1. YAZARLAR

  2. Muhsin Önal Mengüşoğlu

  3. Meşrep Algısından Millet Bilincine
Muhsin Önal Mengüşoğlu

Muhsin Önal Mengüşoğlu

Yazarın Tüm Yazıları >

Meşrep Algısından Millet Bilincine

20 Aralık 2013 Cuma 21:39A+A-

Günümüzde Müslüman dünya tek bir millet olma bilincinden çok uzak bir hayat sürüyor. Yeryüzüne ekilmiş kin tohumları en çok da İslam coğrafyasına zarar veriyor. Allah’a inandığını haykıranlar, küfürbazların oyunlarına alet oluyor, onların kendileri için çizdiği senaryolara kurban ediliyor. Mısır kanıyor, Suriye yanıyor, Doğu Türkistanlı anneler ağlıyor. Myanmar’da zulüm bitmiyor. Filistin zaten hiç düzelmiyor. Bu haritaya son zamanlarda bir de Bangladeş ekleniyor. İslamı kendisine ilke edinmiş olanların büyük çoğunluğu ise şıpsevdi aşklara kurban olup; gündelik meseleleri öncelliyor. Sanki hiç kimse bir diğerine tahammül edemiyor. Kişisel menfaatler diğerlerinin acıları üzerine bina ediliyor. Bunca dert, tasayla boğuşurken sıkıntılara sürekli yenileri ekleniyor. Üstelik sorun kabul edilenler İslami çerçeveden değerlendirildiğinde hiçbir değer arz etmiyor. Mesela bugün Türkiye’de yaşanan gerilim ve kaos neyle izah edilebilir. Çok basit ve sıradan düzenlemelerle çözüme kavuşturulabilecek hususlar üzerine bu kadar derinlikli düşünmek, arkasında komplo teorileri aramak ve bu durumu fırsat bilip düşman üretmek ve kavgaya tutuşmak Türkiye’ye, Türkiyeli Müslümanlara hiç yakışmıyor. Daha da mühimi bu yaşananlar Müslüman dünyaya hiçbir şey kazandırmıyor. Firavunlar yine bildiğini okuyor, kan ve gözyaşı bir türlü eksilmiyor.

Soğuk Savaştan Siber Âleme

Türkiye’de son dönem yaşanan tartışmalarla yepyeni bir çağa kucak açıldı: Siber Savaşlar Çağına... İnsanlığın yeni bir silahı var artık. Üstelik tank, top ve tüfekten daha etkili bir silah bu. Ateşlendi mi yürekten vuruyor, insanın ciğerini paramparça ediyor. İşin özü ülkede gerginlik ve karalama kampanyaları internet üzerinden hiç hız eksiltmeden sürdürülüyor.

Bencillik Dostluğun Zehiridir

Şahit olduklarımızın önemli sonuçlar üreteceği aşikâr. Bir kere saflar belirginleşiyor. Herkes durması gereken yeri belli ediyor. Gönlünde var olanı ortaya döküyor. Derdinin ne olduğunu farkında olmadan ifşa ediyor. Diğer taraftan bir zamanlar sağduyu ve hoş görüsünü farklı çevrelerden esirgemeyenlerin bugün kendilerinden kabul ettikleri kimselere nasıl bir tavır takındıkları gözler önüne seriliyor. Demek ki kimilerince düşman bilinenler dost; dost bilinenler düşman addediliyor. En kötüsü de kurmaca bir akılla hareket edilmesi. Birileri birşey söylüyor; diğerlerine itaat etmekten başka bir şey kalmıyor. Dimağını köleleştirenlerin zihnine de elbetteki başkaları hükmediyor. Adeta hiç kimse hasım bildiklerinin de kimi zaman doğruya ve hayra meyledebileceğini kabul etmiyor. Hatta bunu düşünme gereği bile duymuyor. İnsafsızca yargılıyor. Canını acıtan hususlar nedeniyle atılan her adımı karalıyor. Hâlbuki bir insanı, bir hareketi salt kötü diye nitelendirmek; onu şeytan rolüne büründürmek ve bunu topluma benimsetme mücadelesi vermek ahlak normlarıyla uyuşmuyor.

Her Şerde Bir Hayır Var(mı)dır?

Muhakkak ki ülkeyi yönetenler bu kirli savaşı başlatan fitili ateşlediklerinde sürecin bu noktaya ulaşabileceğini tahmin edememişlerdi. Ve keşke yaşananlar farklı bir zaviyeden değerlendirilebilseydi. Bir musibet bin nasihatten iyidir düsturu mucibince bir algı oluşturulsa ve bir durum değerlendirmesinde bulunulsaydı. Aslında Başbakan attığı adımla belki de farkında olmadan çok önemli bir kapı araladı. Muhataplarına birgün sıra size de gelir; siz de mağdur olabilirsiniz diyerek adeta gözdağı verdi. Bu önemli bir şok etkisi ve insanı kendine getirme haliydi. Kimi çevrelerin biz nerede yanlış yaptık demeleri için bir vesileydi. Fakat ne yazık ki hiçbir surette ve tarihin hiçbir döneminde yanlış yapmadığını düşünenler olayları infial uyandıracak bir boyutta büyüterek harbe giriştiler. Ve bugün bu mesele çok farklı bir ivme kazandı.

