1. HABERLER

  2. İSLAM DÜNYASI

  3. MALİ

  4. Mali İstilasında, Tabansız Selefi Düşmanlığı
Mali İstilasında, Tabansız Selefi Düşmanlığı

Mali İstilasında, Tabansız Selefi Düşmanlığı

Ülkemizdeki muhafazakar ve liberal yazarların; yerinde yapılan izlenimlere rağmen Batılı Afrika uzmanı kişilerin, yazılarını alelacele servis yapmaları ne kadar doğru ve ahlaki bir davranıştır?

05 Şubat 2013 Salı 02:38A+A-

Osman ATALAY

Mali istilasında, tabansız selefi düşmanlığı

Arap ülkelerinde Batı yanlısı iktidarlara karşı ortaya çıkan isyan hareketleri, Afrika’nın sahra bölgesindeki Batı’nın uşaklığını yapan diktatörleri korkuttu. Batı, bu süreçte dün insanları Taliban veya el-Kaide ile korkuturken, bugün ise tabansız ve mesnetsiz bir “selefi düşmanlığı” oluşturarak, insanları korkutmaya çalışmaktadır.

Bu bakımdan Fransa’nın, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nden aldığı destekle zaman kaybetmeden, Mali’nin kuzeyine askeri bir operasyon gerçekleştirmesinin ardından, bölgedeki “selefi düşmanlığı” artırılmaktadır. Batı tarafından üretilen “selefi=bağnaz” şeklindeki tahripkar söylemin, ülkemizdeki bazı yazarlar tarafından da gündeme getirilmesi ise çok tehlikeli bir vak’a olarak, karşımızda durmaktadır.

Örneğin; Star gazetesi yazarı Mustafa Akyol, “Mali’de kimi tutalım dersiniz?” başlıklı yazısında, Mali’deki olayları, Batı Afrika uzmanı Hannah Armstrong’un New York Times gazetesinde “İki İslamcılığın hikayesi” başlıklı yazısından hareketle okuyucularına yansıttı. Akyol özetle yazısında; “(Armstrong) Mali’nin kuzeyindeki totaliter İslamcılık ile güneyindeki demokrat ve hoşgörülü İslamcılığın farkını vurguluyordu. Kuzey’deki İslamcıların başını malum selefi çizgideki Ensaruddin örgütü çekiyor. Bunlar Afganistan’daki Taliban yönetimini hatırlatır biçimde, ‘zorla İslamlaştırma’, daha doğrusu ‘zorla Selefileştirme’ siyaseti güdüyor. Kadınlar zorla kapatılıyor, içkili mekanlar tahrip ediliyor, bilgisayar oyunları ve hatta futbol bile yasaklanıyor. Ensaruddin diğer çoğu selefi grup gibi tasavvufa da düşman. Bu yüzden ele geçirdikleri Timbuktu kentinde türbeleri yıktılar. Hatta ‘bidat’ içerdiğini düşündükleri İslami el yazması eserleri bile ateşe verdiler. Hedeflerinden biri ‘Ahmet Baba Kütüphanesi’ idi ve orada çalışanların bildirdiğine göre Osmanlıca metinlerde barındırıyordu. Ancak Armstrong’un makalesinde de belirtildiği gibi bu harici-meşrep fanatizm, Mali’deki İslamcılığın sadece bir yüzü. Buna karşılık ülkenin güneyinde faaliyet gösteren Yüksek İslam Konseyi (YİK), barışçıl bir dini hizmet yürütüyor” diyor.

Yeni Şafak yazarı Akif Emre ise “Mali dersleri: Tabansız direniş kime yarıyor?” başlıklı yazısında; “İslam’ın tüm medeniyet birikimini yerle bir eden, kurucu bir tez olmaktan çok reaksiyoner tahripkârlık sergileyen tam da bu yönüyle modern olan bu akımın devlet kurmuş şeklinin İslam adına ne inşa ettiğini ibretle görüyoruz? Bidatlarla savaş açmak adına tarihi birikimi yerle bir ettikten sonra modernizmi sorgusuz şekilde putlaştıran her türlü incelik ve güzellik duygusundan mahrum kaba bir şekilcilik…” diyor.

Örnek olarak verdiğim tırnak içerisindeki her iki yazıda da, Batı’nın planı doğrultusunda, İslamcı gruplar kötüleniyor ve insanlarda bir “selefi düşmanlığı” oluşturulmaya çalışılıyor.

Oysaki haber kaynaklarımızı Batı’dan değil, kendi içimizden alsaydık, İslamcı grupların Mali’nin kuzeyinde, tarihi ve kültürel eserlere zarar vermediğini ve bu yöndeki haberlerin yalan olduğunu anlardık.

Yazarlar, oturdukları yerden Batı basınındaki yazıları tercüme etmek yerine bölgeye giden ve sahada araştırma yapan İHH İnsani Yardım Vakfı görevlileri ile görüşselerdi, bu konuda doğru bir bilgiye ulaşırlardı. Mali’ye giden İHH’daki arkadaşlarımız, Timbuktu’yu iki yıldır elinde bulunduran İslami hareketlerin bugüne kadar hiçbir türbe, kütüphane ve kitap gibi tarihi eserlere dair en ufak bir tahribatta bulunmadıklarını söylüyor. Ülkemizdeki muhafazakar ve liberal yazarların; yerinde yapılan izlenimlere rağmen Batılı Afrika uzmanı kişilerin, yazılarını alelacele servis yapmaları ne kadar doğru ve ahlaki bir davranıştır? Yazarlar, çok acele ve hissi davranarak okurları yanlış ve eksik bilgilendiriyor.

Bir de, Mali’nin kuzeyindeki İslamcı gruplardan Ensaruddin hareketi, 2011 yılında kurulmuş ve kuzeydeki Yüksek İslam Konseyi ile dostane bir ilişki içerisindedir. Cezayir hükümeti bile Ensaruddin hareketini önemsemekte ve diyalog arayışlarının temsilcisi olmasını tavsiye etmektedir. Azavad Milli Kurtuluş Hareketi, Batı Afrika Cihad ve Tevhid Hareketi, İslami Mağrip el-Kaidesi gibi hareketlerde, Batı medyasının sürekli yalan ve iftira kampanyalarına maruz kalarak, kötüleniyor. Özetle şunu söylemek istiyorum, Mali’deki İslamcı grupları veya selefiliği konuşalım, tartışalım ama Batılıların gözüyle değil, kendi kaynaklarımızla ve kendi fikir dünyamızda konuşmak taraftarıyım.

YENİ AKİT

HABERE YORUM KAT

1 Yorum