1. YAZARLAR

  2. KENAN ALPAY

  3. ‘Masalı Kes, Yeter!’
KENAN ALPAY

KENAN ALPAY

Yazarın Tüm Yazıları >

‘Masalı Kes, Yeter!’

22 Mayıs 2014 Perşembe 18:41A+A-

Bir taraftan ölümü unutturmak diğer taraftan da ölümü adeta anlamsızlaştırmak adına öyle söylem ve davranışlar sergileniyor ki insan hakikaten şahit olduklarıyla ölümden de beter durumlara düşüyor. Ölümü hayatın dışına itmek ve nihayetinde “en büyük nasihat” olmaktan çıkartan ne kadar çok anlatı ve pratik örnekle karşılaşıyoruz da ciddi bir muhasebesini yapmak konusunda maalesef geride kalıyoruz.

Ölüme dair konuşmaları güya etkileyici olması amacıyla süslemeyi alışkanlık haline getirmek ne yazık ki sadece edebiyatçıların uğraşı değil. Cenaze namazlarını geleneksel teamüllerden kaynaklanan bir merasime dönüştüren, ezber ve kıraate odaklanan, mezarlık ve mezar taşına gösterilen özenin binde birini Kur’an ve Sünnetten işin aslını öğrenmeye göstermeyen bir toplum olmaya doğru hızla evriliyoruz.  Bu eksik, tutarsız ve temelsiz anlayış ve pratiğimiz daha nereye kadar sürdürülebilir?

Forması Şefaat Eder!

Ölüme dair hemen her gün her biri diğerinden daha dramatik acılı haberler alıyoruz. Suriye’deki katliamlardan Soma’daki maden faciasına, trafik kazalarından kocaları tarafından öldürülen kadınlara veya intihara sürüklenen insanlara değin yürek sızlatan gelişmelerin kuşatması altındayız. Kimi zaman ölümü alabildiğine basitleştiren nihilist tutumlarla karşılaşıyoruz. Kimi zaman da ölümü sadece ölen için değil bütün bir insanlık için kıyamet sayan (çöküş-yokluk) kötümserliklere şahit oluyoruz.

Fenerbahçe Kulübü’nün eski başkanlarından (aynı zamanda müteahhit ve uluslar arası silah tüccarı) Ali Şen’in trafik kazasında hayatını kaybeden torunu 17 yaşındaki Alp Ali Şen’in cenazesi vesilesiyle birkaç hususa değinmekte fayda olabilir. Malum Ali Şen sadece spor-futbol camiasında değil siyaset ve ekonomi dünyasında da ‘efsane başkan’ olarak anılan, aranan ve gücüne-şöhretine epeyce misyonlar yüklenen bir isim.

Zaten ölümlü kaza sonrası medyaya yansıyan fotoğraflar ve haberlere hâkim olan dil Ali Şen’in belli çevreler için nasıl bir pozisyonda olduğunu gözler önüne seriyordu. Aslında bu yazı çerçevesinde önemli olan haber dilinin-fotoğraflarının nasıl kurgulandığı değil. Şöyle ki; Alp Ali Şen’in Teşvikiye Camii’nde kılınan cenaze namazı sonrasında Zincirlikuyu Mezarlığı’nda ortaya çıkan manzara ölüme, ölene, ölenlerin yakınlarına ve bütün bunlara dair söz söyleme makamındaki imamlara-hocalara dair söylenmesi gerekenler üzerine konuşmak medya dili üzerine konuşmaktan şimdi artık daha önemli.

Cenazelerimizde ne yazık ki Kur’an ve Sünnet dışında görsellik ve işitsellik boyutu egemen oldu ve neredeyse protokole bağlanan merasimlerde artık rıza-i İlahi’ye uygun anlam-mana bulabilene aşk olsun. Şu hususu da vurgulayalım: İslam’ın öngördüğü içerik sadece laik-seküler politikalar marifetiyle boşaltılmadı. Bu konuda ‘din görevlisi’ sıfatıyla arzı endam edenlerin de hatırı sayılır katkıları var. Ne ölene ne de geride kalana faydası olmayan, ritüele dönüştürülen kimi alışkanlıklar laik-seküler yeni formların cenazelerde de kendisini üretmesine yol açtı.

