1. HABERLER

  2. İSLAM DÜNYASI

  3. LÜBNAN

  4. Lübnan Yönetiminde 'Hizbullah' Çatlağı
Lübnan Yönetiminde 'Hizbullah' Çatlağı

Lübnan Yönetiminde 'Hizbullah' Çatlağı

Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn ve Başbakan Saad Hariri'nin Hizbullah hakkında yaptıkları yorumlar siyasi ayrılıkları bütün çıplaklığıyla göz önüne seriyor.

02 Mart 2017 Perşembe 02:11A+A-

Mekrem Rebah / Anadolu Ajansı

Lübnan siyasetini ve bu siyasetin sayısız ehemmiyetsiz yönlerinin yanında önemli unsurlarını da takip eden herhangi bir kimse, onun değişken doğasından, ayrıca Lübnan ve siyasi sınıfı söz konusu olduğunda her şeyin mümkün olduğu gerçeğinden haberdardır.

Bu gelişmeler, çoğunlukla bölgesel faktörler tarafından olduğu kadar, bu durumlardan istifade etmek için karşılarına çıkan her fırsatı ganimet bilen yerel aktörlerin isteğiyle de tetikleniyor.

Mişel Avn'ın, Lübnan Güçleri'nin lideri Semir Caca ve Müstakbel Hareketi'nin lideri Saad Hariri'nin onayıyla cumhurbaşkanlığına seçilmesine giden olaylar silsilesi, bunun tipik bir örneğini teşkil ediyor.

Uzun zamandır rakip kabul edilen Caca ve Hariri, ordunun 82 yaşındaki eski başkomutanından ayrı ayrı anlaşmalar kopardılar. Avn da buna, Lübnan'ın bölgedeki mevcut krizlerle, özellikle de Suriye kriziyle ilgili tarafsızlığını onaylayan bazı vaatlerde bulunarak mukabele etti.

Hizbullah'ın ve Beşşar Esed'in stratejik bir müttefiki olan Avn, cumhurbaşkanlığının onaylandığı merasimde yaptığı konuşmada, Lübnan'ın stratejik çıkarlarının her zaman önde geleceği ve bölgede süregiden çatışmanın ülkesine sıçramasına asla müsaade etmeyeceği vaadinde bulundu.

Fakat Saad Hariri'yi başbakanlık makamına iade eden ittifak, Cumhurbaşkanı Avn'ın, İran'ın Lübnan'daki vekil milis gücü olan Hizbullah'ın silahlarının ülkenin korumasında hayati önemde olduğunu tekrar tekrar söylemesinden sonra parçalanma riski taşıyor. Zira bu mükerrer açıklamalar, İran-Suriye ekseninde net bir duruş anlamına geliyor.

Bunun neticesinde Saad Hariri, Hizbullah'ın yaptığı tek işin İran'ın gündemini pazarlamak olduğunu ve Esed rejimini savunmak için Suriye'deki savaşa müdahil olmalarının da bunun canlı bir şahidi olduğuna dair sözlü bir saldırı başlattı.

Fakat Hariri'nin şiddetli yorumlarında Avn'ın ismi geçmiyordu. Ayrıca Avn'ın genelde üzerine aldığı arabulucu rolünden vazgeçerek ve İran'ın tarafını tutarak, Lübnan'ın Arap Körfez ülkeleri ve özellikle de Suudi Arabistan nezdindeki itibarından ödün vermiş olduğundan da bahsetmiyordu.

Yemen ve Suriye'deki Sünni-Şii ayrılığı ve savaşlar, Suudi Arabistan'ın kendi müttefiklerine karşı sert bir tutum takınmasına yol açtı. Bu müttefikler, çoğu durumda İran'ın Lübnan'daki nüfuzuna etkin bir şekilde karşı koyma konusunda başarısız oldular.

