrildiler, demek ki tekrar devrilebilirler.”

Program soruların cevaplandırılmasıyla sona erdi.

panel-20170308-04.jpgpanel-20170308-05.jpg

HABERE YORUM KAT

3 Yorum