Önce Alışveriş Sonra Fiş

Hâlihazırda iktidarı köşeye sıkıştırmak için her türlü çaba sarf edilmekte. Ve maalesef olaylar çok farklı boyutlara çekilmekte. Mesela hükümetin fişlemeler gerçekleştirdiği ve muhalif tavır takınabileceğini düşündüğü farklı cemaatlere mensup olanları saf dışı bırakma planları hazırladığına dair iddialar ortaya atılmakta. Diyelim ki bu hipotezler doğru. Ülkede bunca hadise oldu; fişlemeler yapıldı. Peki, o zaman bu damgalar hangi eller tarafından vuruldu, hangi kadrolarca gerçekleştirildi? Bu kirli tuzağı hazırlayanların içerisinde hiç mi hak arayanların yanında yer alanlar yoktu? Yoksa bizzat sayın başbakan mı sürek avına çıktı? Bu karalama kampanyalarının ardında iktidarı yalnızlaştırma çabasının yattığı apaçık ortada.

Bir diğer husus da bu zavallı mağdur ve mazlum dostlarımızın(!) sadece bu dönemde mi böylesine bir muameleye maruz kaldıklarıyla alakalıdır. Ülkede daha düne kadar nelerin yaşandığı herkes tarafından bilinmektedir. Ve muhtemeldir ki bu kardeşlerimiz o dönemlerde çok daha büyük sancılar çekmişlerdir. Ne var ki tercih edilen susmak ve sineye çekmek olmuştur. Dostlarımızın bugün bu derece haykırmalarının nedeni de acaba geçmişte yaşananların üzerine sünger çekmiş olmaları mıdır? Öyle ya belki de o dönemlerin intikamı alınmaktadır. Sessiz kalmanın acı faturası bugün ödenmektedir.

Şeffaf Devlet Saydam Kurumların Ürünüdür

Halihazırda ülkede gündem çok hızlı değişmekte; daha doğrusu değiştirilmektedir. Bir bakıma devlet içinde devlet üretilmektedir. Zira mali şube ekipleri yakın zamanda İstanbul İl Emniyet Müdürü, İstanbul Valisi, İçişleri ve Adalet Bakanlarından habersiz olarak ciddi bir operasyona imza atmışlardır. Acaba siyasi iradeden bağımsız gerçekleştirilen bu eylemin talimatı nereden gelmiştir? Hangi gizli güçler kimlere ne tür roller biçmektedir? Diğer taraftan zamanlama olarak neden içinde bulunduğumuz an tercih edilmiştir? Bir başka değişle niçin bugüne kadar beklenmiştir? Madem böylesine kirli hadiseler gerçekleşmektedir düğmeye daha önce basılmasını kim engellemiştir? Aslında şahit olduklarımız zihnimizde farklı şeyler çağrıştırmaktadır. Bu adeta İsrailvari bir operasyondur. Bu anlayışa göre bir suç üretilir veya suç vardır ama zamanı gelince ifşa edilir. Buna bağlı olarak da hedeftekiler köşeye sıkıştırılır ve eldeki bulgular şantaj malzemesi olarak kullanılır. Zihinleri kurcalayan bir diğer husus da Türkiye’de derin devlet yerine yeni bir derin cemaat yapısı oluşturulmaya çalışılılıp çalışılmadığı konusudur. Nitekim eldeki bulgular bu hissiyatı doğurmaktadır.  Tabi bu konuda siyasi erke de bazı vazifeler düşmektedir. Şayet ortaya atılan iddilar doğru ise ivedilikle gereken yapılmalı; ayrık otları temizlenmelidir. İktidar başına örülen bu çorabı fırsat bilip kirlerinden arınma imkânını yakalayabilmelidir. Neyse ki sayın Başbakanın konuyla ilgili demeçleri yürek soğutacak cinstendir.  

Bir İstifanın Anatomisi

Evet, bir de istifa eylemi var tabi onu unutmamalıyız. Hükümet kısa bir süre önce çok önemli bir milletvekilini kaybederek ağır bir yara almıştır. Yürüttüğü faaliyetlerle ve attığı adımlarla herkesi kendisine hayran bırakan saygıdeğer milletvekillerinden birisi, onurlu bir tutum takınarak partisinden ayrılmış ve politikayı bağımsız milletvekili olarak sürdüreceğini beyan etmiştir. Burada merakımızı gidemek açısından kendisine bir sorumuz olacaktır: Acaba sayın milletvekili bu önemli kararı alırken kimlere danışmıştır? Yoksa bu tutum kendi iradesinin ürünü müdür? Diğer taraftan kanaatimce iktidarın zaten bir bardak suda fırtınalar koparacak; çıkarına ters düşen en ufak bir hususta kendisini terkedecek kimselerle işi olmayacaktır. Sonuç itibariyle sayın milletvekiline havlu atmamasını ve bir sonraki seçimlerde bağımsız aday olarak yarışı sürdürmesini tavsiye etmekten başka yapacak birşey kalmamıştır.  

YAZIYA YORUM KAT

2 Yorum