Hariri sürekli olarak Suudi Arabistan'ın bu iddiada bulunmuş olduğunu yalanlasa da, Lübnan ordusuna gelen 3 milyar dolarlık Suudi yardım paketinin askıya alınması ve Avn'ın son Suudi Arabistan ziyaretinde soğuğa yakın bir şekilde muamele görmesi çok şey anlatıyor.

Dolayısıyla Avn'ın pervasız ve sorumsuz olsa da hesaplanmış beyanatları, Hariri'yi Suudilerden daha da uzaklaştıracaktır ve ayrıca onu bu kötü ittifakı ve netice olarak da başkanlık ettiği ulusal birlik hükümetini bırakmaya zorlayabilir.

Fakat bu senaryo, Hariri'nin Avn'la ve Avn'ın ortaklarıyla bir dizi iç mesele üzerinden, en başta da Lübnan sahilinin açıklarında doğalgaz çıkarma işi ve bir dizi diğer girişim mahiyetindeki projeyle ilgili çarpışmasına bakılacak olursa zor olabilir.

Babasından hem siyasi hem de ticari bir imparatorluk tevarüs eden Hariri, kısa bir zaman içinde rakipleri tarafından saf dışı bırakıldı ve mali zorluklar yaşamaya başladı, hatta iflas etmiş olduğu iddia edildi. Birçok kişiye göre Hariri'nin Avn'a oy verme kararı, siyasi ve mali durumunu iyileştirmeye yönelik umutsuz bir teşebbüsten ibaretti. Siyasi ve mali durumunu başbakanlık makamını kullanarak muhtemelen düzeltebilirdi. Hariri'nin rakibiyken müttefiki olan kişiler, Hariri'nin bir manevra yapma kabiliyetinin veya kendileriyle olan ittifakı terk etme gücünün kalmadığını çok iyi bildikleri gibi, az önce ifade ettiğimiz gerçeklere de vakıflar.

Sonuç olarak Avn'ı, bir mukavemet ruhu benimseyerek ona uygun istikamette bir rota izlemekten alıkoyacak hiçbir şey yok. Avn'ın bu gidişatı, Lübnan adına Suudi Arabistan'la ve (İran ve onun bölgedeki yardımcılarıyla karşı karşıya gelmek konusunda kararlı olan) yeni Amerikan yönetimiyle olan meseleleri çetrefilli bir hale sokacak.

Ne garip ki Avn'ın İran'ın tarafını tutma konusunda gösterdiği coşku ideolojik temellere dayanmıyor. Bu tutum daha çok, devlet üzerinde kendi partisinin kontrolünü iyice pekiştirmek maksadıyla (ki bu süreç hızla devam ediyor), dahili meseleler konusunda Hariri'den ve diğer Lübnanlı gruplardan tavizler koparma stratejisinin bir parçası.

Netice olarak Hariri gerçekten kendi kariyerini kurtarma ve Lübnan'ı İran hegemonyasının etkilerinden muhafaza etme niyeti taşıyorsa, Avn'ın kendisini böyle 'itip kakmasına' ve Lübnanlıları bölgesel ve uluslararası anlamda teşhir ederek rehin olarak tutmasına müsaade etmemeli.

Saad Hariri ortadaki bu durumu görmezden gelmeye devam ederek, ekonomiyi geliştirme, daha hızlı internet sağlama veya yollardaki birkaç çukuru tamir etme sözlerinin arkasına saklanabilir. Ancak bu, Lübnan'ın İran ve şürekasından gelen daimi tehditlerin altında olduğu gerçeğini değiştirmez.

İlerleme kaydetmenin tek yolu, Caca kadar Hariri'nin de Avn'a, onun cumhurbaşkanlığından büyük çıkarlar sağlamalarına rağmen, ilk yaptıkları anlaşmanın bu şekilde sürekli olarak ihlal edilmesi durumunda, Lübnan'ı ve Lübnan halkını korumaktan aciz bir hükümetten ayrılabileceklerini net bir şekilde göstermektir.

 

HABERE YORUM KAT

1 Yorum