Futbol taraftarlığının cenaze merasimlerine kadar uzanan kimlik belirleyici etkisi günü geldi takımlarının forma veya bayraklarıyla defnedilenlerin acıklı hikâyesi olarak somutlaştı. Peki, ölüm ve cenaze bütün uhrevi boyutlarından soyutlanarak alabildiğine sembolik bir trajediye nasıl tebdil edildi? Mazisi uzun ama şu kadarını hatırlatalım: Gerek camilerde gerekse mezarlıklarda cenazeler en başta cenaze imamları tarafından ölüm Kur’an ve Sünnetten bir dizi nasihati paylaşmaktan çıkarılıp uzun uzadıya tekrar edilen ve çoğunun da cenazeyle alakası olmayan söylem ve eylemlere dönüştürüldü.

Usandıran Dua mı Olur?

Bütün bunların yazılmasına vesilen olan son örneğe bakalım. Torununun cenazesinde uzayan duaya sinirlenen Ali Şen imama şöyle müdahale ediyor ve fırçalıyordu: “Masalı kes, yeter!” Arka arkaya tekrarlanan “Masalı kes, yeter! Son duanı yap, yeter!” ikazları tam da imamın “merhum Gazi Mustafa Kemal ve silah arkadaşları”na sıra geldiğinde zirve yapmıştı. Nihayet cenaze imamı sert, sinirli ve yoğun ikazlar üzerine işi nihayete erdirmek üzere kestirmeden Fatiha’ya geçmişti.

Basmakalıp ifadeler, ne ölünün af ve mağfiretine ne de arkada kalanların sabrı cemil ve ibret almasına vesile olacak ezberler üzerine kurulu zihinlerin elbette ciddi bir ıslaha ihtiyacı var. Bu ıslah talebinin Ali Şen tarzı kabalıklar tezahür etmeden hatırlatılması en güzeli olacaktı ama ne yazık ki bu fırsatı kaçırmış olduk.

Ali Şen’in temsil ettiği tip ve sınıfın bir asırdan bu yana İslam’la alakalı en genelde düşmanca ve en iyi ihtimalle de lakaytça tutumlarına hemen her zaman şahit oluyoruz. Kemalist iktidar sınıfları gerek bireysel gerekse kurumsal olarak zaten istikrarlı bir biçimde İslami değer, söylem ve sembolleri ‘masal’ kategorisine indirgeyip ‘karikatürleştirilmiş din ve dindar’ imajını pekiştirmek üzere başta devlet imkânları olmak üzere her türlü fırsatı seferber ettiklerini biliyoruz. ‘Masalı kes, yeter!’ repliği esas itibariyle Ali Şen’i fazlasıyla aşan ve resmi ideoloji tarafından terbiye edilen makbul vatandaşların tipik terbiyesizliğinden başka bir şey değildir. Bu durum meselenin bir tarafıdır ama diğer tarafı doğrudan bizimle alakadır.

Cenaze merasimlerine, cenaze imamlarına, cenazede okunan dualara Diyanet’in acilen ve çok köklü bir biçimde müdahale etmesi gerekiyor. Hurafe ve bidat sayımından yağcılığa kadar uzanan o kadar çok sapkınlık “din görevlileri” eliyle boy gösteriyor ki ne sessiz kalmak ne de kabullenmek mümkündür. Gönülleri ferahlatan dualara, sabır ve metanet aşılayan nasihatlere, Peygamberlerin Kur’an’da okudukları dualara maalesef cemaatimiz istisna kabilinden şahit olabiliyor.

Sadece Ali Şen gibi iktidar sınıfını temsil edenler için değil genelde dindar toplum kesimleri için dahi hiçbir eğitici-öğretici yönü olmayan, bırakın kimlik ve duyarlılık telkin etmeyi tersine usandıran ya da anlamsızlığa sürükleyen bir dua ve nasihat var mıdır Allah’ın dininde? Başta Diyanet İşleri Başkanı Sayın Mehmet Görmez olmak üzere alim ve aydınlarımıza dindar olsun laik olsun, toplumdan önce “din görevlileri”nin sağlam bir nasihate muhtaç olduğunu hatırlatalım. Bize ‘masal’ değil Kur’an ve Sünnetten nasihat lazım çünkü.

YAZIYA YORUM KAT

9 Yorum